TAKA emiceden ...... o da biryerlerden aktarmış.... 12 aralık 2011.... öteköyde....biraz uzun.... :(
Alıntı:
arkadaşlar bu yazı başka bir yerden alıntılanmıştır.bilgi amaçlı buraya kopyalanmıştır.
Kredi Derecelendirme Kurumlarının Rölü ve Bunların Sorgulanması
Fitch, Standard and Poors ve Moody uluslar arası Kredi Derecelendirme Kurumlar olup uluslararası finansal piyasalarda, ülke ekonomilerin makro ölçekte ekonomik konumu, pozisyonu ve performanslarını değerlendirerek onlara uluslararası finans piyasalarca kabul görmüş kriterler üzerinden not vermektedirler. Ülkeler almış oldukları kredi notlara göre uluslar arası yatırımcılar yatırım kararı vermektedirler.
Kredi derecelendirme kurumları not verirken not verilen kurumun: 1.Borcun geri ödeme ihtimali nedir? 2.Geri Ödeneme kapasitesi nedir? 3.Aldığı parayı ödememe durumuna düştüğü zaman bu paranın ne kadarını ödeyebilir? Ödemesi ne kadar sürede gerçekleşir? Gibi sorulara alınan cevaplara göre ülkeler â€yatırım yapılabilir†veya “yatırım yapılamaz†diye sınıflandırılmaktadır. Daha sonra yapılan bu sınıflandırmaya göre ülkelere yatırım yapılabilirliğininin derecesi verilen kredi notu ile belirlenir. Verilen bu not karşılığında kurumlar bir ücret almaktadır.
Ülkeler yatırım yapılabilir veya yapılmaz olarak değerlendirdikten sonra yatırım yapılabilir ülkenin yatırım yapılabilirlik derecesine açıklık getirmek üzere verilen kredi derecelendirme notunun anlamını şöyle özetleyebiliriz:
3A Risk Yok / 2A Yatırım Yapılabilir/ A Yatırım Yapılabilir
3B Yatırım Yapılabilir/ 2B Yatırım Yapılabilir ama risk var/ B Spekülatif
3C Borç Ödeyemeyebilir,Risk yüksek/2C Borç ödenmeyebilir,Risk yüksek/ C Borç Öden.,Risk yüksek
D Borcunu ödeyemez, Risk yüksek
Kredi derecelendirme kurumları bu notu verirken söz konusu ülkenin geçmiş on yılın bir değerlendirmesini yapması yanı sıra gelecekle ilgili beklentileri, öngörüleri dikkate almaktadırlar. Bütçe açığı ve borç stoku yanı sıra borcun geçmişte ödeme oranı (recovery rate) ve borcun batma olasılığı da değerlendirmeye alınan temel göstergelerdir.
Borcun geçmişte ödeme oranı ile anlatılmak istenen, borçlu ülkenin borcunun ne kadarını ödeyebilir? Borcunun ne kadarını karşılayabilir? Diğer bir deyişle,alacaklı alacağının ne kadarını alabiliyor (recovery rate) ve alacağının batma olasılığı( default probabilities) ne kadardır? Bütün bunlar birlikte değerlendirilerek ülkelere notlar verilmektedir. Ve ülkelerin kriterlerindeki değişmelere paralel olarak verilen bu notlar zaman zaman değiştirilmektedir.
Kredi derecelendirme kurumuna herhangi bir ülke not verilmesi için başvurur ve bu verilecek kredi notu karşılığında kuruma bir ücret öder. Ülkelere verilen not siyasi içerikli olmayıp saptanmış uluslararası ekonomik kriterlere göre verilmektedir. Bazı ülkelerin söz konusu kriterlerle ilgili sayısal verilerin yetersizliği veya olmayışı nedeniyle verilmesi gereken notun altında daha düşük not verilmektedir. Bu durum tartışmaların odak noktasını oluşturmakta olup "kredi notunun belirlenmesinde siyasi olaylar belirleyici oluyor, haksızlık yapılıyor" diye yorum yapılmaktadır.
Türkiye’nin kredi derecelendirme kuruluşları ile tanışması 1993 yılında olmuştur. O dönemde kredi derecelendirme kuruluşları Türkiye'ye yatırım yapılamaz anlamına gelen 3B vermişlerdir. Daha sonra 1994-1995 yılında verilen not aşağıya çekilerek 2C yapılmıştır. Örneğin, 2000 yılından önce Brezilya için verilen yatırım notu yatırım yapılmaz iken 2000 yılında bu not yatırım yapılabilir seviyesine çıkarılmıştır. Brezilya notundaki bu iyileşmeyi borç stoku ve bütçe açığı kriterlerindeki iyileşeme ile sağlamıştır.
2009 yılı itibarıyla Türkiye ile İrlanda’yı verilen kredi derecelendirme notuna göre kıyasladığımızda Türkiye’nin ekonomik konumu daha iyi olmasına rağmen Türkiye’nin notu İrlanda’ dan daha aşağıda verilmiştir. Diğer bir deyişle, 2008 küresel finansal krizde ekonomisi çöken İrlanda ile bu finansal krizden finansal kurumları itibarıyla etkilenmemiş sadece ticaret hacmi daralmış Türkiye karşılaştırdığımızda Türkiye’nin notunun İrlanda’dan daha aşağıda verilmiş olması tartışmalara konu oldu.
