http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/...atisi-40704967
ellerinde TL var ama döviz getiremeyecek durumdalar. Öyleyse piyasadan döviz satın alıp getirmeye kalkmasınlar, kur dengesini bozmasınlar :)
Printable View
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/...atisi-40704967
ellerinde TL var ama döviz getiremeyecek durumdalar. Öyleyse piyasadan döviz satın alıp getirmeye kalkmasınlar, kur dengesini bozmasınlar :)
Neden piyasadan alsınlar ki, zaten tcmb kendisine borcu olanlara bana ödeyeceğin dövizi 3.7TL'den TL olarak ödeyebilirsin diyor. Gidip piyasadan 3.8TL'den dolar alıp tcmb'ye ödeme yapması epey mantıksız olur.
Ayrıca bu krediyi kullananlara zaten başlangıçta kredi TL olarak verilmedi mi?. Sanırım piyasa faizinden 3-4 puan düşük bir maliyetle TL olarak kredi verildi ama TL kredisinin faizinin düşük olmasının karşılığı olarak ta ödeme tarihinde o günkü kurdan dolar ödemelerini istiyor tcmb. Şubat ayına kadar rahatız, ama sonrasında tcmb artık TL kabul etmeyebilir. Bu da söylediğiniz gibi tmcb'den TL kredisi almış olanların dolar olarak geri ödeme yükümlülüklerinden dolayı baskıyı arttıracaktır. Tcmb 2 senedir sıkıştığında bu yola başvurdu ve bu rezervlerde ciddi erimeye yol açıyor. Tcmb'nin rezervlerindeki azalıştan dolayı 3. bir deneme ve TL ile ödeme imkanı sunamayacağını düşünüyorum. O nedenle faize geçmişe göre daha fazla yüklenmeye başladı.
https://pbs.twimg.com/media/DTNRYz4W4AAeJ0R.jpg:large
Reeskont Kredilerinin Döviz Rezervlerine Katkisi (TCMB)(Milyon $)(Yıllık), mekanizma sıkıntılı fakat TCMB eline geçen döviz miktarı fazla değişmemiş.Yeni dönemde ne olur bilemiyorum.
Rakamlarda bir farklılık var zira bildiğim kadarıyla bu kredilerin döviz rezervlerine katkısı yıllık 15-16 milyar dolar civarındaydı. Hatta Geçen yılkı TL ödeme kabul etme hamlesinden sonra bu katkı 12 milyar dolara kadar düştü. Neredeyse tcmb net rezervlerinin %60-%70'i bu kredi dönüşlerinden gelen döviz ile oluşuyor diye hesaplıyorum. O nedenle bu konu çok kritik. Aşağıdaki linkteki verilere göre bu kredilerin döviz rezervlerine katkısı yukarıda belirtilen listeye göre en az 15 kat daha fazla.
http://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/conne...78d5ef-m3vEQVW
Yine bu listeye göre 2018'in ilk 4 ayındaki dönüşler şu şekilde:
(milyon dolar)
Ocak 1.470,76
Şubat 1.515,63
Mart 1.619,48
Nisan 1.257,34
Eğer tcmb Nisan'a kadar TL kabul etmeye devam ederse yaklaşık 6 milyar dolar daha rezerv kaybı yaşayacak. O nedenle sanırım şubat ayı gibi TL kabul etmeyi durdurup kuru faiz ile baskılamaya çalışacak, zira Şubat ayından sonra daha da zorlarsa net döviz rezevlerindeki erime ciddi boyutlara ulaşabilir.
Tcmb'nin faiz hamlelerinde enflasyonun yanında bu etkinin de önemli olduğunu düşünüyorum.
Aslında tcmb bana göre reeskont mekanizması ile garip bir ponzi şemasının içine giriyor. İhracatçıdan gelen dolar benim rezervime girsin , ithalatçının ihtiyacı dış borç ile karşılansın. Ne ala, kronik olarak cari açık veren bir sistemde böyle bir uygulamanın 3-4 yılda bir merkez bankasını köşeye sıkıştıracağı açıkken hala ısrar etmek sonuçta kendi kararları. Dış borcu veren ithalatı fonlamak için tabii ki her zaman *yapıcı* düşünecektir. Sonuçta bu tablo içinde aslında tcmb'nin net rezervi de bir çeşit psikolojik destektir. Gerçek bir destek değildir, zira muhasebesel olarak net bir rezerv gözükse de carı açık ve dış borçluluk göze alındığında aslında ortada gerçek anlamda bir rezerv de yoktur.
