-
Zübeyir TURAN 65
kazandırmak amacıyla mevduat faizleri yükseltildi. Böylece likit fonlar mevduat olarak
bankalara veya borsaya çekebilecekti.
Piyasalara istikrar kazandırmak için fiyat artışlarının durması gerekiyordu. Bu
amaçla fiyatlarda ayarlamaya gidildi.
İstikrar programının bir başka amacı kamu kesimi gelir-gider dengesini kurmak,
devletin borçlanma ihtiyacını düşürmek idi. Ancak bu sayede faizlerin yükselmesi
önlenebilecek, devlet bütçesi üzerindeki faiz yükü hafifleyebilecekti. Fiyat istikrarının
sağlanması da buna bağlı idi.
Ödemeler bilançosu açıklarının daraltılması; döviz piyasasında arz talep
dengesinin tesisi, hem döviz kurunun istikrar bulması, hem de ekonominin iç dengesinin
yeniden oluşturulması için önemliydi.
Kamu kesimi açıklarının kapatılması, teknolojik geri kalmışlığa son verilmesi ve
kaynakların daha etkin kullanılması için KİT’lerin özelleştirilmesi gerekiyordu.
Ekonomik kalkınmanın sürdürülebilir bir temele oturtulması için ekonomide
yapısal değişiklikler gerekiyordu.
5 Nisan kararları iki bölümden oluşmaktadır. Konjonktürel nitelikte olan ilk
bölümde; döviz kuru, ücret, fiyat politikaları, merkez bankası ve bankacılık sektörü,
sermaye piyasası ile kamu sektörüne yönelik önlemler, tarımsal destekleme politikaları,
toplumsal mali dayanışma ve yeni vergilere ilişkin önlemler yer almaktadır. Kamu
sektörüne yönelik önlemler; kamu sektörü, kamu sektörü borçlanma gereği ve
finansmanına ilişkindir. İkinci bölüm olan yapısal düzenlemeler bölümünde ise;
özelleştirme, kamu iktisadi teşebbüslerinin iyileştirilmesi, kamu sektöründe istihdamın
rasyonalizasyonu, yerel yönetimlere ilişkin idari ve mali düzenlemeler ile sosyal güvenlik
kuruluşları reformu düzenlenmiştir (Karluk, 2005: 414).
Bu amaçların gerçekleştirilmesi, kamu kesimi açıklarının azaltılması ve bir dizi
yapısal düzenlemeyle mümkün olabilirdi. Temel ilke, “üretim yapan, sübvansiyon dağıtan
bir devlet yapısından, ekonomide piyasa mekanizmasının tüm kurum ve kurallarıyla
işlenmesini sağlayan ve sosyal dengeleri gözeten bir devlet yapısına geçmektiâ€. 5 Nisan
kararlarının uygulanmasında öncelikle kamu gelirlerinin arttırılması ve kamu
harcamalarının azaltılması almaktadır. 627 trilyon TL gelir, yaklaşık 819 trilyon TL gider
ile bağlanmış olan 1994 konsolide bütçesinin gelirlerinin 65 trilyon TL arttırılması,
giderlerin ise 31 trilyon TL azaltılması amaçlanmıştır. Bunun sonucunda yaklaşık 192
trilyon TL olarak öngörülen bütçe açığı 96 trilyon TL’ye düşecektir. Gelir artışları esas
olarak akaryakıt ve tekel ürünlerinden alınacak dolaylı vergilerden karşılanacak, bunun
belli bir düzeydeki gelir vergisinin arttırılması ve düşük oranlı bir tür servet vergisi
alınması düzenlemeleri tamamlayacaktır (Kepenek ve Yenitürk, 2000: 486).
Hazine ve diğer kamu kuruluşlarının Merkez Bankasından kredi kullanımına
sınırlama getirilerek, Merkez Bankasının daha özerk bir yapıya kavuşturulması
amaçlanmıştır. Merkez Bankasının para politikasını ekonomideki fiyat, ücret ve döviz kuru
için öngörülen hedeflerle uyumlu bir şekilde yürütmesi ve parasal büyüklükleri kontrol
altında tutması öngörülmekteydi. Bu amaçla mevduat munzam karşılığı ve disponibilite
oranları yeniden düzenlenmiştir.
