http://666kb.com/i/dj4ezsxm0n4ks4is5.jpg
Printable View
MUSTAFA KEMAL PAŞA İLE SÖYLEŞİ
Tarihteki büyük liderlerin en belirgin özelliklerinden biri de ileri görüşlü
olmalarıdır. Bu özellik ATATÜRK’ün de temel niteliklerinden biridir. Birinci
Dünya Savaşı’nın kaybedildiği ve Anadolu’nun çaresizlik içinde parçalanmayı
beklediği günlerde o, birçoklarının yaptığı gibi karamsarlığa teslim olmamıştır.
Sahip olduğu tarih şuuru ve geleceği algılama yeteneği ile, işgalci güçlerin
geçmişteki çıkar çatışmalarını ve gelecekteki beklentilerini çok iyi analiz
etmiştir. Bu analizle, sömürgeci güçlere karşı oluşturulacak bir direnişin
başarıya ulaşacağını önceden görmüştür. Aşağıdaki anekdot da ATATÜRK’ün
ileri görüşlülüğünü ve öngörü yeteneğini yansıtmaktadır:
4 Şubat 1919 tarihinde Alemdar gazetesinin yazarlarından Refii Cevat
(Ulunay) M.Kemal Paşa ile Şişli’deki evinde bir görüşme yapar. Refii Cevat bu
görüşmeyi şöyle aktarır:
“Sorularımı bitirip veda etmek üzere ayağa kalktığımda dedi ki:
-Biraz daha oturunuz lütfen.
Oturdum. Şöyle bir konuşma geçti aramızda:
-Soracağınız sorular bitti mi?
-Bitti Paşam.
-Bu vatan içine düştüğü bu felâketten nasıl kurtarılır, istiklâline nasıl
kavuşturulur? diye bir soru sormanızı beklerdim.
-Af buyurunuz Paşa hazretleri, bugün içinde bulunduğumuz bu şartlardan bu
vatanın kurtulmasını en uzak ihtimalle dahi mümkün görmediğim için böyle bir soru
sormadım.
-Siz gene de böyle bir soru sormuş olunuz, ben de cevabımı vereyim, fakat
yazmamak şartıyla.
-Zatıalinizi dinliyorum Paşa hazretleri.
-Bakınız Cevat Beyefendi, sizin imkânsız gördüğünüz kurtuluş yolları vardır.
Bu gün herhangi bir teşkilâtçı Anadolu’ya geçer de milleti silâhlı bir direnişe
hazırlarsa bu yurt kurtarılabilir.
Heyecanlanmıştım. Birinci Dünya Savaşı süresince gücümüzü öylesine
tüketmiştik ki elimizde hiçbir şey kalmamıştı. Harplerden sağ kalanların ise ayakta
duracak hâlleri yoktu.
-Nasıl olur Paşam? diye yerimden fırladım. Paşa sakindi:
-Aklınızdan geçenleri tahmin ediyorum, dedi; doğrudur. Görünüş tamamen
aleyhimizde. Ama düşmanlarımız olan bu büyük devletlerin bir de iç yüzleri var.
-Nasıl Paşam.
-Anlatayım. Siz sanıyor musunuz ki, savaşı kazanmakla müttefikler
aralarındaki bütün sorunları çözmüşlerdir. Aralarındaki asıl rekabet şimdi
başlayacaktır. Asırlarca birbirleriyle boğuşan Fransızlarla İngilizleri ortak düşman
tehlikesi birleştirdi. Şimdi o eski rekabet bıraktıkları yerden tekrar başlayacaktır.
İtalya’nın da başı dertte. Onlar da her an bir iç karışıklık yaşayabilirler. Sonuçta,
Anadolu’da başlayacak bir millî direnişle hiçbiri mücadele edecek durumda değildir.
Böyle bir mücadelenin tam sırasıdır.
-Paşam, millî direniş... Güzel, ama neyle? Hangi askerle, hangi silâhla, hangi
parayla? Malesef Paşam, kupkuru bir çölden farksız oldu bu güzel vatanımız.
-Öyle görünür Refii Cevat Bey, öyle görünür. Ama çölden bir hayat çıkarmak
lâzımdır. Çöl sanılan bu âlemde saklı ve kuvvetli hayat vardır. O, Türk milletidir.
Eksik olan şey teşkilâttır. Bu teşkilât organize edilebilirse vatan da millet de kurtulur.
Mustafa Kemal’e veda ettim; matbaaya geldim. Ne kafam almıştı ne
mantığım. Daha doğrusu anlattıkları bana deli saçması gibi gelmişti. Matbaada
arkadaşlar anlat diyorlardı; neler söyledi? Anlattım:
Şu sıralar Anadolu’ya geçilir, orada teşkilât kurulur, vatan bağımsızlığına
kavuşur, millet de özgürlüğüne kavuşurmuş, anladınız mı arkadaşlar?
Bu deli değil, zırdeliymiş.
