-
Ingiliz sair, deneme yazari ve romanci Edward Thomas'in dogum yildonumu (3 Mart 1878)
Gelmis olsaydin
Gururlu olmasaydin
Gunes batmada
Icimde bir kusku
Sevgilim gelecek misin?
Eger geleceksen
Cabuk gel
Baykuslar otmede
Gece geliyor
Binelim atlarimiza
Sevgilim, guzelim, gel.
https://images-na.ssl-images-amazon....eVT%2BDabL.jpg
Would you have come?
Would you have come
Without scorning,
Had it been
Still morning?
Beloved, would you have come?
If you come
Haste and come.
Owls have cried;
It grows dark
To ride.
Beloved, beautiful, come.
-
Rus roman yazari Yury Olesha’nin dogum yildonumu (3 Mart 1899)
“Esya beni sevmez. Mobilya bana celme takmaya calisir. Cilali bir kose bir gun beni tam anlamiyla isirmisti. Yorganla hep karmasik bir iliskim olmustur. Bana verilen corba hic sogumaz. Eger herhangi bir cer cop- bozuk para ya da dugme masadan dusecek olsa, yerinden oynatilmasi zor bir mobilyanin altina yuvarlanir.” Kiskanclik
https://static1.squarespace.com/stat...g?format=1500w
“Things don't like me. Furniture tries to trip me. Once some sort of lacquered corner literally bit me. With my blanket I always have complex ... Soup which is served me never cools. If some kind of trinket–a coin or a cuff link–falls off the table, it usually rolls under some piece of almost immovable furniture. “
“Baskalarinin pencerelerine bakiyor, baskalarinin merdivenlerini tirmaniyorum. Ara sira yabanci guluslerin pesinden, bir kelebegin pesinden kosan doga bilimci gibi hoplaya ziplaya kosuyorum! Haykirmak istiyorum: 'Durun! O fundalik nasil renkleniyor, gulusunuzun dayaniksiz ve dusuncesiz pervanesi nereden ucup geldi? Bu fundalik hangi duygudan? Huznunuzun pembe yaban-gulu mu yoksa sig hirsinizin frenkuzumu mu? Durun! Bana lazimsiniz…”
https://images-na.ssl-images-amazon....SR192,320_.jpg
“I look into other people's windows, go up other people's stairs. From time to time I run after someone else's smile, skipping, like a naturalist running after a butterfly! I feel like shouting: Stop! What's blossoming on the bush that shaky and precipitate moth of your smile flew out of? What's that bush’s emotion? Is it the pink dog rose of sorrow, or the currant of petty ambition? Stop! I need you…"
-
Isvecli yazar, sair ve edebiyat elestirmeni Artur Lundkvist’in dogum yildonumu (3 Mart 1906)
Bugun yagmur
Bir kadin sacidir
Yeryuzune
Dokulen
Upuzun ince ince karanlik kokulu
Sen ki askla aldatildin
Yuregin tas parcasi
Dinle yagmuru dinle
Teselli bul turkusunden
Her sey olur
Her sey buyur
Her sey gecer
Hayat kalir
https://images-na.ssl-images-amazon....4,203,200_.jpg
Today the rain is like the hair
Long, silky, of the woman,
Spread over the earth,
Dark, cool, perfumed.
You who have been deceived in love
And still think at the bitter sorrow,
Listen to the murmur of the rain,
Pay attention to her caressing words, -
Everything grows
Everything goes forward
Everything withers
But life lasts.
-
3 Mart 1924'de Turkiye Cumhuriyeti halifeligin sona erdigini acikladi ve son Osmanlý halifesi II. Abdulmecit surgune gonderildi. / La Repubblica di Turchia dichiara decaduto il califfato ed esilia lo ultimo sultano ottomano Abdul Mejid II
https://pbs.twimg.com/media/C562bgwXQAEWKoH.jpg
-
Pulitzer Odullu Amerikali sair James Merrill’in dogum yildonumu (3 Mart 1926)
https://images.penguinrandomhouse.co.../9780375711664
Istanbul. 21 Mart. Bugun anlamsiz
Bir sitemle uyandim. Yuzumun sag yarisi
Kimildamayi reddediyor. Gulmeliyim
Korku icinde sendelerken geri kalani
Cifte yukun altinda, diger ikizi sarkmis,
Hisli ve sersemlemisken.
