Peki alan neden alıyor ?
Printable View
Peki alan neden alıyor ?
Pert aracı kim alıyor?
Oto tamircileri. Neden? Çünki işi araç tamiri. Boş duracağına araç tamir etse, normal işini yapıp para kazanmış oluyor. Zarar etme ihtimali daha az.
Alacakları satın alan firmalarında ya sahipleri avukat ya ortakları. Alacak dava ve takibinde kendi işini maliyetine yaptığı için, zarar etme ihtimali daha az.
Telefon ve internet servis sağlayıcı bir firmadan alacak satın alan Avukatlık firması sahibi birisi söylemişti.
Sn jondowes merhaba,
1.12.2017 ve 4.12.2017 tarihlerindeki rekor likidite açığını nasıl yorumlamalıyız. Zira Cuma günkü sıçrama şimdiye kadarki artışlara benzemiyor, 1 günde neredeyse 25-30 milyar TL sıçramış. Büyük bir kredinin geri dönüşü aksamış ya da kritik bir yurt dışı sendikasyon kredisinde önceden öngörülemeyen zamansız bir gecikme yaşanmış olabilir mi?
Geri ödenmeyen kredi veya sendikasyon kredisi TL likiditeyi etkilemez. Cuma günü dispo günüydü, yüksek borçlanma beklenen bir şey. Ekstra artışa sebep olabilecek şeyler: Zorunlu karşılıklardaki döviz paylarının azaltılması veya Vergi vb. sistem ödemeleri (Hazine mevduatını arttıracak her tür gelişme) veya APİ 'dir.
Daha önce de dispo mevzu ile ilgili bilgi vermiştiniz ve böyle bir dönemde büyük meblağlı dalgalanmalar mümkün olabilir demiştiniz.Sorum biraz da tekrar gibi olmuş. Ancak rakamlar gittikçe büyüyor ve artışlar gittikçe sertleşiyor. Gerçi likidite açığının fazla olmasının tcmb'nin piyasa faizi üzerindeki kontrolü açısından da olumlu olduğunu belirtmiştiniz.Bilgi için tekrar teşekkürler.
TL'ci arkadaşlara sordum, cevap gelirse yazarım. Ancak şu anki sistemde bankacılık sektörü büyüdükçe bu açığın da benzeri şekilde büyümesini beklemek lazım.
Eski meslektaşımdan cevap geldi, düşüncemi teyit etti:
"Ay sonu vergi çıkışları ve diğer kamu çıkışları beklediğimizin çok üstünde oluyor. Son 1 haftadır kabaca 28-30 milyara yakın ödeme olmuş diye görüyorum. Ay sonu iller vs. ödeme girişleri ise 10 milyara yakın. Aradaki fark kadar da fonlama ihtiyaca artıyor."
(Kamu çıkışından kasıt: Kamuya yapılan her tür ödeme. Kamunun yaptığı ödemeler ise tam tersine likiditeye pozitif etki yapar; çünkü kamu parası sisteme girmiş olur)
Sayın @rxpu hocam
APİ'yi bir dengeleme mekanizması olarak düşünün. Bilançonun pasifindeki hareketleri düzenleyen mekanizma olarak. (Aktifte döviz alınıp satılmadığını varsayarsak, ki öyle, banka sadece swap yapıyor)
https://hizliresim.org/images/2017/12/05/11.png
DİKKAT aşağıdaki formül bire bir denklik değildir. Sadece yol göstericidir.
P.2Ba-Açık Piyasa İşlemleri-Fark = P.2Bb-Kamu Mevduatı-Fark + P.2Aa-Emisyon-Fark +
P.2Ab-Bankalar Mevduatı-Fark
https://hizliresim.org/images/2017/12/05/2.png
Dowes bey'in dediği gibi zorunlu karşılıklarda, döviz karşılıkları azaltıldığı için banka mevduatları artmış. APİ'nin artma nedeni şimdilik bu görünüyor.
