-
Ingiliz roman ve bilim kurgu yazari Christopher Priest’Ýn dogum gunu (14 Temmuz 1943)
“Her sihirbazlik numarasi uc bolum ya da perdeden olusur. Birincisi ‘Vaat’ bolumudur. Sihirbaz size siradan bir sey gosterir. Iskambil destesi, bir kus ya da bir insan. Bu nesneyi size gosterir. Son derece gercek, uzerinde oynanmamis, normal bir sey oldugunu gormeniz icin nesneyi incelemenizi ister. Fakat gercek, farkli olabilir. Ikinci perdeye ‘Donusum’ denir. Sihirbaz olagan bir nesneyi alir ve onu olaganustu bir seye donusturur. Hilenin sirrini ariyorsunuz ama bulamazsiniz cunku dikkatli bakmiyorsunuz. Siz sirri bilmek degil kandirilmak istiyorsunuz. Henuz alkislamazsiniz, cunku bir seyi yok etmek yeterli degildir. Onu geri getirmeniz gerekir. Iste bu yuzden her sihirbazlik numarasinda ucuncu bir perde bulunur. Iclerinde en zorlusu. Bizlerin deyisiyle ‘Prestij! “
http://prodimage.images-bn.com/pimag..._s1200x630.jpg
“Every great magic trick consists of three parts or acts. The first part is called ‘The Pledge’. The magician shows you something ordinary: a deck of cards, a bird or a man. He shows you this object. Perhaps he asks you to inspect it to see if it is indeed real, unaltered, normal. But of course... it probably isn't. The second act is called ‘The Turn’. The magician takes the ordinary something and makes it do something extraordinary. Now you're looking for the secret... but you won't find it, because of course you're not really looking. You don't really want to know. You want to be fooled. But you wouldn't clap yet. Because making something disappear isn't enough; you have to bring it back. That's why every magic trick has a third act, the hardest part, the part we call "The Prestige.’ "
-
Amerikali oyun ve suc romanlari yazari Jeff Lindsay’in (Jeffry P. Freundlich) dogum gunu (14 Temmuz 1952)
“—Dexter, soyleyisin cok kotu.
—Ispanyolca mi denesem? Ispanyolcam iyidir.
— Fark etmez, Morg sokagi diye bir yer yok.
— Ne?
— Morg sokagi hayalidir. Edgar Allen Poe'nun uydurdugu bir yerdir. Gercekte oyle bir yer yok. Sanki 'Noel Baba diye bir ţey yok' demis gibi yuzune baktim. Paris cesetlerinin ust uste yigildigi bir yer yok muydu?”
https://images-na.ssl-images-amazon....14u3ILXayL.jpg
“— Dexter,’ she says. ‘Your pronunciation is terrible.
— I might do better in Spanish, ‘I say.
— It wouldn't matter,’ she says. ‘There is no Rue Morgue.’
— What?
— It's imaginary,’ she says. ‘Edgar Allan Poe made it up. There is no real Rue Morgue. I feel like she has just said there is no Santa Claus. No Rue Morgue? No happy historical pile of Parisian corpses?’ ”
-
1922 yilinda Nobel Edebiyat Odulunu kazanan, 20. yuzyil Ispanyol edebiyatinin onde gelen isimlerinden, Ispanyol yazar, gazeteci ve oyun yazari Jacinto Benavente y Martínez'in olum yildonumu (14 Temmuz 1954)
https://akifrases.com/frases-imagene...nte-135494.jpg
“Ask soz konusu olunca cilgin insanlarin daha fazla deneyimi vardir. Askta sakin ve mantikli insanlari istemezsiniz, cunku onlar, size asik olmayi tattiramaz, sadece kalpten severler. / In matters of love, the insane are those who have more experience. Of love never ask the sane; the sane love wisely, which is like never having loved. / In materia di amore, i pazzi sono quelli che hanno piů esperienza. D'amore non chiedi mai il sano; l'amore sano, saggiamente, che č come non aver mai amato."
-
-
Rumen sair ve cocuk edebiyati yazari Tudor Arghezi'nin olum yildonumu (14 Temmuz 1967)
Duvardaki ciplak hucrenin sivasina
Tirnaklarimla yazdim
Karanliklarda yalnizligimla
Ne boga, ne aslan, ne de kartal
Yardima kosamadilar
Onlar cevreyi duzelttiler, taradilar
Luka icin, Marku icin, Joan icin
Bunlar yassiz dizelerdir
Cukur yirlari
Gunun kosuklari
Simdi gokce tirnaklarim kor olunca
Saliverdim buyusnler diye
Ve buyumediler
Buyuseler de belki duyamazdim
Karanlikta, yagmur uzaktan geliyor
Parmaklarim aciyordu bir pence gibi
Ve hic yumruk olmuyordu
O vakit sol elimin tirnaklariyla yazdim.
https://alchetron.com/cdn/tudor-argh...esize-750.jpeg
I wrote it with my fingernail in mortar,
In an empty blockout wall,
In the dark, alone, unaided by
Neither bull, nor lion, nor eagle
That aided
Luke, Mark and John.
There are verses without year.
Verses of the pit,
Verses for thirst,
And for hunger and ashes.
Verses of the now.
When my angelic nail got blunt I let it grow.
Yet, never had it grown
Or I have never known if it had grown.
It was dark. Outside the rain was churning in the distance.
And my hand was in pain, just like a claw
Powerless to clench it in a fist,
So I had forced myself to write with nails of my left hand.
-
1965'te Nobel Edebiyat Odulu'ne aday gosterilen Rus - Sovyet yazar Konstantin Georgiyevich Paustovsky'nin olum yildonumu (14 Temmuz 1968)
"Ekim ayi her zamankinden cok daha soguk ve yagmurluydu. Evlerin ahsap catilari da kararmisti.
Bahcedeki birbirine karismi otlar artik iyice yerlere yatmisti. Sadece citin dibindeki acilmamis kucuk gunebakan bir turlu yapraklarin dokemiyordu.
Nehrin arkasindan cayirligin uzerinden sogutlere ilise ilise parcali bulutlar surukleniyordu. Yagmur bulutlardan asagiya sirnasikca iniyordu.
Yollarda yurumek de, aracla gecmek de artik imkansizdi. Cobanlar bile artik suruleri cayirlara surmeyi birakmislardi.
