https://i.hizliresim.com/o65E9b.jpg
Görüntülü radyo dediler. Ama biz göremedik... (1965)
Printable View
https://i.hizliresim.com/o65E9b.jpg
Görüntülü radyo dediler. Ama biz göremedik... (1965)
https://i.hizliresim.com/lbXE9J.jpg
Günter Wallraff -Toplumun maskesini düşürmek için maske takmak zorundaydım
https://i.hizliresim.com/V3OE6Z.jpg
Öğretmenimiz Heike her ağlayanı görmüyordu.
Görse de, o güzel ellerini, bir kez olsun bizim başımıza koymuyordu
https://i.hizliresim.com/vJGZ8z.jpg
https://i.hizliresim.com/d7rX3p.jpg
Annemle babam beni köye bırakıp Almanya'ya çalışmaya gitti.
5 yıl sonra beni yanlarına aldılar.
Havaalanında buluştuğumuzda yanlarında tanımadığım 2 çocuk daha vardı.
Bunlar senin kardeşlerin dediler.
Artık 3 kardeş olmuştuk
Avrupa'daki, özellikle Almanya'daki Türk nüfusun artması sanatçı ve organizatörleri harekete geçirir.
Sinemadan sonra artık başta ses sanatçılarıda avrupa turnesine çıkmaya başlarlar.
https://i.hizliresim.com/OybEO5.jpg
Konserler, etkinler biribirini izler.
Siyasi çalkantı dönemlerinde de avrupa artık güvenli liman haline gelir.
Yılmaz Güney, Şanar Yurdatapan, Melike Demirağ, Ali Asker, Fuat Saka gibi sanatçıların arasında Cem Karaca'da vardır.
Cem Karaca bu süreçte 3 yıl Almanya'da kalır. 8 Şubat 2004 günü kaybettiğimiz be değerli sanatçıyı rahmetle anıyor,
Anısına küçük bir videosunu paylaşıyorum.
https://www.youtube.com/watch?v=qrbTG9vOc8s
https://i.hizliresim.com/MaQ062.jpg
Türk devleti işçi göçünü bir dönem sonra sonlandırmak yerine aksine teşvik etti. Alman hükümeti de işçilerin sözleşmesini uzatmayı tercih etti. Çünkü göçmen işçilerin varlığı çeşitli bakımlardan Alman burjuvazisinin işine geliyordu. Federal Şansölye Helmut Schmidt gerçek niyetlerini şöyle açıklıyordu: “Almanya’ya çok sayıda yabancı getirilmesi dönemin Ekonomi Bakanı Ludwig Erhard tarafından gerçekleştirildi. Aslında hedef görece ucuz yabancı işçi gücüyle buradaki ücret düzeyini düşük tutmaktı…”
https://i.hizliresim.com/yzW38L.jpg
Yeni ev, yeni umutlar... Türkiye göçmeni ailenin Almanya'daki ilk günleri (1979-Bonn)
https://i.hizliresim.com/Gy70Q2.png
İsviçreli yazar ve mimar "Max Frisch" olayın insani yönünün düşünülmediğini ne güzel özetlemiş..!
"Biz işçi istedik ama insanlar geldi"
https://i.hizliresim.com/lbXWBJ.jpg
Devletimiz 23 liralık para cezamı peşimden Berlin'e yollamış.
Postaydı, puldu 30 da masraf etmiş. Ben de ayıp olur diye geri 53 lira yolladım.
https://i.hizliresim.com/o65knb.jpg
Daha memleket yoluna çıkmadan arıza yapan Jet Serhat Turizm'in bahtsız yolcuları... Ha gayret! (1975-Hollanda)
https://i.hizliresim.com/3p5q10.jpg
Ben bir Almanım, dedelerimi 93 harbinde Kars'a yerleştirmişler.
Zamanla çoğu Almanya’ya geri dönmüş.
Ben de 60’larda Almanya’nın yaptığı sınavlara girdim, kazanıp işçi olarak Almanya’ya gittim.
Ama yapamadım oralarda, alışamadım.
Geri döndüm. Hala Kars'ta yaşıyorum.
https://i.hizliresim.com/mJbkd8.jpg
Üst katta bir Türk çocuk var.Her sabah omzuma bir şaplak vurup Nasılsın baba diyor.
https://i.hizliresim.com/EyLRbz.jpg
Ben 24 yaşımda gittim Almanya’ya. İlk ayak bastığımızda denize düşmüş gibiydik. Her taraf dümdüz geldi gözüme. Trenden iner inmez, dil sorunu başladı. Çok mücadele verdik bunun için.
45 yıl oldu Almanya’ya gideli. Benim en çok zoruma giden orada sahibimizin olmamasıydı. Bizimle birlikte fabrikada çalışan Yugoslavlar için ayda bir tercüman gelir, basını gelir dertlerini dinler, onlara destek olurdu.