Sayısal olarak ifadeedersek, İrlanda ile Türkiye’yi borç stoku ve bütçe açığı itibarıyla karşılaştırdığımızda bu değerlerinin sırasıyla % 116 ,% 14 ve %46 ,%6 olmasına rağmen İrlanda’ya 2A, Türkiye’ye 2B verilmiştir. Türkiye’nin durumu İrlanda’dan daha iyiyken Türkiye’ye verilen kredi notu zayıf olmuştur. Türkiye’nin İrlanda'dan daha iyi not alması gerekirken, Türkiye ekonomisini açıklayan temel sayısal verilerin yokluğu ve belirsizliği riski artırdığından Türkiye’nin notu İrlanda'dan düşük olmuştur. Sermaye Piyasası Kurulu bu konuda çalışmakta olup finansal piyasalarla ilgili kriterleri uluslararası düzeye getirmeye çalışılmaktadır. SPK çalışması sonlandığında Türkiye daha gerçekçi notlar alabilecektir.
2008 Kriz dönemimde Lehman and Brothers iflas eder. Ve iflas etmeden bir gün önce kredi derecelendirme kurumu Standart and Poors bu kuruluşun gayet iyi olduğunu sağlıklı olduğunu söyleyerek risksiz ve yatırım yapılır notunu vermiştir. Krizle birlikte ilk iflas eden şirket Lehman and Brothers olmuştur.
Durum böyle olunca not veren kurumlarının verdiği notun doğruluğu tartışılmakladır ve bu kurumların denetlenmesi gerektiği sorgulanmasına rağmen, hala bu kurumlar not vermeye devam etmekte olup piyasalara yön vermektedirler.
Örnekleme yaparsak, 2008 Küresel finansal sistematik krizin temel suçlusu kredi derecelendirme kurumları olmasına rağmen kimse bu kurumları sorgulamaktadır. Bu kurumlar krizden bir iki gün önce piyasalar ve kurumlar için her şey yolunda diye not vermişler ancak söz konusu finansal kurumlar finansal kriz akabinde iflas etmişlerdir. Buna rağmen bu kurumlar hala not vermeye devam etmektedir.
Amerikan SEC (Securities and Exchange Commission) tarafından Goldman Sacks’a piyasayı yanlış yönlendirme ve kurumların batmasına sebep olma ve bu durumdan kendisinin etkilenmeyip tam tersine kar elde etmesi nedeniyle 550 milyar Dolar ceza kesilmiştir. Bütün bunlara rağmen Goldman Sacks piyasada faaliyetine devam etmekte olup eski pozisyonu bu durumda etkilenmemiştir. Zarar görenlerin durumunu kim telafi edecektir sorusunun karşılıksız kalmasına rağmen yeni iflasların oluşmayacağının garantisi hala yoktur.
Kredi derecelendirme kurumları ve diğerleri, finansal piyasaların sağlıklı ve sorunsuzca işlediğinin ve işleyeceğinin teminatı değillerdir. Tam tersine bu kurumların yanlış bilgilendirici rolünün de olduğu unutulmamalıdır. Bu kurumların piyasa içinde sağlıklı işlev görebilmesi , kredi derecelendirme kurum ve kuruluşlarını denetleyecek ve kontrol edecek bir sistemin kurulması ile olası olabilecektir. Aksi takdirde tarih tekerrürden ibaret olacaktır.
Alıntı:
arkadaşlar bu yazıda başka bir yerden alıntılanmıştır.bilgi amaçlı buraya kopyalanmıştır.
Derecelendirmenin Tanımı
Derecelendirme ( Rating ) ihraçcıların ihraç ettikleri borç niteligindeki menkul
kıymetlerin anapara ve faizini zamanında geri ödeme yeterliligine ne ölçüde sahip
olduklarını göstermek amacıyla bagımsız kuruluslar tarafından yapılan
degerlemedir.
Derecelendirme en basit tanımı ile, borçlanma araçlarının içerdikleri geri
ödenmeme riskinin, kredi kalitesinin belirlenmesi islemidir; bir menkul kıymeti satın
alma, satma veya elde tutma tavsiyesi degildir.
Derecelendirme iki kısımdan olusmaktadır – ilgili kurum tarafından
derecelendirme görüsü verilirken hem menkul kıymetin degerlendirilmesi yapılmakta,
hem de toplam yükümlülüklerine göre ihraçcının kredibilitesi ölçülmektedir.
Derecelendirme, açılacak kredilerin zamanında ve tam olarak geri ödenmesi
ihtimali konusunda uluslararası sermaye piyasalarındaki kriterlere uygun ve objektif
bir ölçü saglamak amacıyla bir borçlunun ihraç ettigi menkul kıymetlere yatırım
yapılması halinde yatırımcının bundan dolayı üstlenecegi riskin bulunmasına
yardımcı olan önemli bir faktördür.
Uluslararası bir derecelendirme sirketi olan Moody’s’e göre kredi
derecelendirme, menkul kıymet ihraç eden kurulusların ihraç edilmis menkul
kıymetlerinin itfası boyunca anapara ve faiz ödemelerini vadesinde ödeyebilme
olasılıgının, bu olasılıkla ilgili hukuki yükümlülük ve istekliliginin piyasada esdeger
kurulus ve menkul kıymetlere göre karsılastırmalı olarak sınıflandırılması demektir.
