1970-1971 sezonu. Fenerbahçe kendini şampiyon zannetti.
(Ülker Stadyumu Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Spor Kompleksi)
https://i.hizliresim.com/oXaXpX.jpg
Printable View
1970-1971 sezonu. Fenerbahçe kendini şampiyon zannetti.
(Ülker Stadyumu Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Spor Kompleksi)
https://i.hizliresim.com/oXaXpX.jpg
1972 Toyota RV-2 Concept.
https://i.hizliresim.com/lq8qpQ.jpg
1979 İran - Irak Savaşı sırasında İran saflarında savaşan Tebrizli Azerbaycan Türkleri
(Bidondaki yazı; Türklerin siperi)
https://i.hizliresim.com/V9G9NB.png
1980 darbesinin ardından Liberya ordusu askerleri eski bakan yardımcısı dahil olmak üzere yakaladıkları üst düzey bürokratları infaz etmeden az önce
https://i.hizliresim.com/r5a5kV.jpg
https://i.hizliresim.com/oXaXR7.jpg
Abbeville'deki esir kampında, Amiens muharebeleri esnasında St. Quentin Kanal Savaşında esir düşen Alman askerler. 2 Ekim 1918
https://i.hizliresim.com/8a3ajd.jpg
ABD Başkanı Dwight Eisenhower Ankara ziyareti kapsamında Atatürk Bulvarı'ndan geçiş yapıyor. 1959
https://i.hizliresim.com/mMaM02.jpg
ABD Deniz Albayı Francis Fenton, çıkarmada ölen deniz piyadesi oğlu Mike Fenton'un cenaze töreninde. Okinawa, 1945
https://i.hizliresim.com/EmBmjD.jpg
ABD Deniz Kuvvetleri, Haziran 1945'te Okinawa Muharebesi sırasında yaşlı bir Japon sivilini ön saflardan uzaklaştırmaya çalışan Amerikan deniz piyadeleri
https://i.hizliresim.com/26R6pO.jpg
ABD Donanması F6F Hellcat pilotu, USS Lexington uçak gemisine iniş yaparken yanmaya başlayan uçağından kurtulmaya çalışıyor. 1945
https://i.hizliresim.com/Ba1ajG.jpg
https://i.hizliresim.com/ZXaXlz.jpg
ABD Kızılhaç görevlisi Fransa'nın Contrexeville kentindeki hastanede sigara dağıtıyor. 24 Haziran 1918.
https://i.hizliresim.com/oXaXJq.jpg
ABD savaş uçağı, Irak kuvvetlerinin geri çekilirken ateşe verdiği Kuveyt petrol sahalarının üzerinde uçuyor. Körfez Savaşı, 1991.
https://i.hizliresim.com/lq8qAp.jpg
ABD Sınır Devriyesi ajanları Meksikalı alkol kaçakçılarından ele geçirdikleri içkilerle poz vermiş. 1920 Teksas
https://i.hizliresim.com/V9G9jR.png
ABD'nin en önemli otomobil yarışı Indy 500 festivalinde çok katlı seyirci tribünü çöküyor. Indianapolis 1960
https://i.hizliresim.com/nQaQ4a.jpg
ABD'nin Kuzey Pasifik'te yer alan Kiska, Attu ve Agattu isimli 3 küçük adasını işgal etmişti.
Bu adalar ABD'nin savaş boyunca işgal edilen tek toprak parçası olmuştur.
https://i.hizliresim.com/1636Rb.jpg
Körfez savaşı sırasında mevzilerinde teslim olan Irak askerlerini katleden ***ler
https://i.hizliresim.com/Ba1aJv.jpg
https://i.hizliresim.com/16361p.jpg
BENİM NOTUM: Arkadaşlar bu fotoğrafları arşivinize kopyalayın.
Çünkü google bir şekilde amerikan alehtarı olabilecek tüm belge-bilgi ve fotoğrafları siliyor.
Bnm arşivimde bu şekilde 6 fotoğraf vardı. 2 tanesini çok aramama rağmen bulamadım.
Kendi paylaşım yaptığım forumda bile öncesi ve sonrası fotoğraflar dururken onlar silinmiş.
Keza Irak'lı genç bir kıza tecavüz etmek isteyen amerikan askerinin katlettiği 6 kişilik Iraklı ailenin fotoğrafları da şu anda google üzerinden aradığınızda bulunamıyor.
Yakında o fotoğraflarıda paylaşacağım.