Not: @rxpu hocam, siz bir excel paylaşacaktınız.
tcmb'nin raporunda likidite eksikliğinin 29.9 milyar TL'sinin kamu kaynaklı olduğu belirtilmiş. Düz mantıktan hareket edecek olursak acaba bizim finansal sistemimiz para politikası araçlarını amacının dışında kullanmaya başlamış olabilir mi?. Tcmb fonlaması kamu açıklarını kapatmak için GLP kanalı istismar edilerek dolaylı olarak kullanılıyor gibi bir yorum çok mu garip olur?
Zira GLP her ne kadar *nispi* yüksek faize sahip olsa da miktar sınırı sadece verilebilecek teminatlara bağlı. Böylece kamu arkadan dolanarak hazinenin borçlanması gereken miktarı bu kanaldan azaltmayı deneyebilir. Veriler sizce böyle bir şeyi teyid ediyor mu?
Örneğin Kamu bu 29.9 milyar TL'yi GLP'den borçlanmak yerine hazine ihalesi kanalıyla borçlansaydı hazine borçlanma faizleri daha da artacaktı.
Kamu parayı hazineden direkt hibe olarak almıyor 90'lardaki gibi. GLP'den de almıyor; kavramları karıştırdınız. Birilerinin vergi ödemesi lazım, onlar bankalardan borç çekiyor. Bankalar da GLP'den... Bu mekanizma "kamu GLP'den para alıyor" demek değil. Vergi ödemesi gelen adam yurtdışından döviz getirip piyasaya satarak da ödeyebilir isterse. Yani kamu, GLP miktarını dolaylı olarak etkilese bile bu bilinçli bir mekanizma değil. Öyle olsaydı; borcun para basarak ödenmesi olurdu en nihayetinde. Kamu, kendi borcunu arttırıyor tahvil ihaleleri ile. Bu da teknik olarak kastettiğiniz anlama gelmez, likiditeyi ara sıra azaltsa bile. Sonuçta kamu borçlandığı parayı da dağ gibi bir kenara yığıp üstüne yatmıyor: harcıyor; yani sisteme geri sokuyor. Para sisteme girdiğinde de o 20 milyarlık likidite buharlaşmasının bir kısmı kondanse olarak sisteme gelir. Ancak para sisteminin büyümesi nedeniyle bire bir olmaz (likidite açığının orantısal olarak sabit kalması için salt değerinin artması lazım). Sanırım daha önce de yazmıştım: GLP miktarının 100-110-120 diye gitmesine bu kadar takılı kalmayın. Likidite açığı bir "politika". Bunun gerçek yönü için "GLP miktarı / bankacılık büyüklüğü" oranına bakın orta-uzun vadede. Gerçek "açık artışı" bununla ölçülür. Bankalar kadar hızlı büyüyemeyen bir açık; "kapanıyor" demektir. Cari açık mantığı gibi yani.
Merhaba,
Bilgi için teşekkürler, Excel listesi şahsi kayıtlarımın olduğu liste olduğu için ayıklayıp ikinci bir liste çıkartmalıyım. Ama 1.1.2013 tarihinden itibaren TL mevduat ve USD mevduat serilerini periyodik olarak mevduat başlığında veriyorum. Bugün de bir liste koydum.
http://www.hisse.net/topluluk/showth...30#post1351630
Evet tcmb'nin fonladığı miktara uzun bir zamandır bir takıntım olduğunun ben de farkındayım. :plc:
Ancak burada benim takıldığım nokta faiz seviyesinden ziyade miktar. Evet GLP miktarı/Bankacılık büyüklüğü asıl belirleyici olan büyüklük ancak buradan da hormonlu büyümeye geçiş yaptığımızda yine aynı sorundan ve sorudan kurtulamıyoruz bankacılık büyüklüğünün hormonlu şekilde büyümesine neden izin veriyoruz?. İzin verdiğimiz için de devasa boyutlara ulaşan GLP dahi belirttiğiniz orandan dolayı normal karşılanıyor. Yani anormal bir şişkinlği kontrol etmek için kullandığımız kontrol büyüklüğü artınca bunu tabii ki teknik olarak normal karşılamalıyız ama o kontrol büyüklüğünü gerektirecek şişkinliği ve dengesizliği de görmezden gelebilir miyiz?