Sayın @jondowes
Piyasanın aşağıdaki eğriye bakışı nedir ?
https://hizliresim.org/images/2018/0...uisfed.org.png
2-10 yıllık UST faiz farkı, klasik bir "iş döngüsü belirleme" aracı olarak düşünülür. Bu farkın düşmeye başlaması "gelecekte resesyon geliyor" diye anlaşılır. Artmaya başlaması ise "büyüme ve/veya enflasyon geliyor" diye algılanır.
Fakat 2008 sonrasında FED'in olaya müdahale etmesi ve QE'ler ile Operation Twist uygulamaları nedeniyle bu algılama olayının parazit yaptığı düşünülmeye başlandı. Çünkü normalde 2 ve 10 yıllık faizleri piyasanın belirlemesi ve büyüme-enflasyon-işsizlik verilerine göre olması gereken yerlere gittiği varsayılırdı. FED'in alım-satım'ları piyasanın yapacaklarından farklı olduğundan artık çok da izlenen bir araç olduğu tartışılır.
Sn. Jon Dowes,
Fed deklere ettiği gibi faiz artırımlarına devam ederse BIST ne yönde etkilenir.
Amerikada faiz artarsa para oraya gider diye düşünüyorum. Neden BİST'e gelsin. (Mühendis mantığı mazur görün !! :) )
Saygılar,
Faiz arttırımının olduğu gün, paranın çoktan gittiği ve yeni trendlere girdiği gün olur. Piyasa haberi değil, söylentiyi satın alır. Beklenmedik bir haber olursa ancak halihazırdaki akışa etki eder. Şun piyasada FED'den 3 ve 4 kez faiz artısı bekleyenler mevcut. Para ABD'ye bu nedenle gidecekse, şu anda gidiyor. 2 kez veya 5 kez arttırım yaparsa, ancak bu beklenti değişikliğine yansırsa para akışının hız veya yönünü değiştirir. Beklenenler gerçekleştiği sürece, ciddi fark yaratacak bir etkisi olmaz.
A cheaper dollar does fuel export demand. A depreciation is therefore akin to a loosening of financial conditions, and can add to inflationary pressures. The Fed will be watching to ensure that the dollar's fall, together with a tightening labor market, doesn't push inflation up faster than it would like. If it sees that happening, it will need to accelerate its plans for monetary tightening this year.
https://www.bloomberg.com/view/artic...-dollar-policy
Structural changes in banking
Banks have become more resilient to risks but less profitable
as they adapt to the post-crisis environment, a Committee on the Global Financial System report finds.
https://www.bis.org/publ/cgfs60.pdf
Sn JonDowes, diyelimki bir ülkede üretim maliyetler sebebi ile anlamsızlaşıyorsa mesela tarımsal üretim, hayvancılık yada mandıracalık maliyeti karşılamıyorsa yada tatmin edici kar bırakmadığı için yatırım anlamsızlaşıyorsa, o ülkenin para biriminin develüasyona ihtiyacı vardır diyebilir miyiz?
Eğer üretim maliyetlerindeki girdiler dövize endeksli ve borsaya kote ürürnler değilse kesnlikle devalüasyon ihtiyaç olur. Ancak üretim maliyetlerinin tamamına yakını *yapısal* olarak dövize endeksli ise (motorin,gübre kimyasalları, ulaşım, ithal tohum bağımlılığı ve zorunluluğu, ithal biyoteknolojik knowhow) devalüasyon sadece fakirliği daha da arttırır. Bu nedenle Türkiye için *yapısal* reformları hayata geçirmeden devalüasyon yapmak bizi bir alt lige taşımaktan öteye geçemeyecektir.
Teşekkürler yorum için, ben şöyle düşündüm. Emtianın fiyatı usd bazlıdır, buğday, pamuk veya zeytinyağı. Et ve süt ürünleride tahminim benzer şekilde. Yani sonuçta ürettiğiniz malın küresel olarak usd bazlı bir fiyatı vardır. Sizin maliyetiniz yüksek ise, yerel para biriminizin değerini düşürerek maliyeti düşürürsünüz ama ürettiğiniz malın fiyatı usd bazlı sabit kalacağı için kar marjı yükselmiş olur.