Bizim ise Allah’tan başka sahibimiz yoktu…
İşçilikten işletmeciliğe; Export Hikmet (70'ler-Almanya)
https://i.hizliresim.com/2EdEZE.jpg
İlk gelişlerinde "misafir işçi" olarak nitelendirilen Türkiye kökenli göçmenler sadece kalıcı olmakla kalmayıp aynı zamanda işveren konumuna da yükseldiler.
Nitekim günümüzde büyük-küçük 95 bine yakın Türk işletmesi Almanya'da faaliyet gösteriyor ve 500 bin kişi bu işletmelerde istihdam edilmiş durumda. Söz konusu işletmelerin toplam yıllık cirosu ise 50 milyar euro.
https://i.hizliresim.com/yzWzVN.jpg
Göçmen Türk kadınlar için bilgisayar kursu (80'ler-Utrecht)
https://i.hizliresim.com/6yBym9.jpg
Göçmen Türk kadınlar için dil kursu (1983-Rotterdam)
2005 yılında kabul edilen “Göç Yasası” göçmen işçilerin kalıcı olduğu anlayışına dayanıyordu.
Ancak bu yasayla yapılan düzenlenmelerle göçmenlerin uyum kurslarına katılması zorunlu kılınıyor ve ikamet izinlerinin uzatılıp uzatılmaması bu kurslara bağlanıyordu.
Uyum kursları, 45 saati yurttaşlık bilgisi ve 600 saati de Almanca dil kursu olmak üzere toplam 645 ders saatinden oluşuyordu. Katılımcılar, her ders saati için 1 euro ödüyordu.
2007 yılında kabul edilen “Vatandaşlık Yasası”na göre ise yeni gelenlere Almanca bilme zorunluluğu getirilmekte, evlilik işlemleri zorlaştırılmakta ve mevcut göçmenlerin çocuklarının bir kısmının yeterli gelire sahip olmamaları sebebiyle Alman vatandaşı olamamaları öngörülmekteydi
Utrecht caddelerinde alışveriş yapan Türkiye göçmeni kadınlar (1981-Hollanda)
https://i.hizliresim.com/bL1LrG.jpg
Tüm göçmenlerin %25’ini oluşturan Türkiyeliler arasında işsizlik oranı %40’ı aşmış durumda. Her 8 Almandan biri yoksulluk sınırının altında yaşarken, her 4 göçmen işçiden biri yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Federal Alman İstatistik Dairesi’nin 2010 yılı verilerine göre göçmen kökenlilerin %26’sı yoksulluk tehlikesiyle karşı karşıya. Almanlar arasında ise bu oran %12. Göçmen işçiler sosyal haklardan, eğitim ve sağlık hakkından da eşit düzeyde faydalanamıyorlar. 2005 yılından bu yana uygulanan Harz IV adı verilen harcama, kira ve çocuk yardımını kapsayan sosyal yardım paketinin kısılması
29 Mayıs 1993 günü, Neo-Nazizm yanlısı aşırı sağcı 4 Alman, Solingen şehrinde oturmakta olan Genç ailesinin evini kundaklamış, olayda ailenin beş bireyinin hayatını kaybetmesine sebep olmuşlardır.
https://i.hizliresim.com/g9g9Ob.jpg
Almanya’da “Yabancılar Yasası” kabul edildikten sonra, işten çıkarmalar, ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve göçmen işçilere karşı şiddet bir kere daha tırmandı. Mölln ve Solingen’de yaşanan kundaklama olaylarında ırkçıların saldırısına uğrayan 7 kişi hayatını kaybetti. 2000-2006 yılları arasında da sekiz Türkiyeli ve bir Yunan esnaf, Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) adı verilen faşist bir grup tarafından katledildi.
Alman burjuvazisi bugüne kadar kendisini palazlandıran, posasını çıkarttığı işçilerden kurtulmak, daha doğrusu işine geleni almak, işine gelmeyeni sınır dışı etmek için politikalar üretiyor.
Öncelikli olarak göçmen işçilerin niteliğini kontrol altında tutmak için kalifiye, yüksek vasıflı işçiler tercih ediliyor. Avrupa bölgesini derinden sarsan ekonomik krizle birlikte uzun süredir işsiz kalan ve vasıfsız işçilerden kurtulmak isteniyor.
https://i.hizliresim.com/0GXGRV.jpg
2009 yılı verilerine göre Almanya’daki göçmen işçilerin %30’u mesleksiz yani vasıfsız işçiler. Türkiyeli göçmenlerse ilk elden kapı önüne konacak işçiler arasında yer alıyorlar.
https://i.hizliresim.com/2EdEP0.jpg
Benim adım Nursel. 4 saatte tek başıma 84 oda, 10 tuvalet, 2 mutfağı temizliyorum
https://i.hizliresim.com/BynyGj.jpg
https://i.hizliresim.com/o656yo.jpg
Tulum peyniri gelmezse öleceğim (1971 Hollanda)
https://i.hizliresim.com/lbXb4l.jpg
Türkiyemspor Berlin taraftarlarının maç coşkusu (1988-Almanya)
https://i.hizliresim.com/ZO6On0.jpg
Şunlar bizimkiler değil mi?
