-
Italyan roman yazari Antonio Fogazzaro’nun olum yildonumu (7 Mart 1911)
“Markiz Orsola’nin torunu Franco Maironi, Luisa Rigey adinda bir genc kizi sevmektedir. Iki genc Markiz’in arzusu hilafina evlenirse de, mesut olamazlar. Buna sebep eslerin ruh ve duygu yapilaridir. Franco mistiktir, dindardir, dalinca özlemlidir. Bunun icin de hayatin her turlu zorluklarini yenecek irade gucunden yoksundur. Pratik bir deger tasimiyor gibi gozuken katolikligin vicdaninda uyandirdigi tereddutler icerisinde bocalamaktadir. Luise ise dindar degildir, ama davranislarinda daha kararli, daha aktiftir, dolayisiyle kocasina ustun bir durumdadir. Luisa obur dunyayi hic dusunmez, insan kafasinin alamayacagi ustun tanrisal bir adaletin, tanrisal takdirin varligindan habersiz gorunur. Ister ki hak ve adalet bu dunyada yerini bulsun. Ancak kucuk kizlari Maria’nin beklenmedik olumu, durumun hic de sanildigi gibi olmadigini acikca ortaya koyar.” O Eski Kucuk Dunya
http://www.mondadoristore.it/img/Pic...onio+Fogazzaro
“Marchesa Orsola Maironi in onore del nipote Franco. All’evento partecipano le più importanti personalità del paese ma l’ospite principale è Carolina Carabelli, la nobile donna scelta dalla ricca Marchesa come futura moglie per suo nipote, per porre velocemente rimedio ad un rischioso crescente slancio amoroso del ragazzo. Franco è infatti innamorato di Luisa Rigey, una ragazza di umili origini, e ha già provato a chiedere alla nonna il consenso per il loro matrimonio. La fredda Marchesa si è però opposta ed ha organizzato appunto la cena per presentargli ufficialmente la prescelta. Il giovane, dal carattere focoso e impulsivo, arriva però in ritardo, si comporta malamente, e dopo una sfuriata abbandona anche gli ospiti rendendo più che chiaro di non essere disposto ad assecondare i piani di Orsola.”
-
Japon roman ve oyun yazari, fotografci Kōbō Abe’nin dogum yildonumu (7 Mart 1924)
“Elbette, voltaj asiri artarsa teller yaniverir. Asla boyle bir kumari oynamak istemiyordu. Bir ara, hayali bir kaleyi koruyan askerin oykusunu anlatmak niyetindeydi. Bir kale varmis. Hayir, kale olmasa da, bir fabrika, banka ya da kumarhane de olabilir. Neyse, nobetci asker ya da bekci gece gunduz, dusman saldirisina karsi tedbiri elden birakmadan bekler. Nihayet, o yolunu gozledigi dusman cikip geliverir. Iste o an, diyerek alarm sinyalini gonderir. Ancak, ne tuhaftir ki, esas birliklerden hicbir yanit alamaz. Dusmanin, askeri kolaylikla bir vurusta ezip gectigini soylemeye gerek yok. Gitgide siliklesen bilincinin arasinda, dusmanin hic bir direncle karsilasmaksizin kapiyi, surlari, binalari ruzgar gibi gecip gittigini gorur. Hayir, aslinda ruzgar gibi olan dusman degil, kalenin kendisidir. Asker, tek basina, corak arazide kurumus kalmis agaclar gibi, bir hayalin basinda bekleyip durmustur aslinda.” Kumlarin Kadini
https://images-na.ssl-images-amazon....1scvNzw46L.jpg
“If the voltage is too high the filament bums out. Never had he intended to deceive her like this. Sometime he would tell her the story of the guard who protected the imaginary castle. There was a castle. No. It wasn't necessarily a castle, it could be anything: a factory, a bank, a gambling house. So the guard could be either a watchman or a bodyguard. Now the guard, always prepared for the enemy attack, never failed in his vigilance. One day the longexpected enemy finally came. This was the moment, and he rang the alarm signal. Strangely enough, however, there was no response from the troops. Needless to say, the enemy easily overpowered the guard in one fell swoop. In his fading consciousness he saw the enemy sweeping like the wind through the gates, over the walls, and into the buildings unhindered by anyone. No, it was the castle, not the enemy, that was really like the wind. The single guard, like a withered tree in the wilderness, had stood guarding an illusion.”