Ha yüksek teknoloji üretiyor ve ihraç ediyorsunuzdur, tarımsal ve hayvansal ürünleri ithal edersiniz ama bunları ithal etmek sizin ekonominizi vuruyorsa o zaman develüasyona ihtiyaç var demektir. Daha doğrusu haketmediğin bir zenginliği yaşıyorsun, fakirleşmen gerekiyor birazcık demektir. Diye anlıyorum.
Bunu yaşayan ülkenin değişkenlerine bağlı:
Japonya gibi hızlıca endüstrileşen; gelirin ve refahın yüksek seviyeye geldiği ülkelerde gıda ve tarımın katma değeri oransal olarak düşer. Çünkü buna ayrılabilecek girdilerle (yerine) üretilen mikroçipler veya ağır sanayi ürünleri ile, 5-10 kat fazla gıda ithal edilebilir. Bu nedenle de gıda üretimi azalır, ithalatı artar. Ancak net ihracat artar ve toplumun refahı (ithal gıdaya rağmen) yükselir.
Tabii ki bu istisna bir örnek. Sorunun kaynağı ülkemiz ise, elbette böyle bir süreç yaşanmaz: tarım ve gıda sektörünün ekonomiden aldığı pay düşer. İthalat artar. Bu ilk zamanlar dikkat çekmez (çünkü kaynaklar başka sektörlerde kullanılıyordur). Ancak tarım ve gıdanın önemli bir özelliği vardır; nüfusla birlikte talebi artar ve alternatifi yoktur (az yemek yiyelim, onun yerine daha çok tekstil satın alalım diyemezsiniz). Bu nedenle orta-uzun vadede gıda-tarımı ithalata yönlendirmek elbette cari açığın artmasına katkı yapar ve dolaylı olarak devalüasyon-enflasyon döngüsüne de enerji sağlar. Bu direkt bir bağlantı değildir, ölçülerek gösterilmesi pek mümkün olmaz. Ama sağduyu böyle olacağını söyler. Devalüasyon kendi başına ekonomide tarımın payını arttırmaz; gıda enflasyonundan gelen payın etkisiyle dengelerin tekrar başka noktada oluşmasını sağlamaya yöneltir (halk daha az protein, daha çok çöp gıda yiyerek ancak doyabilir). Ayda 10 kere dışarda yemek yiyebilen aile 5 kez; 3 kez yiyen 1 kez yiyecek konuma düşer.
Teşekkürler Sn JonDowes.
Sn. jondowes merhaba,
Bir firmanın 3 yıl ile 6 yıl vadeye yayılmış 5 milyar dolar kredi borcu olduğunu düşünelim.
Devletin bu tür büyük firmalar için de hedge zorunluluğu getirdiğini varsayalım.
1-) Bu 5 milyar dolar için firma senede %5 dolar faizi ödüyor. Kabaca bu konfigürasyonda tüm kredi Türkiye'nin şu anki şartlarında TL'ye karşı hedge edilirse maliyet çok kabaca ne kadar artar?
2-) Bu hedge maliyeti sonucunda toplam kredi maliyeti işletmenin ödeme performansının üzerine çıkarsa burada devlet buna rağmen hedge mekanizmasında ısrarcı olur mu?. Bu durum sonuçta kredi talebinin düşmesine ve büyümenin frenlenmesi sonucunu doğurur mu?. Yine büyümenin şu aşamada yavaşlaması tekrar bu yavaşlamaya neden olan kararı alan devlet için tezat oluşturmaz mı?
Ekonomiden sorumlu devlet Bakanı olsaydınız bu ikilemde nasıl bir karar alırdınız?.Kırk katır mı kırk satır mı derdiniz? Ya da ara bir çözüm mü önerirdiniz? (örneğin risk yönetiminde optimum noktayı bulmak için büyük firmaların döviz kredilerinin tamamına değil ama belirli bir oranına kısmi hedge zorunluluğu getirmek v.b)
1. Firmanın gelecekteki döviz nakit akışına bağlı. Sıfır döviz geliri varsa; ciddi bir yük getireceği kesin.
2. Hedge maliyetini bile karşılayamıyorsa bu kredi zaten batık demektir; anapara ödemesinden büyük olamaz sonuçta. Türkiye'deki reel sektörün döviz pozisyonunu ciddi oranda hedge etmek kısa sürede olası değil. Döviz fiyatını 2 kat arttırmak elbette büyümeyi negatife çevirir ve muhtemelen uzun bir resesyon başlatır.
