-
Ingiliz diplomat ve yazar Thomas Edward Lawrence'in olum yildonumu (19 Mayis 1935)
"Butun insanlar dus gorur ama farkli farkli. Geceleri dus gorenler, sabah olup da uyaninca bunun bos bir hayalden ibaret oldugunu anlarlar. Gunduz dus gorenler ise tehlikeli kimselerdir cunku duslerini gerceklestirmek icin duslerindeki rolu gozleri acikken de oynayabilirler."
https://content.artofmanliness.com/u.../7-pillars.jpg
"All men dream: but not equally. Those who dream by night in the dusty recesses of their minds wake up in the day to find it was vanity, but the dreamers of the day are dangerous men, for they may act their dreams with open eyes, to make it possible."ť
-
Romantik komedi turunun klasiklerinden Harry, Sally ile Tanisinca filminin senaristligi ile ismini duyuran Amerikali senarist ve yonetmen Nora Ephron’in dogum yildonumu (19 Mayis 1941)
https://www.quotes.wiki/wp-content/u...you_439788.png
“Hava 22 dereceyken usumeni seviyorum. Bir sandvici 1,5 saatte siparis etmeni seviyorum. Bana deliymisim gibi baktiginda burnunun ustunde beliren kivrimi seviyorum. Butun gunu seninle gecirdikten sonra kokunun kiyafetlerime sinmesini seviyorum. Gece uyumadan once konusmak istedigim son insan olusunu seviyorum. Bunun sebebi yalniz olmam degil, bunun sebebi bugun yilbasi olmasi da degil. Bu gece buraya geldim cunku hayatinin geri kalanini biriyle gecirmek istedigini anlayinca, hayatinin geri kalaninin bir an once baslamasini istiyorsun. / Adoro il fatto che tu abbia freddo quando fuori ci sono 25 gradi. Adoro il fatto che ci metti un’ora e mezzo per ordinare un panino. Adoro la piccola ruga che ti si forma sul naso quando mi guardi come se fossi matto. Adoro il fatto che dopo aver passato una giornata con te, possa ancora sentire il tuo profumo sui miei vestiti. E adoro il fatto che tu sia l’ultima persona con la quale voglio parlare prima di addormentarmi la notte. Non č che mi senta solo, e non c’entra il fatto che sia Capodanno. Sono venuto qui stasera perché quando ti rendi conto che vuoi passare il resto della tua vita con una persona, vuoi che il resto della tua vita inizi il prima possibile”
http://www.azquotes.com/picture-quot...n-9-2-0271.jpg
“Aglayan erkeklerden sakinin. Boyle erkeklerin hislere karsi duyarli ve onlarla baglantili oldugu dogrudur. Ama duyarli ve baglantili olma egiliminde olduklari hisler yalniz kendi hisleridir”
-
Fransiz yazar ve filozof Albert Camus, Yabanci (L'Étranger - The Stranger) romanini 19 Mayis 1942 tarihinde Editions Gallimard araciligiyla yayimladi.
"Ne zamandir ilk kez olarak, anacigimi dusundum. Hayatinin sonlarinda nicin bir "Nisanli" edinmisti, nicin hayata yeniden basliyormus gibi oyunlara girismisti, anlar gibi oluyordum. Orada, orada da birtakim omurlerin sona erdigi bu Ihtiyarlar Yurdunun cevresinde de aksamlar, huzunlu bir savas araligi gibiydi. Anacigim, olumun esiginde, kendini orada serbest ve her seyi yeni bastan yasamaya hazir hissetmis olmaliydi. Kimsenin, kimseciklerin onun arkasindan aglamaya hakki yoktu. Ben de herseyi yeni bastan yasamaya kendimi hazir hissettim."
https://images-na.ssl-images-amazon....4,203,200_.jpg
“Pour la premičre fois depuis bien longtemps, j'ai pensé ŕ maman. Il m'a semblé que je comprenais pourquoi ŕ la fin d'une vie elle avait pris un ‘fiancé’, pourquoi elle avait joué ŕ recommencer. Lŕ-bas, lŕ-bas aussi, autour de cet asile oů des vies s'éteignaient, le soir était comme une tręve mélancolique. Si prčs de la mort, maman devait s'y sentir libérée et pręte ŕ tout revivre. Personne, personne n'avait le droit de pleurer sur elle. Et moi aussi, je me suis senti pręt ŕ tout revivre.”