Cobanin kavali da ilkbahara kadar susmustu. Katerina Petrovna icin sabahlari kalkip da her gun ocagi yakilmamis sobalarin agirlasmis kokulu odalari tozlanmis 'Vestnik Yevropi' dergisi, masada sararmis fincanlari, uzun zamandir temizlenmemis semaveri ve duvarlardaki resimleri gormek daha da agir gelmeye basladi. Belki, odalar karanlik icindeydi ve Katerina Petrovna’nin gozleri kara sularla dolmustu. Belki de resimler eskiliginden dolayi solmuslardir ve resimlerden artik hicbir sey anlasilmýyordu. Katerina Petrovna sadece aklinda kaldigiyla hatirliyordu: Bu, babasinin portresiydi; bu da kucuk, altin cercevedeki Kramski’nin hediyesi, onun 'Bilinmeyen' isimli calismasinin eskizidir. Katerina Petrovna unlu bir ressam olan babasinin yapmis oldugu eski bir evde son gunlerini yasiyordu.
Yaslaninca Petersburg’dan koyune donen ressam sakin bir hayat surdurup bahceyle ugrasiyordu. Artik resim cizemiyordu: Eli titriyordu, iyi goremiyordu, gozleri de SIK SIK agriyordu.
Katerina Petrovna’nin dedigi gibi ev bir 'anit ev' idi. Bu ev, bolge muzesinin korumasi altindaydi. Lakin o evin son sakini olan kendisi de vefat ettikten sonra, evin akibeti ne olacak, Katerina Petrovna kendisi de bilmiyordu. Zaborye isimli koyde de resimler hakkinda, Petersburg’daki hayati hakkinda; Katerina Petrovna’nin babasiyla Paris’te gecirdiđi yazi ve Victor Hugo’nun cenaze torenini gordugunu anlatacak hic kimse yoktu." Telgraf
https://images.gr-assets.com/books/1...l/17829687.jpg
"October was unusually cold and rainy. Tesovy roofs turned black.
The tangled grass in the garden had fallen, and everything was flourishing and could not reach the stone, and only the small sunflower at the fence was crumbling.
Over the meadows dragged from behind the river, clinging to the willows that had flown around the loose clouds. From them the rain pissed.
It was no longer possible to walk or drive along the roads, and the shepherds stopped chasing the flocks to the meadows.
Herding horn subsided until spring. It became even harder for Katerina Petrovna to get up in the mornings and see everything the same: the rooms where the bitter smell of unheated stoves, the dusty “European Herald”, yellowed cups on the table, the long-cleaned samovar and paintings on the walls remained. Maybe the rooms were too gloomy, and dark water had already appeared in Katerina Petrovna’s eyes, or maybe the pictures had grown dull with time, but nothing could be dismantled on them. Katerina Petrovna only knew from memory that this one was a portrait of her father, and this one — a small, in a gold frame — a gift from Kramskoy, a sketch for his Unknown. Katerina Petrovna lived her life in an old house built by her father, a famous artist.
In his old age, the artist returned from St. Petersburg to his native village, lived alone and worked in the garden. He could not write any more: his hand was shaking, and his eyesight was weak, his eyes were often sore.
The house was, as Katerina Petrovna said, 'memorial'. He was under the protection of the regional museum. But what will happen to this house when she, the last of her inhabitants, Katerina Petrovna did not know. And in the village - it was called Zaborje - there was no one with whom to talk about the paintings, about Petersburg life, about that summer, when Katerina Petrovna lived with her father in Paris and saw the funeral of Victor Hugo."
-
-
Amerikali thrash metal grubu Megadeth, 5. Studyo albumu Countdown to Extinction'i 14 Temmuz 1992 tarihinde Capitol etiketiyle piyasaya surdu.
https://www.nuclearblast.de/static/a.../1000x1000.jpg
-
Fransiz sair Léo Ferré’in olum yildonumu (14 Temmuz 1993)
Zamanla...
Gecer, her sey gecip gider, zamanla
Unuturuz yuzu ve sesi unuturuz
Kalp daha da yenilince, gitmek dert olmaz
Aramak daha uzagi, pesini birakmak gerekir ve bu cok iyidir
Zamanla
Gecer, her sey gecip gider, zamanla,
Taptigimiz oteki, yagmur altinda aradigimiz
Bir bakisinin etrafinda kole oldugumuz oteki
Arasinda satirlarin , kelimelerin
Ve altinda, bu gece cekip gidecek boyali bir yeminin
Her sey gorunmez olur, zamanla
Zamanla...
Gecer, her sey gecip gider zamanla
En guzel anilar gibi, dilinden dusmeyenlerden birisidir
Galeri Farfouille’de ,oluler kisminda
Cumartesi gecesi sefkat alip basiniyapayalniz gittiginde
Zamanla
Gecer, her sey gecip gider zamanla
Bir rom icin, bir hic icin inandigimiz oteki
Rozgar ve mocevherler verdigimiz oteki
Birkac asagilk sey ugruna ruhunu satan icin
Neyin karsisinda cabaliyorduk, cabalayan kopekler gibi
Gecer, her sey iyi olur zamanla
Zamanla...
Gecer, her sey gecip gider zamanla
Unuturuz tutkulari ve sesleri unuturuz
Size yoksul insanlarin sozcuklerini en dusuk sesle soyleyenleri
Fazla gecikmeyen, her seyden onemlisi fark etmeyen sogugu
Zamanla
Gecer, her sey gecip gider zamanla
Ve catlamak uzere olan atlar gibi beyazlamis hissederiz
Ve kaderin yataginda buz tutmus gibi hissederiz
Ve belki yapayalniz ama kederli hissederiz
Ve kayip yillarla yanildigimiziý hissederiz
Demek ki gercekten
Sevilmeyiz artik, zamanla
https://images-na.ssl-images-amazon....bL._SX450_.jpg
Avec le temps...
Avec le temps, va, tout s'en va
On oublie le visage et l'on oublie la voix
Le cśur, quand ça bat plus, c'est pas la peine d'aller
Chercher plus loin, faut laisser faire et c'est trčs bien
Avec le temps...
