http://suriyelilersuriyeye.com/ongor...vlete-donusur/
Alıntı:
Üç yıl önce Belçika’da bir grup Türk mahkemelik olmuştu… Savcılık, düğün konvoyu yapan davalıların araçlarını E17 otobanında çok yavaş seyrederek trafiği sıkıştırdıklarını, emniyet şeridini kapattıklarını, yolda durarak dans ettiklerini, araçların camlarından dışarı sarktıklarını ve araçlarıyla yolda daireler çizdiklerini iddia etmişti…
Şaşırmadık tabii ki… Bu aptalca hareketlere Türkiye‘de de -üstelik gelenek denilerek- sıkça rastladığımız için rutin bulduk… Ama orada herkesi bağlayan bir hukuk vardı ve ‘eylem’e önce kolluk müdahale etmiş, ardından dâvâ konusu olmuştu…
İlk duruşmada hâkim Peter D’Hondt’un sözleri ders gibi: “Sadece trafik sıkışıklığına neden olmakla kalmıyorsunuz. Aynı zamanda, diğer sürücülerin sinirlenmesine yol açıyorsunuz ve davranışınız agresifliğe ve sonucunda ırkçılığın artmasına neden oluyor. Zaten yeterince ırkçı var, buna karşı durmanız gerekiyor… Eğer bir parti yapmak istiyorsanız kafanıza kova bile geçirebilirsiniz ancak yolları amaçları için kullanılmaya bırakacaksınız…
Yaptığınızın diktatöryel bir tarafı var. Yollar hepimize ait ve kimse kendi malı gibi kullanamaz. Yolu tıkarken o esnada hastaneye yetişmeye çalışan birinin vaktini çalmış olabileceğinizi düşündünüz mü? E17 Avrupa’daki en kalabalık otobanlardan biri. Sizin dans edebileceğiniz bir yer değil…”
Alıntı:
Hâkim iyi niyetli olmasa, yapılanın ırkçılığın artmasına sebep olacağını ikaz etmez ve zaten yeterince ırkçının var olduğunu, buna karşı durulması gerektiğini dillendirmezdi…
Artık ‘köken’ tartışmasından ziyade ‘yabancı düşmanlığı’ ve ‘İslam karşıtlığı’ üzerinden yükselen ırkçılığın nasıl tetiklenebileceğine dair basit bir örnekti bu… Kendisine dayanak arayan yeni ırkçılık için bu türden davranışlar iyi bir gerekçe oluşturuyordu ve hâkim Peter D’hondt da gerekenleri ifade ediyordu…
Alıntı:
Suriyelilerin Türkiye‘deki varlığını savunanlar bu örneği iyi okumalı… Sadece 2018’de 250 bin insanımız Batı’ya göç etti… Demografik değişime bakar mısınız: Genç ve iyi eğitimli nüfus ülkeden çıkarken, yerlerini savaştan kaçıp kamplarda tutulamayanlar, burada gettolar oluşturanlar alıyor!..
Alıntı:
Kamplarda insanca şartlarda, yaşlıyı, kadını ve çocuğu ağırlamak bize bu coğrafyanın biçtiği kaderdi… Buraya kadar tamam… Ya sonrası? O kritik soruyu tekrar soralım: Öngöremeyen devlet, devlet olarak kalır mı veya nasıl bir devlete dönüşür?..