Temel sınavdan çıkan oğluna sordu: -Uşağum nasi geçti, sorular zor miydi? Oğlu omzunu silkti ve şahane cevabı verdi: -Yok babacuğum, sorular kolaydi ama cevaplari çok zor idi.
Printable View
Temel sınavdan çıkan oğluna sordu: -Uşağum nasi geçti, sorular zor miydi? Oğlu omzunu silkti ve şahane cevabı verdi: -Yok babacuğum, sorular kolaydi ama cevaplari çok zor idi.
İki arkadaş hayvanlar hakkında konuşuyorlardı: Biri diğerine sordu: -Sırtında kamburu olan hayvana ne denir? -Bunu herkes bilir deve tabi ki. -Tamam peki ya iki kamburu olana ne denir? Arkadaşı bilmiş bir edayla cevaplar: -Hecin devesi... Arkadaşı şaşırır ve soruyu biraz daha zorlaştırır. -Peki bunu bil o zaman, üç kamburu olana? -Ona da kamburu çıkmış hecin devesi derler
Nasreddin Hoca'nın evine bir gün üç molla misafirliğe gelir. Üçü de birbirinden obur şeylermiş. Hoca ne yemek çıkarmışsa silip süpürmüşler. O kadar ki sahanlarda yemek bitince, bunu da "sünnettir" diye ekmekle iyice sıyırıvermişler. Bu sırada odaya Hoca'nın oğlu girmiş. Mollalar Hoca'yı memnun etmek için: -Aman ne güzel çocuk... Adı ne bunun? diye sormuşlar. -Adı Farzdır, demiş. Mollalar şaşırıp birbirlerine bakmışlar: -Bu ne biçim isim Hoca Efendi? demişler. Şimdiye kadar böyle bir isim hiç duymamıştık. Hoca hemen taşı gediğine koymuş: -Yahu, sünnet diyeyim de onu da mı yiyin?
Yavru kutup ayısı babasının yanına gelip sormuş "Baba ben gerçekten kutup ayısı mıyım?" "Elbette yavrum nereden çıkardın bunu?" "Allah Allah?!.." deyip gitmiş yavru ayı. Bu sefer annesinin yanına gitmiş ve sormuş, "Anne ben gerçekten kutup ayısı mıyım?" "Tabii evladım kutup ayısısın." Yine "Allah Allah?!.." deyip, yeniden babasının yanına gitmiş yavru ayı. Bir daha sormuş "Yaa baba Allah aşkına doğru söyle bak beni evlatlık falan almadınız degil mi? Yani ben sizin öz oğlunuzum." Baba dayanamamış artık "Oğlum dedim ya sana bizim oğlumuzsun diye, hem sen neden ikide bir soruyorsun ki bunu?" Yavru ayı: "Yav donuyorum baba, donuyorum..."
Adam doktorun karşısına oturdu. - Durum çok vahim doktor bey, bir dakika önce olan her şeyi unutuveriyorum. - Peki niçin hatırlamaya çalışmıyorsun? - Neyi?
Adamın biri yolda gidiyormuş ensesine şöyle okkalı cinsinden bir tokat yemiş, arkasına dönüp bakmış iri yarı bir adam. -Ne oldu ya? Neden bana vurdunuz? demiş. Adam da: -Seni bir arkadaşıma benzettim pardon kardeşim, demiş. -Ama bu kadarda sert vurulmaz ki canım, demiş. Adam da: -Sanane be adam arkadaşım değil mi? istediğim gibi vururum, demiş.
adam ışıklarda karşılaşmış. Birisi çok şişman diğeri de çok zayıfmış. Şişman adam zayıfa dönerek: -Seni görende kıtlık var sanır, demiş. Zayıf adam da: -Seni gören de kıtlığın sebebini anlar, demiş.
Doktor hastalarından birini aramış. Telefonda aralarında şöyle bir diyalog geçmiş: –Sana bir kötü bir de çok kötü haberim var. Önce hangisini söylememi istersin demiş. – İlk önce kötü haberi söyleyin.. – Tahlilleriniz sonucunda maalesef sadece yirmi dört saat ömrünüz kaldı... – Bu kötü haberse bundan daha kötü ne olabilir ki?! – Dünden beri size ulaşmaya çalışıyorum, telefonunuz kapalıydı.
