-
2015 yilinda Nobel Edebiyat Odulunu kazanan Belaruslu arastirmaci gazeteci, deneme yazari ve tarihci Svetlana Aleksandrovna Aleksiyevic'in dogum gunu (31 Mayis 1948)
“Kiz cocuklarindan biri bana, seksen alti yili sonbaharinda sinifca tarlaya gonderildiklerini anlatmisti. Pancar ve havuc toplamak icin. Her adimda olu fareler cikiyormus karsilarina, onlar da gulusuyormus ; ‘Iste simdi fareler, bocekler ve solucanlar oluyor, sonra tavsanlarla kurtlar olecek. Onlarin ardindan da biz,’ diye gulusuyorlarmis. En son insanlar olecekti. Hayvanlarin ve kuslarin bulunmadigi bir dunyanin neye benzeyecegini hayal etmeye baslamislardi. Farelerin bulunmadigi bir dunya. Bir sureligine yasayan tek canli insan olacakti. Yapayalniz. Sinekler bile ucusmayacakti etrafta. O cocuklarin yaslari on iki ile on bes arasinda degisiyordu. Ve tam da boyle bir gelecekleri olacagini dusunuyorlardi.” Cernobil Duasi
https://cdnph.upi.com/svc/sv/i/12114...Literature.jpg
“One girl told me their class was sent out into the countryside in the autumn of 1986 to harvest the beetroots and carrots. They were constantly coming across dead mice, and they joked among themselves that the mice would die out, then the beetles and worms, then the hares and wolves, and then us. People would be the last to die out. They began imagining a world without animals and birds.Without mice. For a time, there would be only people alive, all alone. There would not even be flies buzzing around. Those children were aged between twelve and fifteen. That is how they saw their future.”
-
Amerikali Aktor Tom Berenger'in dogum gunu (31 Mayis 1949)
https://pbs.twimg.com/media/DBKeGTRUIAApig-.jpg
-
Irlandali dedektif romanlari yazari John Connolly'nin dogum gunu (31 Mayis 1968)
"Hikayelerin canliligi ise farkliydi: onlar anlatildiklari zaman canlanirlardi. Onlari yüksek sesle okuyan bir insanin sesi veya bir battaniyenin altindaki fener isiginda yazilanlari takip eden bir cift goz olmadan, gercek dunyada hicbir varliklari yoktu. Bir kusun gagasindan topraga dusmeyi bekleyen tohumlar veya muziklerine varlik kazandiracak muzik aletini bekleyen bir sayfaya yazilmis sarki notalari gibiydiler. Bu firsatin ortaya cikacagi ani beklerken, eylemsizlik icinde bir kenarda dururlardi. Birisi onlari okumaya baslar baslamaz degismeye baslayabilirlerdi. Insanlarin hayalleri icinde koklenip, okuyani donusturebilirlerdi. Hikayelerin okunmak istediklerini fisildardi David'in annesi. Buna ihtiyaclari vardi. Kendi dunyalarindan bizim dunyamiza gecmeye calismalarinin nedeni buydu. Bizim onlara hayat vermemizi isterlerdi." Kayip Seyler Kitabi
https://images-na.ssl-images-amazon....4,203,200_.jpg
"Stories were different, though: they came alive in the telling. Without a human voice to read them aloud, or a pair of wide eyes following them by flashlight beneath a blanket, they had no real existence in our world. They were like seeds in the beak of a bird, waiting to fall to earth, or the notes of a song laid out on a sheet, yearning for an instrument to bring their music into being. They lay dormant, hoping for the chance to emerge. Once someone started to read them, they could begin to change. They could take root in the imagination, and transform the reader. Stories wanted to be read, David’s mother would whisper. They needed it. It was the reason they forced themselves from their world into ours. They wanted us to give them life."
-
-
Italyan sinema yonetmeni, yapimci, senarist ve oyuncu Paolo Sorrentino'nun dogum gunu (31 Mayis 1970)
https://pbs.twimg.com/media/DBFla23XkAADiOk.jpg
https://pbs.twimg.com/media/DBJPRmcWsAA84PN.jpg
-
-
Amerikali yazar, ruhbilimci ve bilgisayar yazilimcisi Timothy Francis Leary'nin olum yildonumu (31 Mayis 1996)
"Uzucu bir ornek verelim ,Manhattan’da bir ofis insani ,yaticisiý bilinmeyen, fabrikasyon mobilya yigininin yanindan geciyor, plastik kisisel olmayan mutfaga girip, kimin yaptigi belli olmayan paketlenmis, konserve yiyeceklerle kahvaltisini yapýyor; anonim kentli kiyafetleri giyip, isli metalden karanlik tuneller ve gri binalar boyunca kirli hava ile dolu, karanlik metal bir oda da seyahat ediyor. Butun gun, tanrýsal ihtimalleri ile alakasi olmayan sembollerle ugrasiyor. Bu insan, 'kapali' farkindaligi kusursuzca yansitan, kasvetli kisisel olmayan, seri uretim, makinelesmis, otomatiklestirilmis bir robotun isimsiz cevresi tarafindan kusatilmis durumda." Beynin Tanridir
https://images.gr-assets.com/books/1...88l/123697.jpg
"Let us consider a sad illumination. The Manhattan office worker moves through the clutter of factory-made, anonymous furniture to a plastic, impersonal kitchen, to breakfast on canned, packaged anonymous food-fuel; dresses herself in the anonymous-city-dweller costume, travels through dark tunnels of sooty metal and gray concrete to a dark metal room, foul with polluted air. All day s/he deals with symbols that have no relevance to hir divine possibilities. This person is surrounded by the dreary, impersonal, assembly-line, mass-produced, anonymous environment of an automated robot, which perfectly mirrors hir ‘turned-off’ awareness."