Bir diger derecelendirme sirketi olan Standard & Poor’s firmasına göre kredi
derecelendirme yalnızca tahvil ihraç eden kurulusların degil, aynı zamanda garantör
rolü üstlenen taraflar, aracılık görevini yerine getiren sigorta sirketleri ve finansal
kiralama firmalarının da yükümlülüklerini zamanında yerine getirip getiremeyeceginin
degerlendirilmesidir.
Risk derecelendirmesi ile ilgili görüsler kolay anlasılabilmeleri ve
karsılastırılabilmeleri için derecelendirme kurumları tarafından belirli ölçekler
üzerindeki yerlerini gösteren sembollerle ifade edilmektedir.
Özet olarak, derecelendirme su soruların cevabını veren degerlendirmelerdir :
- İhraç edilen menkul kıymetin veya ihraçcının anapara ve faiz ödemelerinin
zamanında yapılamaması riski nedir? Bu risk, iki temel unsura baglıdır.
A ) Objektif Unsur : Borçlunun ekonomik ve mali durumu
B ) Subjektif Unsur : Borçlunun, borçlarını ödemeye istekli olup olmadıgı
Bu risk diger kurulusların ihraç ettigi aynı türdeki menkul kıymetlerin riskleri ile
nasıl karsılastırılabilir?
Derecelendirilen menkul kıymetle ilgili olarak iki tür riskten söz edilebilir.
Bunlar “geri ödeyememe riski†( default risk ) ve “piyasa riskiâ€dir. Geri ödeyememe
riski, bir menkul kıymete ve onu ihraç eden kuruma iliskin riskleri yansıtırken, piyasa
riski tüm ekonomik kosullar ile ilgilidir. Yükümlülügü yerine getirememe durumu
( temerrüd ) borçlu tarafından yapılması yasal olarak gerekli olan ödemelerin
gecikmesi sonucunda olusmaktadır.
“Geri ödeyememe riski†kavramı, derecelendirmenin en sık kullanılan anlamı
olan kredi derecelendirme için geçerli olabilir. Ancak; derecelendirme kavramı,
borçlanma senetleri hariç menkul kıymetlerin, temel olarak ihraçcı kurumun
degerlendirilmesini de içerir. Sonuçta degerlendirilen, ihraçcının kredibilitesidir.
İhraçcının derecelendirmesinin, bir baska deyisle, kredibilitesinin yüksek olması,
ekonomik basarısızlıga ugrama riskinin düsük oldugunu ifade eder. Ekonomik
basarısızlıgın sonuçları iflas, tahvillerin ödenmemesi, imtiyazlı hisselere kar payı
ödenmemesi, banka hesaplarının borç bakiye vermesi olabilmektedir. Ekonomik
basarısızlıgın olusmadan önce tespiti için bakılabilecek kriterler asagıdaki gibidir :
- Nakit akımı ( simdiki nakit akımının analizi ve gelecek dönemlerdeki nakit
akımının tahmini ),
- Strateji ( firma ve endüstrideki maliyet yapısının gelisimi, yönetim kalitesi, vs. )
- Finansal tablolar ( analiz yapılması ve diger firmaların finansal tabloları ile
karsılastırılması )
- Dıs degiskenler ( menkul kıymet verimleri ve tahvil dereceleri )
Alıntı:
arkadaşlar bu yazıda başka bir yerden alıntılanmıştır.bilgi amaçlı buraya kopyalanmıştır.
Ülke Derecelendirilmesinde Kullanılan Görünüm ve izleme notları
Derecelendirme kurumları tarafından hazırlanan raporlarda ülke
derecelendirme notlarının belirtilmesinin ( teyid edilmesinin veya revize edilmesinin )
dısında, bir ülkedeki önemli ekonomik ve politik gelismelerle ilgili kurum görüslerine
de yer verilmektedir. Derecelendirme kurulusları, ülke derecelendirme notları
haricinde ilerideki dönemdeki beklentileri yansıtan “Genel Görünüs / Görünümâ€
( Outlook ) veya “Gözden Geçirme / izleme†( Review ) olarak tanımlanan ve
derecelendirmenin trendiyle ilgili bilgi veren notlarını da yayınlarlar. 27
Ülke derecelendirme notları ülke ekonomisiyle ilgili mevcut durumu ifade
ederken, görünüm ve izleme notları, ülke ekonomisiyle ilgili trendi ve beklentileri
yansıttıkları için en az derecelendirme notları kadar önemlidir.
Fitch Türkiye Kredi Derecelendirme A.S.’nin internet sitesinde bu notlar söyle
açıklanmaktadır :
Not izleme : Yatırımcılara duyurmak amacıyla, kredi notları “Not izlemeâ€
kapsamına alındıklarında, makul bir ihtimalle bir not degisikligi olabilecegi ve
degisikligin hangi yönde olabilecegini belirtilmektedir. Bunlar, potansiyel bir
artırımı tanımlayan “Olumluâ€, potansiyel bir düsüsü belirten “Olumsuz†veya
notlar artırılabilir, azaltılabilir yada sürdürülebilir durumdaysa “Gelisenâ€
seklinde olabilirler. “Not izleme†genelde kısa sürede çözümlenir.