Beyrut'da Osmanlı Süvarileri, Lübnan, 1900
https://i.hizliresim.com/r5a5WN.jpg
Beytüllahim'de Katoliklerin Noel Ayini, Filistin, 1905
https://i.hizliresim.com/P1A18N.jpg
Bingazi, Libya, 1900'ler
https://i.hizliresim.com/lq8qJX.jpg
Bir adam Jurassic park filmindeki manzarayı andıran, geniş bitki yaprakları arasında poz vermiş, Hawaii, 1924
https://i.hizliresim.com/16361A.jpg
Bir Alman askeri, çocuğunu kucaklayan bir Ukraynalı Yahudi anneyi vurmadan az önce. Ivanhorod, Ukrayna, 1942
https://i.hizliresim.com/P1A189.jpg
Bir Alman askeriyle romantik bir ilişki kurmakla suçlanan Hollandalı bir kadın, Hollanda Direniş üyeleri tarafından saçı kesilmek üzere. 1944
https://i.hizliresim.com/9a3aMk.jpg
Bir Alman tankını bazuka silahı ile vuran Amerikalı askerler, 1944
https://i.hizliresim.com/QL0LDk.jpg
Bir dondurma satıcısı ve onun müşterileri sokaklarda Londra-3 Ocak 1921
https://i.hizliresim.com/XMjMn7.jpg
Bir file sirk gösterisi öncesi ön bacaklarıyla dengede durma çalışması yaptırılıyor. Londra 1920
https://i.hizliresim.com/bVaVO8.jpg
Bazı fotoğraflara bakmaya doyamazsın...
https://i.hizliresim.com/Ov5rqn.jpg
Kadınlar günü vesile ile tarihe canını vererek geçmiş özverili kadınlarımızdan birini tanıtalım
Tarihe geçen bu kadınlarımızdan biri de Seydilerli Şehit Şerife Bacı'dır.
https://i.hizliresim.com/DYrZBz.jpg
Şerife Bacı henüz 16 sında evlendirilmiş bir köylü kadınıydı ve öldüğünde 20’li yaşlarının başlarındaydı
Şerife Bacı. Düğünden iki ay sonra Harbi Umumi (Birinci Dünya Savaşı) patlak verice kocasını askere almışlardı.
Altı ay sonra da Çanakkale’den eşinin ölüm haberi geldi. “Bu tazeliğiyle yapayalnız durması yakışık almaz” diyen köyün yaşlıları, onu gazilerden Topal Yusuf ile evlendirdiler.
Üç yıl sonra Şerife Gelin’in bir kızı oldu Topal Yusuf’tan
Kocası Topal Yusuf’un sadece adı vardı. Savaşta sol bacağı kopmuş, yakınında patlayan bomba bir gözünü de kör etmişti. Kulaklarının duyması ise günden güne azalıyordu. Günlük işlerini ve hizmetini de Şerife Gelin görüyordu…
Bir akşam Muhtar köy odasında şu açıklamayı yaptı: “Ankara’da açılan yeni Meclis ve kurulan hükümet, Anadolu’ya saldıran Yunan askerine son darbeyi vurabilmek için kış boyunca hazırlık yapıyormuş. Kulakları çınlasın, iki ay kadar önce köyümüze gelen M. Âkif Bey, camimizde verdiği vaazda;
“Bu milletin hayat hakkı ve varlığını sürdürme konusunda üstünüze bir görev düşerse, yerine getirmekte aslâ tereddüt etmeyiniz. Vatana sahiplenmek için gerekirse her birimiz, toprağın koynuna girmeye aday olabilmeliyiz ki, bu vatan bizimdir diyebilelim.’ Komşular; sizin anlayacağınız, deniz yoluyla İnebolu’ya getirilen cephane ve top mermilerinin cepheye taşınması için bütün çevre köylere görev verilmiş. Adına ister imece, ister salma, ister başka bir şey deyiniz; bu taşıma işi muhakkak yapılacaktır.”
Muhtar, konuşmasını hazırladığı listeyi okuyarak tamamladı. Herkes birbirinin yüzüne “Burada kimler yok?” der gibi baktı. Toplantıda sekiz kişi yoktu. Bunlar yerine de zaten kadın ya da çocuk yaşta gençler gidecekti. O akşam köy bekçisi sekiz kişinin evini dolaşıp yola ne zaman ve nasıl çıkılacağını bildirdi. Şerife Gelin de bunlar içerisindeydi.
https://i.hizliresim.com/y6vQJk.jpg
İşte Şerife bacı, 1921 yılının çetin kış şartları altında, kızıda henüz annesini emme aşamasında olduğu için kızıyla beraber yollara düştü.
Fakat kağnısı ile İnebolu' dan Kastamonu'ya cephane taşırken, Kastamonu Kışlası yakınlarına kadar gelmiş, yoğun tipi ve kar yağışı altında donarak şehit olmuştur.
Fırtına ve tipinin sabahında Kastamonu kışlasından çıkan devriye ekibi bir bebeğe ait olan ağlama sesini takip ettiklerinde karlar altında kalmak üzere olan bir kağnı buldular. Kağnıda üzerileri kardan etkilenmemesi için bir battaniyeyle örtülmüş cephane ile cephanelerin arasındaki kuru otlara yatırılmış bir bebek ile karşılaşmışlardır.
