Originally Posted by
asyurt
Akrep, bir gün nehrin öte yanına geçmek zorunda kalır. Ne yapacağını düşünürken kıyıdaki kurbağayı görür.
Akrebin kendisine yanaştığını fark eden kurbağa korkudan suya atlayıp uzaklaşmaya başlar. Akrep yalvaran bir ses tonuyla sorar:
Kurbağa kardeş; karşıya geçmem gerek. Beni sırtında taşır mısın?
Kurbağa büyüyen gözleriyle cevap verir.
Daha neler? Beni sokup öldürürsün!
Olur mu? der akrep. O zaman ben de suya batar, boğulur, ben de ölürüm.
Kurbağa biraz düşünür ve akrebe hak verir. Kıyıya çıkar, onu sırtına alır ve karşı yakaya doğru yüzmeye başlar. Yolun yarısında ensesinde bir sızı hisseder. Vücudu hızla soğumaktadır. Kolları, ayakları hissizleşir. Beraber dibini boylayacakları suya batarken son nefesinde sorar:
Hani sokmayacaktın akrep kardeş?
Akrep cevap verir:
Ne yaparsın kurbağa kardeş; ben akrebim, huyum bu.
Bu hikayeyi biliyorsunuzdur. Biz bu hikayeden bir tık daha üst seviyede hareket ettik. Yani, son yıllarda hayati olmayan, keyfe keder ve getirisi olmayan yatırımların, harcamaların finansmanı için gidip akrepten kendimiz yardım-borç istedik. Sonra da bu olanların kabahatini akrebe yüklüyoruz. Kendimizde hatayı aramak yerine en kolayı olan başkasına suçu yüklemeye devam ettikçe düzülmekten düzelemeyiz…Aynen bu hissenin nasıl bir hisse olduğunu anlayıp değişmesini beklemeye devam etmek gibi…Belki değişecek ama ne zaman. O kadar sabrı olan var mı?
YTD.