Avec le temps, va, tout s'en va
L'autre qu'on adorait, qu'on cherchait sous la pluie
L'autre qu'on devinait au détour d'un regard
Entre les mots, entre les lignes et sous le fard
D'un serment maquillé qui s'en va faire sa nuit
Avec le temps tout s'évanouit
Avec le temps...
Avec le temps, va, tout s'en va
Męme les plus chouettes souv'nirs ça t'as une de ces gueules
A la gal'rie j'farfouille dans les rayons d'la mort
Le samedi soir quand la tendresse s'en va toute seule
Avec le temps...
Avec le temps, va, tout s'en va
L'autre ŕ qui l'on croyait pour un rhume, pour un rien
L'autre ŕ qui l'on donnait du vent et des bijoux
Pour qui l'on eűt vendu son âme pour quelques sous
Devant quoi l'on s'traînait comme traînent les chiens
Avec le temps, va, tout va bien
Avec le temps...
Avec le temps, va, tout s'en va
On oublie les passions et l'on oublie les voix
Qui vous disaient tout bas les mots des pauvres gens
Ne rentre pas trop tard, surtout ne prends pas froid
Avec le temps...
Avec le temps, va, tout s'en va
Et l'on se sent blanchi comme un cheval fourbu
Et l'on se sent glacé dans un lit de hasard
Et l'on se sent tout seul peut-ętre mais peinard
Et l'on se sent floué par les années perdues
Alors vraiment... avec le temps... on n'aime plus
-
Amerikali roman yazari Nelle Harper Lee, 2. ve son romani Tespih Agacinin Golgesinde (Go Set A Watchman), Pulitzer Odullu Bulbulu Oldurmek romanindan 55 yil sonra 14 Temmuz 2015’te Harper Collins (Amerika) ve Heinemann (Ingiltere) araciligiyla yayinladi.
"Bana inanmayacaksiniz ama ben yine de soyleyecegim: Bugune kadar hayatimda bir kez olsun, aile uyelerimin agzindan ‘pis zenci’ sozcugunu duymadim.Pis zenciler baglaminda bir dusunmeyi hic ogrenmedim.Siyahlarla bir arada buyudum, yanimda Calpurina, copcu Zeebo, bahcivan Tom, adi lazim degil, daha kimler kimler vardi.Etrafim yuzlerce Zenciyle sariliydi, onlar tarlalardaki emekcilerdi, pamugu toplayanlar, yollari yapanlar, evlerimiz icin agac kesenlerdi.Yoksuldular, hastalikli ve pistiler, kimileri tembel ve miskindi, ama yasamim boyunca bana onlardan tiksinmem, iclerinden birinden korkmam, iclerinden birine kabalik etmem gerektigi ya da onlardan birine kotu davranabilecegim, bunun da yanýma kar kalabilecegi fikri asla asilanmadi. Onlar benim dunyama saygisizca dalmadilar, ben de onlarinkine dalmadim: Ava ciktigimda bir Siyahin arazisine izinsiz girmedim, orasi bir Siyaha ait oldugu icin degil, hic kimsenin arazisine izinsiz girmemem gerektigi icin. Bana zihinsel,toplumsal konum ya da refah duzeyi acisindan benim kadar talihli olmayanlarý asla ezmemem, somurmemem ogretildi, ayrica bu herkes icin gecerliydi, sirf Zenciler icin degil. Bunun tersinin nefret edilesi bir sey oldugunu anlamam saglandi. Iste ben, siyah bir kadin ve beyaz bir adam tarafindan boyle yetistirildim."
https://3.bp.blogspot.com/-FNHuqsdg4...tawatchman.jpg
“You will not believe me, but I will tell you: never in my life until today did I hear the word “nigger” spoken by a member of my family. Never did I learn to think in terms of The Niggers. When I grew up, and I did grow up with black people, they were Calpurnia, Zeebo the garbage collector, Tom the yard man, and whatever else their names were. There were hundreds of Negroes surrounding me, they were hands in the fields, who chopped the cotton, who worked the roads, who sawed the lumber to make our houses. They were poor, they were diseased and dirty, some were lazy and shiftless, but never in my life was I given the idea that I should despise one, should fear one, should be discourteous to one, or think that I could mistreat one and get away with it. They as a people did not enter my world, nor did I enter theirs: when I went hunting I did not trespass on a Negro’s land, not because it was a Negro’s, but because I was not supposed to trespass on anybody’s land. I was taught never to take advantage of anybody who was less fortunate than myself, whether he be less fortunate in brains, wealth, or social position; it meant anybody, not just Negroes. I was given to understand that the reverse was to be despised. That is the way I was raised, by a black woman and a white man.”
-
Johan: Eskiler buna 'kurdun saati' derlerdi. Insanlarin en cok oldugu ve dogduđu saat. Bu, kabuslarin bize geldiđi zaman. Ve eger uyumamissan... / The old ones called it 'the hour of the wolf'. It is the hour when most people die, when most children are born. Now is when nightmares come to us. And if we are awake...
Alma: Korkariz. / We're afraid.
Johan:Korkariz. / We're afraid.