-
Sigorta tabi tasarruf üst sınırı, 50 milyon TL’den 100
milyon TL’ye daha sonra 150 milyon TL’ye yükseltilmiş ve son olarak hükümet tüm
tasarruf mevduatlarına güvence getirmiştir (Toprak, 1996: 174).
Niğde Üniversitesi İİBF Dergisi, 2011, Cilt: 4, Sayı: 1, s. 56-80 66
1994 yılında memur maaş artışları bütçe ödenekleriyle sınırlandırılmış, personelle
ilgili bütçe ödeneklerinde ek bir kısıntıya gidilmemiştir. Toplumda yerleşik hale gelmiş
olan geçmiş enflasyona endeksleme yerine ileriye dönük bir bakış açısı getirmek, özetle,
ekonomik birimlerin hesaplarını ileriye dönük yapmaları ve geçmiş enflasyonun toplum
hafızasından silinmesi başarının temel şartı olarak görülmüştür (Parasız, 1995: 174).
1.8.4. 5 Nisan 1994 İstikrar Programının Uygulama Sonuçları
Bir istikrar programının başarılı olması için birinci koşul halk kitlelerinin gözünde
kredibilitesi olmalıdır. Halk program çerçevesinde belirlenen hedeflere alınan önlemlerle
ulaşacağına inanmalıdır. Ayrıca istikrar programı ile halka yüklenen külfetin tüm toplum
kesimlerine adil dağıtılması sağlanmalıdır. Ancak bu şartlarda halk istikrar programına
destek verebilir ve kendisinden istenen fedakârlığa katlanır. İstikrar programının başarısı
için halkın desteği ile birlikte, asgari ölçüde de olsa parlamentodaki partilerin de desteği
sağlanmalıdır.
İstikrar programının başarılı olması için öngörülen tüm önlemlerin aynı paket
içinde toplanması ve vakit geçirilmeden ve tavizsiz uygulanması gerekir.
Kısa ve orta vadede ulaşılması hedeflenen amaçlar çok iyi belirlenmeli, hedefler
arasında vade karmaşası yaşanmamalıdır.
İstikrar programının başarılı olması, para arzının belirli bir düzeyde tutulmasına
bağlıdır. MB’ ye özerklik verilmeli ve para arzı hükümetten bağımsız olarak düşük ve sabit
bir oranda arttırılmalıdır. Bütçe açıkları için MB kaynaklarına başvurulmamalıdır.
Ekonomide doğrudan fiyat kontrollerine gidilmemeli, geçmişte yapıldığı gibi,
polisiye önlemlerle istikrar arayışı terk edilmelidir.
5 Nisan İstikrar Kararlarının uygulanmasında bu koşulların yerine getirilmiş
olduğunu söyleyemeyiz. Öncelikle İstikrar Programının uygulanmasında çok geç
kalınmıştır. İyi hazırlanmış, yapısal iyileştirmeleri de içeren bir istikrar programlarının daha
1989 da uygulanması gerektiğini savunanlar vardır. İstikrar programının 5 Nisandan en az
dört ay önce uygulanması gerektiğini savunanlar ise çoğunluktadır. Maalesef, yerel
seçimler dolayısıyla Hükümet istikrar paketini açıklamakta geç kalmıştır. Bu nedenle
ülkede stoklama ve spekülasyon eğilimleri artmış, dengeler daha fazla bozulmuştur.
Program içinde tüm tedbirler kısa sürede uygulamaya konulamamıştır. Hükümet
aldığı kararları uygulamada kararlı davranmamış, kendi içinde anlaşamamış veya yeterli
destek bulamadığı için sonuç alamamıştır.
İstikrar programlarında yer alan bazı harcamaları kısıtlama önlemleri
uygulanamamıştır. Lojman ve dinlenme tesislerinin satılması gerçekleşmemiştir. Sosyal
güvenlik kurumlarının açıklarını kapatmak için, sosyal güvenlik sisteminde reform
yapılması ve özellikle emeklilik sürelerinin uzatılması konuları 1995–98 döneminde de
yasalaştırılamamıştır.
