-
Bulbulu Oldurmek (To Kill a Mockingbird- Il buio oltre la siepe, 1962) filmiyle Akademi odulu kazanan, AFI'nin listesinde 12.sirada bulunan ve 1969 yilinda Baskan Lyndon Johnson'dan Ozgurluk Madalyasi alan Amerikali aktor Eldred Gregory Peck'in dogum yildonumu (5 Nisan 1916)
https://66.media.tumblr.com/bfc3e6d4...8a3o1_1280.jpg
https://secure.static.tumblr.com/c04...4osg0s_640.gif
https://media.giphy.com/media/4yZOniipM5JJK/giphy.gif
-
Amerikali korku, fantezi ve bilim kurgu roman yazari Robert Albert Bloch'in dogum yildonumu (5 Nisan 1917)
https://upload.wikimedia.org/wikiped..._His_Award.jpg
"Sen insanlardan nefret ediyorsun. Cunku esasen korkuyorsun onlardan, degil mi? Her zaman korktun, ta kucuk bir velet oldugun zamandan beri. Lambanýn altindaki bir koltuga sigisip kitap okumak kolayina geliyor. Otuz yil once de oyle yapiyordun, hala oyle yapiyorsun. Bir kitabin kapaklarinin altina saklaniyorsun."
https://images-na.ssl-images-amazon....AC_SY1000_.jpg
“You hate people. Because, really, you’re afraid of them, aren’t you? Always have been, ever since you were a little tyke. Rather snuggle up in a chair under the lamp and read. You did it thirty years ago, and you’re still doing it now. Hiding away under the covers of a book.”
" Eger yaptigi sey, sattigi nesne bir gayeye hizmet ediyorsa, o zaman kendini baska turlu hisseder insan. Bir civi bile olsa, eger o civi gerektigi yere, gerektigi sekilde cakýlmissa, yuzlerce sene, biz olup gittikten asirlar sonra yine o yerde duracak ve bir ise yaramaya devam edecek demektir... "
https://images-na.ssl-images-amazon...._AC_SY780_.jpg
" Everything in this business makes sense, because it serves a real purpose, fills a need that's a part of living. Even a single nail, like this one, fulfills a function. Drive it into a crucial place and you can depend on it to do a job, keep on doing it for a hundred years to come. Long after we're dead and gone, both of us..."
-
Belcikali yazar, sair ve oyun yazari Hugo (Maurice Julien) Claus'un dogum yildonumu (5 Nisan 1929)
https://media.allauthor.com/images/q...ith-things.gif
" Ben her seyden mutsuz olan biriyim. Dunyayi oldugu gibi kabul edemeyiz. Adaletsizlikler yuzunden her gun agizda kopurerek uyanmaliyiz. / Io sono uno che non può accettare le cose come stanno, ogni mattina dovremmo svegliarci con la bava alla bocca per l’ingiustizia che c’è in giro."
-
Amerikali roman ve oyun yazari Earl Derr Biggers'in olum yildonumu (5 Nisan 1933)
" Chan, omuzlarini silkti. 'Fark etmez. Parmak izleriyle obur teknik islemler teoride iyidir ama gercek hayatta o kadar degil. Tecrubelerim bana insanoglu uzerinde derin derin dusunmemi soyluyor. Insan ihtiraslari. Bir cinayetin ardinda yatan nedir? Nefret, intikam, maktulu susturma istegi. Belki de para hirsi. Her zaman insanoglunu incelemek gerekiyor. '
' Kulaga mantikli geliyor, ' dedi John Quincy.
' Cogunlukla oyledir, ' dedi Chan, emin bir ifadeyle. ' Elimizdeki ipuclarini sayiyorum: Bir sayfasi eksik konuk defteri, eldiven dugmesi, telgrafla gonderilmis bir mesaj, Egan'in kismen anlattigi hikayesi, Korsika markali yarim sigara, ofkeyle yirtilmis olabilecek bu gazete, bir de birinin kolundaki saat, 2 rakami silik. ' " Anahtarsiz Ev
https://www.roberterwinbooks.com/ass...uct/019240.jpg
" Chan shrugged his shoulders. ' Does not matter. Finger-prints and other mechanics good in books, in real life not so much so. My experience tell me to think deep about human people. Human passions. Back of murder what, always? Hate, revenge, need to make silent the slain one. Greed for money, maybe. Study human people at all times. '
' Sounds reasonable, ' admitted John Quincy.