"Nerden biliyoruz ? Dusundugumuz seyleri neden dusunuyor, inandigimiz seylere neden inaniyoruz? Neyin dogru neyin gercek olduguna nasil karar veriyoruz ? Insanlar en garip fikirlere bile neden inanir ? Insanlar, ozellikle de sistemin din adamlari ve bilim insanlari, hayatta kalmayi ve mutlu olmayi esas alan dersleri ogrenmeyi neden kati olarak reddediyorlar ? Insanlar nasil oluyor da boylesine farkli ve muhalif yollarla fanatik bir bicimde inaniyorlar? Neden beyinlerimiz boylesine farkli islevleri yerine getirmek icin donatilmis ya da programlanmis ya da sartlanmis.
Dogu-Bati felsefesinin 3000 yilin ardindan hala cevaplandiramadigi bu sorular, turumuzun ilkel, primat dogasini yansitir."
https://images-na.ssl-images-amazon....4,203,200_.jpg
"How do we know? Why do we think and believe what we think and believe? How do we determine what is true and what is fact? Why will people believe even the most bizarre notions? Why do people, especially establishment priests and scientists, deliberately refuse to learn lessons basic to survival and happiness? How come people believe fanatically in such different and opposing ways? Why are brains equipped or programmed or conditioned to perform such different functions? Why do minds work the way they do?
That these questions still remain unanswered after 3 , 000 years of Eastern- Western philosophy reflects the primitive, primate nature of our species."
-
Hintli sair ve yazar (Kamala Suraiya) Kamala Das'in olum yildonumu (31 Mayis 2009)
Duskun koca, kadim yerlesimci kafamda,
Yasli sisman orumcek, saskinligin aglarini oruyor.
Nazik ol! Beni bir kusun kayasina, bir granite cevirdin
Kumru, etrafimda pejmurde bir oda kurdun
Dalgin okurken, yuzumun girintilerini oksadin.
Yuksek sesle konusarak, sabahin korunde uykumu bereledin.
Ruya goren gozumun icine parmak soktun.
Ve hala, hulyalarimda, guclu adamlar golgelerini savurur.
Onlar benim Dravidian kanimin calkantisinda beyaz gunesler gibi batar,
Kutsal sehirlerin altindan sular gizlice akar.
Sen gittiginde, hirpalanmis mavi arabami daha mavi denizlere surerim
Kirk patirtili merdiveni kosarak, baskasinin kapisini calarim.
Komsular izlese, gozetleme delikleri olsa bile
Benim geldigimi ve yagmur gibi gittigimi gorurler.
Sorun bana hepiniz; sorun bana
O bende ne bulur? sorun bana; Onu neden bir aslan, bir hovarda diye cagirirlar?
Sorun bana;
Kasýklarimi kavramadan once, neden elleri kakuletali bir yilan gibi yalpalanir?
Sorun bana;
Neden o devrilmis buyuk bir agac gibi, goguslerime yigilir?
Ve uyur.
Sorun bana; neden hayat kisa ve ask hala daha kisa?
Sorun bana; mutluluk nedir, fiyati nedir…
https://i.ytimg.com/vi/3gkJNjUPCfw/maxresdefault.jpg
Fond husband, ancient settler in the mind,
Old fat spider, weaving webs of bewilderment,
Be kind. You turn me into a bird of stone, a granite
Dove, you build round me a shabby room,
And stroke my pitted face absent-mindedly while
You read. With loud talk you bruise my pre-morning sleep,
You stick a finger into my dreaming eye. And
Yet, on daydreams, strong men cast their shadows, they sink
Like white suns in the swell of my Dravidian blood,
Secretly flow the drains beneath sacred cities.
When you leave, I drive my blue battered car
Along the bluer sea. I run up the forty
Noisy steps to knock at another's door.
Though peep-holes, the neighbours watch,
they watch me come
And go like rain. Ask me, everybody, ask me
What he sees in me, ask me why he is called a lion,
A libertine, ask me why his hand sways like a hooded snake
Before it clasps my pubis. Ask me why like
A great tree, felled, he slumps against my breasts,
And sleeps. Ask me why life is short and love is
Shorter still, ask me what is bliss and what its price...
