Nisanın son haftasında 21-28 Nisan, Toplam TL mevduatı 832 m den 820 m düşmüş.
https://i.hizliresim.com/qbZ16q.jpg
Printable View
Nisanın son haftasında 21-28 Nisan, Toplam TL mevduatı 832 m den 820 m düşmüş.
https://i.hizliresim.com/qbZ16q.jpg
Aklıma takılan konu sürekli arttığı söylenen DTH bir ülke için risk midir yoksa ülke için bir nevi kur riskinin küçük yatırımcıların üzerine dağıtılması mıdır..?
Malum bankalar bizim aldığımız dövizler nakit olarak tutmak zorunda değil ama bir şekilde hege edilen bu döviz onların bilançolarında mevcut yani kredi vermek istese bunun üzerinde verebilir hemde tam olarak kur riski almadan örneğin benim dövizime %3-4 faiz verirken bu parayı kredi olarak %5,6,7 gibi oranlarla satabilir yada bu parayla gidip devletin çıkardığı yüksek faizli yabancı para cinsinden bono alabilir yanlış mı düşünüyorum
Yani aslında halkın dolar alması para satan kurumlar olan bankaların risklerini azalmaz mı ve devlete/ülkeye bir şekilde daha az riskli yani en ufak çalkantıda kaçmayan kaynak sağlamaz mı
Özellikle Sn.Jondows un konu hakkındaki fikrini merak ediyorum bu DTH ların sürekli artıyor olması içten içe beni kemiriyor bu artış dolar/TL nin seyri yada ülkeye gelen yada gelmeyen para için bir gösterge olabilir mi
Kafam karışık :) yazdıklarım saçma geliyor olabilir ama sonuçta ben ekonomi uzmanı değilim gariban bir küçük yatırımcıyım, hatam varsa şimdiden affola
tabii ki kelimenin kökeni olarak kabbala'dan geliyor, yahudi mistisizmi diye özetlenebilir (islamdaki mevlevilik benzeri).. ama pratik kullanımda kabal; gizli oluşum- tarikat- lobi gibi bir anlama karşılık geliyor.. söz konusu cümle içinde kullanılışı olarak, finans sektörüne hakim olan çoğu yahudi diğerleri avrupalı aristokratlar olan az sayıda aileyi anlatıyor.. sadece finans değil tabii, medya, ve reel sektörün ağırlıklı kısmı.. ve yine paranın gücüyle üniversiteler/ akademiya üzerinde sağladıkları hegemonya.. ve bu hakimiyetlerinden aldıkları güçle devletler ve devletlerüstü kurumlarda (imf/ab/bm falan) etkinlikleri..
kısacası, tayyip'in üst akıl diye tanımladığı nesne :)
Türkiye gibi bir ülkede DTH ların artmasının önemli bir sakıncası var. Darbe , ekonomik buhran , geniş kitlelere yayılan iflaslar gibi sıkıntılı durumlarda DTH larda bulunan döviz varlığı deflatörü düşük bir para birimi olduğu, ve devletin müdahale gücünün dışında bulunduğu için çok kolaylıkla *sistem dışına* çıkartılabilir. Yani basitçe bankadan çekilerek yastık altı tabir ettiğimiz bir şekilde saklanabilir. TL ise bu şekilde yastık altına çekilemez, zira tümüyle tcmb kontrolünde bir para birimi olduğundan devaluasyon yoluyla yastık altındaki TL sistem içinde kontrol edilebilir. TL varlık her ne kadar sistem dışında gibi gözükse de aslında tamamen devlet kontrolündedir.
İşte bu devlet kontrolü dışında, sistem dışına çıkarılabilme riski en büyük risktir ve hiçbir şekilde test edilmemesi gerekir. Bunun emareleri görülmeye başlandığında *ikna edici* tek önlem hepimizin üzerinde mutabık olduğu üzere devlet kontrolündeki yerel para birimine yüksek faiz uygulanmasıdır. Tcmb'nin son adımları bunun işaretlerini taşımaktadır.
O nedenle şahsi fikrime göre DTH ların yükselmesi Türkiye gibi bir ekonomi için risk fiyatlamasıdır ve güven sorununu işaret eder.