Sormak istediğim soruyu şöyle toparlayayım. Örneğin abartılı bir örnek verelim diyelim ki tcmb GLP faizini %20'ye çekti ve sadece bu kanaldan fonlama yapıyor. Ama aynı anda politik kanattan gelen kurgulama ile (KGF ve benzeri) fonlama miktarı 500 milyar TL'ye yükseldi ve tcmb bunu %20 ile fonladı. Şimdi böyle bir durumda tcmb sıkılaşmış mıdır gevşemiş midir?
Faiz bağıl bir değer yani %20 yerine %50 de yapabiliriz ancak miktar mutlak. Bu durumda acaba tcmb gerçek sıkı para politikasını uygulamak istiyorsa miktarsal daralmaya da gitmesi gerekmez mi?
Böyle bir şeyi yaparsa yani GLP kanalında da miktarsal sınırlamaya giderse bu etki ekonomiyi kilitleyecek bir reaksiyona evrilir mi yoksa bu yeterince yavaş ve planlı yapılırsa parasal sıkılaşmaya ek fayda sağlayan bir şekle bürünür mü?
Bankacılık sektöründe bir hormon varsa bunun adı GLP değil; KGF. Bankaları kredi riski batırır. Gereksiz krediler "hormonlu" büyümedir. Para piyasası bunların bir nedeni değil, sonucudur sadece. TCMB zorunlu karşılık oranlarını kademeli olarak aşağı çekse kimse farkında olmazdı ve bu likidite açığı da çok daha dar olurdu. GLP yoluyla kapatması alışılmadık olsa da, aktarım mekanizması veya kredi piyasası açısından sistematik bir risk içermiyor. Yani sürekli olarak "Bankaları GLP ile fonluyorlar, aslında bankalar batık" anlamına gelecek her tür yorum tamamen yanlış. Hep söylüyorum: Bankalar hibe ile para almıyor. Karşılıksız borç almıyor. Tüm GLP işlemleri teminatlı. Yani, bankalar 140 milyar TL'lik tahvili TCMB'ye satsa, nakitlerini geri alsalar; likidite açığı da kapanır. Bunun yerine piyasa riskini üstlerine alarak tahvilleri GLP ile fonluyorlar bir nevi. Bu da bankacılığın tanımında var.
KGF içeren sorunuzu tam anlayamadım. KGF bir para piyasası aracı değil. Teknik olarak likiditeye direkt etkisi yok. bu garantiyi veren de TCMB değil. O yüzden KGF ile sıkılaşma veya daraltma yapılamaz. En yaklaşık cevabım şu olacak: Yeni yeni KGF'ler ile, piyasanın kendiliğinden daha fazla bir likidite açığına gitmesi sağlanırsa (çünkü bankacılık sektörü çok hızlı büyümüş olacak ve teknik olarak likidite açığının tek ana sebebi de bu hızlı büyüme)... ve bu açık da %20 GLP ile fonlanırsa... bu ciddi bir sıkılaşma demek. Çünkü bankalar miktarsal olarak zaten çok sıkı durumdalar; piyasada TL'nin kırıntısı bile kalmıyor; herkes TCMB'ye borçlu. Ucuz olan, bol olan şey fiyat, yani faiz. Faiz ciddi pahalanırsa, krediler çok ciddi küçülür. KGF ile 500 dağıtılır, öbür tarafta 600 milyar kredi kapanır. Sistem ve piyasa küçülür ve en başta beklediğimiz likidite açığı da oluşmaz tam tersine daralır. Çünkü banka bilançoları büyümemiş olur.