-
https://pbs.twimg.com/media/DBI0To7XoAISdl-.jpg
Ey Kaptan! Canim Kaptanim! korkulu yolculugumuz sona erdi
Butun tehlikeleri atlatti gemi, kavustuk istegimize kavustuk,
Liman suracikta, bak, can sesleri geliyor, sevinc icinde halkimiz,
Gozler dumduz ilerleyen teknemizde, teknemiz gururlu, korkusuz;
Ama ey yurek! yurek! yurek!
Ey kanayan kýrmizi damlalar,
Orada- guvertede Kaptanim yatiyor,
Buz gibi olmus, olmus.
Ey Kaptan! Canim Kaptanim! ayaga kalk, canlari dinle, dinle;
Ayaga kalk -bayrak senin icin cekildi- senin icin dolup tasiyor kiyilar,
Herkes seni cagiriyor, yerinde duramiyor kalabalik, herkes seni gormek istiyor;
Gel Kaptan! Sevgili babacigim!
Koluma daya basini, koluma daya!
Bu bir dus, bu bir yalan, boyle guvertede,
Senin buz gibi olman, olmen.
Kaptanim ses vermiyor, dudaklari soluk, cansiz,
Babam kolumun dokunusunu duymuyor, nabzi atmiyor artik,
Gemi demirledi, guvenli, gorev sona erdi, tamam,
Korkulu yolculugundan, sanli gemi, amacina ulasmis olarak donuyor;
Sevinin ey kiyilar, calin ey canlar!
Ama ben uzuntulu adimlarla,
Kaptanimin yattigi guvertede dolasiyorum,
Buz gibi olmus, olmus.
Walt Whitman
-
"Hayvanlara uzun uzun bakiyorum da ben de onlar gibi hayvanlasip yasayabilirim diyorum, hepsi kendi aleminde oylesine huzur icinde hallerinden sizlanmazlar, kan ter dokmemekteler, karanlikta gozleri acik uzanmiyorlar ve aglamiyorlar gunahlarina, Tanriya olan borclarini konusup midemi bulandirmiyorlar, hepsi hosnut, hicbirinin mal tutkusuyla gozu donmemis, hicbiri ne oburunun ne de binlerce yil once yasamis kendi turunden birinin onunde diz cokmuyor, hicbiri dunyanin ne en mutsuzu, ne de en saygin degeridir." Walt Whitman
https://i9.skinnerinc.com/unsafe/437...ew%2006_05.jpg
"I think I could turn and live with animals, they are so placid and self-contain’d,I stand and look at them long and long. They do not sweat and whine about their condition, They do not lie awake in the dark and weep for their sins, They do not make me sick discussing their duty to God, Not one is dissatisfied, not one is demented with the mania of owning things, Not one kneels to another, nor to his kind that lived thousands of years ago, Not one is respectable or unhappy over the whole earth."
-
"Onun gibi bir pisligin bile bir koruyucu melegi var. / Che anche uno straccione come quello ha il suo angelo custode. / Even a filthy beggar like that has got a protecting angel."
https://pbs.twimg.com/media/DXxe59KWkAA_bgx.jpg
Eli Wallach ve Clint Eastwood. (Iyi,Kotu, Cirkin - Il buono, il brutto, il cattivo - The Good, the Bad & the Ugly, 1966) Yonetmen: Sergio Leone
-
"45'ligi olan bir adam, tufegi olan bir adamla karsilastiginda 45'ligi olan adam, olu bir adamdir. / Quando un uomo con la pistola incontra un uomo con il fucile, quello con la pistola e' un uomo morto. / When a man with .45 meets a man with a rifle, you said, the man with a pistol’s a dead man."
https://youtu.be/zvQjh5H_lx4?t=2
-
"Birlikteydik. Gerisini unuttum. / Eravamo insieme, tutto il resto del tempo l'ho scordato. / We were together. I forget the rest. / Wir waren zusammen. Ich vergessen den Rest. / Nous étions ensemble. J'ai oublié le reste. / Estabamos juntos. El resto del mundo se me olvidó.” Walt Whitman
https://78.media.tumblr.com/83b6bdf9...7kyho1_500.gif
Safak (Sunrise: A Song of Two Humans - Aurora, 1927) F.W. Murnau
https://media3.giphy.com/media/sjvU2y4WyEOn6/giphy.gif
City Girl (1930) F.W. Murnau
-
Lionsgate, Sylvester Stallone'un basrolunde oldugu Rambo 5 Last blood'un fragmanini yayinladi.