Hiperenflasyon veya batık riski yüksek olan, geçmişi bu tip rahatsızlıklara dolu ülkelerde "dolarizasyon" dediğimiz başka milletlerin parasını servet koruma amaçlı olarak tutmak iyi bilinen bir tercihtir. Özellikle tüm Latin ülkelerinin alametifarikası olduğu için bu konuda google araması yaptığınızda örnekler hep orada çıkar. Ancak bu ekonomik tercih kendi kendine oluşmaz, en azından halk durup dururken bunu seçmez. Bir Japon'a mesela, ileride ülke batacak enflasyon patlayacak diyip euro aldıramazsınız. Bunun için geçmiş tecrübe ve güvensizliği halka yaymış politikacılar gereklidir. Yani, dolarizasyon bir "neden" değildir. Dolarize olan ekonomiler daha kolay batmaz. Bu, bir sonuçtur. Kötü ekonomiler, batma ve enflasyon riski nedeniyle, dolarize olurlar. Buna elbette kronik yüksek cari açığı olanları da dahil etmeliyiz.
Dolarizasyon iyi midir kötü müdür? Tek başına ele alındığında "mutlaka, her şartta kötüdür" denilemez. Ülkenin 100 birim döviz borcu varken 20 birim döviz varlığı varsa; "az bile dolarize olmuşlar, riskleri azaltmak için daha çok döviz birikimi gerekir" diye yorumlanabilir. Ancak şu kesin ki, belli büyüklüğü geçmiş güçlü ekonomiler için büyümeye köstek olan, tercih edilmeyen bir sonuçtur. Para arzının çift para birimli olması; ülke merkez bankasının politikalarını zayıflatan, ekonomiyi dış dalgalara daha da maruz bırakan bir durumdur. Ege Cansen bu konuda 1-2 ayda bir yazar... Bunu değiştirmek ise her zaman maliye politikasının elindedir. Çok anti-popüler uygulamalarla, dolar tutmanın cazibesi azaltılabilir. Bunun için gereken ilk iş bütçe açığını azaltıp enflasyonu sıfırlamaktır. Ancak "güven" faktörü 1-2 yılda oluşturulamaz. Bizdeki tasarrufların çok kısa vade tutulması gibi, sisteme olan güven sorunu yaşamış ülkelerde bu tip yapısal değişiklikler yapmak 1-2 jenerasyon alacaktır. Elbette bunun için de bir yerden başlanması lazım. Tam tersine dış borçla büyümeyi teşvik eden bir sistemde bunun bizim ömrümüzde değişeceğini düşünmek zor şu aşamada.
GÜZEL SÖZLER:
Her canlı bir gün ölümü tadacaktır.
Yaşayan her Türk bir sabah 'yüksek faiz düşük kur' politikasından 'saldım bayıra, mevlam kayıra' politikasına geçişi yaşayacaktır.
aynen öyle.. toplam riski azaltan bir faktördür, yerli halkın dolar tutuyor olması.. halkın döviz borçlanması yasak edildi 10 kusür sene önce, buna mukabil mevduatını dolar tutabiliyor, ayrıca yastık altı dolar ve altın da var, bilinemeyen miktarlarda.. yani yurtiçi bireysel kesim dolar borcu yok, dolar bazlı birikimleri var.. bunun nihai anlamı şudur : mesela kur %100 arttı, aynı dönemde enflasyon %30 arttı--> halkın alım gücü arttı
tabii, alım gücünün artmış olması ahalinin hemen gidip alım yapmaya tüketmeye başlaması anlamına gelmez.. tüketim iştahı, daha ziyade algıyla alakalıdır, ahali gelir akışının orta/uzun vadede sürekliliğine inanmazsa asla para harcamaz, ve para sirkülasyona girmezse hiç bir iş yürümez.. yani kritik olan devr-i daimdir, ve tarihi eğilim olarak- kur yükselmeye başladığı zaman ahali dolara geçmeye ve tüketimden kısmaya başlar, devr-i daim kesintiye uğrar ve kendini doğrulayan kehanet misali tablo kötüye döner.. herkes piyasadan elini ayağını çekince, hasılatlar azalır, tahsilatlar gecikmeye başlar, tüketim iştahı düşer vs kötücül döngü hakim olur.. oysa mali tablo- kur enflasyondan fazla artıyorsa alım gücünün yükseldiğini göstermektedir, alım gücü yükseliyorsa tüketim iştahının artması gerektir, oysa tam tersi bir tablo oluşur..
mesela polonya'da 100 milyar falan gibi bir mortgage borcu vardı halkın- bunun üçte biri zloty, üçte biri euro, üçte biri swiss frank cinsindendi.. bir kaç sene evvel frank/euro sabiti bozulup ta kur birden %20 yükseldiğinde frank cinsi mortgage borcu yüüznden polonya halkı 7 kusür milyar euro zarar yazmıştı, büyük infial yarattı leh ahalisinde, lakin kabal'ın medyası bunları hiç haber yapmadı :)