Dolmabahçe sarayı önünde Amerikan savaş gemileri
1-10 Kasım 1918'den itibaren İstanbul'un işgal edilmesiyle birlikte İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan savaş gemileri Sarayburnu-Kabataş arası ile Dolmabahçe Sarayı önlerine demirlemişler ve güç gösterisi yapmışlardır.
Bunlar arasında ABD gemileri de vardı.
Ancak, tarih kitaplarında ABD Yüksek komiseri Amiral Bristol'den sık bahsedilirken, ABD savaş gemilerinin Dolmabahçe önlerinde yanyana demirleyerek güç gösterisi yapması hakkında pek bahsetmezler.
https://i.hizliresim.com/lqOaNX.jpg
Rolls Royce marka zırhlı arabası
1. Dünya savaşında batı cephesinde kullanılan Rolls Royce marka İngiliz zırhlı arabası. 1915
https://i.hizliresim.com/grO3gO.jpg
19 Mayıs Kutlamaları 1930
Asur medeniyeti ve heykelleri
M.Ö. 7.yüzyılda yapılmış boğa kanatlı Asur heykelinin çıkarma çalışmaları. 1850
NOT: 3 yıl önce ısıs milatanlarınca müzelere yapılan saldırılarda tahrip edilmiştir.
https://i.hizliresim.com/BazDoM.jpg
Ahura Mazda'cılıkta, "köpek"lerin yanısıra oldukça güçlü bir sığır tapınım anlatımı bulunmaktadır.
Eski tapınaklar, totem hayvan veya totem bitki adlarıyla anılarak adlandırıldığı için, Ahura Mazdacılık kavramlarında "Sığır Evi", "Öküz evi" anlamlı bir arayış içinde olmamız son derece doğaldır.
Sümer-Akkad yerleşimlerinde "Köpek Evi", "Deve Evi", "Öküz-Boğa Evi", "Balık Evi" gibi giderek "Tapınak" kavramı etrafında toparlanan "E" (Ev) (Beyt), putlardan vazgeçilme döneminde önemlerini yitirmişlerdir.
Nippur (günümüzde Niffer ya da Nuffar), Irak'ın güneydoğu kesiminde antik kent.Bir devlet merkezi olmamakla birlikte, Mezopotamya'nın dinsel yaşamında belirleyici bir rol oynamıştır.
Sümer efsanelerine göre Tanrı Enlil (Akad dilinde Bel) bu kentte yaşamıştı.Nippur'da toplanan tanrılar meclisinin kararlarını insanlara bildiren Enlil, aynı zamanda gücün de temsilcisiydi. Bir başka inanca göre de Enlil insanı Nippur'da yaratmıştı. Ülkeyi ele geçiren her kral, Enlil'in kutsal yönetme gücüne sahip olabilmek için törenler yaparak kendini kutsamaya çalışırdı. Bu nedenle, Mezopotamya'yı hangi hanedan yönetirse yönetsin, Nippur ve kentteki Enlil Tapınağı kutsallığını korurdu.
Karyes kasabasındaki Osmanlı kaymakamı ve zaptiyeler
Yunanistan'da Aynoroz özerk bölgesinin yönetim yeri olan Karyes kasabasındaki Osmanlı kaymakamı ve zaptiyeler, sene 1910
https://i.hizliresim.com/OvD73n.jpg
Balıkesir İnas Mekteb-i Rüşdiyesi
Balıkesir İnas (Kız) Mekteb-i Rüşdiyesi (Ortaokul), 1898
https://i.hizliresim.com/alY2jg.jpg
Moskova'da ilk Mcdonalds restoranı
Moskova'da ilk Mcdonalds restoranın açılış günü. 1990
https://i.hizliresim.com/r51Z2M.jpg
Helikopter hakkında geniş bilgi
1935'te uçaklar 47,352 feet(14,200m) irtifaya, saatte 440 mil sürate ulaşmış ve hiç durmadan 5,657 mil uçmuştu. O sırada bir helikopterin irtifa rekoru 518feet(155m), başka bir helikopterin ulaştığı sürat 60 mil/sa ve bir diğerinin uçabildiği mesafe 27 mildi.
https://i.hizliresim.com/gr6ZOR.jpg
Leonardo da Vinci, bir helikopter dizaynı denedi. Onun makinesinin birbirine ters yönde dönen iki rötoru vardı ve bir saat mekanizmasından güç alıyordu. Saat mekanizması 15. ve 16. yüzyılın birçok icadında görülür. Emniyet kilitli tüfeklere kadar örnek verilebilir.