GLP ile yaratılmış olan "sınırsız para" algısı maalesef sizin gibi iyi kötü bunlara aşina olan birine bile "miktarsal olarak bol para politikası" izlenimi uyandırmış halbuki durum tam tersi. Bankalar ellerinde teminatları olduğu için GLP'den para alabiliyor. Para bol olduğu için değil. Likiditenin miktarı değil; borçlanmada kullanılan teminat bol. Para politikası miktarsal olarak değil; fiyat/faiz olarak bol.
Burayı sonuca bağlayalım. TCMB'nin hedeflerine göre uygulayacağı politikaların kaba fonksiyonları:
a- enflasyonu düşürmek istiyorsan: AOFM arttır.
b- (şu anki) sıkı miktarsal politikanın psikolojik faktörler ve prestij açısından zararlı olduğunu düşünüyorsan: zorunlu karşılıkları düşür ve kredi büyüme hızına köstek ol.
c- enflasyonu düşürürken, döviz kurunun fazlaca düşmesini de istemiyorsan; kademeli olarak döviz alımları başlat (bu aynı zamanda likidite açığının kapanmasına destek olacak)
Bu maddelerin herbirine destek veya köstek olacak olan da maliye politikasıdır. Para ve maliye politikalarının eş uyumlu çalışmaması yüzünden TCMB politikalarının bir çoğu boşa gider veya işe yaramaz zannedilir duruma düşer.
Sn jondowes, detaylı açıklamalar için teşekkürler.
Sayın @jondowes
Rezervlerdeki azalışın 3.5 milyar dolarlık bölümünün depolardan kaynaklandığı yazıyor. Tam olarak aşağıdaki tabloda hangi sütundan hesaplanıyor ?
http://www.hizliresimyukle.com/image...2/08/eeeee.png
http://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/conne...ari+Ihaleleri/
Toplam döviz deposu - outstanding
Sayın @jondowes
http://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/conne...044a70-m1k.3.n
Dün TÜRK LİRASI DEPOLARI KARŞILIĞI DÖVİZ DEPOLARI İHALELERİnde döviz faizi 1.50'ye çekince ihaleye teklif gelmedi. Bankalar buradan kar sağlaması sona mı erdi ?
Aritmetiğini yapabilir misiniz ? Londra Tl faizini bilmediğim için :)
TCMB beklenirken kimse riski arttırmak istememiştir; faizler netleşince swaplar da tekrar başladı.
Sayın JonDowes bu hafta vade dönüşüm var geçen yılın aylık enflasyon oranlarına bakınca nisan ayına kadar yıllık enflasyon oranlarının gerileme ihtimali var gibi görünüyor tabii döviz kurlarında keskin bir atak gerçekleşmez ise.
Bu durumda 3 ay vadeye 15.50-16.00 arası bir oran alınırsa bağlamak mantıklı olabilir mi? görüşünüzü almak istiyorum tşk.
Faiz piyasası "bugün ne haber geldi ona göre oranları belirleyelim" diye çalışmaz. Enflasyonun hareketleri çok daha uzun dönemde emilerek etkiler. TÜFE'deki o 2 puanlık çekilme ülkede petrol bulundu diye aniden 1 günde ortaya çıkmadı ki? 1 yıldır bilinen basit bir baz etkisi. 1 yıldır bilinen bir şey faizleri 1 yıldır etkiliyor demektir. Gazeteler bunu bugün haber yapıyor diye mevduat faizleri etkilenmez. Eğer piyasa böyle çalışsaydı; üretici enflasyonu geçen ay 18'e çıktı diye mevduatlar da 17'ye çıkmalıydı bugünlerde? Bu şekilde bir akış diyagramı yok. Piyasanın zaten bildiği şeylerin oranları etkilemesini beklememelisiniz. Kaldı ki enflasyonun resmi olarak açıklanması mevduatların oluşumunu direkt etkileyen bir haber de değil. Mevduat piyasası arz-taleple çalışır. Bu nedenle de enflasyon düşerken faizler artabilir. Enflasyon yükselirken faizler düşebilir. Ne bankalar, ne de mevduatçılar "bugün ne haber geldi ona göre pazarlığımızı ayarlayalım" diye bir taktiğe giremezler.