https://youtu.be/89H18Ay1838?t=1
-
Fransiz yazar ve sair (Marquis de Valromey, Comte de Châteauneuf) Honoré d'Urfé’nin olum yildonumu (1 Haziran 1625)
https://citation-celebre.leparisien....eric/56984.png
“Askin odulu asktir… Sevilmek icin sevmek gerekir. / The price of love is only love, ... one must love if one desires to be loved. ”
-
Viktorya donemi Ingiliz tarih ressami Henrietta Mary Ada Ward'in dogum yildonumu (1 Haziran 1832)
Flora Emma Sarah Ward su un Cavallo a Dondolo (Flora Emma Sarah Ward on a Rocking Horse, 1857)
https://pbs.twimg.com/media/DBOzBTrXgAAkghL.jpg
-
Baltik-Alman ressam Gregor von Bochmann'in dogum yildonumu (1 Haziran 1850)
Barche sulla riva del mare Olandese (Boats On The Dutch Sea Shore, 1892)
https://upload.wikimedia.org/wikiped..._Sea_Shore.jpg
-
Bulgar sair Hristo Botev’in olum yildonumu (1 Haziran 1876)
Anam benim, dogdugum, sevdigim toprak
Neden aglamaktasin boyle aci, boyle zavalli?
Sen ey igrenc karga, lanetli kus
Ustude gakladigin kimin mezari?
Agliorsun anam, biliyorum neden:
Tutsaksin, ezilmektesin bir kuru ekmek ugruna;
Senin temiz sesin, elemini soyleyen
Umutsuz bir sestir, issiz bozkirda.
Agla! Cunku orada, yakininda su Sofya kentinin
Yukselmede bir daragaci kocaman kocaman
Orada Bulgaristan, en yigit oglun senin
Sarkmada sarkmada daraðacindan
Gakliyor karga, igreng, yabani,
Uluyor kurtlar, kopekler kosusuyor cilginca
Yaslilar imdada cagiriyor tanrilarini
Kadin hickiriklarina, bir cocugun feryatlarina.
Kis kem sarkisini ugulduyor
Ovada savruluyor yelin surukledigi devedikenleri
Soguk ve ayaz ve issizlik agliyor
Yigarak yurek acisinin derin birikintisini
https://image.slidesharecdn.com/bote...?cb=1490339867
O my Mother, dear Motherland
Why weep you so mournfully, so plaintively?
And you, raven, cursed bird -
On whose grave croak you with such a dread?
Ah, I know - I know you're weeping, Mother
Because you are a dismal slave,
Because your holy voice, Mother
Is a helpless voice - a voice in the wilderness.
Weep! There, near the edge of Sofia town
Stretches - I saw it - a dismal gallows
And one of your sons, Bulgaria
Hangs from it with a terrible power.
The raven croaks dreadfully, ominously
Dogs and wolves howl in the fields,
Old people pray to God with fervor
Women weep, children cry.
Winter croons its evil song,
Gales sweep thistle across the field
And cold and frost and hopeless weeping
Heep sorrow on your heart
-
1930 yilinda Kraliyet Buyuk Sair Odulunu kazanan, Ingiliz sair ve yazar John Masefield'in dogum yildonumu (1 Haziran 1878)
https://pbs.twimg.com/media/DBNpKYAXUAAhMaU.jpg
Yine denizlere donmeliyim, issiz denize, semaya
Butun istedigim bir gemi ve yolunu gosteren yildiz
Cark vursun, ruzgar soylesin, beyaz yelkenler carpsin havaya
Ve denizde sisli bir fecir, bir fecir istedigim yalniz
Yine denizlere donmeliyim, dalgalarin cagrisina
Oyle hoyrat, oyle saf bir cagris ki karsi durulmaz buna
Butun istedigim ruzgarli bir gun, bulutlarin yarisi
Savrulan kopukler, serpintiler, martilarin haykirisi
Yine denizlere domeliyim, serserilik hayatina
Martilarla, balinalarla o keskin ruzgarli yollarda
Butun istedigim yolculugun sonunda bikincaya dek
Uyumak, ruya gormek ve bir gemici masali dinlemek
-
Fransiz sair Paul Valéry, Deniz Mezarligi’ni (Le Cimetiere Marin - Il Cimitero Marino - Graveyard by the Sea) Nouvelle Revue Francaise’da 1 Haziran 1920’de yayinladi.
https://pictures.abebooks.com/AUBRY/...2310925328.jpg
Ustunde guvercinler gezen su rahat damin
Kalbi atar ardinda birkac mezarla camin
Sasmaz ogle zamaný ateslerle yaratir
Denizi, denizi, hep yeni bastan denizi
Tanrilarin sukunu ceker gozlerimizi
Bir dusunceden sonra, ah o ne mukafattir
Ince piriltilarin o ne saf huneridir
Bir secilmez kopukte nice elmas eritir
Nasil bir sukun sanki peydah olur o demde
Ve gunes ucurumun ustune gelir durur
Ebedi bir davanin saf marifeti budur
Zaman kivilcim, hulya bilmek olur alemde...
http://image.anobii.com/anobi/image_...f&time=&type=6
Questo tetto tranquillo, ove colombe
vanno, tra i pini palpita e le tombe;
meriggio il giusto compone di fiamma
il mare, il mare, sempre in sé rinato!
Dopo un pensiero sei ricompensato
guardando a lungo degli dei la calma.
