yabancı birkaç fon poz kapattı gitti bence. devamı gelmez umarım.
yabancı birkaç fon poz kapattı gitti bence. devamı gelmez umarım.
2018 yılı tasarruf yılı. Tasarrufa kamudan başlayacağız. Devlete, belediyelere yeni araç alımı yok. Kapattık bu kapıyı.*Önce kendimizden başlayacağız. Hani çuvaldızı kendimize batıralım ki, iğneyi vatandaşımıza yönelttiğimizde makul görsün. Şaşa debdebe bitiyor. Varsa herkes şartlarda işine gücüne bakacak. Vatandaşın işleriyle daha fazla meşgul olacak.
http://www.yenicaggazetesi.com.tr/mo...si-175087h.htm
Kamuda masraf çılgınlığı başlamışdır. Makam araçları ve lojmanlardan başlanmalıdır. Kamuyu mümkün ölçüde daraltmalıyız hele ekonomiden tamamen çıkarılması gerekir..
Hal bu iken; çok ciddi bir vergi reformuna ihtiyacımız vardır. Direkt vergi almanın yolları bulunulmalıdır. Dolaylı vergi konusunda o denli acınası bir duruma geldik ki; ÜRETİM gücümüz felç oldu...
Şöyle ki; Direkt vergi alamayınca hükümet dolaylı vergi alımı ile vergiyi paylaştırmaya başladı. Tütün, Alkol, Akaryakıt, Araç, Harç, Pul, Ötv, MTV, KDV gibi vergilerin oranlarını artırdı.. Bazı durumlarda bu vergiler %45 lere kadar geldi...
Sonuçları üretim bitti. Yani; Saman, buğday, nohut, mercimek gibi temel ürünleri dahi ürünleri ithal eder hale geldik.
Adam tarlasında Buğday üretmek için 2017 yılında "Kara Saban" kullanacak hali yok ya...
Mecbur Traktör, biçerdöver alıcak, kullanıcak... Bu araçları alırken ödediği MTV, ÖTV, KDV gibi oranlar yanında bu araçlara koyduğu yakıttaki vergiler tabiri caiz ise üreticinin ümüğüne basıyor. Doğal olarak üretici bu maliyetleri ürettiği ürününe ekliyor.
Başka çaresi yok ki..
Buğday ın Kg fiyatı geliyor 5 TL ye....
Bu durumda Tarım Bakanlığı devreye giriyor.. Dur Üretici! Ne yaptın sen, Kg fiyatı 5 TL den buğday olur mu? Diyor...
Çiftçi çaresiz "OLUR" diyor.. Yoksa ben biterim diyor...
Hükümet olmaz diyor.. Rusyada 2,5 TL ye aynı buğday var, diyor. Sen 5 TL den satarsan enflasyon olur o vakit bende buğdayı ithal ederim diyip üreticiyi tamamen bitiriyor..
Yani kısaca; siz Ekonomi de bir yere basarsanız, diğer taraf pörtler.. Kısa vadeli çözümler ekonomilerde çözüm değildir. Ekonomi aslında bir doğa bilimidir...
Deprem olmasın isteriz, ama olur... Bunun yerine doğaya kızmak mantıksızdır.. Rayonel olan depreme karşı tedbir almaktır... Aksini iddia edemezsiniz. Çünkü anlamsızdır...
Ekonomi de Jeoloji gibidir... Hatayı, şakayı, laubaliği asla affetmez... Tokatı indirir..
O sebeple biz de de VERGİ REFORMU şarttır... En birinci iş budur....
Gerisi Pörtleyen Yumrular dır... Onlardan bir tanesi de pörtleyen USD dır...
İngiliz kadın seyyah, yazar ve casus Gertrude Margaret Lowthian Bell'in 100 yılı yıl aşkın bir süre önce dünyanın çeşitli yerlerinde çektiği fotoğrafları ve anıları, internette satışa çıkarıldı.
http://www.sabah.com.tr/galeri/turki...e-fotograflari
Sahte şeyhlere dikkat!
https://1.bp.blogspot.com/-_eLTv0GUq...h%2Bkimdir.jpg
Sn.Sadecegrafik kakınız için teşekkür ederim...
İki satırda yazdığınız konu o denli geniş ki... Nerden başlasam diye düşünüyorum...
Sn.discretus bende iki adet üniversite mezunuyum. ODTÜ Mühendislik Fakültesi ve Sivil Havacılık alanında lisans derecelerim var..
Yukarıdaki yazınızı okudum, hedefimiz aynı lakin görüşümüz farklıdır.. Türkiye'de eksik olan bilim değildir.. Türkiye'de eksik olan yetişmiş adam sayısıda değildir... Bilakis Türkiye'de bence 200 adeti lüzumsuz olmak üzere yaklaşık 250 adet üniversite, yaklaşık 20,000 ini binada kat görevlisi dahi olamayacak 25,000 adet akademisyen var...