-
Fransiz roman yazari ve sosyolog Georges Perec'in dogum yildonumu (7 Mart 1936)
“Bazen saatlerce bir agaca bakarak oylece duruyorsun, onu betimliyor, didik didik inceliyorsun; kokleri, govdeyi, dallari, yapraklari, her bir yapragi, yapraktaki her bir damari, sonra yeniden her bir dali inceliyorsun, ve boylece, ac bakisinin israrla gormek istedigi ya da yarattigi ilgisiz bicimlerin sonsuz oyunu surup gidiyor: surat, sehir, labirent ya da yol, armalar ve atli seferler. Algilarin gelistikce, giderek daha sabirli ve daha esnek oldukca, agac paramparca oluyor ve yeniden doguyor, yesilin binbir cesidi, ayni ama yine de farkli binlerce yaprak. Tum yasamini bir agacin karsisinda gecirebilirmissin gibine geliyor, onu tuketmeden, anlamadan, cunku anlayacagin bir sey yok; sadece ona bakarak. Bu agac hakkinda eninde sonunda soyleyebilecegin tek sey bir agac oldugudur; bu agacin sana soyleyebilecegi tek sey de bir agac oldugudur: kok, sonra govde, sonra dallar, sonra da yapraklar. Agactan daha baska bir hakikat bekleyemezsin. Agacin sana onerecek bir ahlaki, sana verecek bir mesaji yoktur.” Uyuyan Adam
https://images-na.ssl-images-amazon....1vwTh1CX3L.jpg
"Tu restes parfois des heures à regarder un arbre, à le décrire, à le disséquer: les racines, le tronc, la ramure, les feuilles, chaque feuille, chaque nervure, chaque branche à nouveau, et le jeu infini des formes indifférentes que ton regard avide quémande ou suscite: visage, ville, dédale ou chemin, blasons et chevauchées. Au fur et à mesure que ta perception s’affine, se fait plus patiente et plus souple, l’arbre explose et renaît, mille nuances de vert, mille feuilles identiques et pourtant différentes. Il te semble que tu pourrais passer ta vie devant un arbre, sans l’épuiser, sans le comprendre, parce que tu n’as rien à comprendre, seulement à regarder: tout ce que tu peux dire de cet arbre, après tout, c’est qu’il est un arbre, racine, puis tronc, puis branches, puis feuilles. Tu ne peux en attendre d’autre vérité. L’arbre n’a pas de force morale à te proposer, n’a pas de message à te délivrer. Sa force, sa majesté, sa vie – si tu espères encore tirer quelque sens, quelque courage, de ces anciennes métaphores – ce ne sont jamais que des images, des bons points, aussi vains que la paix des champs, que la traîtrise de l’eau qui dort, la vaillance des petits sentiers qui grimpent pas bien haut mais tout seuls, le sourire des côteaux où les grappes mûrissent au soleil. "
-
Ingiliz roman yazari Andrea Levy'nin dogum yildonumu (7 Mart 1956)
"Yil. 1948. Ingiltere Ikinci Dunya Savasi'nin yaralarini sararken 21 Nevern Street'te karmasa yeni baslamistir.Queenie Bligh'in komsulari, kadinin Jamaikali kiracilari evine kabul etmesini onaylamazlar, ama Queenie'nin kocasi Bernard savastan donmediginden kadinin yapacak baska bir seyi yoktur. Gilbert Joseph, Hitler'e karsi savasmak icin RAF'e katilan birkac bin Jamaikali erkekten biridir. Sivil olarak dondugu Ingiltere'de kendini cok farkli bir muamele karsisinda bulur. Gilbert'in karisi Hortense da uzun yillar boyunca Jamaika'yi terk etmenin, Ingiltere'de yeni bir hayata baslamanin ozlemi icinde yasamistir. Ama kocasinin yanina gittiginde Londra'nin dokuk, eskimis ve hayallerinden fersah fersah uzakta bir sehir oldugunu gorunce afallar. Gilbert bile artik bir zamanlar tanidigi adam degildir..." Kucuk Ada
https://images-na.ssl-images-amazon....4,203,200_.jpg
"It is 1948, and England is recovering from a war. But at 21 Nevern Street, London, the conflict has only just begun. Queenie Bligh’s neighbours do not approve when she agrees to take in Jamaican lodgers, but Queenie doesn’t know when her husband will return, or if he will come back at all. What else can she do? Gilbert Joseph was one of the several thousand Jamaican men who ****ed the RAF to fight against Hitler. Returning to England as a civilian he finds himself treated very differently. It’s desperation that makes him remember a wartime friendship with Queenie and knock at her door. Gilbert’s wife Hortense, too, had longed to leave Jamaica and start a better life in England. But when she ****s him she is shocked to find London shabby, decrepit, and far from the golden city of her dreams. Even Gilbert is not the man she thought he was..."
-
-
Kanada asilli Ingiliz yazar Wyndham Lewis'in olum yildonumu (7 Mart 1957)
"Mizahi, mizahin girtlagina tikadik. Bariscil maymunlari birbirlerine dusurmek icin kiskirttik. / We set Humour at Humour's throat. Stir up Civil War among peaceful apes."
"Parali askerler dunyanin en iyi savascilaridir. Biz modern dunyanýn ilkel parali askerleriyiz. / Mercenaries were always the best troops. We are primitive Mercenaries in the Modern World."
https://2.bp.blogspot.com/-6gqckPMDk...400/poster.jpg
"Kabullenebilecegimiz trajedi ise yan kaslarini simsiki SIKMIS, eli belinde bir durus sergilemeli ve bomba gibi bir kahkaha olmali. / We only want Tragedy if it can clench its side-muscles like hands on its belly, and bring to the surface a laugh like a bomb."
"Secilmis bir dunyanin zit beyanlarindan basladik ise. Iki uc nokta arasina yeniyetme safliginin saldirgan yapisini koyduk. / We start fromopposlte statements of a chosen world. Set up violent structure of adolescent clearness between two extremes."
-
Amerikan sapigi, Sifirdan Az, Ay Parki gibi romanlarin Amerikali yazari Bret Easton Ellis'in dogum gunu (7 Mart 1964)
"Bana dogru gelen guzel bir kiz gorunce iki sey dusunurum: Bir yanim onunla cikmak, ona gercekten iyi, hos davranmak, gerektigi gibi davranmak ister. Oteki yanim ise mýzragin ucuna gecirilmis kellesinin nasil gorunecegini dusunur." Amerikan Sapigi
https://pbs.twimg.com/media/C6TS06cXEAAbD3d.jpg
"Quando vedo una bella ragazza per la strada penso due cose: una parte di me vorrebbe uscirci insieme, parlare con lei, essere carino, dolce, trattarla nel modo giusto.Altra parte di me che effetto farebbe la sua testa su un palo."
-