Che lavorìo di lampi che consuma
tutti i diamanti di sottile schiuma,
e quale pace sembra ora accadere!
Se sull'abisso il sole si rafferma,
opere pure d'una causa eterna...
-
Amerikali aktris ve model Marilyn Monroe'nun (Norma Jeane Mortenson) dogum yildonumu (1 Haziran 1926)
https://pbs.twimg.com/media/DBOjA-tXkAA8PE9.jpg
https://media.giphy.com/media/WUYk5sE3VqNbO/giphy.gif
https://68.media.tumblr.com/0753d9e7...zau5o1_500.gif
https://media.giphy.com/media/7yIj6AcVWjX0I/giphy.gif
"Ben yalnizca bu koskoca dunyada sevecek birilerini arayan kucuk bir kizim. / Sono solo una piccola ragazza in un mondo enorme che cerca di trovare qualcuno da amare."
https://pbs.twimg.com/media/DBN6924XgAA08It.jpg
-
-
Amerikali pedagog ve aktivist Helen Keller’in olum yildonumu (1 Haziran 1968)
“Bayan Sullivan ile kuyunun yanindaki hanimelleri ile kapli eve dogru yuruduk. Birisi su cekiyordu ve ogretmenim elimi soguk suyun altina tuttu. Elimin biri suyun altindayken diger elimin avucuna yavasca sonra hizli bir sekilde su yazdi. Butun dikkatimi parmaklarinin hareketine vererek kipirdamadan durdum. Birdenbire bilincimin derinliklerinde sisler arasinda unutulmus bir sey hatirladim ve konusmanin tum gizemini kavradim. Artik ‘s-u’ isaretinin elimin uzerinden akan soguk ve harikulade bir sey oldugunu biliyordum. O yasayan sozcuk ruhumu uyandirdi, ona isik, umut, nese ve ozgurluk verdi!”
https://upload.wikimedia.org/wikiped...Life_Cover.jpg
"We walked down the path to the well-house, attracted by the fragrance of the honeysuckle with which it was covered. Someone was drawing water and my teacher placed my hand under the spout.As the cool stream gushed over one hand she spelled into the other the word water, first slowly, then rapidly. I stood still, my whole attention fixed upon the motions of her fingers. Suddenly I felt a misty consciousness as of something forgotten--a thrill of returning thought; and somehow the mystery of language was revealed to me. I knew then that 'w-a-t-e-r' meant the wonderful cool something that was flowing over my hand. That living word awakened my soul, gave it light, hope, joy, set it free. “
“Gunesin ve havanin Tanrinin, tum insanliga hediyesi oldugu dusunulur ama gercekte oyle midir ? Sehrin varoslarinda gunes isildamaz ve hava kirlidir. Insan nasil kardesinin yoksullugunu unutur ve onune gelen ekmeði yiyebilir ? Ah, keske insanlar sehrin sasaasini ve kalabaligini biraksa ve dogaya donup basit ve durust hayatini yasasaydi ! O zaman cocuklari agaclar gibi asil ve dusunceleri cicekler gibi tatli ve guzel olur muydu dersiniz? ''
https://images-na.ssl-images-amazon....4,203,200_.jpg
“The sun and the air are God's free gifts to all we say; but are they so? In yonder city's dingy alleys the sun shines not, and the air is foul. Oh, man, how dost thou forget and obstruct thy brother man, and say, ‘Give us this day our daily bread,’ when he has none! Oh, would that men would leave the city, its splendour and its tumult and its gold, and return to wood and field and simple, honest living! Then would their children grow stately as noble trees, and their thoughts sweet and pure as wayside flowers. “
-
Italyan modernist sair, gazeteci, deneme yazari, elestirmen ve akademisyen Giuseppe Ungaretti'nin olum yildonumu (1 Haziran 1970)
http://slideplayer.it/964596/3/image...iugno+1916.jpg
Sair oraya variyor
sonra isiga donuyor sarkilariyla
ve onlari cevresine saciyor
Bu siirden
bana kalan
o hicligi
tukenmez gizin
https://pbs.twimg.com/media/DBOyd2bXgAE8Bcg.jpg
Butun gece
atarak kendimi yere
Kenetli disleri dolunaya donuk ve
Kavrayan elleri sessizligime uzanan
Vurulmus bir arkadasin yanina
Sevgi dolu mektuplar yazdim
Hic boyle dort elle
sarilmamistim hayata.
https://pbs.twimg.com/media/C_xoUD1W0AAtY1l.jpg
Bu evlerden
yalniz
birkac
parca duvar kaldi
insanlardan
yanýmdaki
pek azi
kaldi
yurekte oysa
eksik hac yok
yuregim benim
en azapli ulke
https://pbs.twimg.com/media/C2rmA5BXEAAkC50.jpg
Aksam oldugu yerde
Gel, seni altin tepelere
goturecegim.
Kaybolmus halesinde
Sabit zaman, yaslardan arinmis,
Bizlerin carsafi olacak.
