Originally Posted by
cennetyolu
Hatırladığım kamu kurumlarının 2019 yılı ilk 10 aylık görev zararları 100 milyar TL olmalı. Sorun sadece mevcut yüksek oranlı vergiler ve hatta yeni vergilerin icat edilmesi de değil. Kamuda yapılan müthiş israflar ve israf ekonomisidir. Siz hiç kamu tasarruf yapacak gereksiz eleman alınmayacak, taşıt kullanımı kısıtlanacak satılacak, verimsiz işlere girişmeyecek, şöyle tasarruf edecez böyle bütçeyi tutturacağız diye bir şey duydunuz mu? ben duymadım, tek duyduğum bildiğim ötelenen vergilerinde yakında ödeme zamanının geleceği ve evde kal sloganları içersinde iflasların (Ağustos Eylül 2020 gibi)başlayabileceği..
Şimdi kamu otoritesi tasarruf yapma ve israfı önleme hususunda en ufak bir adım atmaz iken bizlerden yeni yeni vergiler istenmesi hak mıdır? adil midir?
Bir profesörün Kasım 2018 de yazdığı yazının bir kısmını aşağıya alıntıladım. Aradan fazla bir zaman geçmedi ama kamuda tasarruf yapma ve israfı önleme hususunda değişen hiçbir şey yok gibi..(zamanı olan okuyabilir)
"...Devlette ve belediyelerde her kademede hastalık haline gelen lüks araba (çeşitleri/sayıları), cep telefonu, lüks mobilya, eşya, cihaz ve reklam tutkusunun neden olduğu bir israf söz konusudur. Bunun yanı sıra zaman israfı, elektrik israfı, yakıt israfı, kâğıt israfı ve su israfı, önde gelen en büyük israflardandır. Aşağıdaki veriler (medyaya yansıyan), bu tespitin doğru olduğunu göstermektedir:
Kamu kurumlarının görev zararları, 45,4 milyar lira.
Tatil özelliğine bürünmüş yurtiçi-yurtdışı gezi ve yolluklar, ülkeye bir yük.
Türkiye'de devlete ait 193 bin 425 adet otomobil, minibüs ve otobüs gibi resmi araç var. (Bu rakam Fransa da 2 bin, Almanya da 10 bin, İtalya da ise 29 bin, Japonya da bin civarında).
Devletin kiraladığı binlerce aracın kirası, 2012 yılında 94 milyon lira iken 2016 sonunda yüzde 392 artışla 462 milyon lira olmuş.
Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay için kiralanan BMW 760 tipi
araçlardan bir tanesinin aylık kirası 7 bin 600 Euro (50 bin lira).
Kamu binaları masraflı oluyor diye ucuz fiyatlarla satılmış, buna karşılık, plazalardan fahiş fiyatlarla yerler kiralanmıştır. Devlet, 2017 de 901 milyon lira kira ödemiş.
2006 dan 2016 ya toplam bütçe harcamaları içerisinde kira giderlerinin payı %197, taşıt alım giderlerinin payı % 520, temsil ve tanıtma giderlerinin payı % 252 artmış.
2016 yılında resmi taşıt alımlarının maliyeti % 82 artarak 2 milyar 23 milyon liraya çıkmış. Yani, 2016 yılında kamunun kara taşıt alımlarına yaptığı harcama 583 bin 611 kişinin asgari ücret aylığına eşit.
Resmi arabaların personelin özel işlerinde kullanılmasının neden olduğu maliyet bilinmemektedir.
2007 yılında 17 milyon lira olan temsil ve tanıtma giderleri, 2016 yılında 364 milyon liraya yükselerek 22 kat artmış. Yani, 2016 yılında gösterişli sofralara, pahalı davetlere, törenlere harcanan para 256 bin 680 kişinin asgari ücret aylığına eşit demek.
Ankara Belediyesinin bir eğlence parkına harcadığı milyar dolarlar, belediyelerin durmadan söküp yeniden yaptığı kaldırımların ülkeye maliyeti.
Aile Bakanlığının kullandığı Eskişehir Yolunda 30 ar katlı ikiz binaların kirası aylık 1 milyon lira civarında.
Aile Bakanlığının kiralık binasında 2 katlı personel yemekhanesi bulunmasına rağmen Bakanlık, Ankara da da 3 gün üst üste Hilton Garden Inn Otel de 1500 kişilik kamu personeline 135 bin lira tutarında iftar veriyor.
Devlet dairelerinde boşa yanan lambaların, boşa akan suların, boşa çalıştırılan kalorifer sistemlerinin, sıcak/serin olsun diye boşa çalıştırılan makam arabalarının bu ülkeye maliyeti ayrı bir sorundur.
Personeldeki verimsizlik ve heyecansızlık bir başka hastalık halidir.
Kayyum atanan şirketlerde, kayyum sayılarının fazlalığı, kayyumlara verilen ücretlerin yüksekliği, kullandıkları araba sayısı ve lükslüğü ayrı bir masraf unsurudur. Sanki şirketler, iflas ettirilmek istenmektedir.
Devlette ve belediyelerdeki israfın savurganlığın bir an önce durdurulması gerekmektedir. Tasarruf etmek yerine harcayarak, ürettiğinden fazla tüketerek büyümek anlayışı yanlıştır. Sadece inşaat ve hizmet sektörüne dayalı bir büyüme politikası da yanlıştır.
Devletteki sanayi tesislerini komünist anlayışın bir ürünü olarak görüp ucuz fiyatlarla yabancılara ya da yabancılaşmış olan içerdekilere satmak stratejik yanlıştı. Dahası zarar edenler değil, kar edenler düşük fiyatlarla satıldı. Bunun için sadece Türk Telekom, SEKA örneklerine bakmak yeterlidir.
Bunlardan daha da önemlisi, toplumun büyük bir kesiminin borçla yaşamaya alışmış olmasıdır. Kredi kartları üzerinden borçlandırılmış bir toplum gerçeği ile karşı karşıyayız. Her şeyin yeni modellerini alma tutkusu, ihtirası hatta şehveti toplumu bir israf toplumu haline getirmeye başlamıştır. Bu gerçek, devlette olan israf kadar önemlidir. İsraf tutkusunun şehvet boyutuna varması, kriz dönemlerinde, devlet otoritesinin zayıfladığı dönemlerde hırsızlık, cinayet gibi çok daha vahim olayların meydana gelmesine sebebiyet verebilir..."