18. yüzyılda ve 19. yüzyılın büyük kısmında, kas kuvvetinin dışında mevcut yegane güç kaynağı buhardı. Ve hiç kimse yeterince yüksek bir güç-ağırlık oranına sahip bir buhar makinesi yapamıyordu.1842'de W.H. Philips adında bir İngiliz, belki de tarihte ilk insan taşıyan jet uçağı olan, jetle müteharrik bir helikopter yaptı. Philips'in makinesin rötorlarını ucunda jet nozulları vardı. Yaktığı yakıt tehlikeli bir potasyum nitrat, kömür ve alçı taşı karışımıydı. Alçı taşı yerine kükürt koyup oranları bir miktar değiştirirseniz malumunuzdur barut elde edilir.
Bu ilk jeti Philips'i birkaç yüz yarda götürdü ama bu bir teknolojik çıkmazdı... İçten yanmalı makineler ortaya çıkıncaya kadar, helikopterde ve uçakta, güç verilerek uçuş ümidi yoktu. Fakat Wright kardeşler yolu açtıktan sonra,helikopterlerin yerden havalanamamasına karşın, uçakların gelişmesi son derece hızlı oldu. Sorun, helikopterlerin uçaklarda olmayan problemlere sahip olmasıydı. Bunlardan biri mesela tork, yani dönme momentidir. Helikopterin üstünde dönen büyük rotor palleri bütün yapıyı çevirme ve rotadan çıkarma eğilimindeydi. Bu eğilim giderilmediği takdirde, helikopter sadece devasa bir daire üzerinde uçabilecekti. Helikopterin öncüleri torku nötralize etmek için iki yöntem denediler.
https://i.hizliresim.com/9aN2m3.jpg
Birincisi (Leonardo'nun planındaki gibi) ters yönde dönen rotorlar kullanmaktı, diğeri ise kuyruğa küçük bir pervane koymaktı.
Bir helikopterde ileri doğru hareket eden paller daha fazla kaldırma meydana getirir. Şöyle; palin üzerindeki havanın sürati= palin sürati + aracın ileri hareketi ve geriye giden palin üzerindeki havanın sürati= palin sürati - helikopterin ileri hareketi. Sözelciler sövmesin. :)
Helikopterin gelişmesi rotor pallerine, hareket yönüne bağlı olarak değişebilen hatve (eğim) verecek bir yöntem bulmasına bağlıydı. Mühendisler bu problem üzerinde çalışırken, Juan de Cierva adında bir İspanyol yeni tip rotor kanadı icat etti: ''otojir''(aurogyo).
Rotorlara, hatvenin otomatik olarak değişmesini sağlayacak flap menteşeleri eklenmişti. Rotorlarda güç bulunmuyordu. Otojir, sıradan bir uçak motoru ve pervane tarafından ileri yürütülüyordu. Kanat süratlendikçe, rotorlar serbestçe dönüyor ve kalkışı sağlıyordu. Bazı otojirlerindoğrudan yukarı kalkışı için, motorun rotorlara kısa bir süre güç vermesini sağlayacak tertibatları vardır.
Otojir hava postası uçakları gerçekte büyük postanelerin çatılarından kalkarlar. Bazı hava kuvvetleri bunları uyarlamış ve II. Dünya Savaşında Sovyetler Birliğinin otojirleri Alman işgalcileri bombalamıştır. Keza 1938'de, daha önce Rusya'da çığır açan büyük yolcu ve askeri uçaklar dizayn etmiş ve uçurmuş olan bir Rus göçmeni, ''Igor Sikorsky'', ABD'ye yerleşti ve helikopter dizayn etmeye başladı. 1941'de tek rotorlu helikopteri bütün rekorları alt üst etti ve bütün modern helikopterlerin esası haline geldi. Almanların II. Dünya Savaşında birkaç helikopteri vardı ama önemli bir iş başarmak için çok azdılar.
Kore Harbinde, zamanın küçük helikopterleri keşif için, generalleri taşımak için kullanıldı.
Sahra hastanelerine havadan nakledilen yaralıların yaklaşık %80'i helikopterlerle taşınmıştı. Harp içinde helikopterlerin büyüklüğü arttı ve sonraki harpte, Vietnam'da önemli sayıda birlik ve top taşıyacak büyüklüğe ulaştılar. Ve keşif için; muharebeleri havadan yönetmek için ve muharebelerde makineli tüfeklerle, otomatik toplarla ve roketlerle donatılarak, cephede yer almak için kullanıldılar.
https://i.hizliresim.com/7aDM6W.jpg
Bir helikopterin küçük bir alana inip kalkma yeteneği, istendiğinde havada durabilmesi, tepelerin ve diğer arazi engellerinin arkasına saklanabilme özelliği ve uçak haricinde bütün diğer vasıtalarda daha hızlı olması harpleri daha uzun zaman etkileyeceğini gösteriyor...