Döviz kredisi alınması döviz girdisi olan şirketlere ve belli oranda sağlanabilecek bir hak. Eldeki portföyü ise fazla da zorlamadan kapatma teşvik edilmeli. Yani TL'nin değerlendiği dönemlerdeki büyüme katkısından feragat ederek ekonomiye TL faize dayandırmak şart. Bu esnada enflasyonist süreçler de azaltılırsa en iyi makro reform olacaktır. Ancak hepsini tek bir idare döneminde yapmak mümkün değil. Çünkü tüm bunların sonucunda halkın ortalama refah düzeyi ciddi oranda düşer.
Anladığım kadarıyla kısa vadede devlet özellikle büyük firmalar için döviz kredilerinin hedge edilmesi için fazla zorlayamayacak sadece kademeli bir planı zamana yayılmış olarak uygulamaya geçirecek. Mehmet Şimşek'in küçükler için tedbirler devreye girdi büyükler için de hazirana kadar devreye girer söylemini de söylediklerinizle birleştirdiğimde sanırım keskin bir geçişten ziyade bu kademeli geçişin başlangıcı olarak görebiliriz.
http://www.bloomberght.com/haberler/...-a-kadar-biter
Yukarıdaki bağlantıda Mehmet Şimşek hedge zorunluluğu getirmekten ziyade hedge imkanı sunmaktan bahsediyor?. Sizce tcmb'nin de işin içine gireceği bir hedge imkanından bahsediyor olabilir mi? (umarım bahsetmiyordur).
Cari açık veren bir ülkede bu tür kredilerin kademeli de olsa geri çağrılacak ve TL'ye çevrilecek olması döviz talebindeki baskıyı arttırıcı bir etki yaratabilir mi?.
Büyük firmalara hedge zorunluluğu getirmeleri sürpriz olur; hem yapamazlar hem de yapmak istemezler. Sürekli bastırdıkları "ekonomik büyüme" kulvarındaki ana enerjiyi 15 yıldır döviz kredileri sağlıyor. Bunu daha riske duyarlı şekle çevirmeyi kabul edebilirler ama sıfırlamak kesinlikle planlarında yoktur.
Ne oranda yapılır bilemeyiz ama sonuçta döviz kredisi mekanizması şuna yarıyordu: Enflasyondan daha düşük devalüasyon döngüsü esnasında, şirketler sermaye kazançları yaşadılar. Devalüasyonun öne geçtiği dönemlerde ise, sermaye zararı görmeye başladılar. Bunun ana faktörü de elbette TL'ye ödenen reel faizlerdi. TL faizi düşürüldükçe, reel faiz düştükçe, devalüasyon geri kalmamaya başladıkça; bütün parametreler "ekonominin TL'leşmeye geri dönmesi" mantığına dönecektir. Bu da sistemik riskin yönetimi açısından iyi olur. Ancak bu parasal kavramlar hep trade-off'lara bağlıdır. Kalıcı ve kökten değişiklik parasal değil, maliye politikaları ve total üretkenlik ile sağlanır. Parasal tarafa bakmak tek gözü kapatıp araç kullanmak gibidir. Araba yol yapar ama her an kaza da yapılabilir. Parasal parametreleri değiştirmek sağ cepten sol cebe geçici aktarım sağlar. Ekonominin dövize endekslenmesi bir dönem iyi bir sermaye girişini sağladı; ekonominin total büyüklüğü açısından da olumluydu. Ama bunun karşılığı şişen borçluluk, cari açık ve kronik enflasyon oldu.
Sn. Jondowes sanırım büyük şirketler için hazirana süreç tamamlanır söylemi sanıldığı kadar büyük bir müdahale olmayacak/olamayacak. Zira bu söylem bende hazirana kadar olabilecek maksimum sigortalamayı yapıldıktan sonra seçim döneminde faiz düşüşü ve dövizin toleransının gevşetilmesi riskini çağrıştırdı. Ama bunun çok düşük bir ihtimal olduğunun ben de farkındayım. Sonuçta bu iş çok büyük bir filoyu kasko yaptırıp daha sonra uçurumdan aşağıya atmaya benzer. Kaskoyu yapan da o kadar tedbirsiz değildir diye düşünüyorum.
Verdiğiniz detaylı bilgiler için teşekkürler.
Sayın JonDowes
The Fed tends to buy the current coupon at that point in time. As a result, 37.8% of the Fed’s portfolio
consists of 3.0% coupon securities (average mortgage rate of 3.6%), and another 33.0% of the portfolio consists of
3.5% coupon securities (average mortgage rate of 4.0%). More than 70% of the portfolio is in these coupons.