Yapılan incelemeler sonucunda şehit olan kadının bir gece önceki tipide kaybolan Şerife Bacı olduğu tespit edilmiştir.
https://i.hizliresim.com/6aEOp0.jpg
Mustafa Nurettin Peker, askerlikten ayrıldıktan sonra otuz yıl kadar Kastamonu'nun nahiye ve kazalarında nahiye müdürü ve kaymakam vekili olarak görev yapmış bir insandı. 6 Haziran 1972 yılında kendisi ile röportaj yapan Mustafa Baydar, olayı hatırlattığında Nurettin Peker, şehit annenin isminin tespit etmek ve küçük kıza ne olduğunu öğrenmeyi kendisine "milli bir vazife" olarak gördüğünü belirterek şunları dile getirmişti:"Şehit Türk anası, Kastamonu Vilayeti Devrekâni Kazası Seydiler Nahiyesinin Satı Köyü'nden Şerife'dir. Şerife'nin kağnı arabasında ağlayan yavrusunun ismi de Sıdıka'dır. Sıdıka birkaç yıl önce ölmüştür."
https://i.hizliresim.com/EmBogn.jpg
O günden sonra resmi kayıtlara Şerife Bacı'nın adı eklendi. Tüm Türkiye vefatından 51 yıl sonra Şerife Bacı'nın ismini öğrenmiş oldu. Onun ve diğer gönüllü kahramanların adını yaşatmak üzere Prof. Dr. Tankut Öktem tarafından 1990 yılında Kastamonu Cumhuriyet Meydanı'na Şehit Şerife Bacı Anıtı yapıldı.
BENİM NOTUM: O güne dair anlatılarda Şerife bacının bebeğine Kastamonu da bir süt anne bulunarak bakımı yapılmıştır.
Kastamonu'lu Cemil Çavuş ise şehidin kimliğinin belirlenmesi için görevlendirilmiştir.
Nitekim köy köy gezen Cemil Çavuş, Şerife Bacı'nın benli başörtüsünü gösterek yaptığı bu saha çalışmasında Seydiler köyünü bulmuştur. Fakat bu durum resmi kayıtlarına geçmediği için Şerife Bacı'nın adı uzun yıllar öğrenilememiştir.
Yangın 18 Ağustos 1917 Cumartesi günü öğle saatlerinde, Mevlevihane ile Yukarı Şehir arasında yer alan küçük bir evin mutfağında çıkar.
https://i.hizliresim.com/Ll6Q6b.jpg
Komşuların ilgisizliği, dar sokaklar ve su eksikliği ve en önemlisi itfaiye teşkilatının yeterli olmaması sebebiyle kısa sürede büyür.
Rüzgârın şiddetlenmesiyle yangın kent merkezine kadar uzanır. Bütün gece devam eden yangın, şafak sökerken yani 19 Ağustos Pazar günü iki koldan tüm alışveriş merkezleri ve saat 12 olmadan Ayasofya mahallesine kadar ulaşır.
https://i.hizliresim.com/16oNoG.png
Savaş hali nedeniyle şehirde kalan müttefik kuvvetlerin askerleri şehrin eteklerindeki kamplarının güvenliklerini sağlamak için önlemler almaya çalışırlar. Hükümet Konağı yakınındaki Fransızlara ait bir silah deposundaki dinamitler patlamaya başlar. Ertesi sabah iki İngiliz yangın pompası Beyaz Kule yakınında yangına müdahale eder. Gümrük binası Fransız askerleri tarafından kurtarılır.
https://i.hizliresim.com/v6DZDp.jpg
Vardar Caddesiyle Rıhtım arasında ki bölge tamamen yanar. Şehrin Yahudi bankaları büyük dükkanları, otelleri, gazinoları hep bu bölgede bulunmaktaydı . Başta; Hotel Splendid, Hotel Olympes, Pate Sineması, Posta Telgraf Şirketi Binası, Su ve Gaz Şirketleri Binası, Osmanlı Bankası, Ulusal Bank, Atina Bankası ve diğer bütün bankalar, 4.096 mağaza ve tüm ticaret binaları, gazete matbaaları, bütün oteller ve sinemalar kül olur.
https://i.hizliresim.com/7aLALa.png
Osmanlı döneminden kalma tarihi bina ve eserlerin neredeyse tamamı yanarken, Üç Ortodoks kilisesi haricinde, kiliselerin çoğu kurtulur. Fakat, Bizans’tan kalma Aziz Dimitrios Kilisesi’nden geriye sadece çıplak duvarlar kalır. Güçlü rüzgar, su kıtlığı, dar sokakların itfaiyecilere çıkardığı engeller gibi etkenlerin tümü yıkımın bu denli büyük olmasına katkıda bulunmuştur.
https://i.hizliresim.com/r5DED1.jpg
Yangının en çok onların tarihsel semtlerini kül etmesi nedeniyle, Yahudi cemaati en kötü etkilenen kesimdir: 37 sinagog, kütüphaneler, okullar, kulüp binaları ve işyerlerinin çoğu yok olur. Osmanlı mimari eserlerinden Selim Paşa (Saatli) Camisi ve haziresi ile on cami ve yüzlerce ev, Polis Mektebi, Saat Kulesi, İsmail Paşa Hanı, Eski Tomruk, Pasha Oriental, tamamen yanar, onlarca tarihi bina ağır hasar görür .
https://i.hizliresim.com/Ll6QL1.jpg
Derken yangın, 2. gününde ağır ağır olsa da, güçten düşmeye başlar. Askerlerin hasarı tespit etmek üzere kente iki gün sonra döndüklerinde bazı binalar hâlâ yanmaktadır. Hasar neredeyse akıl almazdır. 9500 bina harap olmuş, 70 bini aşkın insan evsiz kalmıştır. Kısacası Selanik kentinin plan üzerinden %32’si yanarken, ticaretin, sosyal hayatın merkezinin dörtte üçünden fazlası yok olmuştur.
https://i.hizliresim.com/nQDEDR.jpg
Şehir planı üzerinden de göreceğiniz gibi o güzelim liman ve kordon boyunun çoğu yok olur.
