-
17. yuzyilin en buyuk uc Fransiz tiyatrocularindan Pierre Corneille'in olumm yildonumu (1 Ekim 1684)
https://cdn.modele-lettre-gratuit.co...67/12772-1.jpg
"Bir hediyeyi verirken davranisimiz, hediyenin kendisinden daha cok anlam tasir. / The manner of giving is worth more than the gift."
https://www.azquotes.com/picture-quo...-123-70-82.jpg
"Eger bana ihanet edersen, nefret ettigin kisiyi sevmekten daha iyi bir intikam alabilir miyim? / Me puis-je mieux venger, si vous me trahissez, Que d'aimer à vos yeux ce que vous haïssez?"
https://www.azquotes.com/picture-quo...le-6-47-49.jpg
"Caba ne kadar buyuk olursa, zafer de o kadar buyuk olur. / Mais plus l'effort est grand, plus la gloire en est grande."
https://qqcitations.com/images-citat...lle-166501.jpg
"Birisi cogu zaman, cok adil olmaktan sucludur. / One is often guilty by being too just."
-
Hollandali ressam Cornelis Dusart'in olum yildonumu (1 Ekim 1704)
Village Kermesse, 1680
https://upload.wikimedia.org/wikiped...Dusart_002.jpg
Fish market, 1683
https://upload.wikimedia.org/wikiped...t_Vismarkt.jpg
-
Ingiliz roman ve seyehat yazari, elestirmen, sanat koleksiyoneri William Thomas Beckford’un dogum yildonumu (1 Ekim 1760)
"Tanrinin insanin bilgisine koydugu sinirlarin otesine gecmek isteyen kor merakin cezasi bu olacaktir; en saf varliklara mahsus bilimlere sahip olmak isteyen hirs, olcusuz bir gururdan baska bir sey elde edemez, insanin kaderinin basit ve cahil olmak oldugunu goremez. Boylece, bos bir satafat ve yasak bir guce erismek icin binlerce gunah isleyen, ruhu kararan halife Vathek kendisini pismanliklar, sonsuz ve sinirsiz acilar icinde buldu..."
https://images.gr-assets.com/books/1...92l/859694.jpg
“Such is, and such should be, the chastisement of blind ambition, that would transgress those bounds which the Creator hath presecribed to human knowledge; and, by aiming at discoveries reserved for pure Intellegence, acquire that infatuated pride, which perceives not that the condition appointed to man is to be ignorant and humble.Thus the Caliph Vathek, who, for the sake of empty pomp and forbidden power, had sullied himself with a thousand crimes, became a prey to grief without end, and remorse without mitigation…”
-
Fransiz sair Charles Cros'un dogum yildonumu (1 Ekim 1842)
Olumsuz dizeler suzmek vergidir bana
Dogruyu soyleyen sesime herkesler hayran.
Bu essiz gucumle ogunmek zaman zaman
Satin alinir sey degil parayla pulla.
Her seye dokundum: atese, kadinlara, elmalara;
Her seyi duydum: kisi, ilkbahari ve yazi;
Her seyi buldum: hicbir kapi duramadi karsimda.
Ama su talih, belki de kor Talih onun adi.
Oyalaniyorum bakip camekanlara
Iste eldivenler, iste cekler, iste mantarlar
Mutluluk hep alti sifirli sayilarin ardinda.
Yahu, degerlisin krallar, piskoposlar kadar
Albaylar, saymanlar ne ki senin yaninda
Ama ne havan, ne gunesin, ne karpuzlarin var.
https://2.bp.blogspot.com/-s7rmm_WYq.../s1600/cc1.jpg
Je sais faire des vers perpétuels. Les hommes
Sont ravis à ma voix qui dit la vérité.
La suprême raison dont j'ai, fier, hérité
Ne se payerait pas avec toutes les sommes.
J'ai tout touché : le feu, les femmes, et les pommes ;
J'ai tout senti : l'hiver, le printemps et l'été
J'ai tout trouvé, nul mur ne m'ayant arrêté.
Mais Chance, dis-moi donc de quel nom tu te nommes ?
Je me distrais à voir à travers les carreaux
Des boutiques, les gants, les truffes et les chèques
Où le bonheur est un suivi de six zéros.