O günlerde, o şartlar içinde İstiklâl Mücadelesi’ne atılıp Türkiye’yi
kurtarmaktan söz edenlere karşı herkes benim gibi düşünürdü. O günlerde
böyle düşünen tek adam oydu; tek adam!
6 Arıburnu, Kemal (Der.); Atatürk, Anekdotlar-Anılar, 1960, s. 137-138.
ATATÜRK VE ANNESİ
Vatan ve millet kavramları ATATÜRK’ün yaşamında hep öncelik
taşımıştır .Ailesi ve özel yaşamı hep ikinci plânda kalmıştır. Vatan için bir
şeyler yapabilmenin mücadelesini verirken yanı başındaki annesi için bir
şeyler yapamamış olmanın ağırlığını ve üzüntüsünü hep taşımıştır. Çoğu
zaman tesellisini Zübeyde Hanımın,vatanın anadan da önce geldiğini yansıtan
söz ve davranışlarında bulmuştur. Vatana, ana vatan denilmesinin hikmetini
Türk anasının bu özelliğinde aramak gerekir. Başka türlü Zübeyde Hanımın,
ölüm anını ölümün acısıyla değil, vatanın kurtarılmış olmasının getirdiği
mutlulukla geçirmiş olması açıklanamaz. Vatan sevgisi öyle bir sevgi ki,
yaşama arzusunun önüne geçmiştir. Bu yüce sevgiyi yansıtması açısından
aşağıdaki anekdot güzel bir örnektir:
Gözüm Paşanın yazı masasının üzerinde asılı duran güzel bir Türk
hanımının portresine ilişti.“Ne güzel yüz!” diye haykırdım. Paşa göze çarpan
bir gururla “Anam...” dedi. “Onu görmenin büyük zevkine varabilir miyim ?“
dedim. “Çok hastadır. Doktorlar gece gündüz yanındadırlar. Heyhat,
korkuyorum artık iyi olmayacak.” Sonra merdivenden çıkıp hastanın dairesine
gittik. Kendisini bir divan üzerinde yastıklara dayanmış oturuyor görünce
şaştım. İlk önce onun ölüme bu kadar yakın olduğuna inanmak güçtü.
“Yazık!” dedi Mustafa Kemal. “Onun ıstırabı benim yüzümdendir. Benim
sürgün kaldığım yıllar esnasında çektiği ıstırap ve döktüğü gözyaşlarının
hesabını şimdi veriyor.” O çok söyleyemeyecek kadar meyustu, sesinde keder
vardı.
-Şimdi siz de onun zaferine iştirak edebilirsiniz, dedim, oğlunuzla kim
bilir ne kadar iftihar ediyorsunuz. Yaptıkları fevkalâdedir. Ben yalnız onun
eserlerini görmüş olmak ve onunla konuşmuş olmakla iftihar ediyorum.
Bana heyecanla teşekkür etti ve dedi ki:
-Allah’ın bana bu oğulu vatanı kurtarmak için gönderdiğine inanıyorum.
Fakat oğlum bana karşı daima müşfiktir.
71 Yücebaş; s. 75-76.
Miss Grace Ellison
"Vahdettin kabinelerinde benim için iki zıt fikir vardı.
Biri beni lehlerinde kazanmaya çalışanlar, diğeri hiçbir suretle itimat edilmemek lazım geldiğini iddia edenler!
Aylarca münakaşalardan sonra hangi fikir hak kazanmıştır bilir misiniz? Mustafa Kemal'e emniyet edilemez. Mustafa Kemal, İstanbul'da birtakım menfi telkinler, belki hazırlıklar yapıyor.
Bu adamı İstanbul'dan uzaklaştırmak lazımdır. Mustafa Kemal'i Anadolu dağlarına atmalı ve orada çürütmeli! Nihayet bu karar üzerine mutabık kalmışlar. Beni İstanbul'dan çıkarmakla ağır bir yükten kurtulacaklarını zannedenler makul bir sebep aramakla meşgul idiler."
................................................
"BİZ KAFA GÖTÜRÜYORUZ"
"Birkaç gün sonra da Samsun'a birlikte hareket ettik. Fakat henüz İstanbul'dan ayrılmadan, Kavaklar hizasında iken, Mustafa Kemal'in bu sefere ne maksatla çıktığını bir daha belirten, çok enteresan bir hadiseye şahit olduk. Karadeniz'e çıkmak üzere iken vapurumuz durdu. Bir motor ile yanaşan işgal devletleri zabitleri güverteye çıktı.
Biz, ne oluyor, bunlar ne istiyor diye bakınırken Mustafa Kemal, kaptana sordu:
-Bu herifler niçin gelmişler?
Kaptan 'Efendim, silâh ve cephane arıyorlarmış' deyince Mustafa Kemal güldü:
-Sersem herifler! Cephane ve silâh değil, biz kafa götürüyoruz!"
http://odatv.com/16-mayisin-gizlenen...605171200.html