Akaryakıt istikrar fonu önce %10’dan %25’e çıkarılmış, fakat petrol şirketlerinin
direnmesi üzerine bu fon sıfırlanmıştır. Kayıt dışı kesimleri de içeren bir vergi reformu
çıkarılmamış ihdas edilen vergilerden beklenildiği kadar vergi toplanamamıştır. Hükümet,
özelleşme ve iyileşme şansı olmadığı için kapatmayı düşündüğü kuruluşları, çalışanların ve
halkın tepkisinden çekinerek kapatamamıştır. Hükümet ortağı partiler kendi aralarında
anlaşamadıkları için, özelleştirme programı gecikmiştir. 1994 yılı için özelleştirme
programı hiç gerçekleşememiştir. 5 Nisan 1994 istikrar programı ekonomide kalıcı istikrar
Zübeyir TURAN 67
için kamu kesimi gelir-gider dengesinin sağlanması gerekliliğini vurguluyordu. Bunu
gerçekleştirmek için kısa dönemde özelleştirmenin hızlandırılması ve özelleştirme geliri ile
açığın kapatılması ve kamu gelir gider dengesinin sağlanması amaçlanmıştı. Bu hedef
tutmadı. Kamu kesimi gelir-gider dengesinin uzun dönemde kurulması için çıkar yol
düzenli, normal gelirlerin arttırılması ve kamu kesiminde israfın önlenerek harcamaların
kısıtlanmasıydı. Bu amaçlara da ulaşılamadı. 1994–1997 döneminde konsolide bütçe
gelirlerinin GSMH’ya oranı, yükselmek bir yana düştü. Harcamalarda da reel olarak bir
miktar geriledi fakat sonuçta 1994’den sonra kamu kesimi borçlanma gereği tekrar
yükselmeye başladı. 5 Nisan 1994 istikrar Programının, kamu kesimi gelir-gider dengesinin
sağlanması ile ilgili hedefleri sadece 1994 yılı için kısmen tutturuldu. 1995, 1996 ve 1997
yıllarında kamu kesimi borçlanması artarak devam etti. Devlet, borçlarını ve borç faizlerini
ödemek için yüksek faizden borçlanmayı sürdürmek zorunda kaldı. 1995 yılında da faizi
%150’yi aşan hazine bonosu ve devlet tahvili satışı devam etti. Hazine bonosu ortalama
reel faizi 1994’de %22,3 ve 1995’de %15,8 oldu.
Hükümet, 5 Nisan 1994 istikrar programını kısa vadeli önlemlerine, 1994 yılı
içinde bir ölçüde kararlılıkla uygulayabildi. Bunun sonucu olarak, mali piyasalardaki
dalgalanmalar kısmen durduruldu. Fakat programın, yapısal reform öngören uzun vadeli
önlemleri uygulanamadı. Özelleştirmede kayda değer sonuçlar alınamadı. Kamu idaresinin
yeniden yapılanması sağlanamadı. 1995 yılının ikinci yarısında Hükümet bunalımları
yaşandı. Ve 27 Aralık 1995’de erken seçim kararı alındı. Dolayısıyla istikrar programının
uygulanması mümkün olmadı, ekonomik istikrarsızlık kronikleşti. Kamuoyu 1996 yılına
yeni istikrar paketi beklentisi ile girdi ve bu beklenti yıl boyunca devam etti. Refah Yol
Hükümetinin açıkladığı kaynak paketleri kamuoyuna yeterli güveni vermedi, ekonomiyi
düzlüğe çıkaracak bir program olarak görülmedi. 1197 yılı ekonomide her an ortaya
çıkacak bir bunalım endişesi ile geçirildi.
5 Nisan 1994 İstikrar Programı ekonomide stagflâsyona neden oldu. Mal
piyasasında talep daralması ekonominin tüm sektörlerini ciddi biçimde etkiledi. Bazı
dayanıklı tüketim malları üreten sanayi dallarında ve otomotiv sektöründe kapasite
kullanımı, 1994 yılının ikinci yarısında, üçte bir oranına indi. İmalat sanayinin bütününde
kapasite kullanımı %64’e düştü. Sınaî hâsıla bir önceki yıla göre %18 oranında geriledi.