https://pbs.twimg.com/media/D_ITRpqWkAAAZcW.jpg
https://pbs.twimg.com/media/D_ITSlwWkAEV1gW.jpg
https://pbs.twimg.com/media/D_ITTTmXYAE2ZwS.jpg
https://pbs.twimg.com/media/D_ITUJ2WsAUkRlV.jpg
Kurtlarin Saati (Hour of the Wolf - Vargtimmen, 1968) Yonetmen: Ingmar Bergman
-
https://66.media.tumblr.com/6d8cfcad...mmclo1_400.gif
Kurtlarin Saati (Vargtimmen - Hour of the Wolf, 1968) Ingmar Bergman
-
-
15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Gunu
http://img.hurimg.com/i/hurriyet/75/...132c1b936e.jpg
Democracy and National Unity Day / Il Giorno della Democrazia e dell'Unitŕ Nazionale
-
Hollandali ressam Rembrandt Harmenszoon van Rijn'in dogum yildonumu (15 Temmuz 1606)
Lezione di anatomia del dottor Tulp (The Anatomy Lesson of Dr. Nicolaes Tulp, 1632)
http://www.educational.rai.it/materi...llery/1881.jpg
Il pittore nello studio (The Artist in his Studio,1629)
http://www.settemuse.it/pittori_scul...tudio_1629.jpg
-
Italyan ressam Annibale Carracci'nin olum yil donumu (15 Temmuz 1609)
Il Mangiafagioli (The Beaneater, 1584 - 1585)
https://pbs.twimg.com/media/DEtHC9lWAAAicbg.jpg
Ercole al Bivio (The Choice of Hercules, 1596)
https://pbs.twimg.com/media/D_fOYXGWwAU1D_C.jpg
-
Fransiz ressam Charles-André van Loo'nun olum yildonumu (15 Temmuz 1765)
Persée et Andromčde (Perseus and Andromeda, 1735 - 1740)
https://upload.wikimedia.org/wikiped...-_WGA13431.jpg
Le Grand Turc donnant un concert ŕ sa maîtresse (The Grand Turk Giving a Concert to his Mistress, 1737)
https://upload.wikimedia.org/wikiped...-_WGA13428.jpg
-
Kolombiya Universitesi'nde edebiyat profesoru, Yunan ve Dogu edebiyatý alanlarinda uzman Amerikali sair Clement Clarke Moore’ýn dogum yildonumu (15 Temmuz 1779)
…Gozleri nasil da parildar gamzeleri ne kadar sen,
Yanaklarý gule benzer, burnu ise kiraza
Genis yuzuyle kahkaha attiginda
Hop Hop oynar yuvarlacik gobegi tombul ve tiknazdir
Yasli neseli bir Cin gibi
Ve ben onu gordugumde gulmekten alamam kendimi…
http://jaxexaminer.com/wp-content/up...resdefault.jpg
…His eyes—how they twinkled! his dimples how merry!
His cheeks were like roses, his nose like a cherry!
He had a broad face and a little round belly,
That shook when he laughed, like a bowlful of jelly.
He was chubby and plump, a right jolly old elf,
And I laughed when I saw him, in spite of myself…
-
Bulfinch Mitolojisi kitabiyla taninan Amerikali yazar Thomas Bulfinch'in dogum yildonumu (15 Temmuz 1796)
"Gunun birinde kutunun kapagini kaldirdi ve icine bakti. Hemen o anda kutudan, talihsiz insanoglunun basina gelebilecek, bedeni icin gut, romatizma, kolik ve zihni icin kýskanclik, kin, intikam gibi cok sayida felaket disari kacti ve uzaklara dagilarak gozden kayboldular. Pandora telas icinde kapgi kapamaya ugrasti ama ne yazik ki kutunun icindekilerin tumu kacmisti, biri disinda: UMUT. Iste bu yuzden gunumuzde etrafimiz ne kadar kotulukle dolu olursa olsun umut bizi asla birakmaz ve bizler ona sahip oldukca hicbir hastalik bizi perisan edemez."
https://images-na.ssl-images-amazon....2BwpflvirL.jpg
"One day she slipped off the cover and looked in. Forthwith there escaped a multitude of plagues for hapless man,-- such as gout, rheumatism, and colic for his body, and envy, spite, and revenge for his mind,-- and scattered themselves far and wide. Pandora hastened to replace the lid; but, alas! The whole contents of the jar had escaped, one thing only excepted, which lay at the bottom, and that was HOPE. So we see at this day, whatever evils are abroad, hope never entirely leaves us; and while we have THAT, no amount of other ills can make us completely wretched.
"Ask ki, yeryuzunde yasayan herkes uzerinde gucu olan bir tanridir ve eger eski gelenekler dogruyu soyluyorsa burada da hukmu olmali onun."
https://images-na.ssl-images-amazon....4,203,200_.jpg
"Love, a god all powerful with us who dwell on the earth, and, if old traditions say true, not less so here."
"Oyalama yollarindan biri de kocasinin babasi Laertes’in cenaze cadiri icin bez dokudugunu soylemesiydi. Bu kumas ne zaman hazir olursa o zaman taliplerinden birini sececegine soz verdi. Gunduzleri bezi dokuyor, geceleri ise yaptigini sokuyordu. Surekli yapildigi halde bir turlu bitmeyen isler icin kullanilan Penelope dokumasi lafi da buradan gelir."
http://kbimages1-a.akamaihd.net/Imag...alse/image.jpg
"One of her arts of delay was engaging in the preparation of a robe for the funeral canopy of Laertes, her husband's father. She pledged herself to make her choice among the suitors when the robe was finished. During the day she worked at the robe, but in the night she undid the work of the day. This is the famous Penelope's web, which is used as a proverbial expression for anything which is perpetually doing but never done."
-
Rosetta Tasi veya Resid Tasi (The Rosetta Stone), 15 Temmuz 1799'da Misir'da kale yapimindaki bir kazi sirasinda rastlanti eseri bir Fransiz askeri tarafindan bulundu.
https://pbs.twimg.com/media/D_gGb7AWkAAJHGE.jpg
Tas, belli basli uc Misir tapinagina gonderilmek amaciyla Demotik (Misir'da halkin kullandigi dil), Hiyeroglif ve Antik Yunanca olmak uzere 3 dilde yazilmistir.
https://pbs.twimg.com/media/D_gGVQpX4AEZxYY.jpg
-
Ingiliz kadin haklari savunucusu ve sufrajet Emmeline Pankhurst'un dogum yildonumu (15 Temmuz 1858)
http://www.azquotes.com/picture-quot...t-53-72-70.jpg
“Kadinlarin basarili olamayacagini dusunen sizlere sunu soylemek isterim: Ingiliz hukumetini bu pozisyona getirmeyi basardik. Hukumet artik su alternatifle yuzlesmek zorunda: Kadinlar artik ya oldurulecek, ya da oy kullanacak.”
-
Ispanyol romantik yazar ve sair Rosalía de Castro’nun olum yildonumu (15 Temmuz 1885)
Usulcacik, agirdan aksaktan,
Gidiyorum Bastabales yolunda
Suskun bir aksam vakti.
Gonlumun yolunda;
Gunes batmadigi surece,
Kiyida bir tasa cokuyorum.
Ve oturmus bakiyorum
Ayin nasil dogduguna,
Nasil da batmaya durdugunu gunesin.
Nasil indigini gokyuzunde,
nasil battigini
Ay ote yandan dogarken
Nereye dogdugunu bilmeden.