Osmanlı İmparatorluğunda köle pazarı
Yozgat Büyük nefes köyü camii
Alman Arkeolog Hans Henning Von Der Osten'in 1927-1932 yıllarında Anadolu gezisinde çektiği Yozgat Büyük nefes köyü camii
https://i.hizliresim.com/5ay0XA.jpg
Petkim'de çalışan ajan Rus ajanı Putin
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Vladimiroviç Putin, 1971-72 yıllarında Tüpraş-Petkim kurulurken Rus tank montaj firmasının personelden sorumlu amiri kimliğiyle Aliağa'da çalıştı.
O yıllarda Sovyetler teknolojik alanda ABD'den bir hayli geriydi. Tüpraş'ın kurulumunda büyük bir ABD şirketi de görev alıyordu. ABD'nin yeni teknolojilerini takip edip benzerini yapmak üzere özellikle gençlerden yararlanmak isteyen Rusya, Putin'i uygun bir aday olarak gördü.
o dönemde Rusya rejiminin hırslı, gözüpek gençlerden uluslararası istihbaratta yararlanmayı tercih ettiğinin pek çok örneği görülüyor.
https://i.hizliresim.com/nQl0PV.jpg
Petkim'den emekli Adem Albayrak, Putin'i 1971 yılı içinde Tüpraş'ın inşaat montajı sırasında tanıdığını belirterek, ayrıntıları şöyle anlatıyor;
"Tüpraş'ın inşaatını Çavuşoğlu-Kozanoğlu şirketi yapıyor o zamanlar.Tank-Kazan montajı işini de bir Rus şirketine vermişler bunlar ana taşeron olarak çalışıyor.
Putin 20 yaşlarında şirketin 3 yetkilisinden biri. Bazı noktalarda gizlice resim çekerken birileri görüp, polise bildiriyor. Sivil polisler bununla beraber bir kişiyi daha yakalıyor, diğer arkadaşı ile birlikte Manisa Bağevlerinde kalıyor bunlar.
Görev esnasında yakalandıkları için Sibirya'ya sürgüne yollayacaklar diye bir korkuları var. Diğeri ben oraya gidersem bir daha dönemem, o kadar eziyete katlanamam diyerek asmış kendini bağevinde bir ağaca, ağaçta sallanan cesedini bulmuş polisler. Putin sınırdışı edilince Sibirya'ya gönderilmiş diye duydum,ancak bundan tam emin değilim, gencecik adam başına kim bilir neler geldi. Sonra KGB'nin başına gelince duydum adını bir kez daha,vay canına dedim şaşırdım tabi".
-Putin'le ilgili özel bir anın var mı Adem abi (?).
"Benim başımda yüksek makine mühendisi İlya Neroznak vardı,Putin arada bir gelip bizi kontrol edip giderdi. Turişkin vardı birde, bunlardan sonra Putin geliyordu. Çok genç olduğu için bu yaşta böyle bir göreve nasıl geldi bu diye arkadaşlarla ondan bahsettiğimiz olmuştur. Putin aşağıda deniz kenarında bir baraka vardı, orası ofisiydi onun. Personel'den yani bizlerden sorumluydu".
-Ne kadar süreyle kaldı Putin burada hatırlıyormusun (?).
"Bir seneden biraz fazla kaldı,72 yılının başıydı sanırım o olay oldu sonrada görmedim zaten.
-İlya Neroznak ile Putin'den bahsettiniz mi hiç (?).
"İlya kendisiyle anlaşabileceğimiz kadar türkçe biliyordu, karısı Üniversite de öğretim görevlisiydi. Eşi buraya gelince hoş geldin ziyaretine gidelim dedik hanımla beraber.
Ne hediye götüreceğimizi bilmiyoruz tabi, biraz araştırınca rus porselenlerinin çok kalitesiz olduğunu öğrendik, Kütahya üretimi bir porselen yemek takımı alıp-gittik evlerine. Çok şaşırdı ikisi de hediyemize bayıldılar adeta. Neyse İlya Putin'in geldiğini görünce çekinir, büyük patron geliyor derdi.
Yahu bu adam 40 yaşlarında üstelik diğerinin de başı konumunda, ondan bu kadar çekinmesinin nedeni ne acaba diye düşünmüşümdür çoğu kez, diğer arkadaşlar da şaşırırdı bu duruma, biz ne bilelim Putin'in KGB ajanı olarak gönderildiğini buraya, büyük ihtimalle İlya onun durumunu bildiği için çekiniyordu ondan, çünkü onları da takip ediyordu sanırım.