Not Görünümü : Bir iki sene içerisinde notun muhtemel degisme yönünü
belirtir. Görünümler, olumlu, duragan veya olumsuz olabilir. Olumlu veya
olumsuz bir “Not Görünümüâ€, mutlaka bir not degisikligi olacagı anlamına
gelmez. Benzer sekilde “Duragan†görünümlerde, olumluya yada olumsuza
yönelik bir degisiklik olmadan sartlar gerektirdigi takdirde bir not artırımı veya
düsmesi olabilir. Ara sıra, Fitch temel bir egilim göremeyebilir ve böyle
durumlarda “Not Görünümüâ€nü “Gelisen†seklinde belirtebilir. 28
S & P derecelendirme sirketi de “Genel Görünüm Derecelendirmesiâ€
( Outlook ) veya “Kredi izleme†( Credit Watch ) görüslerini duyurarak belirli bir
dönemdeki potansiyel yönetimle ilgili görüslerini yansıtmaktadır. Bu degerlendirmeler
asagıdaki sekilde ifade edilmektedir :
- “Pozitifâ€, derecenin arttırılabilecegi anlamına gelmektedir.
- “Negatifâ€, derecenin düsürülebilecegi anlamına gelmektedir.
- “Duraganâ€, derecenin muhtemelen degismeyecegi durumu ifade etmektedir.
- “Hareketliâ€, derecenin arttırılabilecegi ya da düsürülebilecegi durumu ifade
etmektedir.
Moody’s de “Genel Görünüm†( Outlook ) ve “Not Yükseltme / Düsürme için
izleme†( Review for an upgrade / downgrade ) terimlerini kullanmaktadır. “Genel
Görünümâ€, genellikle 12 – 18 aylık dönem içinde degisimin yönünü belirleyerek
notun degismesi için pozitif veya negatif yönde yeni veriler bulunmakta oldugu,
ancak bu verilerin henüz notu degistirecek kadar güçlü olmadıgı amlamına
gelmektedir. Tüm veriler mevcut notu teyid ediyorsa, “Duragan / istikrarlı†( Stable )
terimi kullanılmaktadır. “Not izleme†( Review / Review Watch / Credit Watch )
terimleri ise kısa süre içinde pozitif veya negatif yönde degisimin olacagı görüsünü
ifade etmektedirler.
Alıntı:
arkadaşlar bu yazıda başka bir yerden alıntılanmıştır.bilgi amaçlı buraya kopyalanmıştır.
Derecelendirme nedir
Derecelendirme nedir ?
borçlunun ana para ve faiz yükümlülüklerini ödeme isteği ve kabiliyetinin tam olarak zamanında yerine getirilip getirilememesini ölçen bir araçtır.
Derecelendirme kriterleri nelerdir?
Ülkelerin derecelendirme kriterleri
Ülke risklerini ölçerken genelde ekonomik ve politik risk faktörlerine bakılır. Temel göstergeler göz önüne alınır.
Ekonomik risk olarak;
• döviz cinsinden nakit akışının düzeni,
• Borç rasyoları,
• İhracatın büyümesi,
• Ekonominin açıklığı,
• Cari işlemler dengesi,
• Kısa vadeli sermaye akışının rezervlere oranı,
• Rezervlerin durumu ve gelişmesi, büyüme hızı,
• Toplam tasarruflar,
• Kamu sektörünün mali açıkları,
• Yatırımlar ve enflasyon en temel göstergeler olarak alınırlar.
Politik risk faktörleri ise,
• Seçim sistemi ve zamanları,
• Dış politika gelişmeleri, demokrasinin ne ölçüde yerleştiği,
• Politik lider veya gündemdeki değişmeler,
• Koalisyonların yapısı,
• Muhalefetin durumu,
• Merkez Bankası’nın bağımsızlık derecesi şeklinde özetlenebilir.
Alıntı:
arkadaşlar bu yazıda başka bir yerden alıntılanmıştır.bilgi amaçlı buraya kopyalanmıştır.
Döviz Piyasası Zaman Dilimlerinin Gizli Ritmleri (Boris Schlossberg)
Traderlar, döviz (FX) piyasası ile tanıştıklarında, ilk öğrendikleri bilgi bu piyasanın dünyanın her yerinde, haftanın altı günü ve 24 saat boyunca açık tek finans piyasası olduğudur. Bu ifade, teorik olarak doğru olsa bile, pratikte FX işlemleri üç farklı günlük işlem seansından oluşur. Her bir seansın gerçek yapısını ve garip düzenini anlamak, döviz piyasasında sık sık gerçekleşen çelişkili hareketlerinden kar elde etmeye çalışan her trader için son derece önemlidir. Kısaca, gün içinde döviz işlemleri yapmak istiyorsanız, döviz piyasasının gizli ritmlerinin farkında olmanız gerekir.
Güneşi Takip Edin
Döviz işlemleri, güneşi takip eder. Japonya, döviz piyasanın resmi olmayan merkezi olmasına rağmen, işlemler Asya Pasifik ülkelerinde, Wellington, Yeni Zelanda ve Sidney, Avustralya’da daha önce başlar. New York’taki traderların pek çoğu pazar akşam yemeği planları yaparken, Asya’da çoktan Pazartesi günü başlamıştır. Pazar günü New York saatiyle 5:00’de dövizler işleme hazırdır ve böylece bu durum döviz piyasasını, her hafta açılan ilk finans piyasası yapar.