Bazı adamlar vardır hani; yüzlerini görmesek de kim olduklarını biliriz... (1975-Berlin)
https://i.hizliresim.com/jQMQAG.jpg
55 yıllık göç öyküsüne tanıklık etmiş fotoğraflar, mektuplar, gazeteler, anılar ve eşyalar...
Tüm yaşanmışlığı ve canlılığıyla
Almanya, yabancı işçilerin geri dönüşünü teşvik etmek için 1983-84'te bir yasa çıkarmıştı.
300 bine yakın Türk aile bu teşvikten faydalanarak vatanlarına geri dönmüştü.
https://i.hizliresim.com/rJ4JaN.jpg
Kesin dönüş yapan ailelerle dolu THY'nin Düsseldorf-İstanbul uçağı...
Ve yüzlerde bir kavuşma tebessümü... (1984)
https://i.hizliresim.com/7yJypW.jpg
Dönemeyeceğimi anlayınca memleketten bir fidan ve biraz toprak getirdim.
Berlin'de bir parka diktim. Şimdi onun gölgesinde yaşlanıyorum
https://i.hizliresim.com/Dy1ybO.jpg
Kapısında iki ülkenin bayrağı dalgalanan Rahman Camii (1987-Utrecht)
https://i.hizliresim.com/EyLydA.jpg
Yine bir yolculuk zamanı; yolun sonunda memleket var (70'ler-Hollanda)
https://i.hizliresim.com/mJbJyR.jpg
Tatili Türkiye'de geçirmek isteyenlerin Eski Yugoslavya-Bulgaristan sınırında oluşturduğu 60 km'lik kuyruk (1976)
https://i.hizliresim.com/o65619.jpg
67 yıl önce bugün (27 Kasım 1950) Tahsin Yazıcı komutasındaki Türk tugayının Kore Savaşı’nda Çin ve Kuzey Kore kuvvetleriyle çarpıştığı Kunuri Muharebesi’nin en sıcak safhaları yaşandı.
Papa II. Urbanus, 922 yıl önce bugün (27 Kasım 1095) düzenlenen Clermont Konsili’nde Haçlı Seferlerini başlatan konuşmasını yaptı.
https://i.hizliresim.com/lbXbmQ.jpg
Tanıklara göre Papa, kutsal toprakları Müslümanlardan kurtaranların günahlarının affedileceğini söylemiş, “Deus volt” (Tanrı böyle istiyor) demişti.
Eeee dünyanın binbir türlü hali var demişler değil mi?
Bir zamanlar Almanya'dan Osmanlı İmparatorluğuna çalışmak için gelecekler için ferman çıkmış mesela
Gelene toprak vaadi bile var. Paylaşacağım yakında.
Kars'ta yaşayan bu ailelerle ilgili TRT belgesel hazırlamış.
Vaktiniz olursa daha geniş bilgi için izleyebilirsiniz.
https://www.youtube.com/watch?v=e9J5LzSh9NM&t=1400s
Türkiye, Zonguldak - Ereğli Kömür İşletmeleri’ni Fransızlardan satın aldı.
Şirketin kuruluş amaçlarından bir diğeri ise Zonguldak’a demiryolu ve Liman yapmaktı. 28Kasım 1936
https://i.hizliresim.com/pG3QZm.jpg
https://i.hizliresim.com/kXzPNA.jpg
zonguldak kömür madenleri Kozlu
https://i.hizliresim.com/LOzqVj.jpg
https://i.hizliresim.com/7ynj8L.jpg
Albay John M. Chivington komutasındaki Amerikan kuvvetleri Sand Creek katliamını gerçekleştirdi. Cheyenne kabilesine saldıran 1200 kişilik ABD gücü, kabile şefinin barış ve amerikan bayrağı sallamasına bakmadan çoğu kadın ve çocuk 168 kişiyi öldürdü. 29 Kasım 1864
https://i.hizliresim.com/rJkGda.jpg
Sand Creek katliamından iki ay önce 26 eylül 1864 te Cheyenne ve Apaçi kabile şefleri Albay John M. Chivington ve diğer amerikan ordusu subayları ile barış konseyi toplantısı yapmışlar. Güvenli bölgeleri tespit etmişlerdi.
İki ay sonra bu toplantıda güvenli bölgelerden biri olarak tespit edilen alanda bütün bir kabile katliama uğradı. O dönemde bu katliamın güvenli bölgelerin ileride kızılderilerin mülkiyetine geçeceği korkusuyla hareket edenlerin yaptığı ardından da arazilerin paylaşılacağı idda edildi.