Yangından 3 ay sonra, bir İngiliz asker anılarında "Selanik artık bir ölü şehir" diye yazar.
https://i.hizliresim.com/grGXGb.jpg
Yangından önce, selanik balkanlardaki, batı standartlarına en yakın ve en modern şehriydi. nüfusun büyük bölümü museviler, daha sonra Türklerden, sonrasında da rumlar, bulgarlar, rumenler ve diğer milletlere bağlı azınlıklardan oluşuyordu
https://i.hizliresim.com/9a7G7r.jpg
1917 Selanik Yangını, evet, büyük bir yangındı; ama şehrin kültürel dokusuna asıl zarar veren;
yangından sonra Yunanistan devletinin uyguladığı politika oldu.
Çünkü yanan evlerin ve iş yerlerinin çoğu Musevilere ve Türklere aitti ve onlara yeni ev-iş yeri yapma izni verilmedi. Uzun süre oyalandılar.
Bu süre zarfında evsiz ve işsiz kalan insanlar göç etmeye teşvik edildiler.
https://i.hizliresim.com/P1VQV7.jpg
1920’li yılların başında, uygulanan Hébrard Planı, kentin tarihsel yüreğinin niteliğini temelinde değiştirir. Ayakta kalmış son Osmanlı eserlerinin bir kısmı da bu plan çerçevesinde yıkılır. Osmanlının yüzyıllarca her yere yazdığı şehir adı tabelalarındaki Selanik ismi silinmiş, tabelalarda sadece Thessaloniki ismi kalmıştır artık.
Kısacası;
Selanik yangını, rumların azınlıkta olduğu bir şehrin demografik yapısını değiştirmek isteyen Yunan hükümetine büyük bir fırsat yaratmıştır.
Selanik yangınını ve sonuçlarını anlamadan 1922 izmir yangını kolay anlaşılamaz.
Büyük yangından 2 sene öncesi, Selanik liman, kordon boyu. 1915
https://i.hizliresim.com/7aLAGm.jpg
https://i.hizliresim.com/P1VQbv.jpg
https://i.hizliresim.com/Ll6QWJ.jpg
1917 Selanik Yangınını uzaktan izleyen halk.
https://i.hizliresim.com/BadvoM.jpg
1917 Selanik Yangını sırasında tamamen harap olan Saatli Cami'nin yanma anı..
https://i.hizliresim.com/oXm0n9.jpg
https://i.hizliresim.com/ZXqM2V.jpg
Yugoslav devlet film Arşivinden bir tarihi kayıt:
1917 Selanik yangını görüntüleri
https://www.youtube.com/watch?time_c...&v=ZO4i88mBXtw
1917 Selanik Yangını sonrası, müttefik askerlerince kurulan çadır kentlerden biri.
https://i.hizliresim.com/jgDXzL.jpg
https://i.hizliresim.com/26lnv2.jpg
1917 Büyük Selanik yangını sonrası tamamen yanan Kasimiye Camii (Agios Dimitrios Bazilikası - kilisesi)
https://i.hizliresim.com/OvlVkA.jpg
1917 Selanik yangını ile evini kaybeden bir müslüman Selanik yerlisi
https://i.hizliresim.com/y6DNvn.jpg
1917 Selanik yangını esnasında çekilmiş bir şehir panaroma fotoğrafı
https://i.hizliresim.com/pbD0ja.jpg
Ömer Seyfettin’e göre Balkan savaşının kaybedilmesinin temel sebepleri arasında imparatorluğun insanlar arasında bir dil birliği yaratmamasından dolayı askerlerin bir biri ile anlaşamadığını, birlikler arasında koordinasyon ve haberleşme olmadığını, askerin iaşe ve barınma konusunda ihmal edildiğini ve en önemlisi komuta kademesini oluşturan komutanların yetersizliğini çok net bir şekilde vurgular.
https://i.hizliresim.com/qdDGyR.jpg
14 aylık bir süreyi içine alan günlük defterinde bu konular ısrarla dile getirilmiştir. 5 Teşrin-i evvel 1328 tarihli günlükte ordunun komuta kademesinin başarısızlıklarını, kararsızlıklarını şu şekilde ifade eder:
https://i.hizliresim.com/MVZdRg.jpg
“Neferlerde büyük bir neşe yok. Zabitler de öyle. Fakat korku ve yeis de yok. Yemek içmek meselesi güçleşti. Dün yemek ve çorba tuzsuzdu. Köprülü’de tuz bulunmadı. Zabitler candan ve gönülden çalışmıyorlar. Yahut ben öyle görüyorum. Bunun en büyük sebebi amirlerin iktidarsızlıkları… Amirler hatta karargâh için verdikleri emri bile icra olunmadan değiştiriyorlar. Fırka emrini okudum, inşallah erkânıharplerimiz muktedirdir.