If rates rise, these coupons will quickly become nonrefinanceable.
Makale :http://jsf.iijournals.com/content/23/4/16
Benim burada anlamadığım, diyelim ki, FED'in elindeki MBS (Mortgage Backed Securities) vadesi geldiğinde bu kağıtlar sona ermiyor mu ? "Refinanceable" tam olarak ne anlama geliyor ?
FED, vadesi gelen tahvillerin yeni serisini tekrar satın alıyor. Itfanın %100 oranında değil, daha düşük miktarda. Aradaki fark, FED'in bilanço küçülmesine denk geliyor ve buna da "run-off" deniyor.
Bu paragrafta kastedilen şey şu: vadeleri geldikçe yeni tahvil alınırken FED neyi tercih edecek? Piyasa faizi yükselirse, yeni tahvillerin kuponu da yüksek olacak (bu da daha düşük bir durasyonu ima eder).
Hocam, ben reinvestment olayı bitirildi diye biliyordum. Vade beklenip, nasip denecekti :)
Reinvestment olayını kabul edersek, %3.5 sonrası her faiz artışı, mevcut düşük faizli (%3.0 ve %3.5) MBS kağıtlarını çöpe çevirecek, bir daha kullanılamayacak.Hatta banka zarar yazacak. Doğrumudur ?
Bitirilen şey bilanço büyütme. Yani durduk yere yeni tahvil alınmıyor. Ama itfa eden kağıtlardan gelen parayla, yerlerine belli oranda yeni seriler alınıyor. (Bilanço yine küçülüyor ama sadece run-off miktarı -itfa ile reinvestment farkı- kadar)
Piyasaya geri satış yok, portföydeki her tahvilin vadesi bekleniyor. Vadesi beklenen hiçbir tahvil de zarar edemez.
Hocam
"FED, vadesi gelen tahvillerin yeni serisini tekrar satın alıyor." dediniz, bu reinvestment olmaz mı ?
Yarın vadesi dolacak MSB faizi %1.25 fakat piyasa %2 buradan banka anaparayı bir kenara bıraktığımızda faiz tarafından zarar yazmaz mı?
"Reinvesment yok" diyen sizsiniz, evet olur, ben de yok demedim zaten hiç.
Hayır yazmaz. Zarar = bir şeyi pahalıya alıp ucuza satmak. FED bir şey satmıyor? Vadesi gelen tahvil faizi ve anaparası FED'e ödeniyor. FED'in yeni aldığı taze tahvillerin kuponunun farklı oranda olması, eski tahvillerin getirisini etkilemez.
Tamamdır hocam
Kafa karışıyor bazen !
Sağolun.
Rica ederim :cool:
Hocam gündemi değiştirmeye devam edelim.
https://www.urban.org/sites/default/...ance-sheet.pdf
Soru 1:
Prepayment rates will slow as interest rates rise. The number of borrowers that could save money by refinancing would be small. (sayfa 9'un sonunda)
Hocam, MBS'de vatandaş prepayment yaparsa nasıl para tasarruf ediyor.
Soru 2:
https://i.hizliresim.com/BLGq9G.png
Figure 4 shows the share of 30-year fixed rate mortgages that is currently refinanceable.At a rate of 3.8 percent, 18 percent of the 30-year universe is refinanceable. If the 30-year fixed rate mortgage goes up to 5 percent, only 4 percent would be refinanceable.
We define refinanceable as having a mortgage rate 75 basis points or more above the prevailing rate. The costs of refinancing are approximately 50 basis points, and we assumed the borrower needed a 25 basis point incentive for the“hassle factor.”
Hocam, figure 4 üzerinde tam olarak ne gösteriliyor ben cidden anlamadım.
Cevap 1: Prepayment; ev kredisi çekenlerin "erken ödemesi" demek. Mesela eline iyi bir miktar para geçen borçlu, faiz ve krediden kurtulmak için ev kredisini erken kapatabilir. Bu, mortgage sektöründe çok önemli bir parametredir. Prepayment oranları düzenli takip edilir ve portföyün hedge oranı da buna göre güncellenir.