Kısa bir süre sonra katliamın dayanaktan yoksun kalması ve iddaların gerçekleşmesi üzerine Albay John M. Chivington ordudaki görevinden istifa etti.
NOT: Albay John M. Chivington sağ altta çökmüş vaziyette duran apoletli olan kişidir.
30 Kasım1853 Ruslar o gün sürpriz olmayan bir baskınla Sinop limanında bulunan 12 gemilik Osmanlı filosunun tamamını imha etti.
https://i.hizliresim.com/ZOBl3Z.jpg
Osmanlı filosu sadece hafif tonajlı ateş gücü az firkateyn ve korvetlerden oluşuyordu.
Aralarında kalyon yoktu. Yanan gemilerde bulunan 4.200 personelin 2.700’ü şehit oldu. 556 kişi ağır yaralandı. 944 kişi yara almadan kurtuldu.
Rusların zayiatı ise bir subay, 33 er ölü ve 230 yaralıdan ibaretti.
Filo komutanı Koramiral Osman Paşa esir düştü, yardımcısı Tümamiral Hüseyin Paşa şehit oldu.
https://i.hizliresim.com/ByQjzv.jpg
Deniz harp tarihimizde, sadece1571’de İnebahtı’da normal bir
deniz savaşı sonunda yenildik.
Diğer yenilgilerimiz hep baskına uğramak şeklinde oldu.
Bunlar 1771 Çeşme Baskını, 1827 Navarin Baskını ve 1853 Sinop Baskınıdır.
Bu üç baskının üçünde de Rus donanması yer almıştır.
Kırım Savaşı’nın hemen öncesinde gerçekleşen Sinop Baskını, sadece Osmanlı donanmasının değil, aynı zamanda Osmanlı yönetimin de ne derece bir çürümüşlük içinde olduğunu gösteren acı bir olaydır.
https://i.hizliresim.com/ROZqL6.jpg
Osmanlı Donanmasının Durumu
4 Ekim 1853’de Osmanlı Devleti Rusya’ya savaş ilan etti. Osmanlı donanmasının durumu iyi değildi. Personel Karadeniz’e çıkmaya çekiniyordu. Personelin kışlık kıyafetleri yoktu. Ancak Rus donanmasına karşı mutlaka Karadeniz’e çıkıp eğitim yapılması gerekliydi. Kaptan Paşa Ruslar bizi görür de onlar da Karadeniz’e çıkarlar diye Karadeniz’e çıkmak istemiyordu.
Osmanlı hükümeti donanmanın bu durumuna rağmen Ruslar gibi Karadeniz’de bir filo bulundurmaya heveslendi. Bunun üzerine Kaptan Paşa Bahriye Meclisini topladı. Donanmanın Sinop’ta kışlayarak Karadeniz’de bulunması kararlaştırıldı. Ancak bu karara, Sinop’un Sivastopol’e çok yakın olduğundan Rus donanmasının taarruzuna uğrama tehlikesi olduğu da ilave edildi.
https://i.hizliresim.com/lbGAqX.jpg
Babıali kararın sonunu beğenmedi. Amirallerin yetkilerini aştığı söylendi. Osmanlı donanması o tarihte bir geçiş dönemi yaşıyordu. Sistem değişikliği vardı. Açık göğüslü yelekler, şalvarlar ve kuşakların yerine yukarıdan aşağıya düğmeli setrelerle yanları şeritli pantolonlar gelmişti. Modern giyim tarzı müminlerin istedikleri vakit abdest alma ve namaz kılma alışkanlıkları ile uyuşmuyordu. Bir fırtına çıkıp da yelkenlerin başındaki erler arandığında onları secde halde namaza durmuş buluyordunuz.
Subaylar, eğitimliler (mektepli) ve eğitimsizler (alaylı) diye ikiye ayrılıyorlardı. Mektepliler pratik bilgiyi küçümserken, alaylılar ise eğitimin denizciyi bozduğunu iddia etmekteydiler.
Senelerden beri devam eden iltimaslı ve haksız rütbe terfileriyle liyakatlilerin terfiden uzak kalmaları mesleğin kıymetini düşürmüştü. İltimaslılara yer açmak için zorla emekliye sevk etmek, memuriyetten çıkarmak yüzünden de donanma, birtakım iyi subaylarını kaybetmişti.
Rusya’ya harp ilan edilmesine rağmen Babıali’nin talimatına uygun olarak, Sinop’a gidecek filoya ilk önce ateş etmekten kaçınılması emri verilmişti.
Savaş ilan ettiğiniz bir ülke gemisine ilk ateşi açmaktan kaçınma emri veriliyor. Ne kadar anlamsız değil mi?
https://i.hizliresim.com/o6WJXm.jpg
Sinop Baskını ve Acılar
Osmanlı filosu 5 Kasım 1853’de yola çıktı. Filo fırtınadan yolda dağıldı. Bir kısmı 13 Kasım günü Sinop’a vardı. Daha sonra diğer gemiler de filoya katıldılar.