Tüpraş'ın tank ve diğer montaj işleri 1974 sonları gibi bitince Rus firması da Aliağa'dan ayrıldı,bende ondan sonra Petkim'e girdim zaten".
-O kişinin şimdiki Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin olduğunu senden başka bilenler var mı halen Adem abi (?).
"Var tabi,Çıtak'lı Hilmi Akyol var,Menemen'li Rıza Aslankan var.Yardımcımdı ikisi de onların,benim gurubumda oldukları için pek çok şeyi benimle birlikte onlarda yaşadı,dolayısıyla bu olayı onlarda biliyor,başka bir kaç kişi daha biliyor..
https://i.hizliresim.com/lqZ52J.jpg
Putin Aliağa'da..1971
BİLGİ NOTU:
Putin 1975 yılnda Leningrad Üniversitesi Uluslararası Hukuk Bölümünden mezun oldu.O zaman ki rus rejimi Putin gibi gözüpek ve yetenekli gençleri henüz okurken belirleyip KGB'da görevlendiriyordu. Stajyer ajanlık da denilebilecek bu süreci çok kısa sürede bitiren Putin okula bir süre ara verip kendisini ispatlamak için özel görevle Türkiye'ye gönderildi.
1971-72 yıllarında Tüpraş kurulurken rus tank montaj firmasının personel'den sorumlu amiri kimliğiyle Aliağa'da görevlendirildi.O yıllarda Sovyetler teknolojik alanda ABD'den bir hayli geriydi. Tüpraş'ın kurulumunda büyük bir ABD şirketi de görev alıyordu. Rus'lar ABD'nin sahip olduğu bazı yeni teknolojileri yakından tanıma fırsatını kaçıramazlardı.
Oraya 40 yaş civarlarında ajanlar göndermiş olsalar ABD'lilerin dikkatini çekebilirdi kuşkusuz çünkü o günlerde Aliağa'da CİA ajanları da cirit atıyordu.Yaşıyla kuşku uyandırmayacak genç ancak son derece zeki,kurnaz ve güvenilir bir Stajyer ajan olan Vladimir Putin'i seçtiler.
19-20 yaşlarında bu göreve atanan Putin çektiği yüzlerce fotoğrafla KGB için hatırı sayılır bir arşiv oluşturdu. Ancak fotoğraf çekerken kendisini gören birileri polise haber verdi. Putin sınırdışı edildi. Rusya'ya döndü.
Aynı evi paylaştığı kişi ise sınırdışı edilip Sibirya'ya sürgün edileceği korkusuyla kendini astı..
Petkim temel atma töreni 1965
Aliağa Petkim tesisleri 1965 yılında, Süleyman Demirel tarafından temeli atılarak yapımına başlanmıştır.
https://i.hizliresim.com/alYrl5.jpg
https://i.hizliresim.com/YQ6ZQl.jpg
NOT: Son yıllarda gördüğü her teisis "biz yaptık" diye sahiplenenen biri olduğu için tarihe not düşmek istedim.
Ne olur ne olmaz. Bakarsınız Petkimide biz yaptık falan der.. :D
Sakarya Meydan Muharebesi alanları
Türkün Anadolu'da şahlanıp destan yazdığı Sakarya Meydan Muharebesi hepinizin malumudur.
Bu muharebeler ve yanlış bilinenler hakkında kısa bir bilgilendirme yapmak istedim.
Sakarya Meydan Muharebesi 23 Ağustos 1921’de Mangal Dağlı’nda (Haymana) başlamış, 22 gün sonra Duatepe’de (Polatlı) zaferimizle bitmiştir
https://i.hizliresim.com/v6P3kz.jpg
Sakarya Meydan Muharebesinde adı geçen noktaları ve sahayı gözünüzde daha iyi canlandırabilmeniz için harita üzerindeki konumlarını gösterelim önce..
Sık sık adı geçen tepeleri, dağları daha yakından görelim..
https://i.hizliresim.com/QL2jDZ.jpg
https://i.hizliresim.com/MVDjNg.jpg
https://i.hizliresim.com/qdvz6R.jpg
Bugün 120.000 nüfuslu bir ilçe olan Polatlı, Sakarya Meydan Muharebesi sırasında köy bile değildi. Polatlı olarak bilinen yerleşim bugün ilçe merkezine 5 km mesafedeki Eskipolatlı köyüydü. Bugünkü Polatlı tren istasyonu nedeniyle “İstasyon Mevkii” olarak bilinmekteydi.
https://i.hizliresim.com/9aNjM5.jpg
Savunma hattımızın kuzey kesiminde, Polatlı ilçe merkezinde “Sakarya Anıtı”nın olduğu yüksek tepe de muharebeler sırasında çekildiğimiz son nokta olmuştur.
https://i.hizliresim.com/r51GWm.jpg
https://i.hizliresim.com/gr6Qd5.jpg
https://i.hizliresim.com/P1Dj85.jpg
Sakarya Meydan Muharebesi Tarihi Milli Parkı müdürlüğü ve Sakarya Anıtı’na ev sahipliği yapan tepeyi gezen ziyaretçiler 98 sene önce orada nasıl bir kıyamet koptuğunu bilmezler. Çünkü savaş alanı şehirleşmiş, mevziler büyük oranda kaybolmuştur.
