-
Arjantinli yazar Roberto (Emilio Gofredo) Arlt'in dogum yildonumu (2 Nisan 1900)
"Varolma bilinci, icinde bir santimetrekare duyarliktan baska bir yer tutmuyordu. Geriye kalani, karanlikta yok olup gidiyordu. Evet, bir santimetrekarelik bir adam, duyarli yuzeyinden bir hayaletin elle tutulamaz yasamina uzanan bir santimetrekarelik bir varlikti." Yedi Deliler
https://http2.mlstatic.com/roberto-a...3_082015-F.jpg
"Sí, todo su cuerpo sólo vivía, estaba en contacto con la tierra, por un centímetro cuadrado de sensibilidad. El resto se desvanecía en la oscuridad. Sí, él era un centímetro cuadrado de hombre, un centímetro cuadrado de existencia prolongando con su superficie sensible, la incoherente vida de un fantasma."
"Yalnizca aci cekmeyi biliyorlardi; bu dunya yorgun insanlarin, ilk caglarin tembel ve dev canavarlari gibi uyanir uyanmaz dunyayi yuklu uyusukluklariyla kirleten dev hayaletlerin dunyasiydi. Iste, ucmaya tutkun ruhunun kendisinden sonra dunyaya geleceklerin dumduz edici yararsizliklariyla ezilmis hissetmesi, buradan kaynaklaniyordu."
http://www.cervantesvirtual.com/imag..._portada_s.jpg
"Tenían exclusivamente capacidad para el sufrimiento, éste era un mundo de gente fatigada, fantasmas apenas despiertos que apestaban a tierra con su grávida somnolencia, como en las primeras edades los monstruos perezosos y gigantescos. De allí que toda su alma voladora se sintiera aplastada por la inutilidad de los prójimos."
-
1910 yilinda Nobel Edebiyat Odulunu kazanan, Alman yazar ve cevirmen Paul Johann Ludwig von Heyse'nin olum yildonumu (2 Nisan 1914)
"Gecen yuzyilin ortalarina dogruydu, Venedik'in 'Bella Cortesia' diye hos bir adi olan dar bir sokaginda tek katli, basit, kucucuk bir evi vard,. Alcacik kapisinin uzerinde tahtadan, kivrimli iki sutunla barok biciminde pervazlarin cercevelendigi girintide bir Meryem Ana yontusu durur, kirmizi siseli bir lambacik da soluk bir isikla surekli yanardi.Cunku buraya ancak dis kapi acildikca gun isigi girerdi. Bayan Giovanna Danieli kendisine miras kalan bu evde, kocasinin olumunden beri biricik kizi Marietta ile oturuyor,kullanilmayan bir iki odayi kendi halinde yasayan kimselere kira vermiyordu. Merdivenin ustu, gunun her saatinde yari karanlik olmasina karsin,Bayan Giovanna'nin en cok sevdigi yerdi.Dedigine bakilirsa, sevgili kocasi icin gozyasi dokmekten gozleri adamakilli zayiflamis, gun isigina dayanamaz duruma gelmisti. Oysa komsularina kalirsa, butun gununu ust sahanlikta gecirmesinin tek nedeni, girip cikanlari yolundan alikoymak, merakinin, bos bogazliginin karþiligini almadikca onlarý birakmamakti. Biz onu tanýidigimiz siralarda, salt bu nedenin, onu rahat koltugunu birakip merdivenin sert basamaginda oturmak zorunda birakacagi olasiligi aklimiza bile gelmezdi." Andrea Delfin
https://images-na.ssl-images-amazon....4,203,200_.jpg
"In jener Gasse Venedigs, die den freundlichen Namen 'Bella Cortesia' trägt, stand um die Mitte des vorigen Jahrhunderts ein einfaches, einstöckiges Bürgerhaus, über dessen niedrigem Portal, von zwei gewundenen hölzernen Säulen und barockem Gesims eingerahmt, ein Madonnenbild in der Nische thronte und ein ewiges Lämpchen bescheiden hinter rotem Glas hervorschimmerte. Trat man in den unteren Flur, so stand man am Fuße einer breiten, steilen Treppe, die ohne Windung zu den oberen Zimmern hinaufführte. Auch hier brannte Tag und Nacht eine Lampe, die an blanken Kettchen von der Decke herabhing, da in das Innere nur Tageslicht eindrang, wenn einmal die Haustür geöffnet wurde. Aber trotz dieser ewigen Dämmerung war die Treppe der Lieblingsaufenthalt von Frau Giovanna Danieli, der Besitzerin des Hauses, die seit dem Tode ihres Mannes mit ihrer einzigen Tochter Marietta das ererbte Häuschen bewohnte und einige überflüssige Zimmer an ruhige Leute vermietete. Sie behauptete, die Tränen, die sie um ihren lieben Mann geweint, hätten ihre Augen zu sehr geschwächt, um das Sonnenlicht noch zu vertragen. Die Nachbarn aber sagten ihr nach, daß sie nur darum von Morgen bis Abend auf dem oberen Treppenabsatz ihr Wesen treibe, um mit jedem, der aus- und einginge, anzubinden und ihn nicht vorüberzulassen, eher er ihrer Neugier und Gesprächigkeit den Zoll entrichtet habe. Um die Zeit, wo wir sie kennen lernen, konnte dieser Grund sie schwerlich bewegen, den harten Sitz auf der Treppenstufe einem bequemen Sessel vorzuziehen."
