-
Amerikali Modernist yazar Djuna Barnes’in dogum yildonumu ( 12 Haziran 1892 )
" Yalnizca imkansiz sonsuza kadar surer. Zamanla ona erisebilirsin. Robin'in aski ve benimki bastan beri imkansizdi ve birbirimizi sevmekle artik sevemez olduk. Hayati bir yemek zili gibi calsan da bir tek saat hic cinlamaz-kopus saati. Herkes sonunda o yuregi agzinda olmak denen zehirden oluyor. " Geceyi Anlat Bana
https://images-na.ssl-images-amazon....4,203,200_.jpg
“ Only the impossible lasts forever; with time, it is made accessible. Robin's love and mine was always impossible, and loving each other, we no longer love. Yet we love each other like death. Beat life like a dinner bell, yet there is one hour that won't ring--the hour of disentanglement. Oh well, he sighed, every man dies finally of that poison known as heart-in-the-mouth. ”
“ Nora herkesin yaninda kendini soyuyor. Kendini ikaz etmeyi beceremedigi icin, donup baktiginda hep azalmis oldugunu goruyordu. Her zaman uygun bir fiyata satilabildigi icin dunyanin her tarafindaki yoldan cikmislar onu cok karli buluyorlardi cunku kendi ihanetinin parasini kendi cebinde tasiyordu. ”
https://images-na.ssl-images-amazon....AC_SY1000_.jpg
“ Nora robbed herself for everyone; incapable of giving herself warning, she was continually turning about to find herself diminished. Wandering people the world over found her profitable in that she could be sold for a price forever, for she carried her betrayal money in her own pocket. ”
-
Italyan sair Sandro Penna'nin dogum yildonumu ( 12 Haziran 1906 )
Yasam... safak vakti bir trende
animsamaktir uzunclu bir uyanisi
disarda olgun isigi gormus olmaktir
isirgan havanin kizoglankiz ve buruk huznunu
duymus olmaktir kirik dokuk bedende
Daha bir tatli animsamak
apansiz kurtulusu oysa
yanibasimda genc bir denizci
ve mavisi ve beyazi giysisinin
ve disarda bir deniz
bastan sona renk tazesi
https://pbs.twimg.com/media/DCHDefnXcAAAzGq.jpg
La vita… è ricordarsi di un risveglio
triste in un treno all’alba: aver veduto
fuori la luce incerta: aver sentito
nel corpo rotto la malinconia
vergine e aspra dell’aria pungente.
Ma ricordarsi la liberazione
improvvisa è più dolce: a me vicino
un marinaio giovane: l’azzurro
e il bianco della sua divisa e fuori
un mare tutto fresco di colore.
" Askimiza tutkuyla yagmur yagdi butun yaz. O yuzden guzellesti rengi, kirlarin. / Piovve nel nostro amore ardentemente tutta l'estate. Indi mutò colore in bello, la campagna. " Erotica
https://pbs.twimg.com/media/DBWHoZBXsAI1cQm.jpg
" Uykuya dalip yasamak isterim, yasamin tatli gurultusu icinde. / Io vivere vorrei addormentato entro il dolce rumore della vita. "
https://pbs.twimg.com/media/DCG28pnXUAASNj8.jpg
-
Nobel Baris Odulu sahibi, Uluslararasi hakemlik kurumunun savunucularindan Fransiz iktisatci Frédéric Passy'nin olum yildomuöu ( 12 Haziran 1912 )
" Dunya gercek utopyalardan olusuyor. Utopya bugun yarinin gercegidir. "
https://upload.wikimedia.org/wikiped...Passy_1910.jpg
" Le monde est fait d’utopies réalisées. L’Utopie d’aujourd’hui est la réalité de demain. / The world is made of achieved utopias. Today’s utopia is tomorrow’s reality. / El mundo está compuesto por utopías logradas. La utopía de la actualidad es la realidad del mañana. "
-
Munih Okulu uyesi ve savas eserleriyle taninan Polonyali ressam Józef Brandt’in olum yildonumu ( 12 Haziran 1915 )
Jan Karol Chodkiewicz during the battle of Khotyn, 1867
https://upload.wikimedia.org/wikiped..._Chocimiem.jpg
Stefan Czarniecki during the Battle of Kolding, 1870
https://upload.wikimedia.org/wikiped...dyng%C4%85.jpg
-
Japon sair Noriko Ibaragi’nin dogum yildonumu ( 12 Haziran 1926 )
Kisadir hayat,
cok ama cok kisadir;
diyelim, altmis ya da yetmis yildir.