Kayserili bir genç yeni işe başlamış. 1 aylık çalışma sürecinin sonunda ilk maaşını almak için bankamatiğe gittiğinde anlaştıkları maaşın 300 TL üzerinde bir ücret yatırıldığını görmüş. Hiç sesini çıkartmadan, sevinerek maaşı çekmiş. Aradan bir ay daha geçmiş. Tekrar maaşını çekmeye gitmiş, bakmış bu seferde 150 TL eksik yatmış. Hemen muhasebeye gidip itiraz etmiş. “Neden maaşım eksik yattı†diye. Bunun üzerine muhasebeci “Neden geçen ay 300 TL fazla para yatırdığımızda itiraz etmediniz de, şimdi eksik yatınca itiraz ediyorsunuz†demiş. Adam sakince cevap vermiş: “Prensibimdir ilk hatayı her zaman affederim.â€
Temel'le Dursun konuşuyorlardı. Dursun Temel'in başındaki şişliği görünce merak edip sordu: -Temel o başindaki şişluk nedu? -Fadime kafama domates atti... -Uyy domates kafa mi şişirur ula? -Konservesi şişiriyi uşağum.
Babası küçük Temel'e sorar: -Sınıfta kaçincusun bakalum? -Yirmincuyum baba. -Geçen on beşinci diyudun? -Sınıfa beş yeni oğrenci geldi baba.
Kayserili iki arkadaş aralarında konuşurken, biri diğerine karısından dert yandı: -Yahu bizim hanım çok müsrif. Para yetişmiyor. İnanmazsın pazartesi 100 lira istedi. Salı 200 lira, çarşamba 400, dün de 700 lira... -Acıdım sana vallahi, nereye harcıyormuş bu parayı? -Ne bileyim ben, verdiğim yok ki.
Akıl hastanesine ziyarete giden adam bahçede güzel havanın tadını çıkaran birine: - Saatiniz kaç? diye sordu. Adam hemen içeri gidip, kağıt, pergel, gönye, kalem ve cetvel getirdi. Büyük bir titizlik ile gölgeyi ölçüp biçip hesaplar yaptıktan sonra: - Saat tam dördü beş geçiyor, dedi. Ziyaretçi: - Muazzam! Sizi tebrik ederim ama güneşsiz bir havada gölgeyi ölçemezsiniz, o zaman ne yaparsınız? - O zaman da saatime bakarım, dedi.
Temel Dursun'u hasta görünce neyin var diye sordu. Dursun nezle olduğunu söyleyince Temel: -Geçenlerda benum kuşum da nezle oldi. -Kuş nasi nezle oluyi da? -Kafesun kapisini açik unutmişum da.
Durmadan afacanlık yapan oğlunu yanına çağıran babası: -Oğlum biraz akıllı olsana. Sen şımardıkça benim saçlarım aklaşıyor. Bari bana acı da uslu dur, demiş. Çocuk bilgiç bilgiç: -Babacığım, demek ki siz dedeme hiç acımamışsınız, baksana saçları bembeyaz.
Öğretmen, telefonla konuşuyordu: -Demek Ali hasta oldu, okula gelmeyecek... -Evet gelmeyecek. -Peki, ben kiminle konuşuyorum? -Babamla!
-Beyim, merhamet edin, birkaç kuruş sadaka verin... -Yok. -Allah rızası için... -Yok dedik ya! -On kuruş da olsa yok mu? -Beş para bile yok! -Öyleyse sıkış şuraya da beraber dilenelim!
Temel, yazılı kağıtlarını o kadar küçük yazıyordu ki okumak mümkün olmuyordu. Bir gün öğretmen iyice merak edip sordu: -Oğlum neden yazıları hem küçük hem de sık yazıyorsun? -Yanlişlarum görünmesun diye öğretmenum.
Adam: -Bizim büyük oğlanın maşallahı var, dedi. Yazdıklarını binlerce kişi okuyor. Diğeri merak etti: -Ne işle meşgul sizin çocuk? -Tabelacı.
Görevli memur, göl kıyısında balık tutan bir deliye yanaştı: -Kusura bakma kardeşim ama... Burada balık tutmak yasak! -Biliyorum. -Biliyorsun madem.. -Ben balık tutmuyorum ki. -Balık tutmuyor musun? Ya o elindeki ne? -Bu mu? Kamış.. -Kamışın ucundaki? -Kıl. -Kılın ucundaki? -Solucan. -Balık tutmuyor da ne yapıyorsun öyleyse? -Ne yapacağım; solucan kardeşe yüzme öğretiyorum. :)
Oğlu, işten dönen babasına der ki: -Sorma baba. Bugün doktora gittim. Beni muayene ettikten sonra ne dedi biliyor musun? Bir ay deniz kıyısında tatil yapmam gerekiyormuş. Nereye gidelim dersin? -Başka bir doktora evladım!