Nereye gittigini boyle yapayalniz,
ona baksa da uzgun gozler
Ne bir soz soyler bize ne de kulak verir.
Isiticek olsa bizi, konusacak olsa bir cift soz,
Ne cok soyleyecegi olacak kim bilir,
http://www.franquicias.libreriasnobe...-de-Castro.jpg
Despacito, despacito,
voy por la tarde callada
de Bastábales camino.
Camino de mi contento;
y en tanto el sol no se esconde,
en una piedra me siento.
Y sentada estoy mirando
cómo la luna va saliendo,
cómo el sol sev a acostando
Cual se acuesta, cual se esconde,
mientras tanto corre la luna
sin saberse para dónde.
Para dónde va tan sola,
sin que a los tristes que la miramos
ni nos hable ni nos oiga.
Que si oyera y nos hablara,
muchas cosas le dijera,
muchas cosas le contara.
-
Isvicreli yazar ve sair Gottfried Keller'in dogum yildonumu (15 Temmuz 1890)
"Bir derebeyi kalkar gelir, topraklara ve halka sahip cikar; dini butun olmayan bir papaz kilisesine gelenleri, inanmadigi seylere inandirmaya kalkarken, kilise gelirlerini rahat rahat, hatta onur duyarak yemekten kacinmaz; kendini begenmis bir ogretmen, saygin mesleginin sagladigi her turlu haktan yararlanir da eksik bilgisini artirmayi bir an bile aklina getirmez; erdemlikten uzak bir sanatci, isini kolay yonunden alip birtakim goz boyamalarla kendine un yapmayi basarir ve boylece gercek basari sahibinin hakki olan ekmegi ve unu calar; ya da bir uckagitci babadan kalma ya da turlu duzenbazlikla ele gecirdigi tuccar adini kotuye kullanir ve insafsiz ve vicdansizlikla binlerce kisinin disinden tirnagindan arttirdigi ve kara gun icin sakladigi paralari dolandirir ve tum bu insanlar utanilacak hallerine aglayacak yerde cevrelerine toplanan dostlariyla keyif catar, birbirinden guzel neseli aksamlar gecirirler." Seldwyla Insanlari
https://pictures.abebooks.com/PETERS...1205913270.jpg
"Wenn ein Fürst Land und Leute nimmt, wenn ein Priester die Lehre seiner Kirche ohne Überzeugung verkündet, aber die Güter seiner Pfründe mit Würde verzehrt; wenn ein dünkelvoller Lehrer die Ehren und Vorteile eines hohen Lehramtes inne hat und genießt, ohne von der Höhe seiner Wissenschaft den mindesten Begriff zu haben und derselben auch nur den kleinsten Vorschub zu leisten; wenn ein Künstler ohne Tugend, mit leichtfertigem Tun und leerer Gaukelei sich in Mode bringt und Brot und Ruhm der wahren Arbeit vorwegstiehlt; oder wenn ein Schwindler, der einen großen Kaufmannsnamen geerbt oder erschlichen hat, durch seine Torheiten und Gewissenlosigkeiten Tausende um ihre Ersparnisse und Notpfennige bringt, so weinen alle diese nicht über sich, sondern erfreuen sich ihres Wohlseins und bleiben nicht einen Abend ohne aufheiternde Gesellschaft und gute Freunde."
-
Alman edebiyat elestirmeni, dusunur Walter Benjamin'in dogum yil donumu (15 Temmuz 1892)
https://pbs.twimg.com/media/DKk3pJBWAAMPM0p.jpg
"Seven kisi sevilenin sadece kusurlarina, bir kadinin sadece garipliklerine ve zayifliklarina baglilik duymaz, onu, kadinin yuzundeki kirisiklarla benler; eprimis elbiselerle carpik bir yuruyus butun guzelliklerden daha surekli ve daha acimasizca baglar. Herkes coktan gecirmistir bu tecrubeyi. Peki nicin? Duyumun yerinin kafada olmadigini, bir pencereyi, bir bulutu, bir agaci beynimizde degil, daha cok onlari gordugumuz yerde algiladigimizi ileri suren ogreti dogruysa, sevgiliye bakarken de oyle, kendi disimizda oluruz. Ama bu sefer eziyet veren bir gerilim ve hayranlik icinde. Duyum gozleri kamasmis bicimde, bir kus surusu gibi, kadinin yaydigi isik icinde ucusup durur. Nasil kuslar agacin gizleyen yapraklari arasinda korunak ararsa, duyumlar da golgeli kirisiklara, hos bir eda tasimayan el-kol hareketlerine ve sevilen govdenin goze carpmayan kusurlarina siginir, sinip gizlendikleri o yerlerde guven bulurlar. Ve gecip gidenlerden hicbiri hayranin ask atesinin tam da buralarda, kusurlu koselerde, kinanacak yerlerde yuvalandiginin farkina bile varmaz." Tek Yon
https://images.booklooker.de/x/01DGy...e-von-1928.jpg
"Wer liebt, der hängt nicht nur an »Fehlern« der Geliebten, nicht nur an Ticks und Schwächen einer Frau, ihn binden Runzeln im Gesicht und Leberflecken, vernutzte Kleider und ein schiefer Gang viel dauernder und unerbittlicher als alle Schönheit. Man hat das längst erfahren. Und warum? Wenn eine Lehre wahr ist, welche sagt, daß die Empfindung nicht im Kopfe nistet, daß wir ein Fenster, eine Wolke, einen Baum nicht im Gehirn, vielmehr an jenem Ort, wo wir sie sehen, empfinden, so sind wir auch im Blick auf die Geliebte außer uns. Hier aber qualvoll angespannt und hingerissen. Geblendet flattert die Empfindung wie ein Schwarm von Vögeln in dem Glanz der Frau. Und wie Vögel Schutz in den laubigen Verstecken des Baumes suchen, so flüchten die Empfindungen in die schattigen Runzeln, die anmutlosen Gesten und unscheinbaren Makel des geliebten Leibs, wo sie gesichert im Versteck sich ducken. Und kein Vorübergehender errät, daß gerade hier, im Mangelhaften, Tadelnswerten die pfeilgeschwinde Liebesregung des Verehrers nistet."