Makine sanayinde üretim düşüşü %50’ye ulaştı. Büyük sanayi kuruluşlarında, birkaç ay
içinde 500 ila 600 bin kişi işini kaybetti. 1994 yılı sonunda, eksik istihdam 1,8 milyona,
eksik istihdam oranı %8,7’ye yükseldi. Bu gelişmelerin sonucu olarak GSMH’daki
gerileme 1995 yılının ilk çeyreğinde de devam etti. Ekonomi yılının ikinci çeyreğinden
itibaren toparlanma sürecine girdi. Yılın ilk çeyreğinde %6,6 gerileyen toplam nihai yurt içi
talep, yılın ikinci çeyreğinde %12,5, yılın ikinci yarısında %11,8 oranında yükseldi. 1995
yılında GSMH bir önceki yıla göre %8,1 oranında büyüdü. Bu büyüme büyük ölçüde
yurtiçi talepteki canlanmadan kaynaklandı. 1995 yılında GSMH büyümesine dış talebin
etkisi negatif oldu. 1995 yılında gerçekleşen %8,1 oranında büyümeyi, bir önceki yılın
olağan dışı kötü performansı ile birlikte değerlendirmek gerekir. Bu orana bakıp, Türkiye
ekonomisinin 1995 de çok başarılı bir yıl geçirdiğini söylemek doğru değildir. 1995 yılı
1994’deki stagflasyonun arkasından gelen bir toparlanma yılı olmuştur. Ekonominin içinde
bulunduğu koşullarda; süre giden istikrarsızlık ve ağır yapılaşma yapısal sorunlar altında
yüksek oranlı büyümenin sürdürülebilmesin mümkün olmayacağı tahminleri yapılıyordu.
Bununla birlikte GSMH büyümesi 1996 da %7,1 oranında, 1997 de %8 civarında
gerçekleşmiştir. Bu gelişme iç piyasadaki canlılık ve özel sektörün dinamizmi sayesinde
mümkün olmuştur. Özel sektörün sınaî üretimi %14 civarında artmıştır. İmalat sanayinde
Niğde Üniversitesi İİBF Dergisi, 2011, Cilt: 4, Sayı: 1, s. 56-80 68
kapasite kullanım oranı 1996 da %78’e 1997 de %84’e ulaşmıştır. Özel sektörün politik
istikrarsızlığa ve mali piyasalardaki dalgalanmalara bağışık hale geldiği söylenebilir.
Türkiye’yi 5 Nisan İstikrar Programına götüren ekonomik bunalım ve istikrar
programının uygulanması halkın ortalama refah seviyesinin düşmesine neden olmuştur.
Kişi başına gelir 1992’de 2184 dolara gerilemiştir. 1993’de 3004 dolara yükselmişken
1994’de 2184 dolara gerilemiştir. 1993’de ulaşılan refah düzeyine ancak 4 yıl sonra
1997’de kişi başına 3048 dolar gelir seviyesi ile tekrar ulaşılabilmiştir. Kısaca ekonomik
bunalım ve istikrar programı halkın refah düzeyini ciddi biçimde olumsuz etkilemiştir.
İstikrar programının külfeti eşit dağıtılmamıştır. Bunalımdan ve program uygulamalarından
en fazla emek geliri elde edenler olumsuz etkilenmiştir.
5 Nisan 1994 İstikrar Programının amaçlarından birisi, enflasyonist baskıyı
kırmak, ekonomik istikrarı sağlamak idi. Bugün gelinen noktada programının bu amacını
gerçekleştirebildiğini söylemek mümkün değildir. 1994 yılında enflasyon Cumhuriyet
tarihinde rekorları alt üst ederek TEFE ile %149,6’ya ve TÜFE ile %125,5’e yükseldi.
TÜFE de artış 1995 ve 1996 da %80’lere yerleşti. Başka ifade ile ekonomide fiyat istikrarı
sağlanamadı, halk %80 enflasyon ile yaşamaya alıştı!