Öğretmen sınıfta ders anlatırken çocuklara sormuş: -Anneniz sizi çarşıya yolladı, bir kilo patates iki kilo domates, bir paket tuz, yardım kilo da beyaz peynir al, dedi. Patatesin, domatesin, tuzun peynirin fiyatlarını biliyorsunuz, daha önceki derste bu üniteyi işlemiştik. Şimdi hesaplayın bakalım, bakkala ne kadar vermemiz gerekiyor? Bütün talebeler oturmuş hesabını yapmış, toplamış, defterlerine bir güzel yazmışlar. Ama çocuğun biri hiçbir şey yazmadan öyle oturuyormuş, öğretmen merak etmiş: -Oğlum sen niye yazmıyorsun? -Lüzum yok öğretmenim.. -O ne biçim laf! Ne demek lüzum yok! Çocuk gülümsemiş: -Öğretmenim benim babam bakkaldır, biz böyle şeylere para vermeyiz. :)
Adamın biri bir rüya görmüş sonra rüya tabircisine gitmiş başlamış anlatmaya; -Ya hocam ben bi rüya gördüm sorma gitsin. Önce bi ağaç gördüm ağaç mı desem, çınar mı desem, meşe mi desem... Bi yeşillik gördüm yeşillik mi desem, çayır mı desem , çimen mi desem... Sonra bi su gördüm ırmak mı desem, nehir mi desem, okyanus mu desem... Adamın herşeyi 3 defa tekrarlayarak anlatmasına sinirlenen tabirci bi hışımla; -Allah senin belanı verecek bugün mü desem, yarın mı desem, öbür gün mü desem
Temel futbola merak salar ve futbolcu olur. Bir gün maçta teknik direktör ilk yarı sonrası soyunma odasındaki Temel in yanına gidip sorar; -"Neden bizim kaleye gol attın. Olum adam kendi takımının kalesine gol atar mı?" Temel hiç duraksamadan cevap verir; -"Ne yapayum da. Karşı takımın kalesine öyle çok benziy du ki, bizim kale."
Beden eğitimi dersinde öğretmen, öğrencilerine kürek çekme alıştırmalarını yaptırıyordu. Bir ara öğretmen, Küçük Temel'in olduğu yerde kıpırdamandan durduğunu gördü. -"Sen neden kürek çekmiyorsun? "diye sordu. Temel: - "Ben tümendeyum öğretmenum!"
Adamın birinin çok sevdiği bir koyunu varmış. Bu koyun hiç gebe kalamıyormuş. Adam, komşu köyde birinin koçu olduğunu ve hangi koyunla çiftleşirse hamile bıraktığını duymuş. Bunun üzerine koyununu el arabasına koymuş, çıkmışlar yola, köye vardıklarında selam verip adamın yanına yaklaşmış.*…
Trafik memurları bir gün, trafik kontrolü yapıyorlarmış. Karşıdan gelen Temel ile Fadime’ yi gören komiser, hemen arabayı durdurmuş. İkisini de emniyet kemeri takmış olarak görünce:
-Beyefendi bugün yaptığımız kontrolde tek emniyet kemerini takan çift sizsiniz, bu yüzden size 500 Türk Lirası ödül veriyoruz. Ama merak ettik, bu parayla ne yapacaksınız? Temel sevinçle cevap vermiş
-Ne mi yapacağum. Hemen gidip kendime bir ehliyet alacağum demiş. Polis :
-Ne ne ehliyetiniz yok mu, demiş komiser. Fadime olayı toparlamak için:
-Kusura bakmayın memur bey, temel içince ne dediğini bilmez, der. Komiser daha da şaşkınlıkla:
-Ne bir de içkili misiniz, diye bağırır. Arkadan yaşlı adam öne atılır ve :
-Ben demuş idum çalıntı arabayla yola çıkmayalum başumuza bi iş gelir diye. Komiser neye uğradığını şaşırmışken, bagajdan atlayan İdris de koşa koşa gelerek.
– Ne oldi,geçtuk mi sınırı daaa :)
Bir deli kaldırımda yürüyormuş, bir adam
-karşısı neresi diye sormuş adam karşıdaki kaldırımı işaret etmiş karşıya geçmiş orada 2 dakika yürüdükten sonra birisine somuş
-karşısı neresi diye adam karşısına işaret etmiş adam sinirlenmiş deli adam yani karşıdayken burasını işaret etti buraya geldim karşısını işaret ediyorsun yaa bu nasıl bir şey yaa
Sarışın yanmış iki kulağıyla doktora gider.