Şöyle:
Birincisi KGF'de devletin verdiği herhangi bir nakit para yok; "kefalet" var. Yani, devleti ek kefil tanımlayan bankalar, standart kredileri verir gibi aynı şekilde kredi veriyorlar. Eğer yeni gelecek kefalet sistemi, genel bankacılık kredi hacmini arttırırsa; bu da piyasadaki likiditeyi azaltır ve faizlerin yükselmesi mümkün olur. Ama yeni verilecek KGF destekli krediler toplam hacmi arttırmaz da eski borçların ödenmesinde kullanılırsa; faizi yükseltmez çünkü likidite daralmaz. Yani özünde "net yeni kredi" hacmi artarsa faizler artabilir.
Burada öğrenilecek bir şey yok, buna banka karar vermiyor. Krediyi çekenler eskiyi mi kapatacaklar yoksa hem eski hem yeniyi ayrı ayrı mı kullanacaklar, buna bağlı. Bankanın kendi inisiyatifiyle "senin eski krediyi takla attıralım bunun için de yeni KGF'li bir kredi başvurusu yapalım" diye çağırdığı müşteriler elbette olacaktır ancak bunun tutarını daha ortada fol ve yumurta yokken bankanın genel müdürü bile bilemez; bunlar her şubenin kendi kendine aldığı öneri adımlarıdır. Olay başladıktan sonra şubelerin önerileriyle oluşur; firma bazında anlam taşır. Önceden "hedeflenecek" bir hacim değil yani.
Sn. JonDowes,
Bankada hesap açıp para yatırırken yatırdığımız paraya ait belge soruyorlar. Başka bir bankadan çekmişsek onun dekontu vs,
"Belge olmazsa ne olur" diye bankaya sordum "çok da önemli değil" gibilerden bir şeyler gevelediler...ama önem verildiğini anladım.
Limit 20.000 TL imiş. Bu değerde TL veya Döviz yatıracakanız belge istiyorlar..
Bu işin aslı nedir.
diyelim 30.000 dolarım var belgem yok banka bunu kabul etmez mi, etmeme hakkı var mı..
Belgem yoksa bu para "karapara" mı oluyor...potansiyel suçlu mu oluyorum..
Bankadayken sormak aklıma gelmedi, şimdi size soruyorum :)
Öyle bir sınır yok, saçmalamışlar. Nakit 1 milyon getirseniz anlarım da... İşin aslı şu:
MASAK denen kurum, bankalara diyor ki: Kaynağı belli olmayan şüpheli her hareketi bana bildir. Bildirmezsen hem kurum olarak hem şahsi olarak sorumlulukları var. Mesela terör veya uyuşturucu kaynaklı bir tutar bankaya yatarsa ve bankacı bunu bildirmemişse, hem para cezası hem de hapis cezası alabiliyor (yasada var ama örneğini hiç duymadım). Bu nedenle de her şube personeli "MASAK ve şüpheli işlem" eğitimi alır. Kaba tabirle "tipinden hoşlanmadığı" kişilerin hareketlerini veya "bu adam bu parayı kazanacak durumda değil" diyebileceği tutarları 1 sayfalık formla MASAK'a bildirebilir. Günümüzde dilencilerin bile 200-300 binlik mevduatları ortaya çıkarken, 20 binin kaynağını sormak abartı olmuş. Normalde en azından 250 binlik bir tutar için bankacı meraktan "ne işle meşguldünüz" der, birkaç detay ister ve tatmin olmuşsa başka bir kanıt, belge vs istemez.