"Istikbalimin karanlik ufkundan bana dogru, hayatim boyunca, bir cesit israrli ve serin bir ruzgar esiyor. Ve bu esinti, halkin, gayri-hakiki yillar boyunca bana zorlamaga calistigi butun bu fikirleri de duzelttirdi. Digerlerinin olumunun veya bir annenin sevgisinin veya Allahin sevgisinin veya bir kimsenin nasil yasamak isteyisinin, kendisinin sectigi kaderin ne onemi var? Zira ayni kader, sadece beni degil, onu da, kendilerinin, benim kardeslerim olduklarini soyleyen milyonlarca imtiyazli insani da sececektir. Ve bir gun, hepsi olume mahkűm edilecek; digerlerininki gibi onun da vakti gelecek."ť
https://i.imgur.com/DgL1bGY.jpg
"Throughout the whole absurd life I'd lived, a dark wind had been rising toward me from somewhere deep in my future, across years that were still to come, and as it passed, this wind leveled whatever was offered to me at the time, in years no more real than the ones I was living. What did other people's deaths or a mother's love matter to me; what did his God or the lives people choose or the fate they think they elect matter to me when we're all elected by the same fate, me and billions of privileged people like him who also called themselves my brothers? Couldn't he see, couldn't he see that? Everybody was privileged. There were only privileged people. The others would all be condemned one day. And he would be condemned, too."
-
Amerikali oyun ve roman yazari (Newton) Booth Tarkington’in olum yildonumu (19 Mayis 1946)
https://upload.wikimedia.org/wikiped...-TIME-1925.jpg
“Otomobillerden emin degilim. Hizlari ileriye gittikce medeniyeti geriye goturebilirler. / I'm not sure he's wrong about automobiles, he said. With all their speed forward they may be a step backward in civilization. / No estoy seguro sobre los autos. Con toda su velocidad, pueden ser un paso hacia atrás en la civilización.”
“Albay Amberson, insanlarin mal varliklarini yitirdigi ve giderek yoksullastigi 1873 yilinda, digerlerinin aksine ‘servet edindigi’ gun, Ambersonlar muhtesem olarak anilmaya basladi. Muhtesemlik goreceli bir kavramdi ancak Muhtesem Lorenzo, Ambersonlar’in ihtisamli bir servete sahip oldugu 1916 yilinda New York’ta bulunabilmis olsaydi, bu kavramin zenginligin bir olcusu olarak kullanildigina sahit olabilirdi. Surdurdukleri bu gorkemli hayat, yasadiklari Midland kasabasi genisleyip karanlik bir kente donusunceye dek devam etti, cocuklari olan ve ternov kopegi besleyen refah ailelerinin sayilarinin arttigi o gunlerde, Ambersonlar hayatlarinin en parlak donemini yasiyorlardi.” Muhtesem Ambersonlar
https://images.gr-assets.com/books/1...9l/1974199.jpg
“Major Amberson had ‘made a fortune’ in 1873, when other people were losing fortunes, and the magnificence of the Ambersons began then. Magnificence, like the size of a fortune, is always comparative, as even Magnificent Lorenzo may now perceive, if he has happened to haunt New York in 1916; and the Ambersons were magnificent in their day and place. Their splendour lasted throughout all the years that saw their Midland town spread and darken into a city, but reached its topmost during the period when every prosperous family with children kept a Newfoundland dog.”
-
Jamaika dogumlu Amerikali sarkici, soz yazari, super model ve oyuncu Grace Beverly Jones'un dogum gunu (19 Mayis 1948)
https://pbs.twimg.com/media/DAMeaImU0AAfb6n.jpg
https://37.media.tumblr.com/d40516b2...db29o1_500.gif
-
Avusturyali yazar ve eski gazeteci Daniel Glattauer’in dogum gunu (19 Mayis 1960)
"Hayatimizda kimse yok. Geceyle gunduzu ayirmiyoruz. Hicbir zamanda yasamiyoruz. Sahip oldugumuz tek sey ekranlarimiz. Hepimiz sikica ve tum gizleriyle ekrana tutunmus haldeyiz ve ortak bir hobimiz var: Bize tamamen yabanci olan birisi ilgimizi cekiyor..."
https://images-na.ssl-images-amazon....4,203,200_.jpg
“Wir haben keine Gesichter. Wir unter-scheiden nicht zwischen Tag und Nacht. Wir leben in keinerZeit. Wir haben nur unsere beiden Bildschirme, jeder strengund geheim für sich, und wir haben ein gemeinsames Hobby:Wir interessieren uns für eine jeweils völlig fremde Person…”
“Yazmak , dudaklara ihtiyac duymadan opusmektir. Yazmak , zihinle opmektir. / Schreiben ist wie küssen, nur ohne Lippen. Schreiben ist kussen mit dem Kopf.”
https://cdn1.dokuzsoft.com/u/kitapko...88b229b3dc.jpg
“Ama muzik hayattir, sesi duyuldugu surece hicbir sey sonsuza dek olmez. / Aber Musik ist Leben, solange sie erklingt, stirbt nichts für immer.”
-
Ingiliz sair Seamus Heaney, Bir Dogalcinin Olumu (Death of a Naturalist) siir kitabini 19 Mayis 1966 tarihinde Faber and Faber araciligiyla yayimladi.
https://pbs.twimg.com/media/C_3R2EoXoAA0AQb.jpg
https://image.slidesharecdn.com/seam...?cb=1387002373
Basparmagimla isaret parmagim arasinda
kisacik kalemim duruyor, bir silahmiscasina rahat.