Doktor;
- Kulaklarına ne oldu .
sarışın;
- Ütü yapıyordum ve telefon çaldı. Ben de telefon diye ütüyü koydum kulağıma .
...Doktor;
- Peki öteki kulağına ne oldu? .
sarışın;
- Lanet olası tekrar aradı ...
Kadının biri evindeki dolaptan şikayetçiymiş. Çünkü yoldan her otobüs geçişinde ses çıkartıyormuş. Dolabını yaptırmak için kocasından habersiz bir tamirci çağırmış tamirci eve gelmiş ve dolabın neresinden ses çıktığını anlamak için dolabın içine girmiş ve otobüsün geçmesini beklemiş. Tamirci dolaptayken eve kadının kocası gelmiş ve dolaptan bir şey almak icin dolabı acmış bi bakmış ki içerde bir adam. Sormuş ne işin var burada diye adamda şöyle cevap vermiş:
- valla abi otobüs bekliyorum desem inanmazsın...
İstanbul?un taşı toprağı altındır diyerek memleketinden kalkıp gelen bir köylü, kuyumcu dükkanının vitrinini hayran hayran inceliyormuş. Kuyumcu köylünün kıyafetinden dolayı birazda aşağılayarak: "Ne bakıyorsun öyle hemşerim?" demiş. "Hiç... Sizin dükkanda ne sattığınızı merak ettim." Adam alay edercesine cevap verir: "Biz eşek kafası satıyoruz."
Adam: "Allah versin... İşleriniz iyi gidiyora benziyor."
Kuyumcu: "Nereden bildin iyi gittiğini",
Adam: "Baksana, koskoca dükkanda seninkinden başka kalmamış da ondan!"
Adamın biri uykusuzluktan şikayetçiymiş.
Ancak sabaha karşı uykuya dalabiliyor, bu nedenle de çalar saati duymayıp işe hep geç gidiyormuş.
Patronunun fena halde sinirlendiğini görünce, çareyi bir doktora başvurmakta bulmuş.
Doktorun verdiği hafif bir uyku ilcının etkisiyle o gece erken saatlerde uykuya dalmış ve sabahleyin de saatin çalmasından on dakika kadar önce uyanarak hazırlanmış.
O gün ilk kez büroya zamanında varmış ve kapıda patronuyla karşılaşmış... Hayatından son derece memnun;
"-Doktorun bana verdiği uyku ilacı bir harika... Bu sabah uyanmakta hiç zorluk çekmedim..."
-Çok iyi dostum... Peki dün niçin işe gelmediniz?...
Kayserili Tuhafiyeci dükkanından geçimini sağlayabiliyor, bir kösede üç beş kuruş da biriktirebiliyordu.
Günün birinde sağındaki dükkan boşaldı, derken orası da tuhafiyeci oldu. Sonra solunda bir tuhafiyeci daha... Rekabet başladı, isleri kötüye gitti.
Ama sonunda bir çözüm yolu buldu :
Sağındaki komşusu, dükkanının üzerine, gerçek ucuzluk burada yazdırmıştı.
Solundaki, en büyük tuhafiye mağazası, yazılı bir bez asmıştı.
Bizimki,
ikisinin ortasına su yazıyı koydurdu :
Mağazaya buradan girilir.
- İyi geceler kızım.
- İyi geceler anne.. Şey anne...
- Ne oldu kızım?
- Ya korkarsam anne ?
- Haa.. eğer korkarsan anne diye bağır, baban gelecek tamam mı yavrum
çocuk babasının yanına koşarak gelmiş
-babaaa bana 5000 lira versene
+neee 4000 mi?3000 lirayı napcan laa?2000 neyine yetmiyo?1000 lira deyip 500 lira vermiş
baba
-vay namıssız sahte parayı vermeseydim kazıklayacaktın beni
Amerika'da katolik kilisesinin yöneticileri,
- "Madem ki devir bilgisayar devri, o zaman çoook güçlü bir bilgisayar yaptırıp elimizde dinlerle ilgili ne kadar bilgi varsa yükleyelim, sonra da soralım bakalım, "En iyi din hangisi?" demişler...