-
-
-
Sergio Leone'nin yonettigi, Robert De Niro, James Woods ve Elizabeth McGovern'in rol aldigi ve Ennio Morricone'nin soundtracklerini yaptigi Muhtesem film Once Upon a Time in America (Bir Zamanlar Amerika’da - C'era una volta in America) 1 Haziran 1984 tarihinde vizyona girdi.
https://pbs.twimg.com/media/C4zdmBDWAAEQEwF.jpg
https://media0.giphy.com/media/aGhhab3n58AsU/giphy.gif
https://media.giphy.com/media/MIGI5H7YWJuaA/giphy.gif
https://68.media.tumblr.com/20bfe302...d7lko1_400.gif
https://www.youtube.com/watch?v=mzhX2PD6Srw
"Duyduguma gore buyuk bir yildiz olmus. Anlamaliydik degil mi? Kazananlar, cikis anindan bellidir. Tipki kaybedenler gibi."
Noodles: We should have known, huh? You can always tell the winners at the starting gate. You can always tell the winners, and you can tell the losers.
(Perché, non si capiva? I vincenti si riconoscono alla partenza. Riconosci i vincenti e i brocchi. Chi avrebbe puntato su te?)
https://68.media.tumblr.com/93be6ade...ko1_r1_500.gif
“Cok uzun yillar elime silah almadim. Gozlerim eskisi kadar iyi degil, gozlukle bile. Ellerim titriyor. Ve inanin, iskalamak istemem. (...) Bakin, sayin Bakan. Benim de bir hikayem var. Sizinkinden biraz daha basit. Yillar once bir dostum vardi. Degerli bir dost. Hayatini kurtarabilmek icin onu ihbar ettim. Ama olduruldu. Boyle olmasini o istemisti. Buyuk bir dostluktu. Hayat onun icin de iyi gitmedi, benim icin de. Iyi aksamlar Bay Bailey. Umarim yolsuzluk sorusturmasi olumlu sonuclanir. Bir omurluk cabaniz bosa giderse cok yazik olur.”
https://www.boloji.com/articlephotos/a13655-7.png
“I haven't had a gun in my hands for many, many years. My eyes aren't what they used to be, even with the glasses. My hands shake. And I wouldn't want to miss. (...) You see, Mr Secretary.I have a story also, a little simpler than yours. Many years ago, I had a friend, a dear friend. I turned him in to save his life, but he was killed. But he wanted it that way. It was a great friendship. But it went bad for him, and it went bad for me too. Good night, Mr Bailey. I hope the investigation turns out to be nothing. It'd be a shame to see a lifetime of work go to waste.”
http://24.media.tumblr.com/7db17a82f...bkjao1_500.gif
-
Amerikali yazar Danielle (Fernandes Dominique Schuelein) Steel, Sevgi Yolu (Wanderlust) romanini 1 Haziran 1986 tarihinde Dell Publications araciligiyla New York’ta yayinladi.
“Pencerelerden iceri gunes isigi doluyor, evin icindeki her sey isildiyordu. On salonlarin birinde, sominenin uzerindeki raf neredeyse kendiliginden isik sacacak kadar cilalanmis, uzerindeki oyma rozetler ve kadin bustleri kusursuz bicimde yaglanmisti. Odanin orta yerinde duran masa da bir o kadar guzel, bir o kadar bakimliydi, ama haftalardan beri uzerinde birikmekte olan hazine degerindeki armaganlar masanin yuzeyinin gorulebilmesini engellemekteydi. Oymali yesimler, kocaman gumus tabaklar, dantel masa ortuleri, iki duzine enfes desenli kesme kristal kase ve en azindan uc duzine gumus tuzluk-biberlikle on dort gumus samdan. Dugun armaganlari teftis edilmeyi beklercesine masanin ustune siralanmis, bir uca da bir bloknotla bir dolmakalem konmustu. Buraya her armaganiý kimin getirdigi not ediliyor, gelinin ilerde vakit buldugu zaman onlara birer tesekkur mektubu yazmasi kolaylastiriliyordu. Hizmetcilerden biri her gun armaganlarin tozunu almaktaydi. Usak da yeni gelen gumuslerin, Driscoll'larin evindeki her sey gibi cilalanmasina ozen gosteriyordu. Bu evde olgun bir varlik havasi sezilmekteydi. Buyuk bir servetin var oldugu belliydi ama, gosterise kacilmamisti. Agir kadife dantel perdeler on salonu merakli gozlerden koruyor, evin cevresindeki bahcenin, agaclarin, demir kapinin ve kocaman parmakligin gorevini tamamliyordu. Driscoll'larin evi sato gibi bir yerdi.”