Disaridan, penceremin altindan tanidik, net bir
hisirti geliyor, bir kurek sertce engebeli topraga giriyor:
Babam, topragi kaziyor. Asagiya bakiyorum
Bitkilerin arasinda egilen gergin sirti
dogruluyor ve yirmi yil sonra yeniden beliriyor orada,
durmuyor babam, ritimle egilip kalkiyor patates tarhlari arasinda.
Kaziyor.
Lastik cizmesini koymus kulagina elindeki kuregin, sapi
dizine bastirip var gucuyle kanirtiyor.
Ta kokunden aliyor ust kismini bitkinin
ve ters ceviriyor parlak yuzeyi derine gomerek
toplarken ellerimizdeki o serin sertligini sevdigimiz
patatesleri ortaya sermek icin.
Fakat Tanrim, bu ihtiyar nasil da maharetle kullaniyor kuregi.
Tipki kendi ihtiyar babasi gibi.
Toner's batakliginda gundelikle calisirdi buyukbabam
bir gunde en cok torfu o cikarirdi o turbaliktan.
Bir keresinde ona sut goturmustum, elimde agzi
uyduruk bir kagitla kapatilmis bir sise. Dogruldu
sutu icmek icin bir an, sonra yine egildi oraciga hemen
katlayip durup duzenlice, atmaya basladi cimli topragi
yine omzunun uzerinden, indikce inerek daha asagi
hep daha iyi bir torf icin. Kaziyordu.
O patates topraginin soguk kokusunda, o lifli batagin
bildik civigi ve islaginda, hoyratca kesiliyor bir yani
basimin icinde ayaklanan canli koklerimin.
Ama benim kuregim yok o adamlar gibi kazmak icin.
Basparmagimla isaret parmagim arasinda
kisacik bir kalem duruyor.
Iste onunla kaziyorum ben
-
Amerikali yazar Jodi Lynn Picoult'un dogum gunu (19 Mayis 1966)
"Bir defasinda Kate sekiz ve ben bes yasindayken kavga etmis ve artik ayni odayi paylasmak istemedigimiz kararina varmistik. Ancak evimizin buyuklugu ve diger odada da Jesse'nin yasadigi goz onune alindiginda gidecek baska yerimiz yoktu. O yuzden daha buyuk ve akilli olan Kate, odayi ikiye bolmeye karar verdi. ‘Hangi tarafi istiyorsun?’ diye diplomatik bir edayla sordu. ‘Izin veriyorum, sen sec.’
Tabii ki yatagimin dahil oldugu tarafi istiyordum. Ayrica odayi ortasindan ikiye bolecek olursaniz, Barbie bebeklerimizin durdugu kutu ve elisi malzemelerimizi koydugumuz raflar otomatik olarak benim tarafimda kalacakti. Kate buradan bir kalem almaya davrandi, ama onu durdurdum. ‘Orasi benim tarafim’diye isaret ettim.
" ‘Sen ver oyleyse,’ dedi ve ben de ona kirmizi bir keceli kalem verdim. Masanin ustune cikip tavanda erisebildigi en yuksek noktaya kadar uzandi. ‘Bunu cizdikten sonra,’ dedi, ‘Sen kendi tarafinda kalacaksin, ben de kendi tarafimda, anlastik mi?’ť Basimi salladim bu pazarliga en az onun kadar bagli oldugumu gostererek. Sonucta butun guzel oyuncaklar bendeydi. Ben ondan bir sey istemeden once Kate'in benim tarafima gecmek icin yalvarmasi cok yakindi.
‘Yemin mi?’diye sordu ve serce parmaklarimizi tutusup yemin ettik."Kiz Kardesim Icin
https://images-na.ssl-images-amazon....4,203,200_.jpg
" ‘Once, when Kate was eight and I was five, we had a fight and decided we no longer wanted to share a room. Given the size of our house, though, and the fact that Jesse lived in the other spare bedroom, we didn't have anywhere else to go. So Kate, being older and wiser, decided to split our space in half. ‘Which side do you want?’she asked diplomatically. ‘I'll even let you pick.’
Well, I wanted the part with my bed in it. Besides, if you divided the room in two, the half with my bed would also, by default, have the box that held all our Barbie dolls and the shelves where we kept our arts and crafts supplies. Kate went to reach for a marker there, but I stopped her. ‘That's on my side’ I pointed out.
‘Then give me one,’ she demanded, so I handed her the red. She climbed up onto the desk, reaching as high as she could toward the ceiling. ‘Once we do this’she said, ‘you stay on your side, and I stay on my side, right?’ I nodded, just as committed to keeping up this bargain as she was. After all, I had all the good toys. Kate would be begging me for a visit long before I'd be begging her.
‘Swear it?’ she asked, and we made a pinky promise."