-
Fransiz sarkici, soz yazari, piyanist, film bestecisi, sair, ressam, senarist, yazar, aktor ve yonetmen Serge Gainsbourg’un (Lucien Ginsburg) olum yildonumu (2 Nisan 1928)
https://pbs.twimg.com/media/DZydSa3VAAE1743.jpg
"Hayatim disinda her seyde basarili oldum. / J'ai tout réussi sauf ma vie. / I've succeeded at everything except my life."
https://media.giphy.com/media/xcyb4Lk6LRveo/giphy.gif
https://media.giphy.com/media/11q3cNicRt4P0A/source.gif
-
Ingiliz sair T. S. Eliot, Burnt Norton siir kitabini 2 Nisan 1936'da Londra'da Faber & Faber araciligiyla yayinladi.
Simdiki zamanin ve gecmis zamanin
Her ikisi belki de icindedir gelecek zamanin,
Ve gelecek zaman kapsanir gecmis zamanda.
Eger zaman hep buradaysa
Yakasi birakilmaz butun zamanlarin.
Bir soyutlama olabilecek sey
Olumsuz bir olasilik olarak kalakalir
Husnu kuruntularin dunyasinda yalnizca.
Olabilecek olan ve olmus olan sey
Isaretler her daim varolan ayni seyi.
Bellekte adimlarin yankisi
Gecmedigimiz gecitten asagi gecerek
Hic acmadigimiz kapidan
Girelim gul bahcesine.
Boylece, zihninde...
https://www.manhattanrarebooks.com/p...g?v=1354507285
Time present and time past
Are both perhaps present in time future,
And time future contained in time past.
If all time is eternally present
All time is unredeemable.
What might have been is an abstraction
Remaining a perpetual possibility
Only in a world of speculation.
What might have been and what has been
Point to one end, which is always present.
Footfalls echo in the memory
Down the passage which we did not take
Towards the door we never opened
Into the rose-garden. My words echo
Thus, in your mind...
-
Ingiliz yazar ve mizahci Susan Lillian 'Sue' Townsend'in dogum yildonumu (2 Nisan 1946)
2 Ocak Cuma
Iskocya’da resmi tatil. Dolunay
"Bugun kendimi berbat hissettim. Suc, sabaha karsi saat ikide, merdivenin basinda dikilip, ‘My Way’ sarkisini soyleyen annemindi. Boyle bir annem olmasi benim sansizligim. Annemle baba-min alkolik olma olasiliklari var. Gelecek yil kendimi, kimsesiz cocuklar yurdunda bulabilirim. Kopek yine babamin basina bela oldu. Babamin yaptigi maket geminin uzerine atlayip onu parcaladi. Daha sonra da geminin yelken halatlari ayagina dolanmis bir halde bahceye kostu. Babam ise, 'Uc aylik emegim bosa gitti!' diye soylenip durdu.Cenemdeki sivilce giderek buyuyor. Suc, vitaminler hakkinda bilgi sahibi olmayan annemde." Bir Yeniyetmenin Gizli Gunlugu
https://pbs.twimg.com/media/D3BAgizWwAIfkEz.jpg
Friday January 2nd
Bank Holiday in Scotland. Full Moon
"I felt rotten today. It’s my mother’s fault for singing ‘My Way’ at two o’clock in the morning at the top of the stairs. Just my luck to have a mother like her. There is a chance my parents could be alcoholics. Next year I could be in a children’s home. The dog got its own back on my father. It jumped up and knocked down his model ship, then ran into the garden with the rigging tangled in its feet. My father kept saying, ‘Three months’ work down the drain’, over and over again.The spot on my chin is getting bigger. It’s my mother’s fault for not knowing about vitamins."
