-
Fransiz klasik muzik bestecisi Georges Bizet'nin ayni isimli, unlu operasinin temasini olusturan Carmen adli kisa romani ile taninan Fransiz, drama ve kisa oyku yazari, arkeolog, tarihci ve cevirmen Prosper Mérimée’nin olum yildonumu (23 Eylul 1870)
“Cingene gozu, kurt gozu der bir Ispanyol atasozu. Bu da, iyi bir gozlemi aciga vurur. Bir kurdun bakisini incelemek icin bitkiler bahcesine gitmeye vaktiniz yoksa bir serceyi gozledigi sirada kedinize bakin, yeter.”
https://i.thenile.io/r1000/9781934648124.jpg
“Œil de bohémien, œil de loup, c'est un dicton espagnol qui dénote une bonne observation. Si vous n'avez pas le temps d'aller au Jardin des Plantes pour étudier le regard d'un loup, considérez votre chat quand il guette un moineau.”
“Cingenelerin kendilerine ait bir ulkeleri olmadigindan surekli gezerler, her dili bilirler; Cingenelerin buyuk kismi Portekiz’de, Fransa’da, Bask bolgesindeki illerde, Katalunya’da yasar; hatta Moralilar ve Ingilizlerle de anlasirlar. Carmen Baskcayi epeyce biliyordu.”
https://pictures.abebooks.com/isbn/9782743200305-us.jpg
“Vous saurez que les bohémiens, monsieur, comme n’étant d’aucun pays, voyageant toujours, parlent toutes les langues, et la plupart sont chez eux en Portugal, en France, dans les provinces, en Catalogne, partout ; même avec les Maures et les Anglais, ils se font entendre. Carmen savait assez bien le basque.”
-
Romantizmin ve Biedermeier caginin temsilcilerinden Alman sair ve ressam Carl Spitzweg'in olum yildonumu (23 Eylul 1885)
Der arme Poet (The poor poet, 1839)
https://upload.wikimedia.org/wikiped...tzweg_1839.jpg
Der abgefangene Liebesbrief (The intercepted love letter, circa 1855)
https://upload.wikimedia.org/wikiped...itzweg_013.jpg
-
Amerikali yazar, muhabir ve politik yorumcu Walter Lippmann’in dogum yildonumu (23 Eylul 1889)
https://izquotes.com/quotes-pictures...ann-113192.jpg
“Bilgeligi anlamak icin bilgelik gerekir. Seyircinin sagir olmasi halinde, muzik bir sey degildir.”
https://yahooeysblog.files.wordpress...mann-think.jpg
“Herkesin ayni dusundugu yerde, hic kimse cok dusunmez.”
-
Ingiliz roman, kisa oyku ve oyun yazari Wilkie Collins’in olum yildonumu (23 Eylul 1889)
“O zaman ya da daha sonralari, guzel tatilimiz bittikten sonra da, minnettar dostumun o cok arzuladigi bana hizmet etme firsatinin pek yakinda cikacagi, onun bu firsati aninda degerlendirecegi, boyle yaparak da hayatima butunuyle farkli bir yon verecegi ve beni neredeyse kendimi taniyamayacak kadar degistirecegi hic aklima gelmemisti. Ama oyle oldu iste. Eger Profesor Pesca suyun altinda, cakildan yataginda yatarken onu kurtarmak icin suya dalmis olmasaydim, buyuk olasilikla bu sayfalarda anlatilacak hikayeyle hicbir ilgim olmayacakti; her an aklimda olan, tum enerjimi emen ve su anda hayatimin amacini belirleyen tek yol gostericim haline gelmis olan o kadinin belki de adini bile duymamis olacaktim.” Beyazli Kadin
https://img1.od-cdn.com/ImageType-40...D%7DImg400.jpg
“Little did I think then—little did I think afterwards when our pleasant holiday had drawn to an end—that the opportunity of serving me for which my grateful companion so ardently longed was soon to come; that he was eagerly to seize it on the instant; and that by so doing he was to turn the whole current of my existence into a new channel, and to alter me to myself almost past recognition. If I had not dived for Professor Pesca when he lay under water on his shingle bed, I should in all human probability never have been connected with the story which these pages will relate—I should never, perhaps, have heard even the name of the woman who has lived in all my thoughts, who has possessed herself of all my energies, who has become the one guiding influence that now directs the purpose of my life.”
“Belirsiz guzellik anlayisimiza ilk kez hayat, isik ve form veren kadin, ruh dunyamizda o ortaya cikana kadar farkinda olmadigimiz bir boslugu doldurur. Boyle zamanlarda duyularin algiladiklarindan, yuz ifadelerinin disa vurduklarindan farkli buyuler soze dokulemeyecek kadar, neredeyse dusunulemeyecek kadar derin yakinlik hislerini harekete gecirirler. Kadinlarin guzelliginin altinda yatan gizem ancak ruhumuzdaki o daha derin gizemle birlestiginde tarifsiz bir hal alir. Ancak ve ancak o zaman bu dunyada, fircadan ve kalemden dusen isigin aydinlattigi dar alanin otesine gecmis demektir.”
https://images-na.ssl-images-amazon....1.LZZZZZZZ.jpg
“The woman who first gives life, light, and form to our shadowy conceptions of beauty, fills a void in our spiritual nature that has remained unknown to us till she appeared. Sympathies that lie too deep for words, too deep almost for thoughts, are touched, at such times, by other charms than those which the senses feel and which the resources of expression can realise. The mystery which underlies the beauty of women is never raised above the reach of all expression until it has claimed kindred with the deeper mystery in our own souls. Then, and then only, has it passed beyond the narrow region on which light falls, in this world, from the pencil and the pen.”