Etrafımda Doçent, Dr, Prof olmayan kalmadı. Herkes bilim adamı, uluslararası bir adet bilimsel makalemiz yok... Konu eğitim filanda değildlir... Herkesi eğitmek, üniversite mezunu etmek bildiğim en yanlış politikadır...
Eğitimli cahil olana kadar, eğitimsiz cahili her zaman tercih etmişimdir.. Çünkü eğitimli cahili eğitmek imkansızdır.. Adama diyorum ki; USD 3,90 TL olmuş, ne olcak ki? direkt USD ile ilgili değiliz ki.. Daha iyi 100 USD satınca 390 TL alıyorsun diyor...
Bunu diyen üniversite mezunu...
Neyse...
Türkiye'de 250 üniversite fazladır. En fazla 50 adet yeterde artar bile.. Ülkede iş yok, 7,500,000 lisans öğrencisi varmış.. Kalite yerlerde...
Ben 1996 yılında ODTÜ Mühendislik Fakültesinde mezun olunca Lisans öğrencisine dahi Hocam diye hitap edilirdi.. Asla Anfi ler ders işlenmez, anlatılmaz, derslerde genelde kaynak olabilecek yayınlar ve yazarları incelenir, değerlendirilir ve
bu kaynakları Kütüphaneden bulup, ders kitaplardan sınavlara vizelere mıd term lere Kütüphanede araştırılarak hazırlanılırdı..
Kimse hazır bilgi vermezdi.. Araştırma yapmak lisans öğrencisinden Profesöre kadar şarttı...
Şimdi pek çok üniversitede "Motorlu Taşıtlar Ehliyet Sınavı" gibi olan Soru Bankalarından sınava hazırlanan lisans öğrencileri var... Bu öğrenciden siz ne tür İNOVASYON bekleyebilirsiniz ki...
Endüstri Meslek Lisesi öğrencisi çok daha yaratıcıdır.. Keza öyle de... Üniversiteler bilim merkezidir, iş yapma yada iş öğrenme beceri kazanma yerleri değildir... Üniversiteler de öğrencisi akademisyeni öğrenmez.. Öğretim olmaz... Eğitim hiç olmaz... Eğitim en son lise de bitmiştir...
Üniversiteler de araştırma vardır, inceleme vardır, yaratıcılık vardır, üzerine sende biraz yorum koyma vardır, muhakeme, düşünme vardır... O bilimsel alanı öğrenmeden ziyade katkıda bulunma vardır...
İş yapma yada iş öğrenme beceri kazanma yerleri Meslek Liseleridir.. O sebeple ülkemizde bir çok üniversite üniversite değil Meslek Yüksek Okullarıdır...
Türkiye'ye kimse alınmasın ama ODTÜ,Gazi, Bilkent, Ankara, Hacettepe Üniversitesi, İTÜ, BÜ, İstanbul Üniversitesi, YTÜ, Ege, 9 Eylül, Akdeniz, Çukurova, Dicle, Erciyes, Erzurum Atatürk, KTÜ yeter.. Gerisi hikayedir..
Demem o ki büyükşehirlerde 3-5 adet diğer bölgelerde birer adet üniversite yeter de artar bile. Gerisi derhal MYO statüsüne gelmelidir... Yazık..
Yoksa ortalık sözüm ona üniversite mezunu Vale, Otopark, Kat Görevlisi dolucak..
Diğer bir husus... Calculus, Differentıal Equatıons filan... Geçin buralarda inovasyonu filan.. Yani ben yüksek bilimsel yada teknoloji gerektiren ürünlerden inovasyonu işini geçtim ben...
Orta kalite tekonoloji gerektiren Çimento, Tekstil, Kumaş, Boya gibi sanayiilerimiz kurtarsak yada düşük teknoloji gerektiren Tarım yada hayvancılığımızı kurtarsak yeter diyorum....
İnanın konu o denli geniş ve birbirini ile bağlantılı ki; herşeyimiz ama herşeyimiz yanlış...
Türkiye de en büyük sıkıntı rüşvet ve hırsızlık çarklarının hala dönmeye devam etmesidir. Özellikle belediyelerde. Buna göz yumulduğu sürece kalkınma olamaz! Adalet mülkün temelidir!
Osmanlı zamanında olsa hırsızın kolu kesilirdi, bu yüzden 650 sene boyunca sadece 3 kişinin kolu kesilmiştir hırsızlıktan. Yiyorsa hırsızlık yap. İşin ucunda kol var.
Ayrıca rüşvet alan da veren de cehennemliktir. Devlet kademesinde rüşvet alan da veren de ayvayı yer. Defterini sürerlerdi Osmanlı zamanında.
Ya şimdi durum nasıl?
Bunları yapmadıkça biz asla OSMANLI falan olamayız! Kimse kendini kandırmasın.
Rüşvet var mı? Hırsızlık var mı?