Peki hepsi kaybolmuş mudur?
https://i.hizliresim.com/LlDjko.jpg
https://i.hizliresim.com/16ER1j.jpg
Hayır.
Mürettep Kolordu tarafından başarıyla savunulan ve muharebelerin birliği Duatepe’ye taarruz için Türk Ordusu’na çıkış noktası olan bu mevzileri arayıp, bulmuşlar.
Bazı makinalı tüfek yuvaları ve siperler halâ belirgin.
Bu yeni bulunan mevziler de restore edilerek Anıt’ı gezmeye gelenlerin ziyaretine açılacak.
Sayın Dr. Selim ERDOĞAN'ın çalışmalarından derlenmiştir.
Kurtuluş Savaşı’ndaki toplam şehit sayımız
“Kurtuluş Savaşı’nda toplam şehit sayımızla ilgili farklı kaynaklarda farklı rakamlar var, neden?”
Sakarya Meydan Muharebesi özelinde derli toplu bir bilgilendirme yapmakta fayda var..
https://i.hizliresim.com/k96lE7.jpg
TSK’nin “Muharebe Sonunda Personel Durumu” tablosu kesinlikle sağlıklı değil. Tabloya bakınca 12. Grup ve Mürettep Kolordu askerlerine dair veri olmadığını görüyoruz. Oysa tablodaki ortalama zayiata bakınca her gruptan en az 1000’er şehit olması lazım.
https://i.hizliresim.com/pbnLEN.jpg
Yine tabloda 3. Grup şehit sayısı 1097, yaralı ise 2887 olarak verilmiş. Oysa tablonun yer aldığı TSK yayınında(*) 3. Grup’un sadece 8. Tümen’inin muharebelerin 8. Günü sonunda zayiatının 900 olduğu, 15. Tümen mevcudunun yarıya düştüğü (2200) yazmaktadır.
https://i.hizliresim.com/36zdAO.jpg
Yani resmi tabloda 3. Grup toplam zayiatı 3.984 iken, tablonun ait olduğu kitapta 7. Tümen kayıpları sayılmadan bile en az 3.100’dür. 7. Tümen’in kayıpları da eklendiğinde bu rakamın gerçekte 5.000’i geçmesi gerekir.
4. Grup şehit sayısı 950 olarak verilmiş. Oysa bu grubu oluşturan 2 tümenden 5. Kafkas Tümeni sadece 16 Eylül günü Sakarya’yı geçmeye çalışan 13. Alay’ından 350 şehit vermiştir (*). Benzer şekilde 61. Tümen’in 190. Alay’ının sadece Çal Dağı’ndaki zayiatı 850’dir.
https://i.hizliresim.com/WqDdbq.jpg
“Kayıp” olarak tabloya işlenenlerin toplamı 8.629. Ama tabloda ayrıca “firar” ve “esir” bölümleri de var?
O zaman bu “kayıp” askerler nasıl kayboldu?
Şimdi de “Şehit Esame Listesi”ni inceleyelim. İlk dikkatimizi çeken, şehitlerin en az %70’inin 13 Eylül’den sonra vefat ettiği. Yani, bu şehitlerin en az % 70’i yaralı olarak götürüldüğü hastane/mecruhinde hayatını kaybetmiş. Bu yüzden künyeleri biliniyor.
https://i.hizliresim.com/6aN0mN.jpg
Şehit Esame Listesi’nde çok sayıda mükerrer kayıt var. Şehit Albay Nazım Bey bile iki kez yazılmış.
Şehadet tarihlerinde, birlik bilgilerinde çok fazla hata var. Esame listesinin, oluşturulduğu günkü gibi kaldığı, hiç gözden geçirilmediği çok açık.
https://i.hizliresim.com/y6qXV0.jpg
Şimdi tekrar “kayıp” askerlere dönelim;
Sakarya Meydan Muharebesi Ağustos sıcağında, ortalama 35 derece sıcaklıkta cereyan etmiştir.
Karşıdaki düşman “tekrar savaşmasın” diye yaralıları süngülemek için gece manga çıkartan bir düşman..!