Amerikalılar bu deney sonunda bilgisayarın kesinlikle Hristiyanlığı açıklayıp seçeceğinden eminlermiş. Dertleri de, sonucu tüm dünyaya açıklayıp hava atmakmış...
IBM firmasına accayip güçlü bir bilgisayar ısmarlanmış ve bütün kutsal kitaplar, peygamberlerin hayatı, işte ne bileyim, dine dair ellerinde ne varsa yüklemişler hard diske...
Sonra da:
- "En iyi din hangisi?" diye yazıp "start" düğmesine basmışlar...
O dev bilgisayar tuhaf sesler çıkarıp haldır huldur günlerce çalışmış... Çalışmış, çalışmış... Sonunda da hoparlöründen tok bi ses gelmiş:
"Laaaaaa ilahe İllallahhhhhh..."
Kadıncağız kapının önündeki küçük dilenciye nasihat verdi:
-Evladım niçin okula gitmiyorsun da burada dileniyorsun.
-Gittim teyze, gittim ama çok az para verdiler.
Taksinin yokuşta frenleri patlamış, müthiş bir hızla aşağı iniyor.
Kayseri'li müşteri bağırmış:
-Durdur şu arabayı!
Şoför panik içinde haykırmış:
-Durduramıyorum!..
-O zaman taksimetreyi durdur hiç değilse.
Köylü oğlan ve babası büyük şehre ilk defa gelmişler. Alışveriş merkezinde zemin... kattaki iki gümüş... renkli parlak duvarın ağır ağır açılıp kapanması ilgilerini çekmiş. “Bu ne baba?†diye sormuş oğlan. Hayatında hiç asansör görmemiş baba
“Bilemiyorum oğul..†demiş.
Onlar bu ilginç şeyi nefeslerini tutup izlerken tekerlekli sandalyeli yaşlı bir kadın sağa sola kayan gümüş renkli duvarlara doğru gitmiş ve bir düğmeye basmış. Duvarlar açılmış, yaşlı kadın yoğun ışıklı küçük bir odaya girmiş, duvarlar kapanmış.
Oğlan ve babası kapının üzerindeki küçükten büyüğe doğru yanıp sönen ışıklı rakamları izlemişler. Son rakamdan sonra aynı sırayla bu sefer geriye doğru ışıklar teker teker yanmış. Sonunda duvar iki yana kayarak açılmış, dışarı 24 yaşlarında incecik muhteşem bir fıstık çıkmış.
“Oğlum†demiş adam kızdan gözlerini ayıramayarak,
“Koş..
Koş ***** getir!..
Üç adam ölür ve cennete giderler. Sorgu meleği birincisine sorar, "Seni cennete yollamadan önce sana bir sorum var: Karına karşı sadık oldun mu?" Adam yanıtlar; "Evet, asla bir başka kadına bakmadım." Sorgu meleği, "Şuradaki Rolls-Royce'u görüyor musun? O senindir. Cennetteyken kullanabilirsin.." Sorgu meleği ikinci adama da aynı soruyu sorar ve şu cevabı alır; "Bir kez karımı aldattım ama bunu ona itiraf ettim. Beni bağışladı ve mutlu yuvamızı kurtardık." Bunun üzerine sorgu meleği, "Şuradaki Mercedes'i görüyor musun? Cennetteyken onu kullanacaksın.." der ve üçüncü adama da sorar, "Karını hiç aldattın mı?" Adam yutkunur ve şöyle der; "itiraf edeyim ki; bulduğum her kıza asıldım ve her fırsatta onlarla yattım, birçoğu ile beraber oldum. Üzgünüm." Sorgu meleği; "Ehh" der, "Ama temelde iyi bir adamsın. Şuradaki eski vosvos'u görüyor musun? Cennette onu kullanacaksın." Bunun üzerine üç adam vedalaşır, arabalarına atlar ve kendi yollarına giderler. Birkaç hafta sonra ikinci ve üçüncü adam birlikte gezerlerken barın önünde birinci adamın Rolls-Royce'unu görürler. Bara girdiklerinde adamın perişan bir halde, etrafındaki boş şişelerin arasında salya sümük oturduğunu görürler ve şaşırırlar. "Heyy! ne oldu sana?" der ikinci adam, "Cennettesin, altında bir Rolls-Royce var, hersey mükemmel ama sen niye bu haldesin?" "Bugün karımı gördüm!" der birinci adam. Diğerleri; "Aaaa! ne kadar güzel, peki derdin nedir?" diye sorarlar. Adam içini çekerek konuşur, "Kaykay'la dolaşıyordu..."