Burada yalnizim. Pek degil- disarida sisin icinden
Belli belirsiz ucan kelimeler: Pan Amerikan.
Iki bin bes yuz sene bu sehir dingin Dogu’nun
Ve cildirmis Bati’nin arasinda ayakta kaldi.
Karamsar olmak icin bir neden yok;
Henuz gormedigim bir suru sey var,
Aya Sofya mesela. Cay sarhosu, trasli ve giyimli...
Cin! Cin!
https://www.locussolusrarebooks.com/...g?v=1457975588
Istanbul. 21 March. I woke today
With an absurd complaint. The whole right half
Of my face refuses to move. I have to laugh
Watching the rest of it reel about in dismay
Under the double burden, while its twin
Sags on, though sentient, stupefied.
I'm here alone. Not quite-through fog outside
Loom winged letters: Pan American.
Twenty-five hundred years this city has stood between
The passive Orient and our frantic West.
I see no reason to be depressed;
There are too many other things I haven't seen,
Like Hagia Sophia. Tea drunk, shaved and dressed...
Dahin! Dahin!
-
-
-
Fransiz roman yazari ve sosyolog Georges Perec’in olum yildonumu (3 Mart 1982)
“Pek yasadin denemez, oysa her sey coktan soylendi, coktan bitti. Topu topu yirmi bes yasindasin, ama yolun cizilmis bile. Roller hazir, etiketler de, bebekligindeki oturaktan yasliligindaki tekerlekli sandalyeye varana kadar oturulacak tum yerler orada durmus siralarini bekliyorlar. Seruvenlerin oyle iyi betimlenmis ki, en siddetli isyan bile kimsenin kilini kipirdatmayacaktir. Sen istedigin kadar sokaga cikip insanlarin sapkalarini baslarindan ucur, basina igrenc seyler tak, ciplak ayakla yuru, bildiriler yayinla, onune cikan bir kapkacciyi gecerken kursunla, bosuna, bir ise yaramayacak, duskunler yurdunun yatakhanesinde yatagin coktan yapilmis, lanetli sairler sofrasinda yerin ayrilmis. Her sey ongoruldu, her sey en ufak ayrintisina kadar hazirlandi, buyuk asklar, soguk alaycilik, istirap, bolluk, egzotizm, buyuk seruven, umutsuzluk. Sen ruhunu seytana satmayacak, ayaklarinda sandaletlerle gidip kendini Etna’ya atmayacak, dunyanin yedinci harikasini yikmayacaksin.” Uyuyan Adam
https://luisellapacco.files.wordpres...2/08/perec.jpg
“Non hai vissuto granché, eppure tutto è già deciso e definito. Hai solo venticinque anni, ma la tua strada è tracciata. Tutti i ruoli sono pronti, e così le etichette: dal vasino della prima infanzia alla sedia a rotelle della vecchiaia tutti i sedili sono lì che aspettano il loro turno. Le tue avventure così ben dettagliate che anche davanti alla più violenta delle ribellioni nessuno batterebbe ciglio. Hai un bel scendere in istrada e sbatter per terra il cappello alla gente, cospargerti il capo di spazzatura, andar scalzo, pubblicare manifesti politici e sparare revolverate all'usurpatore di turno, non servirà a niente: hai già un letto fatto nel dormitorio dell'ospizio, un posto apparecchiato alla tavola dei poeti maledetti. Battello ebbro, miserabile miracolo: lo Harar è soltanto un parco divertimenti, un viaggio organizzato. Tutto è previsto, preparato nei minimi particolari: i grandi slanci del cuore, la fredda ironia, la lacerazione, la pienezza, l'esotismo, la grande avventura, la disperazione. Non venderai l'anima al diavolo, non andrai a gettarti nell'Etna coi sandali ai piedi, non distruggerai la settima meraviglia del mondo. “