Hal böyle olunca Mehmetçik yanında şehit olan arkadaşını sıcağa ve düşmanın merhametine terk etmemek için bulduğu ilk fırsatta, ilk uygun yere, çoğu kez de siperlere defnetmiş.
4 yılda bu şekilde 2000'den fazla şehit bulunmuştur..
https://i.hizliresim.com/GmDl3y.jpg
https://i.hizliresim.com/zjMbnB.jpg
Siperlere, tarlalara, dere yataklarına, tepe zirvelerine defnedilen bu yiğitlerin o can pazarında kimse künyesini, defin
yerini kaydetmemiş, o yüzden listelere “şehit” olarak işlenmemiş.
İşte tablodaki “kayıp” olanlar bunlar..! İsteyene binlerce kanıt gösterilebilir..
https://i.hizliresim.com/JZDv3q.jpg
https://i.hizliresim.com/4jz500.jpg
MSB yıllardır Sakarya’da 5.713 şehidimiz var” diyor. Bu YANLIŞ!
Sakarya’da en az 13.000 (belki de 14.000) şehidimiz var!
Esame listelerine bakmak, bulgularımızla karşılaştırmak yeterli!
https://i.hizliresim.com/0RzQyD.jpg
Şehit sayısını olduğundan az yada yüksek göstermek bu zaferi daha büyük yapmaz, zafer zaferdir.!
Zaten Sakarya’nın büyük bir zafer olmak için hamasete ihtiyacı yok!
Ama bu 8629 kayıp yiğide firari muamelesi yapmak, “şehit” ünvanını çok görmek vicdana sığmaz!
Tahrip edilen savaş meydanları
Sakarya Meydan Savaşı üzerine bir paylaşım daha yapayım.
Peki biz tarihimize, şehitlerimize, savaş meydanlarımıza sahip çıkabiliyormuyuz?
Büyük oranda evet.. Fakat bazen basiretimiz bağlanıyor nedense..
İşin içine rüşvetmi giriyor, adam kayırmacılıkmı giriyor yoksa umursamazlık sonucu yaşanan vahim hatalarmıdır bilinmez.
Yıl 2017 aylardan Kasım..
Ankara'nın Polatlı ilçesinde, Sakarya Meydan Muharebesi'nin geçtiği yerlerden biri olan Basritepe'de, Mustafa Kemal Paşanın taaruz emrini verdiği, geçici karargah kurduğu tepede, madencilik ruhsatı alan bir firmanın iş makinaları ve kamyonları çalışmaya başlar. 15 gün boyunca tonlarca toprak ve kayaç malzemesi taşırlar.
https://i.hizliresim.com/jg6oG9.jpg
Yöre halkının ve Polatlı Tanıtım Vakfı üyelerinin insan üstü çabaları ile çalışmalar durdurulur. Halbuki bölge Sakarya Meydan Muharebesi Milli Parkıdır.
Meğerse aynı bölge 2011 ve 2012 yıllarında yol açılarak tahrip edilmiştir.
Bu tahribat üzerine Orman ve Su İşleri Bakanlığı'na bünyesindeki Doğa Koruma ve Milli Parklar (DKMP) Genel Müdürlüğü tarafından yapılan çalışma sonucu savaşın yaşandığı bölge, 2015 yılında "Sakarya Meydan Muharebesi Milli Parkı" adıyla koruma altına alınmıştır..
https://i.hizliresim.com/26abVL.jpg
Ancak benzer tahribat tekrar başlayınca milli park alanı olmasının çalışmayı durdurmaya yetmediği anlaşılır.
Vakıf ve yöre halkı, mücadeleden yılmazlar.. Koruma kuruluna başvururlar.
Koruma kurulunun yerinde yaptığı inceleme sonucu aldığı "tarihi sit alanı" kararı ile çalışmalar son bulur.. Ne kadar hazin değil mi?
https://i.hizliresim.com/Bazk5V.jpg
Basri tepedeki mevzilerden biri..
Bu olay bizlere şunu gösteriyor. Milli Park, Sit alanı..vs. ilan etmek yetmiyor. Bunu koruyacak bilinçli vatandaşlara ihtiyacımız var.
Enerji ve Maden kanunlarında değişiklik
Sakarya Meydan Savaşı alanlarında madencilik ruhsatı alan şirketleri "Milli Park Alanı" olması bile durmaya yetmemiştir ifadesine takılmış olabilirsiniz.