İşte yorgun ve ümitsiz bir dua…
Erkânıharpler, amirler, kumandanlar, zabitler ne olurlarsa olsunlar, Balkan Harbi’nde ancak bir şekil bulunacaktır.
Ya Bulgarlar bizi ezip geçecekler, yahut biz onları ezeceğiz.
Ve bu ezmek hâdisesine en az girecek şey de fen. Harbin o meşhur fenni olacaktır.”
https://i.hizliresim.com/QLnVyZ.jpg
Komanova’da kaybedilen meydan savaşının ardından yazar, 10 Teşrin-i evvel 1328 tarihli günlüğünde ordunun perişanlığını şu satırlarla dile getirir:
“Ayın kaçı? Bugün ne? Bilmiyorum. Benimle beraber kimse de bilmiyor. Ne felâket Yarabbi! Ric’atin, inhizamın en çirkinini gördüm. Bugün burada, Köprülü’nün önündeyiz. İkinci fırka kaçtı. Yalnız biz, nizamiye fırkası kaldı. Birden ric’at emri verildi. Hep kendimizi galip sanıyorduk. Meğer müthiş surette mağlup imişiz. Toplar filân hep kaçtı. En nihayet bizim tabur kalmıştı. Biz de çekildik. Bütün gece, tam on iki saat yürüyerek sabaha yakın Kiliseli’ye geldik. Oradan dün sabah kalktık. Buraya döküldük. Yolda uzun bir muhacir kafilesine tesadüf ettik. Oh ne felâket! Kadın, çoluk, çocuk tam beş bin ev imiş.”
https://i.hizliresim.com/bV0B9b.jpg
Ömer Seyfettin’e göre savaşın kaybedilmesinin temel sebeplerinden birisi, harp fennini bilmeyen erkânı harbin öngörüsüz kararlarıdır:
“Gece hareket emri verildi. Şimdi yola düzüldük. Yine nereye gideceğimizi bilmiyoruz. Garibi şu ki erkânıharpler de bu muammayı bilmiyor. Yolda bizi görünce şaşırdılar.”
https://i.hizliresim.com/dvJOMX.jpg
Komanova savaşından sonra yazılan 14 Teşrin-i evvel, Köprülü, 1328 tarihli günlükte şu satırları okuyoruz:
“İşte şimdi hareket emri verildi. Nereye? Kimse bilmiyor. Niçin? Kimse bilmiyor. Gözlerini kaybetmiş bir kör sürü gibi bocalanıp gidiyoruz. Ortada ne kumandan var, ne kumanda.”
İaşe ve ikmal işlerinin ise çok kötü olduğu görülmektedir:
Ömer Seyfettin’in günlüğünün en acı sayfaları askerlerin kötü beslenmesini, bunun sonucunda hastalanmalarını ve ölmelerini anlatan sayfalarıdır:
Garp ordusu her şeyden önce açlığa yenilmiştir:
“Kaç gündür, kaç gecedir burada çekmediğimiz sefalet kalmadı. Üzerimize yağmurlar yağdı. Çamurlar içinde yuvarlandık. Askerin hepsi hasta. Kazanlar yolda bırakıldı. Hepimiz açız.”
“ Ve haber aldık ki üç gün evvel Üsküp düşmüş. Yolda koşa koşa gidiyoruz. Arkadan top, yandan tüfek sedaları geliyor. Hava güzel, çamur yok. Fakat hepimiz aç ve hastayız. Hiçbir şey düşünmüyor, dilimdeki peksimet yaralarının sızılarını dinleyerek ilerliyorum.”
“Görice’ye geldik. Büyücek, muntazam bir şehir. Evleri hep taştan. Akşamdan sonra girdik. Bizi geniş bir hana doldurdular. Açız. Kaç gündür ekmek yemedik.”
https://i.hizliresim.com/5avDqL.jpg
Bu günlüklerden iaşe işleri gibi ordunun silah ikmal işlerinin de çok kötü olduğu anlaşılmaktadır:
“Bu sabah saat beşte yola çıktık. Yunana muharebeye gidiyormuşuz. Halbuki her neferde yüz fişek bile yok. Bu kadar cephane ile muharebeye değil, ava bile gidilmez.”
Balkanların çetin kış şartlarından fazlasıyla etkilenmiş, yağmur, çamur, kar içinde adeta birliklerini yok etmiştir. Aslında birinci Sarıkamış faciası Balkanlarda yaşanmıştır:
“Bu gece Pirlepe’nin ovasında yattık. Asker son derece yorgun ve perişan. Bölükteki zabitler hasta. Yüzbaşı ishal oldu. Mülâzım-ı saniyi sıtma tutuyor. Benim sol ayağım fena halde şişti. Üzerine basamıyorum. Fakat gayret ediyorum. Korkuyorum ki kangren olmasın. Kasıklarımdaki bezeler birer yumurta kadar şişti.”