Ancak, sabahın erken saatleri, pek çok insanın gözlerindeki uyku mahmurluğunu atarak geçirdikleri sakin bir zaman dilimi olması gibi, Asya seansı da genellikle döviz piyasalarında en sakin ve volatilitenin en düşük olduğu seanstır. Döviz işlemlerinin yapıldığı üç büyük merkez arasında, Tokyo en düşük işlem hacmine sahiptir – günlük 3 trilyon $’lık işlem hacminin sadece % 15’i Tokyo’da gerçekleşir. Asya işlem saatlerinde EURUSD paritesinde 20-30 piplik hareketleri görmek çok sıradışı bir durum değildir ancak likidite eksikliği alış/satış spreadlerinin artmasına, GBPUSD paritesinin bazen, Londra ve New York seanslarında alışıldık üç puanlık spreade karşılık altı puan genişlikte işlem görmesine neden olabilir.
Aslında çoğu zaman, Asya işlem saatlerinde yaşanan ve kayda değer tek fiyat hareketi Avustralya ve Yeni Zelanda’nın hammaddeye dayalı dövizlerinde görülür ve bu ülkelerde ekonomik veriler NEW YORK saatiyle 5:00 ve 7:30’da açıklanır. Japonya ekonomik verileri, NEW YORK saatiyle 7:00 ve 9:00 arasında açıklanır ancak ekonomik haberlerin Japon Yeni üzerindeki etkisi, Avustralya ve Yeni Zelanda Dolar’ları üzerindeki etkisinden çok daha düşüktür. Fark nerede? Bunun yanıtı, faiz oranları ve carry trade ile alakalı.
1980’li yılların sonunda Japonya’da hem hisse senedi hem de gayri menkul piyasasındaki köpüklerin patlaması, ülkeyi uzun yıllar süren deflasyon döngüsüne soktu ve bu döngüden hala tam anlamıyla çıkılamadı. Sonuç olarak, Japonya Merkez Bankası faiz oranları ZIRP (sıfır faiz oranı politikası) adı verilen bir hamle ile faiz oranlarını 0 seviyesine kadar düşürdü ve Japon banka sisteminin yaşadığı büyük kayıplar ardından talebi arttırmaya çalıştı. Sonuç olarak, ülke ekonomisi ihracat sektörünün gücü sayesinde canlandı ancak ZIRP, 18 aydan daha uzun bir süre kullanıldıktan sonra sadece % 0,5 oranında veya 50 baz puan arttırıldı. Ayrıca, Japon tüketici talebinin istikrarsız durumu göz önüne alındığında, pek çok piyasa katılımcısı, Japonya Merkez Bankasının ilave faiz arttırımının yavaş da olsa devam edeceğine inandı çünkü Japon para politikası yetkilileri hassas toparlanmaya zarar vermeme konusunda son derece dikkatli. Bu nedenle Yen, dünyada hala en düşük getirili temel para birimi olarak kalmaya devam ediyor.
İşin özünde, para birimleri, çok kısa vadeli bono olarak görülebilir çünkü her bir para birimi, o ülkenin merkez bankasının belirlediği faiz oranlarına bağlıdır. Ekonomik aktiviteler arttıkça, merkez bankaları da faiz oranlarını arttırma eğilimi gösterir ve para birimi, yatırımcılar ve spekülatörlere çekici gelmeye başlar. Bu nedenle döviz piyasası ekonomik verilere odaklıdır çünkü yatırımcılar, çeşitli merkez bankası para politikalarının gel gitlerini tahmin etmeye çalışır. Ancak, Japonya para politikasının tahmin edilebilir bir gelecekte değişmesi mümkün görünmediği için ekonomik verilerin Yen işlemleri üzerinde çok düşük etkisi vardır.
Ancak bu durum, Avustralya ve Yeni Zelanda Doları’nda böyle değildir çünkü bu ülkelerin ekonomileri, Çin’den gelen ve doymak bilmeyen taleplere karşı kaynak yaratarak beslenmektedir. Avustralya Çin’e sanayi metalleri sağlarken Yeni Zelanda gıda ve ham madde ithal etmektedir ve bu iki ekonomide yaşanan büyüme göz kamaştırıcıdır. Örneğin Avustralya 2007 yılında 235,000’in üzerinde istihdam yaratmıştır- bu oran ABD ekonomisinde 4,7 milyon istihdama eşittir. Bu nedenle bu iki para birimi, büyük sanayileşmiş ülkeler arasında yüksek getirinin keyfini çıkarır (Faiz oranı Avustralya’da % 6,75, Yeni Zelanda’da ise % 8,25’tir).
Döviz: Çok Kısa Vadeli Bono
Asya Pasifik ekonomilerinde faiz oranlarındaki bu büyük tutarsızlık, kendi ülkelerindeki tasarruf hesaplarında sadece 50 baz puan getiri ile karşı karşıya olan Japon perakende yatırımcılarının dikkatinden kaçmaz. Bu nedenle Asya seansında bu büyük akış, AUDNZD / NZDJPY çapraz paritelerinde carry trade işlemlerinde gerçekleşir. Spekülatörler, Avustralya ve Yeni Zelanda Dolarları ile Yen işlemi yaparak faiz oranı farklılıklarından getiri elde etmeye çalışır.
Ancak carry trade işlemleri, büyük oranda risk iştahına bağlıdır ve genellikle hisse senedi hareketleri ile de bir ilişkisi var. Spekülatörler, risk alma konusunda istekliyse ve hisse senedi alıyorlarsa, carry trade işlemleri de her zamanki gibi ralli gösterir. Ancak piyasa aniden risk iştahını tersine çevirirse, carry trade işlemleri de hisse senetleri ile birlikte düşer.
