Çanakkale'de uçaksavar topları
https://i.hizliresim.com/6yzo9k.jpg
çanakkale savaşında uçaklara karşı hazırlanmış uçaksavar topları 1915
Dobruca!da Osmanlı devriyesi
Dobruca'da devriye gezen Türk, Alman ve Bulgar askerleri - Romanya, 1916
https://i.hizliresim.com/WGON0E.jpg
Halk kahramanları tasvirleri
İstiklal Madalyalı Kara Fatma ve Hamdi Bey gibi halk kahramanlarının mensup oldukları Kuvâ-yi Milliye birliklerinin yabancı dergilerde çıkan tasvirleri. 1920
https://i.hizliresim.com/RO5W0o.jpg
İttifak güçleri şapkaları
https://i.hizliresim.com/pGQd0z.jpg
I Dünya savaşında İttifak güçleri tarafından kullanılan şapka ve başlıklar.
Müttefik güçleri şapkaları
https://i.hizliresim.com/kXPqbv.jpg
I Dünya savaşında Müttefik güçleri tarafından kullanılan şapka ve kepler.
Osmanlı asker üniformaları
https://i.hizliresim.com/NOQzpk.jpg
Sultan Abdülaziz dönemi Osmanlı subay ve asker üniformaları
Brooklyn Köprüsünde yürüyüş
https://i.hizliresim.com/POjoBv.jpg
1905'te Brooklyn Köprüsü'nde sabah yürüyüşü
Falih Rıfkı Atay Zeytindağı
Nablus Meydan Muharebesi
Bakınız Falih Rıfkı Atay "Zeytindağı" adlı eserinde o günleri nasıl anlatıyor.
https://i.hizliresim.com/ZOlvzV.jpg
Çöldeki son muharebelerin notlarını bir başka arkadaşımın defterinden alıyorum:
Çöl, çok değişti, iptidaları benim nokta kumandanı olduğum yerde develerden başka bir şey görmüyordum. Şimdi, Anadolu’nun kısa ve uzun, büyük ve küçük bütün hayvanları, tahta arabalar bile var. Artık hecinler de dizgin ve üzengiye alıştılar, en talimli atlar gibi muntazam yürüyorlar. Son zamanlarda Şam menzili birçok kakule gönderdi:
Kakuleler arka arkaya duran iki deveye bağlanmış âdi birer sedyedir. Artık hastalar ve yaralılar önlerinde uzun bir deve, arkalarında uzun bir deve, kendileri arada asılı, öyle taşınacaklar. Geçen gün kakulelerden birine ben bindim, kendimi ipi elimden kaçmış bir salıncak üstünde zannediyordum.
Bir akşam, başçavuşumla beraber çadırda idik. Çölün her zamanki akşamlarından biri… Ansızın uzaktan şimdiye kadar işitmediğimiz bir boru sesi duyduk: Çöle bir otomobil geliyordu. Ben iştiyak, bedeviler hayret içinde yıpranmış ve eskimiş makinenin etrafında toplandık… içinden soluk esvaplı bir Alman subayı indi. Biraz sonra yıkanmak ve muayene edilmek için kapağı açılmış makineden taşan benzin kokusunu duydum, bu koku, guruba karşı, çölün sessiz havası içinde ne yeni, ne yabancı bir şeydi.
Haleften ve hepimizin arkadaşı Memduh’tan başka bir şey kaybetmedik, İngilizler çok kuvvetli idiler. Fakat en çok beni meyus eden nedir, biliyor musunuz?
İngilizler refah içinde, biz değiliz. Onlar sağlam, iklime göre yapılmış esvaplarıyla, her gün tam yem alan güzel atlarıyla, lüzumsuz ölümler için ön saflara atılmış müstemlekât askerleriyle geliyorlar.
Biz bazan kış, bazan yaz esvabı giyiyoruz. Atlarımız zayıf, adedimiz az ve her ölen neferi yüreğimizden veriyoruz. Ölen, eskiyen, yırtılan her şey, canımızdan, memleketimizden bir şey…
İngilizler öyle mi? Hiçbir ziyan yok ki, biz kolayca yerine koyabilelim ve onlar koymasınlar. Böyle olduğu halde, bu sefer harbi zaferle bitirdik, elimize dört yüz İngiliz atı geçti, bunu az fiyatla muharebe edenlere dağıtıyorlar.