“Aman yarabbi! Sefaletin bundan müthişi var mıdır? Karların üzerine kaputumu koydum. Şunları yazıyorum. Askerin hepsi hasta. Sisten hiçbir taraf görünmüyor. Hafif karla karışık ince bir yağmur yağıyor.”
27 Kânun-ı evvel 1328 tarihli günlükten bu tarz düşünüşün orduda oldukça yaygın olduğu anlaşılmaktadır:
“Dün Akşam Yanya’ya gittim. Burası âdeta bir efsâne memleketi… Yattığım otelci mütareke olduğunu iddia ediyordu. Halbuki bu sabah gelirken kuvvetli ve çok top sesleri işittim. Hakikatte müthiş bir muhasaradayız. Mektup gazete, telgraf değil, kuş uçmuyor. Zabitler son derece meyus… Meselenin bir Avrupa meselesi olduğuna ve Yanya’nın ya Arnavutluk’a yahut Yunan’a verileceğine azıcık coğrafya bilenlerin bile aklı erdikten sonra bu kadar kan dökmekteki mana anlaşılamıyor.
Bununla iki taraf da mütareke etmiş gibi davranıyor. Çat, çut oluyor, fakat ciddî bir muharebeye girişilmiyor.
Fakat bu hâl daha ne kadar devam eder?”
Ayrıca 17 Teşrin-i evvel 1328 tarihli günlük, ordu mensuplarının kötü yönetimden, kötü sevk ve idareden, kötü lojistikten bıkmış bir şekilde ümitlerini sadece yapılacak barış görüşmelerine bağladıkları anlaşılmaktadır. :
https://i.hizliresim.com/XMgPlk.jpg
“Bu geceyi İzidor Köprüsünün üzerinde geçirdik. Düşmandan demek hâlâ bir nişan görünmedi. Fakat Köprülü’ye geldikleri muhakkak. Biz bu saat her tarafla münasebetimiz kesilmiş, habersiz ve ümitsiz, bu rutubetli taşların, ıslak toprakların üzerinde sürünürken acaba Bâb-ı Âli ne yapıyor? Mütareke ne vakit olacak? Konferans ne vakit başlayacak?
Artık bu korkmuş ve perişan asker geriye dönemez.
Rumeli eski şeklini alamaz. Artık Rumeli bir daha yapışmamak üzere Türk ilinden kopmuştur. Avrupa’nın orduları gelip Sırp ve Bulgarları buradan çıkaramaz ya!...”
Sekiz sene evvel, mektepten yeni çıktığım vakit gezdiğim bu yerleri bir gün böyle kaçarak terk edeceğimi hiç aklıma getirir miydim?
Heyhat!... Mademki biz asker değiliz, mademki bizde askerlik için lâzım olan zekâ ve itaat yok, mademki bizde bir ideal, bir vatan hissi, nihayet bir lisan yok…
Bölüğün yarısından ziyadesi Türkçe bilmiyor. Tabur Babil Kulesi gibi. Ne alanın satandan, ne satanın alandan haberi var.”
Ömer Seyfettin, “Gençliğini Makedonya’da geçirmiş eski bir zabitin hatıra defterinden” üst başlığıyla yayımlanan “Nakarat” hikâyesinde Türklerin milli kimlikten yoksun oluşlarının bilhassa Balkanlar’daki feci sonuçlarını azınlıkların etnik milliyetçiliklerini ve komitacılık faaliyetlerini merkeze alarak eleştirir.
https://i.hizliresim.com/zjDMEj.jpg
Günlük şeklinde kurgulanan hikâyenin zamanı, 13 Aralık 1903 ile 24 Mart 1904 arasındaki üç buçuk aylık dönem; mekân ise Pirbeliçe, Velmefçe, Babina ve Manastır’dır.
https://i.hizliresim.com/jgDyMD.jpg
Zabit ve müfrezesi komitacı arama faaliyeti bitince köyde konaklamaya başlar.
Konakladıkları evin karşısındaki bahçeye günlük işler için çıkan bulgar kızı devamlı bir şarkı mırıldanmaktadır..
Zabit devamlı kızı izler ve şarkının nakaratını ezberler.
Bir gün yine kız o şarkıyı söylerken nakaratına "Naş, naş Çarigrad naş" diyerek eşlik eder.
Kız ona gülümser ve "bravo, bravo" diyerek tebrik eder.
https://i.hizliresim.com/JZGDEQ.jpg
Bulgar köylü kızı, Zabit her pencereye çıkışında, onun gözlerinin içine bakarak, kendi dilinde,
“Naş, naş Çarigrad naş…” şarkısını söylemeye devam eder.