Yeni paylaşıma geçmeden önce bu konuya açıklık getirmek istedim.
https://i.hizliresim.com/WqqDaP.jpg
Hükümetin enerji ve madencilik sektörüne öncelik verilmesi kararı ile;
Enerji ve Maden kanunlarında son 10 yılda 4 defa esaslı değişiklik, yönetmeliklerde ise sayısız değişiklik yapılmıştır.
Bu kanuni değişikliklerde kanun maddeleri arasına eklenen "Bu kanun daha önce çıkmış tüm kanunların üstündedir" yada "bağlayıcı değildir" tarzı ifadelerle bittiği için geçmişte önlem olarak düşünülmüş tüm kanunlar ve takipçisi olan kurumlar devre dışı kalmıştır.
https://i.hizliresim.com/6aaNbE.jpg
Her çıkan kanun çevrecilik anlamında sıkıntıları büyütürken sektörün işlerini kolaylaştırmıştır.
https://i.hizliresim.com/y66q19.jpg
Örneğin önceden orman alanları, doğal akarsular önceliği artık 2. plandadır.
İyi oldu kötü oldu tartışmasına girme niyetiyle değil, bilgi amacı ile yazıyorum.
İşte Sakarya Meydan Savaşı alanları da benzer kanunlar gereği Milli park olmasına rağmen korunamamış, ancak koruma kurulunun verdiği sit alanı kararı ile çalışmalar durmuştur.
Kısacası... Artık Enerji ve Madencilik kanunları öncelikli ve diğer tüm kanunların üstündedir.
Hatta mülkiyeti size ait olan arazilerde bile eğer maden mevcutsa, ruhsat sahibi firmanın talebi ile kamulaştırma yapılarak araziniz sizden alınacaktır. Bilginize...
Darüssaade Ağası Hacı Beşir
Evliya Çelebi Seyahatnâmesi'ni Darüssaade Ağası Hacı Beşir'e borçluyuz.
Ağa, 1715'te Kahire'ye gelir. Evliya'yı tanıyan Özbek Bey diye biri ona el yazması seyahatnameden bahseder.
Bey'in oğlu İbrahim ise 1742'de kitabı Ağa'ya hediye edince Seyahatnâme İstanbul'a ulaşır ve elle kopyalanır.
https://i.hizliresim.com/V999vR.jpg
Darüssaade Ağası Hacı Beşir
Darüssaade Ağası Hacı Beşir, Namı ile Hacı Beşir Ağa dile kolay, 29 yıl harem ağalığı yapmıştır.
https://i.hizliresim.com/Lllly1.jpg
Beşir Ağa'nın, Afrika'nın Habeşistan diye bilinen, bugün Eritre ve Sudan'ın geniş bir kesimini kapsayan bölgesinde, XVII. yy'ın ortalarında doğduğu tahmin edilir. O da birçok Habeşli gibi gözlerini dünyaya bir köle ve Osmanlı'nın bu bölgeyi hadım seçmek için ideal bulmasından ötürü potansiyel bir hadım olarak açar. Hadımlık, esasında yıllar boyunca kökenleri Asurlulara kadar giden bir devlet müessesesi konumunu almıştır. Hatta İslamiyet’ten evvel Bizans ve Sasani İmparatorlukları da hadımları hem ordularında hem de saraylarında geniş ölçüde kullanıyorlardı. Kuzey Afrika'ya egemen olan Memlük idaresi altında da hadımlar çeşitli kademelerde kendine yer bulmuşlardır. Bunların en önemlilerinden biri de Medine’de Peygamberin kabrini korumak ve çevredeki emniyeti sağlamak için hadımların kullanılmasıdır. Bu alışkanlık daha sonra burda bir Osmanlı idaresi kurulduğunda da egemen olacaktır.
https://i.hizliresim.com/nQQQ9M.jpg
Osmanlı için konuşacak olursak başlangıçta hadım ağalar, ak ağalardan ve kara ağalardan oluşan karışık bir gruptu. Daha sonra I. Selim'in Memlük Sultanlığı'nı ele geçirmesiyle Osmanlıların bu bölgedeki hâkimiyeti pekişmiş ve Afrika köle ticaretine egemen olmuşlardır. Habeşli hadımlar böylece zamanla Osmanlı sarayında en önde gelen hadımlar olarak kabul gördü. 1591 yılı itibariyle kara ağalar ''darüssaade ağalığı'', Kafkasyalı ve Doğu Avrupalılar da ''babüssaade ağalığı'' ile görevlendirilmiş ve aralarında böyle bir ayrım temel kazanmıştır.
Hacı Beşir Ağa, İsmi Beşir olan diğer hadım ağalarından ayırmak için Mekke'ye hac ziyaretinde bulunduğu için 'Hacı' ünvanı ile anılır.