14 Kasım günü bir Rus filosu Sinop açıklarında görüldü. Rusların Sivastopol’den takviye alacakları değerlendirildi. Rus filosu uzaklaşır uzaklaşmaz, Türk filosunun İstanbul Boğazına geri çekilmesine karar verildi.
Babıali, amirallerin Sinop’a gitmeden önce dile getirdikleri baskına uğrama tehlikesinden herhalde korkmaya başlamıştı. Ancak başarılı bir kaçışın şansı % 50 idi. Birincisi, belki Boğaza girinceye kadar, düşmana rastlanmazdı. İkincisi, düşmana rastlansa da belki Türk gemileri daha fazla sürat yaparak Boğaza girebilirdi. Ancak Filo komutanı Osman Paşa, denizde yapılacak bir muharebenin bütün mürettebatın mahvıyla sonuçlanacağını düşünüyordu.
Bir deniz kuvveti denizde muharebe yapmayacak da nerede yapacaktı acaba? Eğitimsizlik, kendine ve personeline güvenmeme, sorumluluktan kaçma dışında bu davranış nasıl açıklanabilirdi?
Ayrıca fırtınalı havalar da Paşa’nın sinirlerini bozmuştu. Geçirdiği fırtına gibi bir hava ile karşılaşmaktansa düşmanı limanda demirli iken karşılamaya yemin etmişti.
Paşa’nın, İnebahtı ve Navarin ‘deki acı mağlubiyetlerin nedenlerinden habersiz olduğu muhakkaktı. Ayrıca, Koramiral rütbesine gelmiş bir denizci, denizden korkar mıydı?
https://i.hizliresim.com/nJ64Q0.jpg
27 Kasım günü Sinop limanı açığında 11 gemilik bir Rus filosu gözüktü. Bu filo liman açıklarında üç gün vakit geçirerek havanın yumuşamasını bekledi. Türk filosu demir üzerinde bir yay çizerek düşmanı beklemeye başladı. Filonun sol yanı beş topluk bir kara bataryası ile korunuyordu. Bunlardan üç tanesi Cenevizlilerden kalma yani en az 100-200 yıllık toplardı.
https://i.hizliresim.com/jQOdgr.jpg
Osmanlının 300 yıllık kapalı denizi Karadeniz hep ihmal edilmişti. Kırım bölgesi Kırım Hanlığına bırakılmış ancak Anadolu kıyıları ile ilgilenen olmamıştı. Limanda bundan başka üç batarya daha vardı. Ancak Osmanlı filosu öylesine kötü demirlemişti ki bu bataryalardan birinin atışına engel oluyordu. Osmanlı filosu mademki savaşı demir üzerinde kabul edecekti o zaman kara bataryalarına çapraz vermeyecek şekilde kıyıya daha yakın demirlemesi gerekiyordu. Bataryalardan birinin de hemen barutu bittiğinden saf dışı kaldı.
https://i.hizliresim.com/2E3p6q.jpg
Sinop Valisi Hüseyin Paşa, Sinop limanının Rus filosu tarafından ablukaya alınmasından beri atlarını hazır bulunduruyordu. 30 Kasım sabahı Ruslar limana yaklaşınca hemen ata bindi, şehirden kaçtı ve ta 14 saat uzakta bir yere varıncaya kadar arkasına bile bakmadı. Müslüman ahali de kaçmıştı. Rumlar ise Rusları dost saydıklarından yerlerinde kaldılar. Müslümanlara neden kaçtıkları sorulunca, Paşa kaçtıktan sonra ahali kalabilir mi? Şeklinde cevaplıyorlardı.
https://i.hizliresim.com/ZOBlXa.jpg
Bir buçuk saat içinde muharebenin sonucu belli olmuştu. Ancak Amiral Nahimov, zaferine leke süren bir uygulamaya imza attı. Merhametsizce gülle, humbara ve yağlı paçavra atmaya devam etti.
Direnmeyen birçok adam öldüğü gibi, kasabanın Müslüman mahallesini de yaktı.
Bütün Osmanlı gemileri kumlu sahilde yanıp batmadıkça ateşi kesmedi.
Nesim firkateynini zaferin simgesi olarak Rusya’ya götürmek istediler. Fakat fazla su aldığından ertesi günü baştankara edip yaktılar.
Gemisini tahliye ederek gemisinin cephaneliğini havaya uçuran Ali Bey gibi kahraman komutanların yanında, tek mermi atmadan filikaya binerek kaçan komutanlar da vardı. Bunlardan bazıları Sinop’a 20 saat mesafedeki Boyabat’a kadar gitmişti. Yaralı olarak gemide kalan filo komutanı koramiral Osman Paşa Ruslara esir düşmüştü.