kac pirinc yetisecek bu kadar surede bir tarlada?
kac ekmek pisecek tas ocaklarda?
ogretmenler ayni seyi kac defa tekrarlayacak?
gramer ve matematikle, baligin ve
ivir zivirin ekolojisiyle dolusturulacak
gercek dunyaya hazirlanan cocugun kafasi.
sonra sira gelecek tum o eleyici secimlere;
korkunc kurallarla bogusacak
adaletsizlikle carpisacak
anlamsiz bir savasin ardindan
angarya ile ezilecek ruhlar.
ve sonra okul, is, evlilik gelecek.
minik bir bebek dogacak ve ardindan
endise kaplayacak her yani.
kendine dair her sey bir lukse donusecek.
dunyadaki sayili gunlerin sonuna geldiginde
hayatini gozden gecirirken fark edeceksin
gercekten yasadigin gunlerin ne kadar az oldugunu
ve hayrete duseceksin.
birkac taneden fazla olmayan o yasam dolu isigi
belki sadece kiz arkadasinin
ilk bakisinda bulacaksin.
elbette vardir hepimizin sahiden yasadigi gunler.
hatta bir mucevher pariltisini andirir bazilari:
hayat dolu kizil bir sabah
atolyede gecen sessiz bir gece
bahcenin ortasinda bir oglen vakti
ya da belki safak oncesi baslayan karmasa...
https://4.bp.blogspot.com/-g6gMgJ58w...%2BIbaraki.png
Life’s short
Very, very short
sixty or seventy years
How many rice seedlings will the farmer plant?
How many pies will the baker bake?
How many times will the teacher repeat the same things?
Grammar, math, the ecology of fish and whatnot
are dinned into the child’s head
in preparation for the real world
And then along come selective breeding
strife against vicious rule
charges against miscarriage of justice
soul-crushing drudgery
the picking after of a senseless war,
then scholarship, progress, marriage
One little baby’s birth, and then
worry, the desire for self-renewal
will all turn into luxuries
On your last day of this earthly sojourn
astonishment will strike
as you review your life
how few the days were
that you were truly alive–
only as many as your fingers can count;
haply among them is a fierce shaft of light
of the first glace at your girlfriend
Sure, we all have our own truly-lived days
among those days of diamond’s glaring scintillance:
a red morning of blazing guns
a night at your atelier
a mid-day on your orchard
or perhaps a scrum before day-peep…
-
Meksikali sair ve siyasetci (Salvador Antonio Edmundo Espiridión y Francisco de Paula Díaz Ibáñez) Salvador Díaz Mirón’un olum yildonumu ( 12 Haziran 1928 )
Orada, aciklikta, ormanliga yakin,
golgelik olan incirin altinda,
bir kulube vardi, artik olmayan
bir ailenin yasadigi.
Baba, oldu: anne, oldu;
olduler dort cocuk da:
baba, yorgunluktan; anne, kederden;
cocuklar, soguktan, acliktan, susuzluktan.
Cok zaman oldu, kulubeye son gideli
ve oyle geliyor ki bana, dunmus gibi.
Bahtsizlar! Bur'da cekerlerdi aciyi,
araliksiz, vahsi iskenceyi.
Ve bosuna kaldirarak bulanik gozlerini,
sordular onlar bana, Beyim, ne icin?
ve yer yoktu siginacak, yuce affindan baska
dagiticisi tum iyiliklerin.
