KGF sadece kefalet veriyor. Ortada devletin dağıttığı ek bir para yok. Bankalar kendi paralarından bu kredileri veriyorlar. Ve bu kredilerin bir kısmı zaten programlı olarak verilecek kredilerdi, KGF sadece ek kefil olarak tanımlanmış oluyor. Yeni kredi de verilse, bankaların verdikleri diğer kredilerden pek farkı yok.
GLP ise ayrı bir olay. KGF kredileriyle direkt bir ilgi alakası yok. Bankalar KGF ile olsun olmasın kredi verdiklerinde, bunun %90'lık bir kısmı yine bankacılık sisteminde kalıyor. Kredi çekenler mevduat yapsa, ev-araba alsa veya borsaya girse bile bu para halen sistemin içinde. Bu, "toplam likiditeyi etkilemiyor" demek. Likidite etkilenmediği için GLP'nin artmasına da ihtiyaç yok. Ancak verilen yeni (sıfır km) kredilerin %5-10'luk bir kısmı gerçekten likidite açığı yaratabilir onun nedeni de para aktarım mekanizması kaynaklı: zorunlu karşılıklar sebebiyle sistemdeki her yeni mevduatın bir kısmı TCMB tarafından emilmiş oluyor. Bunu fonlamak yine TCMB'ye düştüğünden bir miktar GLP artışı olabilir. Ancak isterse TCMB bunu tek bir zorunlu karşılık oran güncellemesi ile düzeltebilir.
Özetle: Likiditeye çok takılmayın. O TCMB'nin yetki alanı. Kredi verildi diye likidite azalmaz. Şirketler, bankalar ve devletin hepsi aynı havuzun içerisinde. Birinden diğerine para geçince likidite (su seviyesi) oynamaz. Havuzun sahibinin musluklarla oynaması lazım, o da TCMB.
KGF kefaletiyle çok kredi verilmesinin 2 ana sakıncası var:
1. Bankalar kredi risklerini devlete devrediyorlar. Parayı alıp kaçan firmalar yüzünden ileride devlet bütçe açığı artabilir.
2. Yine bu tarz kişiler parayı bol bulup tüketimlerini arttırabilirler: bu da enflasyonu arttırır.
Dolar kuruyla ve devalüasyonla bu şekilde direkt bir bağlantı olmasını beklemiyorum. Ancak bu negatif sonuçların orta vadeli etkisi sonucunda dolaylı olarak kötü yansımaları olabilir.