-
Rus tiyatro yazari ve modern kisa oykulerin kurucularindan Anton Cehov’un olum yildonumu (15 Temmuz 1904)
"Perde kalktiginda, sahne dedikleri uc duvarli odada, sahnenin yapay isiginda o muazzam yetenekleri, insanlarin nasil yiyip ictiklerini, nasil asik olduklarini, nasil gezip tozduklarini, nasil giyinip kusandiklarini gostermeye; bezdirici sahneler, yavan konusmalarla ibret vermeye; onumde surekli, hep o ayni, kolayin kolayi ahlak dersini okumaya kalkistiklarinda yuregimi sikintilar basiyor ve Maupassant'in Eyfel Kulesi'nden kacmasi misali kaciyorum."ť
http://www.mondadoristore.it/img/Il-...t=Anton+Cechov
“Quando si alza il sipario e sotto la luce dei riflettori, in una camera a tre pareti, questi grandi talenti, sacerdoti della sacra arte, rappresentano uomini che mangiano, bevono, amano, camminano, indossano le loro belle giacche; quando da scene e frasi volgari vogliono a tutti i costi trarre una morale, una morale meschina, facile, pronta per tutti gli usi; quando in mille varianti mi ripropongono sempre la stessa cosa, la stessa identica cosa, allora io scappo, scappo come scappava Maupassant dalla torre Eiffel, che lo ossessionava con la sua volgaritŕ.”
"Kendilerini 'aydin' diye adlandirirlar ya, hizmetci kadini 'sen' diye cagirir, koylulere hayvana davranir gibi davranirlar. Dogru durust ogrenim gormezler, ciddi hicbir sey okumazlar, hemen hemen hicbir sey yapmazlar, bilimin sadece sozunu ederler,sanattan pek az anlarlar. Hepsi ciddidir, hepsinin yuzunden dusen bir parcadir, ciddiyet konusunda hicbiri burnundan kil aldirmaz, durmaksizin felsefe yaparlar."ťVisne Bahcesi
https://pictures.abebooks.com/BOOKSA...1701951266.jpg
"They call themselves 'Intelligentsia'ť they say 'thou'ť and 'thee'ť to the servants, they treat the peasants like animals, learn nothing, read nothing serious, do absolutely nothing, only talk about science, and understand little or nothing about art. They are all serious; they all have solemn faces; they only discuss important subjects. They're all serious, significant, they talk philosophy."
-
Beyaz Rus Eskenazi sairi Abraham Sutzkever’in dogum yildonumu (15 Temmuz 1913)
https://www.askideas.com/media/68/If...Stoppard-2.jpg
“Cocuklugunu yaninda tasirsan hic yaslanmazsin. / If you carry your childhood with you, you never become older. / Si vous transportez avec vous votre enfance, jamais vous ne vieillirez.”
-
Irlanda asilli Ingiliz yazar ve filozof Iris Murdoch'in dogum yildonumu (15 Temmuz 1919)
"Gunduz uyuyanlar icin ozel kabuslar vardir; kisa, huzursuz uyku dakikalarina giriveren kucuk, tedirgin ruyalar ki zihnin yuzeyine cikar cikmaz uyaniklik karabasanlarinin urkusune karisir. Bu uyanislar boyledir iste, mezarda uyanmak gibi: Yumruklariniz SIKILI, kaskati uzanmis durumda gozlerinizi acar, bir acinin sesini yukseltmesini beklersiniz; ama o, gogsunuzun ustune solugunuzu tikayarak tum agirligiyla abanmasina karsin, uzun sure hic ses etmez."
https://manwithoutqualities.files.wo...is-murdoch.jpg
“There are special nightmares for the daytime sleeper: little nervous dreams tossed into some brief restless moments of unconsciousness and breaking through the surface of the mind to become confused at once with the horror of some waking vision. Such are these awakenings, like an awakening in the grave, when one opens one's eyes, stretched out rigid with clenched hands, waiting for some misery to declare itself; but for a long time it lies to suffocation upon the chest and utters no word.”
https://quotecites.com/images/quotes...cites_2761.jpg
“Ask kendinizden baska bir seyin var oldugunun anlasilmasidir”
-
Avusturyali roman, deneme, oyun ve opera libretto yazari, sair Hugo von Hofmannsthal’in olum yildonumu (15 Temmuz 1929)
https://upload.wikimedia.org/wikiped...nnsthal_29.jpg
Kuskusuz olmek zorunda bazilari asagida,
Gemilerde agir kureklerin cekildigi yerde.
Bazilari ise oturur yukarda dumen basinda,
Ucan kuslari ve yildizlari dalar seyre.
Hep yorgun bir bedenle yatmakta bazilari
Karmasik yasamin ta koklerinde.
Bazilarina ise koltuklar sunulmakta
Kralicelerin yanibasinda,
Sanki evlerindeymis gibi rahat
Basi hos eli bos otursunlar diye.
Derken bir golge dusuverir o yasamdan
Bu yasamdakilerin ustune.
Kenetlenir birbirine hava ve toprak gibi
Rahat yasayanlarla zorda olanlar.
Atamiyorum goz kapaklarimdan,
Unutulan halklarin yorgunlugunu.
Uzak tutmam urkmus ruhumdan,
Irak yildizlarin sessiz suzulusunu.
Baska yazgilar dokunmakta benimkinin yanisira
Oynamakta varlik onlarla bir yumak gibi
Benim payima dusenler ise bu yasamda,
Uzun alevler ve ince sazlardan biraz fazla.