Döviz piyasası sürekli hareketli olduğundan, fiyatlarda çok büyük boşluklar meydana gelmez. Ancak, New York’tak hisse senedi piyasaları Cuma günü düşük seviyeden kapandıysa ve risk kaçınımı haftasonu da devam ederse, Yen, pazar gecesi açılışta genellikle daha yüksek bir boşluk sergiler. Bunun nedeni Japon ekonomisindeki yerleşik güç değil, carry trade işlemlerinin kapsamlı bir şekilde sona erdirilmesi ve dolayısıyla yüksek getirili Avustralya ve Yeni Zelanda para birimlerinde satış olurken Yen’in geri alınmasıdır. Bu iki güç (risk iştahı ve risk kaçınımı) Asya seansı sırasında işlemlerin arkasındaki esas güçtür.
Londra: Dövizin Kalbi ve Ruhu
Döviz piyasasında resmi bir merkez olmamasına rağmen, dünyada serbest akış sergileyen her türlü para biriminde piyasa yapmaya hazır 200 aracı ile döviz piyasasının kalbi ve ruhudur. Asya ve Kuzey Amerika’nın ortasında bulunan Londra, dünyada büyük bir finansal aracı kurumu görevi görür ve % 35’lik bir oranla günlük işlem hacminin en büyük dilimine sahiptir. New York saatiyle 2:00’da başlayan Avrupa Seansı, sert fiyat hareketleriyle ünlüdür. Londra’da çok fazla yatırımcı olduğu için ve hepsinin bekleyen emirleri olduğu için, Avrupa seansındaki ilk fiyat hareketi, genellikle sahtedir çünkü aracılar, stop emirlerini çalıştırmayı ve destek ve direnç seviyelerini araştırmayı dener.
Bu dinamik “Londra sahtesi†olarak bilinir. Aracılar ve spekülatörler, fiyatı ne kadar uzatabileceklerini görmeyi, zayıf kısa ve uzun pozisyonları piyasadan uzaklaştırmaya zorlamayı dener. Tabii ki bazen, Londra’daki başlangıç hareketi aslında doğru çünkü herkes piyasaya katılır ve genellikle Kuzey Amerika seans başlangıcına kadar devam eden güçlü bir trend oluşur.
Londra en büyük likidite havuzu olduğu için, alışlar ve satışlar bu süre içinde gözle görülür bir şekilde daralır. EURUSD paritesi genellike 1,5 pip genişliğinde işlem görürken, Pound istikrarlı bir şekilde üç pip aşağı veya yukarı bir seviyede işlem görür. Avrupa seansı, kısa vadeli tradingde bu küresel günde en iyi fırsatlardan bazılarını sunduğu için, volatilite büyük oranda artarken, alış/satış spreadlerinde de daralma olur.
New York saatiyle 4:00 ve 5:00 arasında, İngiltere ve Avrupa verilerinin pek çoğu açıklanır ve piyasalar dikkatlerini ekonomik haberlere verir. İngiliz ekonomi verisindeki büyük sürprizler, GBPUSD paritesinde geniş hareketlere neden olabilir. Paritenin, yaşanan ilk şaşkınlık sonrasında bu boşluğu yukarı veya aşağı yönlü olarak 40 puan kapatması çok sıra dışı bir durum değildir. Son derece önemli ekonomik sürprizler, her iki yönde 100 puana kadar boşluk yaratabilir. Bütün yatırımcıların, teknik veya temel veri odaklı olsun fark etmez, akıllarında tutmaları gereken konu, ekonomik takvimi takip etmenin önemi ve ufukta görülen potansiyel riskli olayların farkında olmalarıdır. Ekonomik haberlerin o kadar önemli olmadığını iddia eden, haberlerden önce işlem açan ve haber sonrası kargaşada anında stoplanan ve sonra işlem kendi yolunu izlerken öfkeye kapılan sayısız trader tanıyorum.
Genel olarak, haber açıklamaları öncesinde bir süre beklemek ve daha sonra yaşanan fiyat hareketinde işlem yapmak en iyisidir. Risklere karşı hazırlıklı olup, ekonomik tahminlerde çok başarılı olsanız da, beklentiye yönelik yapılan işlemler, döviz piyasasının en karlı kısa vadeli fırsatlarından birisi olabilir.
New York saatiyle yaklaşık 7:00’da, ABD işlem saatleri başlar ve genellikle Avrupa seansında görülen fiyat hareketlerinin neredeyse tamamı Kuzey Amerika’daki traderlar tarafından tersine çevrilir. Fiyat yönündeki bu değişiklik, odak noktasının değişikliği nedeniyle gerçekleşir çünkü Avrupa’dan gelen ekonomik haberler geri planda kalır ve ABD ekonomik veri açıklamaları sahneye çıkar.
Avrupa ve Amerika ekonomik verileri arasında yaşanan bu savaşta, ABD ekonomi haberleri neredeyse sürekli kazanır. Bunun nedeni Dolar’ın dünyanın rezerv para birimi olmasıdır. Çoğu zaman EURUSD paritesi, olumlu gelen Avro Bölgesi haberleri nedeniyle Londra seansı boyunca ralli yapabilir ve ABD verilerinin yukarı yönlü sürpriz yapması halinde elde ettiği kazancın büyük bir bölümünü iade eder. Bu iniş çıkışlı fiyat hareketi, grafik okuyucuları için sinir bozucu olabilir ancak spekülatif akışların piyasayı nasıl etkilediğini anlamada son derece önemlidir.