1989’dan itibaren döviz kurlarının enflasyon oranında değişmediğini ve TL’nin
dolar ve mark karşısında aşırı değerlenmiş hale geldiğini belirtmiştik. Döviz piyasasında
1993’ün ikinci yarısında, önceki seksiyonlarda açıklanan nedenlerle, başlayan
hareketlenme, 1994’ün ilk çeyreğinde patlamaya dönüştü. 1994 yılı başında 15 bin TL olan
ABD doları Nisan 1994’de 32 bin TL’yi, yılsonunda 40 bin TL’yi aştı. 1994 yılın da
doların TL karşısındaki artışı %170 civarında oldu. Döviz kurlarındaki yükselme, geçmiş
yıllarda TL’nin aşırı değerlenmesini de telafi edici ölçüde oldu. 1994 Nisan-Mayıs
aylarında satın alma gücü paritesine göre, 25–27 bin TL civarında olması gereken ABD
dolarının TL kuru serbest piyasada 32–35 bin TL’de istikrar buldu. 1995 yılında ve
1996’nın ilk dokuz aylık döneminde, döviz kurlarındaki gelişmeler yine enflasyon oranın
altında kaldı. Başka bir ifade ile TL, dolar ve mark karşısında aşırı değerlenmiş hale geldi.
1995 yılında tüketici fiyatları %80 civarında yükselirken, doların TL karşısındaki artışı
sadece %55 oldu. Döviz kurlarındaki yükselme, 1996’nın ilk dokuz ayında enflasyonun
altında kaldı, fakat son 3 ayda ivme kazandı. 1996 sonunda ABD doları 108 TL, Alman
markı 70 bin TL değerine ulaştı. 1996 yılı için döviz kurları, TÜFE’ deki yükselişe yakın
bir oranda artmış oldu. 1997 sonunda bir ABD doları 205 bin TL’yi aştı. Dolar TL
karşısında bir yılda %90 civarın da değer kazandı ki bu oran enflasyon oranının (TEFE)
altında kalmıştır. Döviz kurundaki yükseliş veya TL’nin aşınması şu nedenlere
bağlanabilir:
• Sermaye kazançları üzerinden alınan stopaj vergisinin arttırılacağının
açıklanması
• IMF ile sürdürülen görüşmelerin sonuçsuz kalması
• 1996 yılında dış ticaret bilançosu açığının büyümesi
Bir istikrar programının başarısı, kararları izleyen dönemde para arzının belirli bir
düzeyde kontrol altında tutulmasına ve kamu kesimi borçlarıma gereğinin düşürülmesine
bağlıdır. Oysa istikrar önlemlerinin alınması arifesinde ve sonrasında, fiyatlardaki çok
yüksek oranlı artış, reel para ankeslerinde düşmeye yol açar, ekonomide reel para stoku
daralır. Eğer para arzı kontrol altında tutulabilirse yine para enjeksiyonu sınırlı kalırsa, bir
süre sonra fiyat artışları yavaşlayacak ve halkın enflasyon beklentisi aşağı çekilebilecektir.
Bir istikrar programının başarısı için temel koşullardan birisi budur. Fakat daha önce
Zübeyir TURAN 69
açıklanan nedenlerle, Türkiye’de maalesef para arzını sürekli kontrol altında tutmak
mümkün olmamaktadır. Nitekim 1994 sonbaharından itibaren özel kesim yeniden kendi
parasını yaratmaya başlamıştır. Para, tahvil ve döviz piyasalarında hareketlilik yükselmiştir.
Para arzının kontrol altında tutulamamasının, öteki nedeni kamu kesimi gelir-gider
dengesinin sağlanamamasıdır. 1995 ve 1996 yıllarında kamu kesimi borçlanma gereği,
sırasıyla %8,6 ve %7,8 düzeylerinde kalmıştır. Kamu kesimi bir yandan MB kaynaklarına
başvurarak emisyon hacminin genişlemesine neden olmuştur. Öte yandan Hükümetin
%125’e varan faiz oranları ile borçlanmayı sürdürmesi, faiz artışı, fiyat artışı sarmalının
yerleşmesini kaçınılmaz hale getirmiştir. M2 para arzı 1994’de %123,2, 1995’de %99,4 ve
1996’da %122,7 oranında genişlemiştir. Genel bütçe açıklarının ve parasal genişlemelerin
sürmesi enflasyonun 1997’de %100’e ulaşmasına neden oldu.
Para arzı ile enflasyon arasında tek yönlü değil, çift yönlü nedensellik ilişkisi
vardır. Enflasyon kendini besleyen mekanizmaları yaratmakta ve çalışmalarını
sağlamaktadır. Ekonomide istikrarsızlık sürdükçe likidite ihtiyacı artmaktadır ve ekonomi
bu ihtiyacı bir şekilde gidermektedir. Öte yandan, kamu bütçesindeki yapısal dengesizliğin
sürmesi Hükümeti yüksek faiz ile borçlanmaya veya para basmaya zorlamaktadır. Her iki
politika uygulaması da istikrarsızlığı körüklemektedir.