' Mostly so, ' Chan averred. ' Enumerate with me the clues we must consider. A guest book devoid of one page. A glove button. A message on the cable. Story of Egan, partly told. Fragment of Corsican cigarette. This newspaper ripped maybe in anger. Watch on living wrist, numeral 2 undistinct. ' "
-
3 Pulitzer Odullu Amerikali sair Edwin Arlington Robinson’in olum yildonumu (5 Nisan 1935)
https://upload.wikimedia.org/wikiped...inson_1888.jpg
https://www.poemhunter.com/i/poem_images/846/credo.jpg
Bulamam yolumu: hic yildiz yok
Busbutun ortunmus goklerde;
Ve yok havada fisiltisi
Yasayan bir sesin, fakat uzakta
Yitik, sahane muzigin olcu cizgisi gibi sadece
Duyarim onu, calinirdi alimli
Ve melek parmaklar ordugunde, ve fark etmeden,
Gullerin olmadigi celenklerdeki olu yapraklari.
Hayir, ne bir pirilti var ne de bir tini,
Karsilayan biri icin, korktugunda karsilayan,
Gecenin kara ve muthis kesmekesligini;
Cunku butun bunun icinden – ustunden, otesinden –
Bilirim yillarin uzaga gonderilmis haberini,
Hissederim isigin gelen gorkemini
-
Iran edebiyatinin Mesrutiyet Donemi kadin sairi Pervin Itisami'nin olum yildonumu (5 Nisan 1941)
Gunun birinde bir padisah bir yoldan gecti,
Sokaklardan ve catilardan sevinc feryatlari yukseldi,
Bu sirada yetim bir cocuk oradakilere
'Padisahin tacindaki su parlak sey nedir?' diye sordu.
Biri, 'Biz nereden bilelim ne oldugunu,
belli ki cok kiymetli bir seydir,' dedi.
Yasli ve kambur bir kadin yaklasti;
'Bu benim gozumun yasi ve sizin yureginizin kanidir,' dedi ve devam etti:
'O coban, kepenegini ve comagini gostererek bizi kandiriyor;
Bu kurt yillardir suruyu yakindan taniyor...
Koy ve toprak satin alan takvali adam aslinda hirsizdir,
Halkinin malini yiyen padisah dilencidir.
Bu mucevherin parlakliginin nereden geldigini mi merak ediyorsun?
Yetimlerin gozlerinden akan yaslara bak...'
Egri yolda olanlara dogruluktan bahsetmek ne fayda?
Dogru sozden incinmeyen hani nerede?
https://images-na.ssl-images-amazon....4,203,200_.jpg
From every street and roof rose joyous shouts;
The king that day was passing through the town
An orphan boy amidst this speaks his doubts,
What is that sparkle that’s atop his crown?
Someone replied : that’s not for us to know,
But it’s a priceless thing, that’s clear!
A crone approached, her twisted back bent low,
She said: that’s your heart’s blood and my eye’s tear!
We were deceived by shepherd’s staff and robe
He is a wolf; for many years he’s known the flock.
The saint who craves control is but a rogue
A beggar is the king who robs his flock.
Upon the orphan’s tears keep fixed your gaze.
‘Til you see from where comes the jewel’s glow.
How can straight talk help those of crooked ways?
And frank words will to most folk deal a blow.
-
Ingiliz aktris, yazar ve girisimci Jane Asher'in dogum gunu (5 Nisan 1946)
https://pbs.twimg.com/media/EU1KTN8W...jpg&name=small
" Her sey siradan, gunluk bir telefon konusmasinda oylesine dile getirilen bir sozle baslar. Ama bu soz Eleanor Hamilton'i korkunc ve huzur kaciran bir kesif yapmaya goturur: Yirmi yillak kocasi John'un gizli bir hayati daha vardir. Yavas yavas inanilmaz bir ikiyuzluluk ve ihanet ornegi ortaya cikar.
Kesfin ardindan kiskanclik, ofke ve saskinlik gelir. Bu tuketen ve sok edici duygular Eleanor'un intikam atesiyle yanip kavrulmasina neden olmaktadir. Bu noktada kader korkunc bir kaza seklinde mudahalede bulunur.
