Batı ülkelerin alacaklıları tarafından kurulan Düyûn-u Umumiye İdaresi İngiliz, Hollandalı, Fransız, Alman, İtalyan, Osmanlı ve öncelikli alacaklılar temsilcilerinden oluşan yedi kişilik bir kuruldu.
Bütçenin üçte birinden fazlasını oluşturan tütün, tuz, ipek, içki, pul ve av vergilerine el konmuştu. Çünkü bu vergiler toplanması en kolay ve güvence altında olan vergilerdi.
Düyun-u Umumiye memurları, yanlarında jandarmalarla, köylünün tarlasında ki ürüne el koyarak gerekli tahsilâtı yaparlardı.
Düyun-u Umumiye Meclis üyeleri, yılda 2000 İngiliz Lirası maaş alırlardı.
Osmanlı Devleti memuruna para ödeyemezken, Düyun-u Umumiye’de çalışanlar, maaşlarını düzenli alırlardı. Çünkü borç ödemeleri, yapılan tahsilâttan masraflar düştükten sonra yapılırdı. Bu komisyon gerçekte imparatorluğun mali haklarını zedeleyen, hükümranlık haklarına gölge düşüren ve mali yapıyı kontrol altına alan uluslararası bir yönetim biçimiydi. Adeta devlet içinde devletti. Bu idare kendi memurlarını dilediği gibi atama yetkisine haiz idi. Nitekim Düyun idaresi 5000 kişilik bir kadro oluşturdu. Bu sayı 1912’de 9000 olmuştur.
1881 yılında kurulan Duyun-u Umumiye 9000 kişilik kadrosu ile Osmanlı'nın vergi kaynaklarını yüzde 40 yakınını tahsil ediyordu. Bu rakamın doğruluğunu kim kontrol edecekti? İmparatorlukta böyle bir idari birim yoktu.
Tipik bir gösterge olarak Osmanlı Devleti’nin mali denetimine ilişkin şu örneği verebiliriz: 1910–12 yıllarında Osmanlı Maliye Nezareti’nde 5500 memur çalışırken, Duyun-u Umumiye emrinde 9000 memur çalışmakta idi. Bütün devlet gelirlerinin %31,5’i Duyun’ca tahsil edilmekte idi.
Konsey başlangıçta yalnız kendisine ait vergileri toplarken, daha sonra bir takım sanayi ve ticari yatırımlara da girmeye başladı. Böylece Osmanlı Devleti’nin ekonomik iflası ve yabancı egemenliğine geçişi daha da hızlanmış oldu. Kısacası devletinizi siz kendiniz denetlemezseniz yabancılar denetler. Bu onur kırıcı duruma borç batağına saplanmış bir devlet karşı koyamazdı İşte Osmanlı bu felaketi yaşıyordu
Osmanlının yıkılması ile Lozan’a giden yolda Türkiye Cumhuriyeti Devleti doğmuştu. Ama Osmanlının borçlarının büyük kısmını yüklenmek zorunda kalmıştı. Lozan’da varılan antlaşma ile batılı devletler alacaklarını Osmanlı İmparatorluğu’nun enkazı altından çıkan devletlere paylaştırdılar. Bu paylaşma, sadece faizleri değil, anaparayı da kapsayacak biçimde hesaplanmıştır.
Araştırınca her şey bulunuyor dostum.