Je m'étonne, valant bien les rois, les évêques,
Les colonels et les receveurs généraux
De n'avoir pas de l'eau, du soleil, des pastèques.
https://image.slidesharecdn.com/80-f...?cb=1375753650
eyaz kocaman bir duvar - ciplak mi ciplak
Uzerinde bir merdiven - yuksek mi yuksek
Duvar dibinde bir ciroz - kuru mu kuru
Bir herif geldi elleri - kirli mi kirli
Tutmus bir cekic bir civi - sivri mi sivri
Bir buyuk yumak da sicim - zorlu mu zorlu
Cikti merdivene derken - yuksek mi yuksek
Mihladi sivri civiyi - tak tak da tak tak
Duvarin ta tepesine - ciplak mi ciplak
Atti cekici elinden - dus Allahim dus
Takti sicimi civiye - uzun mu uzun
Asti ucuna cirozu - kuru mu kuru
Indi merdivenden tekrar - tikir da tikir
Sirtinda cekic merdiven - agir mi agir
Cekti gitti baska yere - uzak mu uzak
O gun bugundur cirozcuk - kuru mu kuru
Mezkur sicimi ucunda - uzun mu uzun
Nazikce sallanir durur - durur mu durur
Ben bu hikayeyi duzdum - basit mi basit
Kudursun bazi adamlar - ciddi mi ciddi
Ve gulsun diye cocuklar - kucuk mu kucuk
-
Ingiliz sosyalist, kadin haklari aktivisti, yazar, hatip, egitimci ve hayirsever Annie Besant'in dogu yildonumu (1 Ekim 1847)
"Prof Bain; 'Inancin gucu davranislara yansimasiyla olculur' diyor ve devam ediyor.'Karmaya inandiginiz vakit yasaminiz saf, guclu, sakin ve mutluluk verici olmak zorundadir. Sadece kendi eylemlerimiz bizi engeller, sadece kendi kendimize kostek olabiliriz. Insanlýk bir kez bu gerceði kabul ettiginde onlarin kurtulus gongu calmistir. Bilgelikle kazanilan bu gucunu ve bilgeligini sevgi ile kullanan bir ruh asla kendi dogasinin kolesi olmaz.' "
https://images-na.ssl-images-amazon....4,203,200_.jpg
" 'The strength of a belief,' says Professor Bain, 'is measured by its influence on conduct, and belief in karma ought to make the life pure, strong, serene and glad. Only our own deeds can hinder us; only our own will can fetter us. Once let men recognize this truth, and the hour of their liberation has struck. Nature cannot enslave the soul that by wisdom has gained power, and uses both in love.' "
-
Amerikali cocuk kitaplari yazari Louisa May Alcott, Kucuk Kadinlar (Little Women - Piccole donne) romanini 1 Ekim 1868 tarihinde Amarika, Boston'da Roberts Brothers araciligiyla yayinladi.
Jo, halinin uzerine uzanmis, "Hediyesiz Noel olur mu hic?"diye soyleniyordu.
Meg, eskimis giysilerine bakarak icini cekti ve "Fakir olmak ne kotu!" dedi.
Kucuk Amy burnunu cekerek "Bazi kizlarin bir suru seyi varken bazilarinin hicbir seyinin olmamasi bana hic de adil gelmiyor," diye onlara katildi.
http://www.altinkitaplar.com.tr/stat...kadinlar-m.png
"Christmas won't be Christmas without any presents," grumbled Jo, lying on the rug.
"It's so dreadful to be poor!" sighed Meg, looking down at her old dress.
"I don't think it's fair for some girls to have plenty of pretty things, and other girls nothing at all," added little Amy, with an injured sniff.
-
Amerikali sair, antolog, elestirmen ve editor Louis Untermeyer’in dogum yildonumu (1 Ekim 1885)
https://pbs.twimg.com/media/ChFJc4qWkAAs-Xq.jpg
Unutur zihnim, fakat hatirlar kanim.
Orada, mantigin oyunu bittigi zaman
En karanlik odadaki son, ciliz kivilcim
Tutar asktan ve asiktan kalanlari toptan.