Ama bu trajediden beklenmedik bir ask iliskisi de dogar ve bu sirada kurtulmayi bekleyen John islerin oýnun aleyhine dondugunu gorurken, Eleanor da firsat kollamaktadir. "
https://i.gr-assets.com/images/S/com...l/23993399.jpg
" It all starts with a chance remark on the telephone, just a casual conversation on a normal working day. But it leads Eleanor Hamilton to an appalling and deeply disturbing discovery: John, her husband of twenty years, has been leading a double life – a life of unbelievable duplicity and betrayal.
Jealousy, anger and confusion follow, all-consuming and shocking, driving Eleanor to extraordinary limits in her desire for revenge. Then fate intervenes in the shape of a terrible accident.
But out of the tragedy grows an unexpected love affair, and at the same time John finds the tables turned against him as he awaits deliverance and Eleanor bides her time. "
-
Turk yazar Nedim Gursel'in dogum gunu (5 Nisan 1951)
" Hemite’ye girdigimizde cevremizi saran koyluler gelis nedenimizi sormadilar. Yasar Kemal’in izini surdugumuzu anlamislardi sanki. Sandalyelerimizi bir bakkal dukkaninin onundeki agacin golgesine cekip oturduk. Basladik sohbete. Buranin insanlariyla sohbet bir baska oluyor. Oylesine konuskan, cana yakin, tatli dilli insanlar ki...
-- Bizim Kemal koye geldi mi, cocukken ne yapmissa yine onu yapar.
-- Nasil yani?
-- Iste, ne bileyim, Kuruyazi’ya gitmisse, yine oraya gider mesela. Hangi tasa oturmussa o tasin basina varir cikar.
-- Peki, bu dagin tepesine de cikar mi?
-- Hec cikmaz mi, cikar tabii. Tepede Hamit Dede deriz bir ermisin mezari vardir, gidip o mezara dayar sirtini, saatlerce yerinden kimildamaz. Uc top agacin altindaki kaklikta kaynayan suya bakar durur.
‘Binbogalar Efsanesi’nin son bolumu geliyor aklima. Yerlesmek isteyip de koskoca Cukurova’da bir karis toprak bulamayan Karacullu obasinin, eski pusku kil cadirlariyla gelip Hemite Dagi’nin yamacina konusunu dusunuyorum. “Burada bir ermis kisi yatar tek basina” diye yazar Yasar Kemal o romanda: “Ne kerameti, ne iyiligi, ne kotulugu, ne de bir efsanesi vardir Hamit Dede’nin. Orada, dagin dorugunun ortasinda, ulu kesme agaclarin altinda rahat, kaygisiz yatar durur. ”
https://img.kitapyurdu.com/v1/getIma...wh:true/wi:500
" Quand nous sommes entrés dans le village de Hémite, les villageois venus à notre rencontre ne nous ont pas demandé la raison de notre visite. Comme s'ils avaient compris que nous étions sur les traces de Yachar Kémal. Nous avons installé nos chaises et nous sommes assis à l'ombre d'un arbre, devant une épicerie. Nous avons commencé à bavarder. La conversation avec les gens d'ici, c'est autre chose. Ils sont tellement diserts, ouverts, agréables.
-- Quand notre Kémal vient au village, il refait ce qu'il faisait quand il était petit, dit quelqu'un.
-- C'est-à-dire ?
-- Je ne sais pas moi, par exemple, s'il allait dans le temps à Kourouyazi, il y retourne. Et il retrouve le rocher sur lequel il s'asseyait.
-- Et il monte au sommet de cette montagne ?
-- Pour sûr qu'il y monte. Au sommet, il y a la tombe d'un saint homme qu'on appelle le Père Hamide, il y va, s'adosse à la tombe et reste là sans bouger pendant des heures. Il regarde fixement l'eau qui jaillit d'un creux sous les arbres.
Je pense au dernier chapitre de "La Légende des Mille Taureaux" où la tribu Karakoullou s'installe sur les pentes de la montagne de Hémite avec ses vieilles tentes en poil de bêtes parce qu'elle n'a pas touché la moindre parcelle dans cette si grande Tchoukourova où elle voulait se fixer. Yachar Kémal écrit : "Ici gît un saint homme ; il n'y a aucune légende à son sujet, il n'a réalisé aucun miracle, aucune action bonne ou mauvaise ce Père Hamide. Là, au milieu du versant de la montagne, il repose calmement et sans souci sous de magnifiques arbres. " Yachar kemal : Le roman d'une transition