Katya muharebesi günü çılgın bir kum fırtınası çıktı. Uzun müddet düşman siperlerini gözden kaybettik. Askerlerimizi ateş edecek yeri, hücum istikametlerini adeta giderek aradılar. Tayyareler çivi, bomba ve daha bilmem ne âfetlerle üstümüzde gezip durdu. Ben bir başka yere çadırımdan telefon ediyordum:
– Alo… Siz misiniz?
– Ben… Karşımdaki sözünü kesti:
– Devam et kimsiniz? diye hiddetlendim.
– Efendim şimdi üstümüzde tayyare var. işte bomba…
Telefon kesildi. Sonra biz bu hatları geri çektik, telefoncunun ne olduğunu bilmiyordum. Fakat atlar ve ganimetler bütün neşesizliğimizi giderdi, insan önce köy atlarından İngiliz kısraklarına geçince yalnız hayvan değil, vasıta değiştirmiş gibi. Kuvvetleri bu kadar muti, süratleri kafi bir makine gibi saniye saniye idare edilir hayvan görmemiştim.
Konserveler de başka, çölün ortasında Londra kasaphanelerinin etlerinden yedik. Sana başka ne yazayım? Bu kumla biraz ötedeki kumun farkı yok ki, zaptedilmiş şehirlerden, araziden bahsedeyim. Çöl nankör bir şeydir, muharebe kumun bazı yerlerini kanla çamur etmekten başka bir iz bırakmıyor.
Temmuz 1332
Rumani harbini şu birkaç kelime ile anlatabilirim: Üstün kuvvetler karşısında adım adım mağlubiyet. Buradaki temmuz dünyanın bütün temmuzlarından sıcaktı. Kıtalar, ağır, yorgun, hasta yürüdü, insanların niçin sabırdan bir peygamber yarattıklarını bu çölde anlıyorum. Dün kıtasından geri kalmış bir ere rasgeldim. Ağırlığı on defa daha ağır, esvabından, kundurasından, atından başka üstünde ne varsa hepsinden şikâyetçi idi. Geçerken bana döndü:
– Bir su doldur hemşeri… Temiz bir bardak içinde berrak bir su verdim, birkaç bardak içti. Dudaklarının kenarından sızan su, kaç gündür çenesinde biriken tozu ince çizgileriyle yarıyor ve çamur hatları vücuda getiriyordu. Uzun bıyıklarından ve uzamış sakalından akan suları avuciyle silerek:
– Canına değsin, burası Kerbelâ… dedi
Kaynak: Falih Rıfkı Atay Zeytindağı
https://i.hizliresim.com/6yjgDv.jpg
Daha önce paylaşmıştım sanırım. Ama konuyla ilgili olunca tekrar vermekte fayda var diye düşündüm.
İşte o günleri ve güç dengesini anlamak gerekiyor.
Ve çok üzücüdür. Bu tarihi gerçeklere rağmen hala bazı çevrelerce Vay efendim Atatürk 7. orduyu geri çekti de ondan yenildik diyen havariler var.
Ayıptır yahu... Yazıktır. Bire üç denge var. Napsın adamlar...!
Galiçya cephesi lojistik sevkiyat
https://i.hizliresim.com/POmJN7.jpg
Galiçya cephesi için malzeme taşıyan bir Osmanlı lojistik destek konvoyu. 1916
Galiçya mevzilerinde Osmanlı askeri
https://i.hizliresim.com/7y53da.jpg
Galiçya'da bir Türk makineli tüfek mevzisi. 1916
Gaz maskesi taşımak için kullanılan demir kaplar (Bereitschaftsbüchse) dikkat çekiyor.
Galiçya Osmanlı Ordusunda denetim
https://i.hizliresim.com/qJVOpQ.jpg
Galiçya'daki Osmanlı muhabere birliklerini denetleyen üst rütbeli bir Osmanlı subayı 1916
NOT: Sanırım arka planda görülen büyük çanta, o dönemin sahra telsizi olsa gerek