İstanbul’daki Tepkiler
1565’deki başarısız Malta Seferi gibi Sinop felaketi de unutturulmak istendi. Sinop hezimetinden dolayı kimse ne övgü işitti ne de azar, belli ki kaderin bir hükmü sayılmıştı. Bu feci muharebeden kurtulan üç yarbay, bir binbaşı, üç kıdemli yüzbaşı, dört teğmen, iki mühendis İstanbul’a gelebilmişlerdi.
İhtiyatlı kaptanlar birkaç ay evde oturup aylıklarını tam olarak aldıktan sonra gene eski itibarlarını kazandılar. Basiretli ve tedbirli Sinop Valisi de ertesi yıl daha kazançlı bir vilayete atandı. Ancak komutanı makine dairesine kaçan geminin kahramanca çarpışan ikinci kaptanı unutuldu.
Felaket, Gerze’ye kaçan Taif vapurunun 2 Aralık günü İstanbul’a gelmesi ile duyuldu. Sinop’tan başka hiçbir haber yoktu. Osmanlı hükümeti durumu yerinde görmek için Sinop’a gemi göndermeye bile korkuyordu. Sonunda İstanbul’da bulunan İngiliz ve Fransızlardan yardım istendi.
4 Aralık günü biri İngiliz diğeri Fransız olmak üzere iki gemi yola çıkıp 50 saat sonra Sinop’a vardılar. İngiliz gemisinde bulunan amiral Slade’in kaleminden manzara şuydu:
https://i.hizliresim.com/DybjQz.jpg
Körfezin kıyısı gemilerin enkazı ve binlerce ölüyle doluydu. Her şey darmadağın olmuştu. Tek bir direk dik durmuyordu, tek bir kereste sağlam kalmamıştı. Sinop kasabasının her tarafı harap, karmakarışıktı. Ruslar filo komutanı dâhil 5 subay ve 150 eri esir almışlardı. Kasabaya dönmüş olan Vali Hüseyin Paşa kendisini mazur göstermeye çalışıyordu.
Müslüman Mahallesi tamamen mahvolmuştu. Kaçan subaylar Sinop’ta kalmış olsalardı. En azından yaralıları toplayabilir, bir kısmını kurtarabilirler ve şehitlerine sahip çıkabilirlerdi.
Fırınlar kapalıydı. Yiyecek bulunmuyordu. Gelişimiz biraz nizam ve güven duygusu verdi. Kasabanın köşe bucağındaki 13 Osmanlı deniz subayı ile 120 eri topladık ve bunları yapacağımız işlerde kullanmaya başladık. İlk işimiz yaralılara bakmak olmuştu.
Kahvehanelerde yaralı ve azap içinde 100 den fazla er bulduk. Bir kısmı can çekişiyordu. Yanan Osmanlı filosundan kurtulmuş iki cerrah, bir Polonyalı ile bir Ermeni bunlara bakıyordu. İlaç yoktu. Sargı yoktu. Zavallı deniz erleri yattıkları yerden beni gördükçe seviniyorlardı ve Hoş geldin baba! Şimdi kurtulduk! diyorlardı.
İngiliz ve Fransız gemilerinin doktorları ve cerrahları işe koyuldular. Birçoğunun bacak ve kollarını kestiler. Bizim Sinop’a geldiğimiz duyulunca etraftaki köylerden de yaralılar getirildi. İki Osmanlı doktoru ile iki Osmanlı deniz subayı ve 10 eri Sinop’ta bıraktık. Lazım olan aletleri, sargıları ilaçları da verdik. Yola dayanabilecek bazı yaralıları gemilere alarak İstanbul’a döndük.
Tophane önüne gelindiğinde Babıali’den bir haber geldi. Halkın görmemesi için karanlık basıncaya kadar yaralılar gemiden çıkarılmayacaktı.
Altı gün sonra hala kıyılarda cesetlerin durması insanlık adına kabul edilebilecek bir şey değildi. Valisi ve Müslüman ahalisi kaçan bir kasabada ölülerle kim ilgilenecekti?
Tümamiral Hüseyin Paşa deniz kıyısına gelebilmiş, fakat orada vefat etmişti. Mezarı, Ada Mahallesinde bulunan Seyit Bilal türbesinin bahçesindedir.
Osmanlı donanmasının danışmanı Amiral Slade, İstanbul’a dönünce Babıali’de durumu nazırlara anlattı. Nazırlar bu olayı kayıtsızca dinlediler. Sadece, Sinop Valisinin kaçışına tepki gösterdiler.
Ama valinin Hariciye nazırı Reşit Paşa ile çalışmışlığı vardı. Naifçe dedi ki; ne yapsın top gülleleri önünde duramazdı ya!