Spekülatörler, döviz piyasasında hayati bir rol oynarlar, özellikle de Kuzey Amerika işlemlerinde. Döviz piyasası, şirketlerin döviz risklerini koruma altına almanın bir yolu olarak tasarlanmış olsa da, analistler döviz hacminin % 95’inin yapısı gereği spekülatif olduğunu tahmin etmektedir. ABD seansı, günlük hacmin yaklaşık % 25’ine sahiptir ancak % 10’u, küçük bir şehre aittir: Greenwich, Connecticut. Bu şehir, dünyanın en büyük hedge fonlarının yuvasıdır.
Bunun nedeni, spekülatif akışların, döviz piyasasının günlük operasyonlarında son derece büyük bir etki yaratmaları ve spekülasyonun bankalardan veya hedge fonlarından gelip gelmediğine bakmaksızın valüasyon noktasının çok ötesinde hareketleri abartmalarıdır.
Genel Mesaj
Her seansın birbirinden farklı yapısı göz önünde bulundurulduğunda, traderların, bu üç zaman diliminde birleştirici bir kısa vadeli strateji yaratmalarını sağlayacak genel bir mesaj var mı? Aslında yok. Ancak bir stratejinin, sağlam tahmin edici güçleri olduğu düşünülüyor. Daha önce de belirttiğimiz gibi, Asya seansı en sakin seans çünkü EURUSD paritesi genellikle her iki yönde 30 puan hareket ediyor. Ancak, EURUSD paritesi Asya seansında bir yöne ya da diğer yöne güçlü bir kırılma yaşarsa, bu hareketin Avrupa ve Kuzey Amerika işlem saatlerinde de devam etme ihtimali son derece yüksektir.
Örneğin EURUSD paritesine bir bakalım. 6 Kasım gecesi, Avro, Tokyo işlem saatlerinde, Halk Kongresi Komite Başkan Yardımcısı Cheng Siwei’nin döviz rezervlerini, Dolar gibi zayıf para birimlerini dengelemek adına Avro gibi “güçlü para birimlerine kaydıracaklarını söyledikten sonra kırılma yaşadı. Tokyo’daki kırılma, haber yayıldıkça Londra ve New York seanslarında da devam etti. Genel olarak, para birimleri Tokyo’da hareket ediyorsa bunun önemli bir nedeni var demektir ve traderların, o fiyat hareketine dikkat etmeleri tavsiye edilir.
Döviz piyasasının gizli ritmlerini anlamak, yatırımcıların yüzeyin altındaki bütün aktivitelerden kar etmelerine yardım eder.
Alıntı:
arkadaşlar bu yazıda başka bir yerden alıntılanmıştır.bilgi amaçlı buraya kopyalanmıştır.
Ekonomik Göstergelerin Yorumlanışı
Ekonomik göstergeleri ve Yurtdışındaki havayı, açıklanan veriler anlayıp yorumlamak ya da analiz etmek çok uzun ve karmaşık bir işlem olduğundan analizleri nasıl yaptığımı soran arkadaşlara yardımcı olacağını düşündüğüm bazı temel unsurları ve paratik yöntemleri aşağıda anlatmaya çalıştım.
Analiz için 1.veri ve kullanılışı:
DOLAR : Analizlerimizde kullanacağımız 1. veri DOLAR olacaktır.Eğer izleme şansınız varsa ‘’Dolar Endeksini’’; yoksa Euro/Dolar paritesinin gözlemlenmesi piyasanın yönünü kavramak açısından önemli bir indikatörlerden biri olacaktır. Dolar değer kazandıkça,dolarla fiyatlanan herşeyin fiyatı düşecek; dolar değer kaybettikçe, dolar ile değerlenen herşeyin fiyatı artacaktır. Çünkü carry-trade dolar borçlanarak yapılmaya devam ettikçe; dolardaki hareketlilik, başta borsalar olmak üzere, dolar ile fiyatlanan herşeyin fiyatını belirlemeye devam edecektir.
Ekonomilere ilişkin datalar; altın standardı parasal sistemden kaldırıldığından beri,doğal olarak o ülkelerin paralarına olan tercihleri belirleyen en önemli sebep. Parasal tercihler de, FED’in niceliksel gevşeme politikaları çerçevesinde büyüttüğü bilançosu nedeniyle dolar borçlanarak diğer varlıklara yatırılan paraların (carry-trade) maliyetini belirliyor. Doların fiyatı diğer paralara göre arttıkça maliyet arttığından, dolar borçlanarak yatırım yapılan varlıklar satılıp hemen dolara dönülüyor. Dolar değer kaybettikçe dolar maliyeti ucuzladığından, dolar borçlanılarak başta borsalar olmak üzere dolarla değerlenen tüm varlıklara yatırım yapılıyor.
‘’dolar değer kaybettikçe dolar ile değerlenen herşeyin fiyatı artar’’ DOW yükselir altın ve petrol fiyatları artar.
Analiz için 2.veri ve kullanılışı:
Petrol fiyatları: Petrol fiyatları yukarı gidiyorsa, petrol talebi ve dolayısı ile ekonominin çarklarının dönüşü artıyor demektir ve olumlu yansıma yapar. Unutmayın ki, borsaların zirveleri yüksek petrol fiyatlarının desteği ile olmuştu. Bu nedenle petrolün yükselmesi olumlu yansımalar yapacaktır.