-
Fransiz filozof, edebiyat elestirmeni ve elestirel dusunce yonteminin (Yapý sokumculuk) kurucusu Jacques Derrida'nin dogum yildonumu (15 Temmuz 1930)
"Bugun, cok sayida yerde, ahlaki yeniden tesis etmek ve ozellikle bu konuda kaygilanmak icin ciddi nedenleri olanlara guven telkin etmek icin sempatik ve endise verici bir caba gozlemlenebilir veya bu cabaya istirak edilebilir. Bazi zihinler, Yapi cozumde, sanki tek ve yegane olarak mevcutmus gibi, ahlaksizligin, ahlakdisiligin ya da sorumsuzlugun modern bir formunu teshis ettiklerine inanmislar; daha ciddi, daha az aceleci ve Yapi cozum'e daha fazla egilimli olan digerleri ise, bugun bunun tam tersini iddia etmektedirler. Bunlar, 'etik', 'moral', 'sorumluluk', 'ozne', vb. guzel isimler altinda teshis edilebildigine inanilan bu seylere iliskin olarak surekli, asiri, dogrudan ya da capraz, ancak giderek daha yogun bir dikkate taniklik edecek olan, cesaret verici ve giderek daha cok sayida isaret ortaya cikarirlar. Yanit olmayana geri donmeden once, sayet odev ve sorumluluk duygusuna sahipsek, bu iki ahlakcilikla, ahlakin bu iki onarimiyla ve yapi cozumun yeniden ahlakilestirilmesi de dahil olmak uzere, ilisigin kesilmesi gerektigini en dogrudan bicimde ilan etmek gerekecek."
https://pbs.twimg.com/media/DEwjNY-WAAEivYW.jpg
"One can today, in many different places, attend to or participate in a congenial and disturbing task: restoring morality and, especially, reassuring those who had serious reasons for being troubled by this topic. Some souls believe themselves to have found in Deconstruction a modern form of immorality, of amorality, or of irresponsibility, while others, more serious, in less of a hurry, better disposed toward so-called Deconstruction, today claim the opposite; they discern encouraging signs and in increasing numbers which would testify to a permanent, extreme, direct, or oblique, in any event, increasingly intense attention, to those things which one could identify under the fine names of ‘ethics,’ť ‘morality,'ť‘responsibility,’ ‘subject,’ etc. Before reverting to no-responding, it would be necessary to declare in the most direct way that if one had the sense of duty and of responsibility, it would compel breaking with both these moralisms, with these two restorations of morality, including, therefore, the remoralization of deconstruction, which naturally seems more attractive than that to which it is rightly opposed, but which at each moment risks reassuring itself in order to reassure the other and to promote the consensus of a new dogmatic slumber."
-
Amerikali macera romanlari yazari Clive Cussler’in dogum gunu (15 Temmuz 1931)
“Tarihin bazi bolumleri zamanin dokusuna oyle islenir ve o kadar mukemmel bir sekilde bicimlenir ki, asla kopyalanamazlar. Kusursuz zamanlamasi olan bir guc tarafindan yazilmis gibi gorunen, sinir tanimayan sahnelerde kutsanan bu anlar filmlere alinmak, hatirlanmak ve gelecek yuzyillara isik tutmak icin vardir.”
https://images-na.ssl-images-amazon....4,203,200_.jpg
“There exist snippets of history etched into the fabric of time and so perfectly formed that they may never be duplicated. Seemingly scripted by a power with perfect timing and blessed with scenes that know no bounds, these moments exist to be captured on film, to be remembered and cherished for centuries to come.”
— “Bana bu onuru bahsedecek olursaniz nisanliniz icin mukemmel tasi ararim. Hanimefendinin gozleri ne renk.
— Mercan yesili
— Peki, saclari?
— Sari. Basak sarisi.
— Yuzunuzdeki tebessumden nisanlinizin guzelligini zihnimde resmedebiliyorum.
— Onu onla carpin.”
https://images.gr-assets.com/books/1...4l/9996849.jpg
— “If you would allow me the honor, Iwill look for the perfect gem for your fiancée. What color are the Lady’s eyes?
— Coral- sea gren
— And her hair?
— Her hair is blond. Pale as straw.
— By the smile on your face, I have a picture of her beauty.
— Multiply it by ten.
-
Holokost'un simge isimlerinden Anne Frank, 15 Temmuz 1944'de gunlugune soyle yazmis:
https://pbs.twimg.com/media/D_hd2oWXkAAOmsW.jpg
"Her seye ragmen insanlarin yureklerinde iyi olduklarina hala inaniyorum. / malgré tout, je pense que les gens sont vraiment bon ŕ cśur. / Nonostante tutto, penso che le persone abbiano un buon cuore."
-
Amerikali yazar Lydia Davis’in dogum gunu (15 Temmuz 1947)
“Kopek gitti. Ozluyoruz onu. Kapi calinca kimse havlamiyor artik. Eve geldigimizde bizi bekleyen yok. Hala evin etrafinda veya giysilerimizde beyaz tuylerine rastladigimiz oluyor. Topluyoruz onlari. Aslinda atmamiz gerekir. Ama ondan bize kalan tek sey bunlar. Atmiyoruz. Cilgin bir arzumuz var - yeterince tuy toplayabilsek, kopegi tekrar birlestirebiliriz belki.”
https://images-na.ssl-images-amazon....4,203,200_.jpg
“The dog is gone. We miss him. When the doorbell rings, no one barks. When we come home late, there is no one waiting for us. We still find his white hairs here and there around the house and on our clothes. We pick them up. We should throw them away. But they are all we have left of him. We don’t throw them away. We have a wild hope--if only we collect enough of them, we will be able to put the dog back together again.”
“Kisa bir sure once bir edebiyat odulune layik bulunmadim, tembel oldugumu soyluyorlardi. Tembel diye kastettikleri cok fazla kisaltma kullanmamdi. Ornegin sozcukleri can’t ve won’t olarak kýsaltiyormusum, onun yerine cannot ve will not olarak yazmiyormusum.”
https://www.theparisreview.org/il/40.../Davis-750.jpg
"I was recently denied a writing prize because, they said, I was too lazy. What they meant by lazy was that I used too many contractions: for instance, I would not write out in full the words cannot and will not, but instead contracted them to can't and won't."