Türkünün sözlerinden hiçbir şey anlamayan zabit, türkünün nakaratını zihninde yorumlamaya ve anlamlandırmaya çalışır. Bu şarkıyı kendisi için yakılan bir aşk türküsü olduğunu tahayyül ederek heyecanlanır
Zabit bu uzaktan ilişkiyi artık kafasında platonik bir aşk hikayesine çevirmeye başlar.
https://i.hizliresim.com/26lJdd.jpg
"Milli esvabını vücuduna ne güzel yaraştırıyor. Kumral saçları o kadar çok, o kadar uzun ki… bütün sırtını kaplıyor. Dürbünle de bakıyorum. Keskin mavi gözleri sürmeli gibi… Dürbünle kendisine baktığımı görünce galiba daha ziyade seviniyor, çıldırıyor, gözlerini süzüyor, daha ateşli, daha fettan bir neşe ile haykırıyor. Yün çoraplı güzel kalın bacaklarını, nihayet bulmaz millî çorabını örerken, uçları ince parmaklı, işten biraz esmerleşmiş kuvvetli pençelerini hep dürbünle seyrediyorum. Dikkat ediyorum, tuvaleti daima tam. Saçları daima taralı. Esvap daima aynı. Önündeki kırmızı yünden püsküllü örtüde bile başka bir letafet var!”
https://i.hizliresim.com/ZXq96o.jpg
Nihayet bir ay sonra Pirbeliçe’ye dönmek için tabur kumandanından emir alan Zabit, bu habere çok üzülür. Adını bile bilmediği ve aralarında büyük bir aşk olduğunu zannettiği kıza kendisinden bir yadigâr bırakmaya karar verir. Büyük bir gaflet içerisinde bulunan Zabit, bir aydır dinlediği türkünün nakaratını pencerenin duvarına kazıyarak, kendisinden sonra bu odada konaklayacak olanlardan Bulgarca bilenlerin, bunu okuduklarında burada ne büyük bir aşk macerasının yaşandığını anlayacaklarını tahayyül eder.
Zabit, bavulundaki kolonya şişesini kıza iletmesi için çırağa verir. Ardından vedalaşmak için odaya gelen odacıya, günlerdir dinlediği türkünün nakaratının ne anlama geldiğini sorunca odacı irkilip;
“Hâşâ efendim, bizim köyümüzde bunu kimse söylemez! Biz bunu kabul etmeyiz. Buranın ahalisi hep namusludur.” der. Zabitin ısrarlarına dayanamayıp, ezilip büzülerek nakaratın
“Bizim olacak, bizim olacak, İstanbul bizim olacak”
anlamına geldiğini, kızın papaz olan babasının, kendi mefkûresi doğrultusunda komitaya katıldığını ve bir yıl önce öldürüldüğünü söylediğinde, gerçeği bir anda idrak eden Zabit, beyninden vurulmuşa döner.
https://i.hizliresim.com/mMD2bZ.jpg
Koyu bir Bulgar milliyetçisi olan köylü kızı, gözlerinin içine bakarak hem kendisine, hem de milletine en ağır küfrü ederken Zabit, anlamadığı sözleri zihninde bir aşk türküsü olarak yorumlayıp hayallere dalmıştır.
Zabitin bu nakaratta söylenenlerin ne anlama geldiğini anladığında içine düştüğü utanç verici durum, milli şuurdan yoksun bir askerin, hem kendisini hem de temsil ettiği memleketini ne kadar kötü bir duruma düşebileceğinin de çarpıcı ve somut bir göstergesidir.
Ömer Seyfettin'in “Bomba” hikâyesi ise Balkan savaşlarının öncesinde Osmanlı topraklarında kanlı eylemlerine başlayan komitacıların, çıkarları doğrultusunda kendi milletine bile uygulamaktan çekinmediği vahşeti gözler önüne serer.
https://i.hizliresim.com/v6DPXp.jpg
Hükümete başkaldırarak bir dönem dağa çıkan, fakat Meşrutiyet ilân edilince silahını hükümete teslim edip, köyüne dönen Boris, ihtiyarladığından dolayı tarla ve çifti idare etmekte zorlanan babası İstoyan’dan işleri devralır;
köyün güzel öğretmeni Magda’yla evlenirler ve aynı çatı altında yaşamaya başlarlar. Ancak komitacılar, Boris’i rahat bırakmaz.
Komitacılardan, kendisinin “büyük vatan” için çalışmasını, aksi takdirde öldürüleceğine dair aldığı tehdit mektubu Boris için bardağı taşıran son damla olur ve ailece Amerika’ya kaçmaları hususuna babasını ikna ederek, her şeyi sattırır.
Ancak Boris’in kaçış planını haber alan komitacılar, kaçacakları günün gecesinde eve haber göndererek, parayı isterler.