Topkapı Sarayı’nın yakınına inşa ettirdiği külliyesinin ilginç bir şekilde hareme bitişik bir şekilde yapılan kütüphane odasında çoğu Hanefi fıkhı ve ilahiyat eserlerinden müteşekkil 1007 cilt kadar kitap bulunması, onun kitaplara olan tutkusunu gösterir niteliktedir. Yine Eyüp'teki Darülhadis'i bir dini eserler kütüphanesi olarak kullanmıştır.
İbrahim Mütereffika'nın ilk kurduğu matbaaya da destek vermiştir.
https://i.hizliresim.com/lqqqPr.jpg
Uzun görev hayatı boyunca büyük bir servete de sahip olan Beşir Ağa, bu paraları hayır işlerine ve imarete harcamıştır. Kahire, Ziştovi, Cağaloğlu ve Eyüp’te çok sayıda hayır eseri yaptırmıştır. Bunların arasında sıbyan mektepleri, medreseler, kütüphane, tekke ve sebiller var. Arkasından 1007 ciltlik büyük bir kütüphane bırakan Beşir Ağa, Haziran 1746'da Topkapı Sarayı haremindeki dairesinde öldüğünde doksanlı yaşlarındaydı. Cenazesi Eyüp’te Eyüp Sultan’ın yanına defnedilmiştir.
Hacı Beşir Ağa Külliyesi ve camii
Hacı Beşir Ağa Külliyesi ve camii, İstanbul Suriçi Gülhane Alemdar Caddesi ile Vilayet Caddesinin kesiştiği yapı adasında 1745 tarihinde inşa edilmiştir. Külliye Darüssaade Ağası Hacı Beşir Ağa tarafından yaptırılmıştır.
Hacı Beşir Ağa külliyesi Türk sanatında batı tesiriyle ortaya çıkan yeni sanat akımının ilk eserlerden biridir. Bu yapı topluluğunda en önemli konu cami, medrese, sebil, dergah gibi farklı yapıların bir arada inşa edilmiş olmasıdır.
https://i.hizliresim.com/pbb55L.jpg
Külliye eğimli bir arazide inşa edilmiştir. Her bölüm ayrı bir kottadır. Bu zorluk çok akıllı çözülmüştür. Vilayet caddesi kotundan Cami avlusuna girilmektedir. Giriş kapısının sağından yüksek bir kota yokuş yukarı olarak çıkılmaktadır. Bu aynı şekilde üçünçü kattır. Caminin ikinci katıyla medrese aynı kottadır. Kapı girişinden sola gidildiğinde sebilin olduğu alt kota gidilmektedir.
https://i.hizliresim.com/366OO4.jpg
Külliye Sultan II.Mahmut döneminde tepeden tırnağa elden geçirilmiştir. Bu tamiratın 1826 ile 1839 tarihleri arasında yapıldığı bilinmekse de kesin tarih belli değildir. Harim kapısının üzerindeki kitabe:’’ Muaffak oldu Han Mahmut Sani şimdi tecdidine.’’ Bu tamiratı anlatır. 1950 yılında tekke binası bir yangın geçirmiştir. Yapı Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yeniden tamir edilmiştir.
https://i.hizliresim.com/Rrrggj.jpg
Külliye eğimli bir arazide inşa edildiği için cami üst kotta bulunmaktadır. Caminin altına dükkanlar yapılmıştır. Yapının tam köşesinde ise bir barok sebil bulunur.
https://i.hizliresim.com/r550p7.jpg
Sebil mermerden yapılmış olup kubbesi kurşun ile kaplanmıştır. Geleneksel tüm sebiller gibi geniş bir saçağı bulunur. Osmanlı Sebilleri genelde dairesel olduklarından dolayı pencereler dışa doğrudur. Bu yapıda pencereler içe dönüktür. Sebilin beş penceresi bulunur. Bu pencereler sütüncelerle ayrılır, aynı zamanda sebilin alınlığı taşınmış olur. Pencerelerin aralarında döküm şebekeler bulunur. Hacı Beşir Ağa Sebili Osmanlı sebil mimarisinde barok olarak yapılan ilk sebillerden biridir. Ebat olarak sanat tarihi açısından önemlidir. Sebilin üst kısmında Şair Rahmi’nin yazmış olduğu beş satırlık uzun bir yazı bulunur. Sebilin yan kısmında kitabesi bulunan bir mermer çeşmeler bulunur.
https://i.hizliresim.com/NnnLLP.jpg
Hacı Beşir Ağanın "İleride nasıl olsa suları kesilir. Suyu kesilmiş sebilide büfe yaparlar" diye düşünüp tam köşeye sebil yaptırması takdire şayandır.
Topkapı sarayında bekleyen harem ağaları