-
Amerikali roman ve kisa oyku yazari, senarist, ogretmen Richard Russo’nun dogum gunu (15 Temmuz 1949)
“Dogrusunu soylemek gerekirse, ben kolay bir adam degilim. Eglenceli olabilirim ama deneyimlerime gore, cogu insan eglenmek istemiyor. Avutulmak istiyor. Ve, tabii ki, benim eglence kavramim sizinkiyle ayni olmayabilir. Sinemaya gittiginde ‘ben sadece eglenmek istiyorum’ diyenlerle ayni fikirdeyim. Bu populist durusum, akademisyen meslektaslarim tarafindan basitlik, safdillik ve kuskulu bir analitik ve elestirel keskinligin delili sayilarak alay konusu oluyor. Ama bir onceki ifademi kabul ediyorum. Ben de sadece eglenmek istiyorum. Sadece eglenmek isteyen diger insanlari eglendiren seylerin beni hic bir zaman eglendirmemesi, aramizda felsefi uyumsuzluk yaratmaz. Sadece, birlikte sinemaya gitmemeliyiz anlamina gelir.” Firlama Profesor
https://www.eveningstarbooks.net/pic...m/00007111.jpg
“Truth be told, I'm not an easy man. I can be an entertaining one, though it's been my experience that most people don't want to be entertained. They want to be comforted. And, of course, my idea of entertaining might not be yours. I'm in complete agreement with all those people who say, regarding movies, 'I just want to be entertained.' This populist position is much derided by my academic colleagues as simpleminded and unsophisticated, evidence of questionable analytical and critical acuity. But I agree with the premise, and I too just want to be entertained. That I am almost never entertained by what entertains other people who just want to be entertained doesn't make us philosophically incompatible. It just means that we shouldn't go to movies together.”
-
Dean Martin, Jerry Lewis, Janet Leigh'in rol aldiklari komedi Jerry Lewis Egleniyor (Living It Up - Piů vivo che morto), 15 Temmuz 1954'de Atlantic City, New Jersey'de gosterime girdi.
https://pbs.twimg.com/media/D_hQT1tWkAMWpoZ.jpg
-
Dunyanin en buyuk elektro gitar virtuozlerinden Amerikali enstrumantal Rock gitaristi Joe Satriani’nin dogum gunu (15 Temmuz 1956)
https://www.joesatrianiuniverse.com/...-launching.jpg
https://www.youtube.com/watch?v=Tx4psM8NDtw
-
Fransiz yazar, gazeteci ve senarist Jean-Christophe Grangé’in dogum gunu (15 Temmuz 1961)
“Kadinlarin tek zindani asktir. Her zaman duygularinin kurbani olacaklar. Bir asir suren mucadele bu kronik zayifliga karsi hicbir sey yapamadi. Kanunlari degistirebilirsin, ama genetik kodu asla degistiremezsin.”
http://www.audiolib.fr/sites/default...312-001-T.jpeg
“La seule prison des femmes, c'est l'amour. Elles seront toujours victimes de leur sentimentalisme. Un sičcle de combats n'a rien pu faire contre cette faiblesse chronique. Tu peux changer les lois, tu changeras jamais le code génétique.”
“Otuz yil boyunca Italya'da Borgia'lar vardi, ic savas ve teror vardi. Tum bunlardan Michelangelo, Leonardo da Vinci ve Ronesans cikti. Isvicre'de, bes yuzyil boyunca baris ve kardeslik vardi ve bunun sonucunda ne cikti? Guguklu Saat!”
https://2.bp.blogspot.com/-DEk_tILDm...00/lontano.jpg
“Durant 30 ans, en Italie, ils ont eu les Borgia, la guerre civile et la terreur. Cela a produit Michel-Ange, Léonard de Vinci et la renaissance. En Suisse, ils ont eu cinq sičcles de paix et de fraternité et qu’est-ce que ça a donné ? La pendule ŕ coucou !”
-
-
-
Guney Amerika'nin en unlu kadin sairlerinden Uruguayli Juana de Ibarbourou’nun (Juanita Fernandez Morales / Juana de América) olum yildonumu (15 Temmuz 1979)
https://275rzy1ul4252pt1hv2dqyuf-wpe...ia-ok-16-9.jpg
Yagmur yagiyor... Dur, uyuma,
dinle ruzgarin dediklerini,
Bak, ne soyluyor sular
Pencerede ufacik parmaklariyla.
Yuregim kulak kesilmis simdi
O buyulu kardesi isitmek icin
Gokyuzunde uyuyan o kardesi,
Gunesi yakindan goren,
Sonra tutunarak ruzgarin eline
Sevincle yere inen o kardesi,
Doner gibi essiz bir yolculuktan.
Basaklar nasil da dalgalanacak!
Nasil da yeserecek coskuyla otlar!
Nasil da yapisacak elmaslar artik
Camlarin derin dallarina.
Dur, uyuma. Dinleyelim
Yagmurun guzel ezgisini.
Sessiz alnini gogsume daya.
Iki cekic gibi tenimi doven
Atisini duyayim sakaklarinin,
O ilik, sevecen atisini.
Dur, uyuma, ikimiz
Bir dunya olduk bu gece,
Ruzgardan ve yagmurdan arindik
Bir odanin sicakliginda.
Dur, uyuma, ikimiz
Derinlere inen bir kokuz belki,
Belki yeni bir soy fiskiýracak o kokten
Ve bir filiz yeserecek yarinlara.
https://images-na.ssl-images-amazon....4,203,200_.jpg
Llueve... Espera, no te duermas,
Estáte atento a lo que dice el viento
Y a lo que dice el agua que golpea
Con sus dedos menudos en los vidrios.
Todo mi corazón se vuelve oídos
Para escuchar a la hechizada hermana,
Que ha dormido en el cielo,
Que ha visto al sol de cerca,
Y baja ahora elástica y alegre
De la mano del viento,
Igual que una viajera
Que toma de un país de maravilla.
ˇCómo estará de alegre el trigo ondeante!
ˇCon qué avidez se esponjará la hierba!
ˇCuántos diamantes colgarán ahora
Del ramaje profundo de los pinos!
Espera, no te duermas. Escuchemos
El ritmo de la lluvia.
Apoya entre mis senos
Tu frente taciturna.
Yo sentiré el latir de tus dos sienes
Palpitantes y tibias,
Como si fueran dos martillos vivos
Que golpearan mi carne.
Espera, no te duermas. Esta noche
Somos los dos un mundo
Aislados por el viento y por la lluvia
Entre la cuenca tibia de una alcoba.
Espera, no te duermas. Esta noche
Somos acaso la raíz suprema
De donde debe germinar mańana
El tronco bello de una raza nueva.
-
Bruce Willis, Alan Rickman, Bonnie Bedelia'nin rol aldigi Zor Olum (Die Hard), 15 Temmuz 1988'de Amerika'da bazi bolgelerde vizyona girdi.
https://m.media-amazon.com/images/M/...6,1000_AL_.jpg