Bu erken ödeme aynı zamanda "kredi yenileyerek" de yapılabilir; yani refinance ederek. Eğer piyasada sizin faizinizden düşük oranlar var lse; krediyi başka bankaya taşıyarak refinance eder, daha az faiz ödersiniz. Yani tasarruf edersiniz. Ama, piyasada faizler yükselirse, refinance olanağı çok zorlaşır (çünkü hali hazırda çoğu borçlunun kredi faizi daha düşüktür ve refinance etmek tasarruf değil zarar etmek anlamına gelir). Yani sırayla; piyasada faizler yükselirse, prepayment düşer, refinancing düşer, bunların üzerinden kurgulanan MBS'lerin erken itfası azalır ve tahmin edilene göre daha yavaş hızda FED bilançosundan çıkar ve belirtilen taban rakama ulaşılması daha geç olur (veya hiç olmaz, taban yükselir).
Cevap 2: Yukarıda anlattıklarımın grafik gösterimi. Kafa karışmaması için öncelikle mavi ile belirtilmiş olan ve sürekli düşen WAC çizgisini görmezden gelin. "Tüm 30 yıllık ev kredilerinin ortalama faiz oranı" o ve sürekli düşüyor. 1999'dan bu yana düşen mortgage oranlarının bir sonucu.
Asıl bakılacak olan ise; refinanceable rate, yani "piyasadaki güncel kredi faizinden daha yüksek faizle kredi çekmiş olanların oranı". Piyasadaki cari faizi "cazip" bulabileceklerin oranı. Bu ne zaman yüksek olur? Kredi faizleri taban yaptığında (bkz: 2009-2013 arası). Ne zaman azalmaya başlar? Piyasa faizleri yükselmeye başladığında (bkz: 2013 sonrası)
Kafa karıştıran şey şu: Tüm borçluların ortalama faizi hep düşüyor, çünkü geçmişte çok yüksek faizle kredi çekmiş olanlar sürekli refinansman yapıyor ve yeni ödeyecekleri faizleri azalıyor. Son 2-3 yılda faizlerin yükselmesi bu nedenle aniden ortalama faizleri indiremiyor. Ama faiz yükselişi kalıcı ve uzun süreli olursa, elbette mavi WAC da yakın zamanda yataya bağlar ve hatta zamanla yükselebilir.
Ancak konunun odak noktası şurası: son dönemde düzenli yükselen faizler, artık refinance yapabilecek olanların oranını dibe vurdurmuş. Yani çok az prepayment olabilir. Yani MBS'ler daha uzun süre FED bilançosunda kalabilir.
verimli bir calisma olmus , basarilar
Sağolun hocam
Sayın hocam
Runoff cap tam olarak nedir? ben itfa - reinvestment olarak düşünüyordum ama değil.
Runoff cap: Monthly cap above which principal payments are reinvested
Reinvestments: Projected amount of principal payments from agency debt and agency MBS pay-downs that are reinvested
Redemptions:Projected amount of principal payments from agency debt and agency MBS pay-downs that are redeemed
https://i.hizliresim.com/gOvrz0.png
Bir de excel senaryo versiyonu var
https://www.newyorkfed.org/medialibr...ojections.xlsx
https://i.hizliresim.com/az8ldO.png
2018 toplamında(median senaryo)
252 reinvestment ve 174 itfa görünüyor.Doğru. Runoff ile tam olarak ne ifade ediliyor ?
https://i.hizliresim.com/vjA6Jv.png
Yukarıda yazdığım gibi izin verilecek maksimum bilanço küçültme miktarı.
Diyelim ki bir ayda 50 milyar itfa (redemption) var. Eğer o ayın runoff cap'i 30 ise, redemption 30'u gördüğü anda FED artık daha fazla serbest itfaya izin vermiyor ve her itfa tutarı için yeni reinvestment yapıyor. Yani 20 milyar alım yapıyor. Böylece bilanço küçülme miktarı 30'u geçemiyor. Tabii pratikte bunun için 30'u görmesini beklemiyor, gün be gün beraber yapılıyor bu işler zira redemption tarih ve miktarları zaten önceden belli. Tek istisna yaratan kısmı daha önce sorduğunuz MBS prepayment olayı, o da abartılı bir sonuç çıkartmaz.
Bir sınır olması, her ay illa o sınıra dokunulacağı anlamına da gelmiyor. Cap'in 24 olduğu bir ay az redemption var ise (mesela 2018-12), FED hiç alım yapmaz ama ufalma miktarı da 24'te kalır. Yukarıdaki tabloda cap'e dokunulan (redemption-reinvestment farkının cap'e eşitlendiği) sadece bir ay var (2018-10) bu da kafanızı karıştırmış herhalde.