Ah Tanrim! Tapiyor siradan insanlar
ismine senin ve gucune:
senden iyilik ister yoksullar,
uzgunler, senden diler merhamet;
ise yaramadigi anlasilan niyazlar gibi
düusunuyorum bir gun -bir hayli yakin-
olmayacak, diz cokturen izdiraplar,
olmayacak, inandiklari tum o acilar!
Proleterya dikiyor butun o duvarlari,
kaziyor tuneli, isletiyor atolyeyi,
ekip biciyor tarlayi, isitiyor firini,
oduyor tum vergiyi, sirtlaniyor tufegi;
ve kanli carpismada ve buyuk,
savuruyor silahi, vatan ya da kral icin,
gosteriyor ondere soylu gururlari ile
nasil borc odenir, vazife ile.
Ama, ah, ne elde eder kahramanlikla?
Nedir odulu onun; sani, serefi nedir?
Isirganlar topluyor bahtsizlar
ve supuyorlar tabagi, son kirintisina degin.
Cuzamli, solgun, bicimsiz, sefih,
katlanir degismez yasaya guclukle
ve gectiler mi bi', gormeden gogu
titrer yeryuzu, ayaklari altinda!
https://images-na.ssl-images-amazon....4,203,200_.jpg
Allá en el claro, cerca del monte
bajo una higuera como un dosel,
hubo una choza donde habitaba
una familia que ya no es.
El padre, muerto; la madre, muerta;
los cuatro niños muertos también:
él, de fatiga; ella de angustia;
¡ellos de frío, de hambre y de sed!
Ha mucho tiempo que fui al bohío
y me parece que ha sido ayer.
¡Desventurados! Allí sufrían
ansia sin tregua, tortura cruel.
Y en vano alzando los turbios ojos,
te preguntaban, Señor, ¿por qué?
¡Y recurrían a tu alta gracia
dispensadora de todo bien!
¡Oh Dios! Las gentes sencillas rinden
culto a tu nombre y a tu poder:
a ti demandan favores lo pobres,
a ti los tristes piden merced;
mas como el ruego resulta inútil
pienso que un día —pronto tal vez—
no habrá miserias que se arrodillen,
¡no habrá dolores que tengan fe!
Rota la brida, tenaz la fusta,
libre el espacio ¿qué hará el corcel?
La inopia vive sin un halago,
sin un consuelo, sin un placer.
¡Sobre los fangos y los abrojos
en que revuelca su desnudez,
cría querubes para el presidio
y serafines para el burdel!
El proletario levanta el muro,
practica el túnel, mueve el taller;
cultiva el campo, calienta el horno,
paga el tributo, carga el broquel;
y en la batalla sangrienta y grande,
blandiendo el hierro por patria o rey,
enseña al prócer con noble orgullo
¡cómo se cumple con el deber!
Mas, ¡ay! ¿qué logra con su heroísmo?
¿Cuál es el premio, cuál su laurel?
El desdichado recoge ortigas
y apura el cáliz hasta la hez.
Leproso, mustio, deforme, airado
soporta apenas la dura ley,
y cuando pasa sin ver al cielo
¡la tierra tiembla bajo sus pies!