Analiz için 3.veri ve kullanılışı:
Altın Fiyatları: Altın fiyatları artıyorsa. Piyasalara bir güvensizlik olduğu ve yatırımcıların diğer yatırım araçlarından uzaklaşarak daha güvenli olan altında pozisyon almak suretiyle yatırımlarıı koruma yolunu seçtikleri düşünülür.
Kısaca Altın fiyatlarının artması borsalar üzerinde negatif etki yapar...
Analiz için 4.veri ve kullanılışı:
Faizler : Gösterge olarak kullandığımız tahvil bileşik faizlerindeki artış tıpkı altında olduğu gibi paranın daha güvenli bir yer aradığının göstergesi olduğundan borsalar üzerindeki etkisi negatiftir.Merkez bankalarının açıkladığı faiz oranı ise O devletin ne kadar paraya ihtiyacı olduğunu göstermesi açısından önemlidir.Mesela Merkez bankası faiz oranlarını artırırsa ne olur? Bankalar daha yüksek maliyetle borçlanırlar. Maliyeti yükselen bankalar bunu verdikleri kredilere yansıtırlar dolayısıyla son kalemde bu firmalara yansır. Daha yüksek maliyetli para kullanan firmaların da karlılığı düşer. Yüksek tahvil oranları yatırımcının da döviz bozdurarak tahvile yönelmesi sonucunu da doğuracağından döviz fiyatları da düşer...
Verilerle Analiz
Verilerin tek tek borsayı ve dolayısıyla endeksi nasıl etkilediklerini gördük. Şimdide bu verileri dikkate alırken aralarındaki ilişkiyi de bilmemiz lazım.
1. Doların değeri düşüyorsa dolarla fiyatlanan herşeyin fiyatı yükselir..
2. Piyasaya para girmesine yol açacak bir durum oluşursa; faizler düşer,döviz ve altın yükselir,
3. Piyasadan para çıkışı olursa ;faiz yükselir,döviz ve altın fiyatları düşer.
4. Faiz oranlarıyla kurlar ters yönlü hareket eder.
5. Bir ülkenin büyüme oranı pozitifse faizler yükselir bono/tahvil ve döviz kuru düşer.
6. Büyüme oranı negatifse faizler düşer bono/tahvil ve döviz kuru yükselir.
7. İstihdam oranı yükselirse faizler yükselir bono/tahvil fiyatları ve döviz kuru düşer
8. İstihdam oranı düşerse faizler düşer bono/tahvil ve döviz kuru yükselir.
9. Enflasyon yükselirse faizler yükselir. bono/tahvil ve döviz kuru düşer.
10. Enflasyon düşerse. faizler düşer.bono/tahvil ve döviz kuru yükselir.
11. Sanayi üretim ve kapasite kullanım oranları yükselirse,faizler düşer bono/tahvil fiyatları ve döviz kuru yükselir.
12. Sanayi üretim ve kapasite kullanım oranları düşerse faizler yükselir bono/tahvil fiyatları ve döviz kuru düşer
13. Otomotiv ve Konut harcamaları yükselirse; faizler yükselir bono/tahvil fiyatları ve döviz kuru düşer.
14. Otomotiv ve Konut harcamaları düşerse; faizler düşer bono/tahvil fiyatları ve döviz kuru yükselir.
15. Merkez Bankası piyasaya para verirse; TL faizi düşer,bono/tahvil fiyatları,döviz, altın,yükselir.
16. Merkez Bankası piyasayadan para çekerse ; TL faizi yükselir,bono/tahvil fiyatları,döviz, altın,düşer.
17. Merkez bankası bankalar arası piyasadan döviz alışı yaparsa;:TL faizi düşer bono/tahvil fiyatları,döviz ve altın yükselir.
18. Merkez bankası bankalar arası piyasaya döviz satışı yaparsa;:TL faizi yükselir bono/tahvil fiyatları,döviz ve altın düşer.
19. Ekonomik istikrarsızlık durumunda TL faizleri , döviz ve altın fiyatları yükselir,bono/tahvil fiyatları düşer.
20. Politik istikrarsızlık durumunda TL faizleri , döviz ve altın fiyatları yükselir,bono/tahvil fiyatları düşer.
Yukarıdaki altın, petrol,faiz, dolar ile ilgili verilerin bu verilerin birbirlerini de etkiledikleri göz önünde bulundurarak değerlendirilmesinin yapılması lazımdır.Örneğin Doların değer kaybetmesi altın ve petrol fiyatlarını da yukarı çerker. Bu olağan ve beklenen bir durumdur.Yani bu durumun oluşması olağan ve beklediğimiz bir durumdur.Böyle bir durumda altın ve petrolün değeri dolar yüzünden değiştiğinden analizimizde bunların değer artışlarını dikkate almayız. Ama ne zaman doların değeri sabit veya artıyorken altın ve/veya petrol fiyatları da artıyorsa bu bizim için önemli bir veri ve bu aykırılık dikkatli olmamızı gerektirecek bir sinyal olacaktır.Yani kısaca beklenen/olağan değil olağandışı/beklenmeyen verilerin bizim için daha çok önemi vardır ve Analizlerimizi bu aykırı veriler üzerine kurarız.....
Faydalı olacağını umarım....