5 Nisan 1994 İstikrar Programını hedeflerine ulaşması performansı bakımından
değerlendirirsek, özetle şunları söyleyebiliriz: 5. Nisan İstikrar Programı piyasalardaki
‘yangını’ durdurabilmiştir. Fakat GSMH da %6’ya varan düşme pahasına… Buna karşılık,
5. Nisan 1994 Programı yapısal hedefleri gerçekleştirmede başarılı olamamıştır. Program
uygulamasını takip eden yıllarda yıllık enflasyon oranı %70-%80’lerde seyretmiştir. Kamu
kesimi gelir-gider dengesizliği, vergi yasalarındaki düzenlemeye karşılık giderek
derinleşmiştir. Kamu harcamalarında hizmetleri aksatmayacak biçimde tasarruflara
gidilmesi sağlanamamıştır. Konsolide bütçe gelirinin %40’dan fazlası (1996–1999) kamu
borçları faizlerinin ödenmesi tahsis edilmiştir. Özelleştirmede bugüne kadar tatmin edici
bir mesafe alınamamıştır. Sosyal Güvenlik yasası 5. Nisan 1994 İstikrar Programından 5,5
yıl sonra, Ağustos 1999’da çıkarılabilmiştir. Yerel Yönetimlere mali özerklik ve etkinlik
kazandırılması, Tarımsal Destekleme Politikasının yeniden düzenlenmesi, dış ticaret
bilançosu açıklarının küçültülmesi gibi sorunlar 2000’li yıllara girerken sürmektedir.
Hazırlanan istikrar programı bütünüyle uygulanamamıştır. Sonuçta, Türkiye de kriz
gündemden düşmemiş, ekonomiyi yönetenler IMF’nin kapısından bir türlü
ayrılamamışlardır. IMF ile 1998 Haziran ayından itibaren sürdürülen görüşmeler ve 18
aylık Yakın İzleme Anlaşması nihayet 2000 yılına girilirken yeni bir stand-by anlaşması ile
sonuçlanmıştır (Şahin, 2000: 222–227).
-
Geçmiş Geleceğin Aynasıdır.
Hatalardan Ders Almak Mümkün Mü?
-
Cadılar Bayramı
Cadılar Bayramı'nın kökeni antik Britanya'da pagan Keltlerin kutladığı Samhain Festivali'dir.[1] Keltler 1 Kasım'ı yazın bitişi, kışın başlangıcı kabul ediyorlardı. Samhain kelimesinin kökeni Eski İrlandaca sam (yaz) ve fuin (son) sözcüklerine dayanır.[8] Bu tarihte sürüler yaylalardan dönüyor, toprak ağaları ile çiftçiler arasındaki arazi kira sözleşmeleri yenileniyordu.
Yaz sonu Keltlerde aynı zamanda evliliklerin gerçekleştiği, ölülerin kutsandığı ilahî bir dönemdi. Bu günde, ölülerin ruhlarının geçmişte yaşadıkları evleri ziyaret ettiğine inanılıyordu. Tepelerin üzerinde, evlerdeki ocakları tutuşturmak ve aynı zamanda kötü ruhları uzak tutmak için büyük ateşler yakılıyordu. İnsanlar, ortalıkta dolaştığına inandıkları ruhlara tanınmamak için maskeler takıyor, kostümler giyiyorlardı. Bu gelenekler nedeniyle Samhain festivali zamanla cadılar, goblinler, periler ve iblislerle özdeşleşti.[1] Romalılar 1. yüzyılda Kelt topraklarını fethettiklerinde, kendi ölüm festivalleri Feralia ve hasat festivalleri Pomona'yı Samhain ile birleştirdiler.[1]
7. yüzyılda Papa IV. Boniface 13 Mayıs'ta kutlanan Azizler Günü'nü -muhtemelen pagan festivalinin yerini alması için-[1] 1 Kasım'a taşıdı. Azizler Günü'nün arifesi (31 Ekim) kutsal kabul edildi ve Batılı dillerdeki Halloween adı buradan geldi. Orta Çağ'ın sonlarında seküler kutlamalar ile Hristiyan bayramı kaynaştı. Avrupa'daki Reform hareketleri esnasında, özellikle Protestan Hristiyanlar arasında, Cadılar Bayramı kutlamaları neredeyse son buldu; Britanya'da ise seküler bir bayram olarak kutlanmaya devam etti.[1]