Bu söze sert ve hiddetli bir bakışla sessiz bir cevap veren Sadrazam Giritli Mustafa Paşa birkaç hafta sonra görevden alındı. Yerine Reşit Paşa sadrazam oldu. Slade henüz sözlerini bitirmemişti ki, nazırlardan biri sevinç içinde odaya girdi ve Kastamonu’dan bir tatar (ulak) aracılığı ile gelen, Sinop’ta Osmanlı filosunun iki gemi kaybederek Rus donanmasını kaçmaya mecbur ettiği haberini getirdi.
Kalan 10 gemi neredeydi acaba? Kimse bunu sormamıştı. Osmanlı donanması ilkbahara kadar Karadeniz’e çıkmama kararı aldı. Babıali, Sinop felaketinden sonra milletin tepkisini yatıştırmak maksadıyla özel bir komisyon kurdu. Kaptan Paşa altındaki paşaları suçlu çıkardı. Onlar da toplu olarak kaptan paşayı suçladılar. Gemi komutanları da kaptan paşaya cephe aldılar. Sonunda Kaptan Paşa olan Mahmut Paşa azlolundu. Bolu’ya gönderildi.
Sinop Baskını Kırım Savaşı İçin Çıkarıldı
Sinop trajedisinin stratejik sonucu, Avrupa kamuoyunda yarattığı tepki ve yansımalarla Rusya’ya karşı savaş açılması oldu.
İngiltere bu sonucu nasıl sağlamıştı? Sinop’a gönderilen Osmanlı filosunun hem ateş gücü düşük, hem de çoğunlukla düşük tonajlı gemilerden oluşmuştu. Bu filonun Ruslara karşı koyamayacağı ayan beyan ortadaydı. Aslında Sinop’a gitme kararı verildiğinde danışman Amiral Slade ile Babıali, filonun kalyon ve kapak tipi gemilerden oluşmasını kararlaştırmışlardı.
Hazırlıkların bitmesine yakın, Babıali’den kalyonların gönderilmesinden vazgeçildiğini bildiren ikinci bir emir geldi. Kaptan Paşa, inşallah firkateynlerimize bir şey olmaz dedi. Bu emrin verilmesini kim sağlamıştı? Bu emrin İngiltere büyükelçisinin isteği üzerine alındığı yıllar sonra anlaşılacaktı.
İngiliz parlamentosu tarafından yayınlanan parlamento tutanakları ile başka devletlerle yapılan yazışmaları içeren Mavi Kitap’ta bu husus doğrulandı.
Osmanlı filosu, Rusya’ya savaş açmak için yem olarak kullanılmıştı. Zamanın İngiliz Dış İşleri Bakanı Lord Clarendon, bu olayı Rusların bir meydan okuması olarak değerlendirmiştir. St. Petersburg’a yolladığı notada, “Sinop limanında tecavüze uğrayan yalnız Türk filosu değildir. Sultana ait toprakları her türlü saldırıdan korumayı üzerimize almış bulunuyoruz ve bu vaadimizi neye mal olursa olsun yerine getirme kararındayız” demektedir.
Binlerce kişinin savaş kuralları dışında zalimce katledildiği Sinop felaketi, Avrupa kamuoyunun Ruslara karşı şiddetli bir reaksiyon göstermesine neden olmuştu. Ancak asıl sorunun cevabı daha önemliydi. Asıl soru şuydu; İngiltere neden Rusya ile savaşa girmek istiyordu? Bu sorunun klasik İngiliz stratejik düşünce ve ön görüsüne dayanan çok haklı bir cevabı vardı. Giderek güçlenen ve Boğazları tehdit eden Rus deniz gücü, mutlaka ortadan kaldırılmalıydı. Çünkü Rusya Akdeniz’e inecek ve yakında açılacak Süveyş Kanalı üzerinden Hindistan’daki İngiliz çıkarlarını tehdit edebilecekti.
Nitekim Kırım Savaşı sonunda imzalanan anlaşma ile Rus deniz kuvvetleri 15 yıl süre ile saf dışı bırakılmıştı. Bu arada İngiltere’de Kıbrıs’a yerleşmişti. Sinop’ta yok edilen Osmanlı filosu, emperyalist İngiltere’nin stratejik çıkarları yolunda feda edilmişti. Böyle bir baskınla zafer kazandıklarını zanneden Ruslar da aslında kendi çıkarlarına zarar verdiklerini maalesef öngörememişlerdi.
https://i.hizliresim.com/ByQjag.png
Sinop baskını'nın 150.yılı anısına Rusya'nın 05.11.2003 tarihinde çıkarttığı anma bloğu.
Resimdeki Sinop baskınını yapan donanmanın Amirali P.S.Akhimov
Ruslar Ne Yaptılar?