-
Amerikali akademisyen ve sosyal elestirmen Camille Paglia’nin dogum gunu (2 Nisan 1947)
“Baslangicta doga vardi. Tanri hakkindaki fikirlerimizin kendisinden cikarak ve kendisine karsi bicimlendigi arka plan olan doga, en yuce ahlaki sorun olarak kalir. Dogaya karsi tutumumuzu acikliga kavusturmadikca, cinsellik ve cinsiyeti anlamayi umamayiz. Cinsellik doganin bir alt kumesidir. Cinsellik insanda dogal olanin ta kendisidir. Yapay bir insa olan toplum, doganin gucu karsisindaki bir korunaktir. Toplum olmasaydi, doga denen barbar denizin kasirgalarinda perisan olurduk. Toplum, doga karsisindaki o asagilayici edilginligimizi azaltan, miras alinmis bir bicimler sistemidir. Bu bicimleri tedricen ya da hizlica degistirebiliriz, ama toplumdaki hicbir degisiklik dogayi degistiremeyecektir. Insanlar, doganin ozel kayirmasina mazhar degildir. Biz insanlar, doganin ustlerinde herhangi bir ayrim gozetmeden kudretini sergiledigi cok sayidaki turden biriyiz sadece. Doganin bizim ancak birazcik farkinda olabilecegimiz bir temel isleyisi vardir.” Cinsellik ve Siddet, ya da Doga ve Sanat
https://pictures.abebooks.com/isbn/9...249-uk-300.jpg
“In the beginning was nature. The background from which and against which our ideas of God were formed, nature remains the supreme moral problem. We cannot hope to understand sex and gender until we clarify our attitude toward nature. Sex is a subset to nature. Sex is the natural in man.Society is an artificial construction, a defense against nature’s power. Without society, we would be storm-tossed on the barbarous sea that is nature. Society is a system of inherited forms reducing our humiliating passivity to nature. We may alter these forms, slowly or suddenly, but no change in society will change nature. Human beings are not nature’s favorites. We are merely one of a multitude of species upon which nature indiscriminately exerts its force. Nature has a master agenda we can only dimly know.”
-
Turk roman ve kisa oyku yazari, sair ve gazeteci Sabahattin Ali'nin olum yildonumu (2 Nisan 1948)
“Almanya'ya nicin geldigimi unutmus gibiydim. Sabunculuk meselesini babamdan mektup aldikca hatirliyor, henuz lisan ogrenmekle mesgul oldugumu, yakinda bu neviden bir muesseseye muracaat edecegimi yazarak hem onu, hem kendimi avutuyordum. Gunlerim birbirine tipki tipkisina benzeyerek geciyordu. Butun sehri, hayvanat bahcesini, muzeleri dolasmistim. Bu milyonluk sehrin birkac ay icinde tukenivermesi bana adeta yeis veriyordu. Kendi kendime: "Iste Avrupa! Ne var burada sanki?" diyor ve esas itibariyle dunyanin pek SIKICI olduguna hukmediyordum. Ekseriya ogleden sonralari buyuk caddelerde, kalabaligin icinde dolasir, yuzlerinde cok muhim isler yapmis insanlara mahsus bir ciddilikle evlerine donen veya bir erkegin koluna asilarak baygin gozleriyle etrafa tebessum sacan kadinlari ve yuruyuslerinde hala asker adimlarini muhafaza eden erkekleri seyrederdim.”
https://img.ibs.it/images/9788897924173_0_0_1409_80.jpg
“I almost forgot why I had come to Germany. Whenever I got a letter from my father the soap business came back to mind, and I would assuage him and myself by claiming that I was still learning the language, and that I would be applying to an establishment of that sort very soon. My days passed, one identical to the next. I had seen the entire city, the zoo, and the museums. It almost brought me to despair to think that I had consumed this city of millions within a few months. I told myself: “Europe! So what?” and I concluded that the world was essentially a very boring place. Often, I wandered the broad thoroughfares among the crowds, and I watched the women casting smiles with their languorous eyes while pulling on their men’s arms: women returning home with the earnestness common only among those who accomplish important things; men who still maintained their proper soldier’s gait.”
-
Turk Is Adami Ali (Yildirim) Koc’un dogum gunu (2 Nisan 1967)
https://pbs.twimg.com/media/C8XPL-WXgAEn13w.jpg