Amerika'ya yerleşen ilk kolonilerde -pek çok bayram gibi- Cadılar Bayramı da yasaklandı.[1] Bununla birlikte 1800'lü yıllarda, Cadılar Bayramı'ndan öğeler taşıyan bir hasat bayramı kutlanmaya başlandı. 19. yüzyılda başta İrlandalılar olmak üzere Britanya'dan Amerika'ya göçen çok sayıdaki göçmen Cadılar Bayramı kostümlerini beraberlerinde getirdiler ve Cadılar Bayramı zamanla ABD'deki başlıca çocuk bayramlarından biri haline geldi.[1]
-
Bir gün büyük Yunan hatibi Demostenes, Atina’da bir toplantıda konuşmak isteyince halk, kendisini dinlemek istememiş, gürültü etmeye başlamış. Bunun üzerine Demostenes:
“Yalnız iki kelimecik söyleyeceğim.†demiş ve hemen bir hikaye anlatmaya başlamış:
“Vaktiyle bir delikanlı Atina’dan Megara’ya gitmek için bir eşek kiralamıştı. Eşeğini kiraya veren adam da aynı yere işi düştüğü için beraber yola çıkmışlar. Konuşa konuşa giderken öğle sıcağı basmış. Biraz dinlenmek ve öğle yemeği yemek için birlikte bir su başına çökmüşler. Ama ortalıkta gölge edecek bir şey olmadığı için eşeğin sahibi, eşeğinin yaptığı gölgeye sığınmış. Eşeğini kiralayan genç buna içerlemiş, “Sen çekil, ben oturacağım oraya†demiş. Öteki ise “Ne münasebet, eşek benim.†deyince kiracı “İyi ama ben kiraladım.†diye itiraz etmiş. Diğeri “Ben eşeği kiraya verdim gölgesini değil.†diye devam etmiş. Derken aralarında kavga çıkmış.
Demostenes sözün burasına gelince kürsüden inmiş. Halk: “Sonra ne olmuş, söylesene sonra ne olmuş?†diye bağrışmaya başlayınca, tekrar kürsüye çıkmış:
“Ey ahali! Sizin iyiliğiniz için laf edeyim dedim dinlemediniz de, bir eşeğin gölgesini mi merak ediyorsunuz, bu ne iştir.â€
-
Bizim köylü Ahmet eşeğini satmaya karar vermiş. Kıymeti tas çatlasa 50 lira eden eşek için pazarlık payını da ekleyerek 100 lira fiyat koymuş. Komşu köyden acilen eşeğe ihtiyacı olan Mehmet 100 lira ödeyip almaya razı olmuş. Köylü Ahmet eşeğini satmış ama akşam da uykusu kaçmış. Düşünüp durmuş, “Mehmet 50 liralık eşeğe niye 100 lira verdi?†diye. İçi rahat etmeyince ertesi gün eşeğini geri almaya karar vermiş. Pazara gittiğinde Mehmet’in eşeği 200 liradan satışa çıkardığını görmüş. Sonunda 200 liraya almak zorunda kalmış. Ayni olay bu kez Mehmet’in başına gelmiş.
O da ertesi gün eşeği geri almaya karar vermiş. Bu alışveriş hergün fiyat arta arta devam etmiş. Birkaç gün sonra pazara bir başka köyden Hüseyin gelmiş. Hüseyin pazardaki kalabalığın arasına dalınca bir de ne görsün:
- “Al, al, al, sat, sat, sat†bağrışmaları arasında bir yaşlı eşek ve bu eşeğin 1 milyon liralık satış fiyatı.
Yanındakine sormuş
- “Hemşerim, bu yaşlı eşek 1 milyar lira eder mi yahu?â€
Adam hemen yanıtlamış;
- “Valla grafikler ortada. Bu eşeğin fiyatı 50 liradan başladı, 950 liraya liraya geldi. Şöyle bir tekniğine bakarsan görürsün. Eşeğin fiyatı 1 milyondaki direncini kırarsa, 1,5 milyona kadar yolu var.