-
Belcikali surrealist ressam Paul Delvaux’nun dogum yildonumu (23 Eylul 1897)
L’appel (Chiamata – The Call, 1943)
https://en.fundaciontelefonica.com/w...ELL-DEVAUX.jpg
L’Annonciation (L'Annunciazione - The Annunciation, 1955)
https://uploads5.wikiart.org/images/....jpg!Large.jpg
-
1984 yilinda Nobel Edebiyat Odulunu kazanan Cekoslovakyali yazar, sair ve gazeteci Jaroslav Seifert’in dogum yildonumu (23 Eylul 1901)
O guzel gunler
hani kent bir zara, bir yelpazeye, bir kus turkusune
ya da deniz kiyisindaki bir tarak kabuguna benzer
-elveda, elveda guzel kizlar
bugun tanismistik
bir daha gorusmeyecegiz hic.
O guzel Pazar gunleri
hani kent bir topa, bir iskambil kagidina, bir okarinaya
ya da sallanip duran bir cana benzer
-gunesli caddelerde
opusurdu golgeleri gelip gecenlerin
ve birbirlerini tanimadan gecip giderdi insanlar.
O guzel aksam saatleri
hani kent bir gule, bir satranc tahtasina, bir kemana
ya da aglayan bir kiza benzer
-domino oynamistik
kara noktali taslarla, bardaki o zayif kizlarla
dizlerine bakarak
jartiyerlerinin ipek birer tac gibi susledigi
iki kuru kafayi andiran bir deri bir kemik dizlerine
umarsiz kralliginda askin.
https://images-na.ssl-images-amazon....113ifkCA9L.jpg
Those beautiful days
when the city resembles a die, a fan and a bird song
or a scallop shell on the seashore
– goodbye, goodbye, pretty girls,
we met today
and will never meet again.
The beautiful Sundays
when the city resembles a football, a card and an ocarina
or a swinging bell
– in the sunny street
the shadows of passers-by were kissing
and people walked away, total strangers.
Those beautiful evenings
when the city resembles a rose, a chessboard, a violin
or a crying girl
– we played dominoes,
black-dotted dominoes with the thin girls in the bar,
watching their knees,
which were emaciated
like two skulls with the silk crowns of their garters
in the desperate kingdom of love.
-
23 Eylul 1912
"Bu 'Yargi' oykusunu 22 Eylul'u 23 Eylul'e baglayan gece aksam ondan sabah altiya kadar yazip bitirdim. Oturmaktan uyusmus bacaklarimi masanin altindan zor cekip cikarabildim. Harcanan korkunc caba ve oykunun sanki bir suda yuzerek ilerliyormsum gibi gozlerimin onunde nasil gelisip ilerledigini algilamanin kivanci. Bu gece bircok kez vucudumun agirligini sirtimda tasidigimi hissettim. Her sey nasil da dile getirilebiliyor, nasil butun, nasil alabildigine yabanci aklagelimler icin yakilmis buyuk bir ates hazir bekliyor ve bunlar ateste yanip yok olduktan sonra yeniden dirilip boy gosteriyorlardi. Derken pencere onunde beliren bir mavilik. Yolda giden bir araba. Kopruden gecen iki adam. Saat ikide son kez saate baktim. Hizmetci ilk kez holden geciyordu ki oykunun son cumlesi de yazildi. Sondurulen lamba, gunun agarisi. Kalpte hafif sizilar. Gece yarisi kaybolan yorgunluk. Kiz kardeslerimin soguktan titreyerek odaya girisleri. Oykuyu kendilerine okuyusum. Daha once hizmetcinin onunde uzanip gerinerek 'Simdiye kadar yazdim hep' deyisim. Sanki o anda iceri getirilip konmus gibi hic ilisilmemis yatagin gorunumu. Simdiye kadar yazmanin kirac topraklarinda oyalandigima iliskin kanimin dogrulanisi. Yazmak denilen sey ancak boyle bir tutarlilik. ruh ve bedenin boyle katiksiz bir acilimiyla..."
https://www.fischerverlage.de/media/...96-18118-6.jpg
23. September 1912
"Diese Geschichte 'das Urteil' habe ich in der Nacht vom 22 zum 23 von 10 Uhr abends bis 6 Uhr früh in einem Zug geschrieben.Die vom Sitzen steif gewordenen Beine konnte ich kaum unter dem Schreibtisch hervorziehn. Die fürchterliche Anstrengung und Freude, wie sich die Geschichte vor mir entwickelte wie ich in einem Gewässer vorwärtskam. Mehrmals in dieser Nacht trug ich mein Gewicht auf dem Rücken. Wie alles gewagt werden kann, wie für alle, für die fremdesten Einfälle ein großes Feuer bereitet ist, in dem sie vergehn und auferstehn. Wie es vor dem Fenster blau wurde. Ein Wagen fuhr. Zwei Männer über die Brücke giengen. Um 2 Uhr schaute ich zum letztenmal auf die Uhr. Wie das Dienstmädchen zum ersten Mal durchs Vorzimmer gieng, schrieb ich den letzten Satz nieder. Auslöschen der Lampe und Tageshelle. Die leichten Herzschmerzen. Die in der Mitte der Nacht vergehende Müdigkeit. Das zitternde Eintreten ins Zimmer der Schwestern. Vorlesung. Vorher das Sichstrecken vor dem Dienstmädchen und Sagen: 'Ich habe bis jetzt geschrieben'. Das Aussehn des unberührten Bettes, als sei es jetzt hereingetragen worden. Die bestätigte Überzeugung, daß ich mich mit meinem Romanschreiben in schändlichen Niederungen des Schreibens befinde. Nur so kann geschrieben werden, nur in einem solchen Zusammenhang, mit solcher vollständigen Öffnung des Leibes und der Seele."
-