Özetle:O banka 20 bine "aç" değilmiş öyle bir gariplik yapmış. "Bu 20'nin arkasından 220 bin daha gelecek. Haftasonu da vadesizde tutarım herhalde. Kaynak, belge melge de vermeyeceğim. Istiyor musunuz, başka bankaya mı götüreyim?" diye bir sorsaydınız bakalım başka bankaya yönlendirebilecekler miydi...
Teşekkürler. Gişe görevlilerini korkutmuşlar biraz galiba.
Onlar da "kabak bizim başımıza patlamasın" diye işin suyunu çıkarmışlar demek ki...
sayın @jondowes
Aşağıdaki önermeyi pratikte ne kadar doğru buluyorsunuz?
Yatırımcıların risksiz finansal araçlara yönelmeleri bu araçlar üzerindeki faizi düşürürken (mesela abd tahviller), daha riskli yatırım araçların üzerindeki faizi artırır.
Özellikle bold yapılan bölüm üzerine pratikte gözleminiz nedir ?
Bunu gözlemek için uzman olmaya gerek yok; 2008 krizi çıktığında ABD tahvillerine olan hücum ve tüm EM tahvillerindeki faizlerin fırlaması buna örnektir. Ancak bu panik modun devamının ne kadar süreceğini bilemezsiniz. Sonrasında ekonomilerin hızlıca yavaşlaması nedeniyle MB faizleri düştü ve dolayısıyla EM tahvil faizleri de düştü. Bu düşüş "giden para geri geldi" demek değildi; risk primi halen yüksekti ama çekirdek faiz düşüyordu, bu da brüt orana yansıyordu.
Yani, cümle genel olarak doğru. Ama gözlemle uyuşması için tüm elementlerin yerinde olması ve diğer sinyallerin parazit yapmaması lazım. Yani yılın 365 günü düzenli olarak göreceğiniz bir fenomen değil çünkü 5 bir yandan gelen vektörel etkiler var. 2008 krizinde ise "riskten kaçış" o kadar güçlü bir olaydı ki kalan tüm vektörler ilk anda sıfırlandı ve gözlemek kolaylaştı. Daha normal zamanlarda ise cümlenin sonuna "ceteris paribus" eklediğiniz anda doğruluğu kesinleşir.
Sn. JonDowes,
Yine garip bir sorum olacak size;
Bir bankada bulunan 5 milyon 1 TL'miz var diyelim.
Bu parayı bankada tuttuğumuz sürece banka bu parayı kullanıp kazanç sağlayabiliyor.
Bu paranın 5 milyon TL'si ile yine bu bankanın yatırım hesabını kullanarak hisse senedi alırsak ve hesabımızda 1 TL kalırsa...
Banka nezdinde biz 1 TL'lik bir müşteri mi oluruz...
Hisse senedi alırken kullandığımız 5 milyon TL'nin banka için bir anlamı kalmamış mı olur...
Hisse alabilmeniz için paranın önce bir aracı kuruma geçmiş olması gerekir. Büyük bankaların dahil olduğu holding içerisinde yatırım kurumu da olduğu için oraya aktarılır para. Siz hepsine "banka" diye baktığınız için aynı diye düşünebilirsiniz ama aslında para yan kuruma geçiyor. Ve akabinde de hisse ile takas ediliyor. Elbette kardeş kurumlar olduğu için sizi "5 milyonluk varlığa sahip" olarak görürler. Ama o hisseleri ne zaman satacağınızı bilemeyecekleri ve virman ihtimali de düşünüldüğünde; 5 milyonluk mevduatınız var gibi de görülmezsiniz. (Hisse aldığınız anda artık o para reel olarak ne bankada ne de aracı kurumda değildir; satan aracı kurumdaki satıcının hesabına geçmiştir)
Çok teşekkür ederim.