Ruslar Baskının akabinde başlayan Kırım Savaşında yenildiler. Deniz kuvvetlerinin tamamına yakınını kaybettiler. Tersaneleri kapandı. Ancak Ruslar yine de tarihlerindeki bu zaferi her yıl kutlamaya devam ederek, tarih kitaplarında anlatarak bugünkü nesillere aktardılar. Zaferin 150 inci yıl dönümü anısına etkinlikler yaptılar. Sivastopol’ün en güzel meydanına Amiral Nahimov’ un da yer aldığı zafer anıtı diktiler.
https://i.hizliresim.com/EydjkD.jpg
Sonuç
Bize gelince, bu felakette şehit olanları her yıl dönümünde Sinop şehrinin merkezinde, kenarda kalmış bir şehitlikte anmak kanaatimce yetmez. Bu olayı herkese en azından görsel olarak hatırlatacak şehrin deniz kenarında bir anıt yapılması mutlaka gereklidir. Gençlerimize bu felaketin, siyasi, sosyal ve stratejik arka planını da anlatmak gerekir. Savaştan kaçanların dışında kahramanca çarpışarak şehit olanlara minnet ve şükran borçluyuz.
https://i.hizliresim.com/1GWRAY.jpg
https://i.hizliresim.com/jQOdmg.jpg
Sinop Deniz Savaşı Şehitleri Anıtı
Stalingrad muharebeleri sırasında çavuş yakov pavlov ve 25 kişilik müfrezesi tarafından efsanevi bir savunmaya sahne olmuş evdir. Almanlar bu binayı, savaş haritaları üzerinde "festung" yani kale olarak işaretlemişlerdir.
https://i.hizliresim.com/3pnoR5.jpg
Eylül 1942’de Nazi saldırısı başlıyor binaya. Pavlov ve yoldaşları, birkaç gün Almanları uzak tutmayı başarıyor. Ardından “destek” geliyor: Sayıları 25’e çıkıyor. Ellerine makineli tüfekler, anti-tank füzeleri ve el bombaları geçiyor.
Ev değil aslında, dört katlı bir bina. Ama Pavlov ve yoldaşlarına, 57 gün boyunca ev oluyor. Ev, vatan oluyor. Dört katlı binada, koca vatanı savunuyorlar. Binanın etrafını dört kat dikenli telle çeviriyor, mayın döşüyorlar.
Önce, çatıya yerleştirilen anti-tank silahının müthiş taktik üstünlüğünü keşfediyorlar. Alman tanklarının namluları, sokağa girdiklerinde binanın tepesine kadar yükselemiyor. Bu stratejik üstünlükten faydalanıp her gün zırhlı araç avlamaya başlıyorlar.
Ardından binanın içindeki duvarları indiriyorlar. Her pencereye makineli tüfek yerleştirilmiş fakat başlarına geçecek kadar adam yok. Bir ona, bir diğerine koşturuyorlar.
https://i.hizliresim.com/2EVZvd.png
Nazi saldırıları dinmiyor. Her gün yeniden. Binadakilerin direncini kırmak için, geceleri saat başı ateş açıyorlar. Pavlov ve müfrezesi, binanın su tesisat borularının etrafındaki izolasyon kumaşlarını koparıp yaptıkları yataklarında uyuyamıyor.
Öyle günler oluyor ki, müfreze, apartmanın çevresinde öldürdüğü nazilerin cesetlerini, rahat ateş etmelerini engellediği için toplamak zorunda kalıyor.
27 Eylül’den, 25 Kasım’a kadar sürüyor direniş. Sonunda Kızıl Ordu karşı saldırıya geçiyor, Pavlov ve yoldaşları kurtuluyor.
İkinci Dünya Savaşı’nda veya Sovyet halklarının deyişiyle Büyük Anayurt Savaşı’nda sayısız kahramanlık öyküsü var elbette.
Pavlov’un Evi, bunlardan yalnızca biri. Simgesel bir anlam kazanıyor, çok ünlü oluyor.
Stalingrad’da 62. Ordu’nun başındaki Mareşal Vasili Çuykov, sonradan “Naziler, Pavlov’un Evi’ne saldırılarında, Paris’e saldırılarından daha fazla asker kaybettiler” diye dalga geçiyor.
NOT: Bu efsane bina çatışması Call of Duty oyununda da işlenmiştir. Bende zamanında çok oynadım bu oyunu. Buyrun 19. bölüm
https://www.youtube.com/watch?v=6fH3TGgG_pg
Stalingrad Muharebesi’nde iki cephe arasında kalan çocuklar.
https://i.hizliresim.com/V31YAP.jpg
https://i.hizliresim.com/lb61LE.jpg
FİLİSTİN MESELESİ
Arap İsrail Savaşı - Prof. Dr. Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap İsrail Savaşları.
https://i.hizliresim.com/zJ7Dy4.jpg
https://i.hizliresim.com/GyOJG3.jpg
https://i.hizliresim.com/yzrDjN.jpg
https://i.hizliresim.com/6yL1M9.jpg
1938 imalatı orijinal SS hançeri.
"Meine Ehre Heisst Treue"
Şerefim Sadakatimdir
https://i.hizliresim.com/0Go6YV.jpg