Sozcuklerin savasi, hicle sonuclanacak
Kendine karsi suren omurluk savasin;
O olu siyaha elbisesinden haykiracak
Kiraz kizili mercan silsilesinden daha azini anlatsin.
Nesi var ki zihnin, daha da surmesini umut eden?
Unutulmus siddetten yola koyulur kan,
El yordamiyla, sesindeki kirik hiddetten.
Yalnizca renk ve sessizliktir kalan.
Kalir bunlar, arastirir hayati damarlarinda
Bunlar, hayatin atesi yanarken icin icin;
Omuzlarindaki yildizlarla daglarin safaga
Yurudugunu ikinizin gordugu o gece icin;
Kendine cekerken onu, yatistirarak agrisini
Fiskiran kavaklarin tutuk fiskiyelerinde;
Notalar, sozcukler degil, bitmemis bir cumlenin yarisi;
Muzik, sessizlik. . . Iste bunlar kalacak geriye.
-
1 Ekim 1911
"Dun Alt-Neu Havrasi'ndaydim. Kol Nidre.27 Bir borsadakine benzer boguk mirildanmalar. Giriste bir kutu, uzerinde bir yazi: 'Sessiz bagislar, ofkeyi savar.' Kiliselerdeki gibi bir ic mekan. Uc zahit, anlasilan Dogu Yahudileri. Ucunun de ayaklarinda çorap. Dua kitaplarina egilerek cuppelerini baslarina cekmis, elden geldigince buzulup ufalmislar. Ikisi agliyor. Ayin gunu oldugu icin duygulandiklarindan mi? Birinin gözleri hastalikli anlasilan; kitaptan ayirdigi yuzunu hemen yine kitaba egmeden, katlanmis mendilini gozlerine soylece bastiriyor. Gercekte ya da pek teganni edilmiyor sozler, ama her sozun pesi sira, o sozun kil inceliginde orulusuyle olusan arabeskler uzaniyor. Butun üzerinde en ufak bir fikirden ve sagini solunu gorebilme olanagindan yoksun bir cocuk, kulaklarinda gurultu, kalabalik arasinda ite kaka ilerliyor ve kendisi de itilip kakiliyor. Asker gorunuslu biri tapinirken acele silkiniyor bazen; silkinisler insanda her sozcugun belki sacma, ama guclu bir sekilde vurgulanisi izlenimini uyandiriyor. Beri yandan, ses kollanip gozetiliyor;
zaten gurultu ortasinda ari duru ve etkili bir vurgulama saglanacak gibi degil. Aile uyeleriyle genelev sahibi. Pinkas Havrasi'nda bununla kiyaslanamayacak kadar guclu Yahudice bir hava icinde hissetmistim kendimi..."
https://m.media-amazon.com/images/I/...2L._SL500_.jpg
1. Oktober 1911
"Altneusynagoge gestern. Kolnidre. Gedämpftes Börsengemurmel. Im Vorraum Büchse mit der Aufschrift: "Milde Gaben im Stillen, besänftigen den Unwillen. " Kirchenmäßiges Innere. Drei fromme offenbar östliche Juden. In Socken. Über das Gebetbuch gebeugt, den Gebetmantel über den Kopf gezogen, möglichst klein geworden. Zwei weinen, nur vom Feiertag gerührt? Einer hat vielleicht nur wehe Augen, an die er das noch gefaltete Sacktuch flüchtig legt, um das Gesicht gleich wieder nahe an den Text zu halten. Nicht eigentlich oder hauptsächlich wird das Wort gesungen, aber hinter dem Wort her werden Arabesken gezogen aus dem haardünn weitergesponnenem Wort. Der kleine Junge, der ohne die geringste Vorstellung des Ganzen und ohne Orientierungsmöglichkeit, den Lärm in den Ohren, sich zwischen den gedrängten Leuten hinschiebt und geschoben wird. Der scheinbare Commis, der sich beim Beten rasch schüttelt, was nur als Versuch einer möglichst starken, wenn auch vielleicht unverständigen Betonung jedes Wortes zu verstehen ist, wobei die Stimme geschont wird, die überdies in dem Lärm eine klare große Betonung nicht zustande brächte. Die Familie des Bordellbesitzers. In der Pinkassynagoge war ich unvergleichlich stärker vom Judentum hergenommen..."