Kapı çaldığı sırada Boris, hamile karısına Amerika’daki yeni hayatlarına dair hayallerini anlatıyordur. Boris’in hayalleri ile Balkan coğrafyası hakkında düşündükleri, dönemin koşullarını yansıtması bakımından çarpıcıdır:
https://i.hizliresim.com/nQDljR.jpg
“Evet Magdacığım. Yarın Amerika’ya gideceğiz, orada çalışacağız. Küçük, rahat, asude bir evimiz olacak. Ne komite, ne eşkıya, ne vahşet, ne cinayet! Yalnız çalışacağız. Gider gitmez çocuğumuz orada doğacak. Göreceksin ki o zaman, insanlık ne tatlı imiş! Güzel ve asayişli şehirler… Tiyatrolar! Geniş ve aydınlık sokaklar, cennet gibi köyler! Birbirine ihtiram etmesini bilen adamlar… Hiçbir sefalete müsaade etmeyen büyük şefkat müesseseleri… hastahaneler, sanatoryumlar… mektepler, darülfünunlar… Hâsılı cennet! Mümkün değil bunları tahayyül edemezsin.”
Boris’in bu hayali aynı zamanda Balkanlarda, bu yıllarda gündelik hayatın ne kadar güç şartlarda devam ettiğinin bir kanıtıdır.
Boris, komitacıların çağırdığı babası yerine, onları kandırabileceğini düşünerek, kendisi gider. Magda heyecan içinde Boris’i beklerken, kapıya komitacılar gelir ve parayı vermedikleri takdirde Boris’i öldüreceklerini söyleyerek sekiz yüz lirayı alırlar.
https://i.hizliresim.com/16oEVG.jpg
Komitacılar, bununla da yetinmeyerek şarap isterler,eğer isteklerine itaat etmezse Boris’i öldüreceklerini söyleyerek Magda’yı taciz ederler. Sabaha karşı, masaya bıraktıkları ve bomba olduğunu söyledikleri şeyi kendileri için saklamalarını söyleyerek ayrılırlar.
Onlar gittikten sonra Magda ve İstoyan’ın içinde bomba olduğunu zannettikleri bezi açınca, Boris’in kesik kafası ile karşılaşmaları ise komitacıların çıkarları için söyledikleri yalanlarla her istediklerini nasıl yaptıklarını gösteren çarpıcı bir sonuçtur.
Bu bölgede uzun yıllar askerlik görevi dolayısıyla bulunan Ömer Seyfettin, hiç şüphesiz komitacıların hikâyede anlatılanlara benzer icraatlarına şahit olmuştur
Henüz okuldan yeni mezun olan Resneli Niyazi 9 aylık teğmenken, 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı'nda muazzam bir başarı göstererek müfrezesiyle bir Yunan bölüğünü esir alır.
https://i.hizliresim.com/7aLDDm.jpg
Başarısı üzerine esirlerle birlikte İstanbul'a padişahın sarayına gönderilir. Ama asıl hikaye bundan sonra başlar...
https://i.hizliresim.com/v6DPjO.jpg
Esir aldığı Yunan bölüğü dönemin üst düzey kumandanlarından Müşir Kazım Paşa'nın henüz 13 yaşında askeri okul öğrencisi çocuğunun arkasında sokak sokak gezdirilir. Başarı Resneli Niyazi'nin değil 13 yaşında olan Paşa'nın oğlununmuş edası uyandırılır.
Üstüne üstlük 13 yaşında bu çocuğa daha öğrenciyken 2 rütbe terfi verilir. Resneli'ye ise sadece bir rütbe terfi...
13 Yaşında bu çocuğa bir yüzbaşının 2 yıllık maaşına eşdeğer 200 altın verilir. Resneli'ye ise 10 lira harçlık...
Resneli işte bu yüzden ihtilalcidir, ittihatçıdır
https://i.hizliresim.com/Ll6DbJ.jpg
Resneli Niyazi, bu haksızlığa uğradıktan sonra II. Abdülhamit'in kendisine teklif ettiği "Padişah yaverliği" görevini kabul etmez. Makedonya Manastır'daki birliğine dönmek ister. Manastır'a gittiğinde ise birliğine verilmeyip, sürgün bir göreve getirilir.
İşte gönülden bağlı olduğu padişaha, bir asker böyle küstürülür...
https://i.hizliresim.com/r5D11B.jpg
Aslında Resneli Niyazi'nin başından geçenlerin benzeri hadiseler çokça yaşandı. Bu durum da İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin büyümesini sağladı. Özellikle saraya yakın kişilerin, jurnalcilerin yersiz taltif ve rütbe edinmesi devletleri için kaygılanan ve bir çıkar yolunu bulamayan genç subayların meseleyi şahsileştirmesini sağladı.
https://i.hizliresim.com/16oEJ1.jpg
Devlet meselesini şahsi mesele belleyen genç bürokrat ve subaylar kendileriyle aynı duyguları besleyen kişilerle İttihat ve Terakki Cemiyeti yapısı altında birleştiler.
Çaldıran Savaşı öncesi Osmanlı ordusunun ovaya inişini izleyen Şah İsmail'in, Osmanlı ordusu hakkında bir esir Türk Beyinden bilgi almaktadır.
https://i.hizliresim.com/OvlDr5.jpg
1
https://i.hizliresim.com/zjDMGD.jpg
2
https://i.hizliresim.com/GmJDZ7.jpg
3
https://i.hizliresim.com/y6DqGa.jpg