Kısadan hisse!
Bizim emlak fiyatları da resmen eşeğin fiyatı gibi arttı. 100 bin liralık evler bugün İstanbul’da 350-400 bin liraya satılıyor.
İstanbul’un kuş uçmaz kervan geçmez semtlerinde bile 300 bin liradan evler peynir ekmek gibi satılıyor.
Buralardan ev alanlar hep yatırım için alıyor.
300 liraya alıp 500 liraya satmak için.
İhtiyacı için, yani alıp oturmak için emlak alanların oranı istatistiklere göre yüzde 15. Geri kalanı yatırım amaçlı.
Son gözde Kayabaşı ve Arnavutköy.
3. Havaalanı yapılacak diye fiyatlar almış başını gidiyor. İyi de havaalanının bu bölgeye 30 kilometre ötede yapılacak olması insanların buraya taşınmasına mı neden olacak?
Elbette hayır. Bu bir pazarlama stratejisi.
Balonu bankalar şişirdi
İstatistiklere göre, Türkiye’nin en büyük ili olan İstanbul’da konut alan kişilerin yüzde 47’si konut kredisini tercih etti. Bu oran başkent Ankara’da yüzde 48, İzmir’de yüzde 46 olarak gerçekleşti. Bartın konut satışları içerisindeki yüzde 53’lük kredi kullanma oranıyla tüm iller arasında başı çekerken, onu Denizli yüzde 51 ve Tokat yüzde 50 ile takip etti. 2013’ün ilk 3 ayında satışlar içerisindeki en düşük konut kredisi payı olan 3 il Doğu Anadolu’dan çıkarken, 3 ay boyunca hiç kredili satışın gerçekleşmediği Hakkari bu alanda sonuncu oldu.
Bu istatistikte de görüldüğü gibi konutların yarısı krediyle alınıyor.
Bunda bankaların etkisi büyük.
Türk halkı bankalar tarafından büyük bir batağa çekiliyor.
Faizler düşük spekülasyonu ile aldanan vatandaş eşek hikayesinde olduğu gibi 100 liralık evi 300 liraya alıyor. Konut piyasasındaki bu balonu Türk halkının zaafını kullanan bankalar şişirmiştir.
Peki, şimdi ne olacak?
Dövizdeki yükseliş bankaları sıkıntıya soktu. Yurtdışından neredeyse sıfır faize yakın buldukları parayı Türkiye’de kredi olarak satan bankalar, dövizde terse geldiler.
Dövizin yükselişi bankaları sıkıntıya soktu.
Bu da kredi musluklarını kısmalarına faizleri yükseltmelerine neden oldu.
Bu musluğun vanası önümüzdeki aylarda daha da kısılacak. Zira dünyadaki ekonomik gelişmeler de onu gösteriyor.
Özet olarak, bankaların para satmak için oluşturduğu piyasada sona gelindi. Özellikle yatırım amaçlı yani 300’e alıp 500’e satmak için emlak alanların zarar dönemi başlıyor.
-
Son bir yılda fiyatı artmayan Hiç birşey kalmadı. Sen almaya devam edersen artar.... Ama eninde sonunda bunun geri dönüşü olacak.
En ilgincinde alacak parada bulunuyor. Çekecek kredide :kmk:
sizce bu işte bir gariplik yokumdur ?
Bu Sadece bizim Ülkemizde değil Tüm dünyada aynı dönemdeyiz...
Oyunun Sonu geliyor... Bakalım neler olacak....
Kasım , Aralık ve Ocak bu 3 ay çok soğuk olacak.
Umarım ben yanılıyorumdur.
-
Selamlar
tam 15 gündür yazmıyordum. Kimsede sormadı neden yazmıyorsunuz diye :kahkah::kahkah: ( vay be kimse okumuyormuş )
Burada gırgırda yapabilirsiniz müsaade vardır. Hepimizin sinirleri bozuluyor. Burada en azından kafa dağıtıyoruz.
Şakaya gırgıra müsaade vardır.
Küfür, birbirini küçük düşürmeye, sidik yarıştırmaya müsaade yoktur.
Sidik yarışı diyorum. Çünkü kimse kimseden üstün değildir.