https://images-na.ssl-images-amazon....1M-hk5cT5L.jpg
“Everything in the house shone as the sun streamed in through the long French windows. The carved mahogany mantelpiece in one of the two front parlors had been polished until it sparkled, its carved rosettes and female busts oiled to perfection. The long marquetry table in the center of the room was equally handsome and had been equally well tended, although it was almost impossible to see it beneath the neat stacks of treasures that had been gathering there for weeks. Carved jades, enormous silver platters, lace tablecloths, two dozen magnificently carved crystal bowls, and at least three dozen silver salt and pepper shakers, and fourteen silver candelabra. The wedding gifts were lined up on the table, as though waiting for inspection and at the end of the table a pad and black fountain pen, where each name could be inscribed, the donor and the gift, to be thanked when the bride had time. One of the pantry maids dusted the offerings daily, and the butler had seen to it that the silver was polished, just as everything in the Driscoll mansion was. There was an aura of restrained opulence here, of enormous wealth that was clearly apparent but never flaunted. The heavy velvet drapes and lace curtains in the front parlor kept out curious eyes, as did the heavy gate surrounding the house, the well-tended hedge, the trees beyond. The Driscoll home was something of a fortress.”
-
Rus sair Andrey Andreyevic Voznesenski’nin olum yildonumu (1 Haziran 2010)
Telefon kulubesinde titriyor bir kiz
Buyuk mantosunun icine gizlemis
Gozyaslarinin dudak boyasina
Karistigi yuzunu.
Incecik avuclarina hohluyor
Parmaklari buz tutmus.
Bir basina donecek evine
Buzlu sokaklarda.
Ilk buz. Buzun ilk tutusudur.
Telefon cumlelerinin ilk buzu.
Donmus yaslar parliyor yanaklarinda
Gonul kirikliginin ilk buzlari.
https://images-na.ssl-images-amazon....1kMqNdOgDL.jpg
A girl is freezing in a telephone booth,
huddled in her flimsy coat,
her face stained by tears
and smeared with lipstick.
She breathes on her thin little fingers.
Fingers like ice. Glass beads in her ears.
She has to beat her way back alone
down the icy street.
First frost. A beginning of losses.
The first frost of telephone phrases.
It is the start of winter glittering on her cheek,
the first frost of having been hurt.
-
-
"Kimse seni, benim sevdigim kadar sevemez. Kodeste, bazen dayanamayacagim anlar oldu. O anlarda hep seni dusundum. 'Deborah yasiyor' dedim, 'disarida bir yerlerde' dedim.Senin varligini dusundum. Ve bu da dayanmami sagladi. Benim icin ne kadar onemli oldugunu biliyor muydun?" David 'Noodles' Aaronson
https://i.gifer.com/HTLX.gif
"Nobody's gonna love you the way I loved you. There were times I couldn't stand it any more. I used to think of you. I'd think,'Deborah lives. She's out there. She exists.' And that would get me through it all. You know how important that was to me? / Nessuno t'amerà mai come ti ho amato io. C'erano momenti disperati che non ne potevo più e allora pensavo a te e mi dicevo: 'Deborah esiste, è la fuori, esiste!' E con quello superavo tutto. Capisci ora cosa sei per me?"
-
Italyan Ronesans ressami Domenico Ghirlandaio'nun dogum yildonumu (2 Haziran 1448)
Ritratto di una ragazza (Portrait of a Girl, 1490)
https://pbs.twimg.com/media/DBTyQVHXcAArSby.jpg
-
Fransiz aristokrat, felsefe yazari ve erotik edebiyat'in onemli yazarlarindan Marquis de Sade'in (Donatien Alphonse Francois le Marquis de Sade) dogum yildonumu (2 Haziran 1740)
"Bir kizin anasinin karnindan cikar cikmaz ebeveynlerinin istencinin kurbani olmasi gerektigini, son nefesine kadar boyle kalmasi gerektigini soylemek sacma olur. Insan haklarinin ve kapsaminin bunca ozenle derinlestirildigi bir cagda genc kizlar ailelerinin kolesi olduklarina inanmak zorunda degillerdir, bu ailelerin onlar uzerindeki nufuzu kesinlikle bos bir kuruntudur. Boyle ilginc bir konuda dogayi dinleyelim, dogaya cok daha yakin olan hayvanlarin yasalari bize bir an icin ornek olsun. Hayvanlarda ebeveynlik gorevleri ilk fiziksel ihtiyaclarin otesine uzanir mi hic?" Yatak Odasinda Felsefe
https://i.pinimg.com/originals/41/54...38f6964154.jpg
"Il est absurde de dire qu’aussitôt qu’une fille est hors du sein de sa mère, elle doive, de ce moment, devenir la victime de la volonté de ses parens, pour rester telle jusqu’à son dernier soupir. Ce n’est pas dans un siècle où l’étendue et les droits de l’homme viennent d’être approfondis avec tant de soins, que de jeunes filles doivent continuer à se croire l’esclave de leurs familles, quand il est constant que les pouvoirs de cette famille sur elle sont absolument chimériques ; écoutons la nature sur un objet aussi intéressant, et que les loix des animaux, bien plus rapprochées d’elle, nous servent un moment d’exemples ; les devoirs paternels s’étendent-ils chez eux au-delà des premiers besoins physiques?"