-
Soykirimdan kurtulan Alman – Hollandali yazar Annelies Marie ‘Anne’ Frank'in dogum yildonumu ( 12 Haziran 1929 )
https://pbs.twimg.com/media/DCDFWVUWAAAcWuu.jpg
" Neden her gun savas icin milyonlar harcaniyor da, sagliga, ve yoksullara bir sent bile yok? Neden dunyanin baska yerlerinde bolluktan yiyecekler cururken insanlar aclik cekiyor? Neden insanlar bu kadar deli? Savasin sadece buyuk adamlar, hukumetler, ve kapitalistler tarafindan yapildigini sanmiyorum. Hayir, kucuk adamlar da savas yanlisi, yoksa butun halklar coktan ayaklanirdi! Insanlarin icinde yikma durtusu var, sayet tek bir istisna kalmayana dek tum insanlar bir metamorfoz gecirmezlerse savas devam eder. Insa edilmis, bakilmis ve buyutulmus her sey kesilecek, yok edilip sonra yine basa donulecek. "
https://images-na.ssl-images-amazon....4,203,200_.jpg
" Warum gibt es jeden Tag Millionen an Geld für den Krieg und keinen Cent für die Heilkunde, für die Künstler, für die armen Menschen? Warum müssen die Menschen Hunger leiden, wenn in anderen Teilen der Welt die überflüssige Nahrung wegfault? Oh warum sind die Menschen so verrückt? Ich glaube nicht, dass der Krieg nur von den Großen, von den Regierenden und Kapitalisten gemacht wird. Ich glaube nicht, dass der Krieg nur von den Großen, von den Regierenden und Kapitalisten gemacht wird. Nein, der kleine Mann ist ebenso dafür. Sonst hätten sich die Völker schon längst dagegen erhoben! Im Menschen ist nun mal ein Drang zur Vernichtung, ein Drang zum Totschlagen, zum Morden und Wüten, und solange die ganze Menschheit, ohne Ausnahme, keine Metamorphose durchläuft, wird Krieg wüten, wird alles, was gebaut, gepflegt und gewachsen ist, wieder abgeschnitten und vernichtet, und dann fängt es wieder von vorne an. ”
https://pbs.twimg.com/media/DCCJ2WZXkAAiLtu.jpg
“ Eger yalniz ve mutsuzsan, o zaman guzel havalarda, catidan gokyuzunu seyretmeyi dene. Gokyuzunu korkusuz seyrettigin surece icinin temizliginden emin olacak ve tekrar mutlu olacagina inanacaksin. "
-
Amerikali film alimi ve yazar (Rodney William Whitaker) Trevanian'in dogum yildonumu ( 12 Haziran 1931 )
" Bildigin gibi sibumi, siradan, olagan gorunumlerin altinda yatan gizli ustunlukleri anlatir. Soyle dusun. O kadar dogru bir soz ki, cesaretle soylenmesine gerek yok. O kadar dokunakli bir olay ki, guzel olmasina gerek yok. O kadar gercek ki, sahici olmasina gerek yok. Sibumi demek, bilgiden cok anlayis demek. Ifade dolu bir sessizlik demek. Kendini kanitlama geregi duymayan bir alcak gonulluk demek. Sanatta sibumi zarif bir basitligi ifade eder. Buna sabi denir. Felsefedeyse kendini wabi olarak gosterir. Buyuk bir ruhsal rahatliktir ama pasiflik degildir. Bir insanin kisiligindeyse... nasil soylemeli... Hakimiyet pesinde olmayan otorite mi? Onun gibi bir sey. "
https://images.gr-assets.com/books/1388187747l/1059.jpg
“ As you know, shibumi has to do with great refinement underlying commonplace appearances. It is a statement so correct that it does not have to be bold, so poignant it does not have to be pretty, so true it does not have to be real. Shibumi is understanding, rather than knowledge. Eloquent silence. In demeanor, it is modesty without pudency. In art, where the spirit of shibumi takes the form of sabi, it is elegant simplicity, articulate brevity. In philosophy, where shibumi emerges as wabi, it is spiritual tranquility that is not passive; it is being without the angst of becoming. And in the personality of a man, it is . . . how does one say it? Authority without domination ? Something like that. ”
" O andan baslayarak Nicholai'in hayattaki en buyuk amaci, sibumi duzeyinde bir insan olmakti. Son derece sakin bir kisilik. Bu alan ona acikti. Kokenleri, egitimi ve ruhsal yapisi nedeniyle diger bircok meslek ve alan ona kapali oldugu halde, bu acikti. "
https://images-na.ssl-images-amazon....4,203,200_.jpg
" From that moment, Nicholai’s primary goal in life was to become a man of shibumi; a personality of overwhelming calm. It was a vocation open to him while, for reasons of breeding, education, and temperment, most vocations were closed. "