-
Fransiz ressam Charles Zacharie Landelle'in dogum yildonumu (2 Haziran 1821)
Ninfa di Diana (Ismenie, Nymph of Diana, 1878)
https://pbs.twimg.com/media/DBT1f8PXcAAjZTv.jpg
-
Ingiliz yazar ve sair Thomas Hardy'nin dogum yildonumu (2 Haziran 1840)
"Cogu erkek, kadina baska yoldan sahip olamayacaklari icin evlenirler; cogu kadin da, bir erkege sahip olmadan evlilik durumuna gecemeyecekleri icin kocaya varirlar. Amaclari apayri olmakla birlikte, iki tarafca kullanilan yontemler birbirine esittir."
https://pbs.twimg.com/media/DAbpO4vXUAA-zz2.jpg
"It appears that ordinary men take wives because possession is not possible without marriage, and that ordinary women accept husbands because marriage is not possible without possession; with totally differing aims the method is same on both sides."
https://image.slidesharecdn.com/alic...?cb=1295091402
Cok ozlenen kadinsin, nasil cagirirsin beni, cagirirsin ,
Soylersin ki sen artik o eski sen degilsin,
Benim icin tek olan biriydin, dersin ki degistin,
Fakat baslangictaki gibi gunumuz apaydin.
Duydugum sen olabilir misin? Ben yaklasirken kente
Ayakta durarak beni bekledigin yere
Bakayim o halde: evet, o bildigimsin oylece,
Hatta o ilk gok mavisi entarinde!
Ya da meltem midir sadece, halsizliginde
Gelirken bana islak cayirlar arasindan,
Cozulmussun sen bir kere solgun hasretsizlikte,
Duyulmaz misin bir daha ne uzaktan ne de yakindan?
Sendeleyerek ilerlerim boylece ben,
Etrafimda yapraklar dokulurken,
Kuzey ruzgari aliclardan ince ince sizarken,
Ve o kadin beni cagirirken.
-
Italyan empresyonist ressam Federico Zandomeneghi'nin dogum yildonumu (2 Haziran 1841)
Figure femminili (The Female Figures, 1894)
http://www.artslife.com/wp-content/u...92-590x485.jpg
-
Italya’nin kurulmasina onculuk etmis, Italyan general, yurtsever, lider ve yazar Giuseppe Garibaldi’nin olum yildonumu (2 Haziran 1882)
“Beni takip etmek isteyenlere sunlari vaat etmek zorundayim: aclik, soguk, kizgin gunes. Maas yok, kisla yok, cephane yok; buna karsi surekli catismalar, zorunlu yuruyusler, sungu catismalari var. Ulkesini ve zaferini sevenler pesimden gelsin!”
https://www.historytoday.com/sites/d.../garibaldi.jpg
“Cio che io offro a quanti vogliono seguirmi eccolo: Fame, freddo, sole, pioggia, non paga, non caserme, non munizioni; ma avvisaglie continue, marcie forzate e fazioni alla baionetta.--Chi ama la patria e la gloria, mi segua!”
-
Italyan mucit Guglielmo Marconi, 2 Haziran 1896 tarihinde Londra’da , 2 Temmuz 1897 tarihinde kabul edilecek olan radyo patenti icin basvuruda bulundu. (British patent No.12039)
https://abm-website-assets.s3.amazon...c/Marconia.jpg
-
30 yil Meksika’da yasayan Ispanyol deneysel roman yazari, oyun yazari ve edebi elestirmen Max Aub Mohrenwitz’in dogum yildonumu (2 Haziran 1903)
“Tanri uyumaz. Hucreler uyumaz. Filler iki saat uyur. Kopekler uyuyabildikleri kadar. Insanlar gunahlarini unutmak icin uyur. Geceye sahip cikana dek.” Ornek Suclar
https://images-na.ssl-images-amazon....4,203,200_.jpg
“Dios no duerme, ni Adán dormía. El elefante duerme dos horas y el perro todas las que puede. El hombre duerme para olvidar sus pecados; cada día más, a medida que ha conquistado la noche.”
“Insanlarin bakis acisiyla,nerede dogdugunu ve anne babasinin kim oldugunu bilmeyen biri tehlikeli biridir.” Karganin Elyazmasi
https://images-na.ssl-images-amazon....4,203,200_.jpg
“Desde el ángulo humano, una persona que no sabe dónde ha nacido o quiénes fueron sus padres, es un ser peligroso.”
-
Ingiliz roman yazari Barbara Pym’nin dogum yildonumu (2 Haziran 1913)
"Dusuncelerim oradan oraya atliyordu, birden bir gun bir roman yazarsam bunun 'bilinc akisi' turunde olacagini ve lavaboda bulasik yikayan bir kadinin bir saatini konu alacagini dusundum." Mukemmek Kadinlar
https://images-na.ssl-images-amazon....4,203,200_.jpg
“My thoughts went round and round and it occurred to me that if I ever wrote a novel it would be of the 'stream of consciousness' type and deal with an hour in the life of a woman at the sink.”