Ben içinde zararlı kimyasallar olabileceği için sadece elektronik ürün sipariş ediyordum. Nispeten risk daha düşük.
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
Enflasyonda önce 20 den birden çıkan 36 ya şaşırdık.
Sonra 54 oldu.
Yorumcular artık burada kalır artmaz dediler.
Kimi en çok Mayısta yüzde 60 olur dedi.
Tüsiad ın baş ekonomisiti Gizem Öztok Altınsaç, ben artık yüzde 60 ları bıraktım dedi. (yüzde 70-80 leri ima ederek...)
Muhtemelen yaza doğru 80 leri görürsel kimse şaşırmayacak.
Ülkede döviz krizi mi var?
KKM de yereller derken şirketlere geçildi.
6 ay dendi. Sonra 3 aya düşürüldü.
Bu yetmedi yastık altı altın için KKM duyuruldu.
Bir de almancılara vatan KKM si (çok yüksek faizli yerli eurobond) reklamları dönüyor.
Bu ortamda CDS in düşmesi bile beklenmeden acele olarak 2 milyar için rekor fiyatla yüzde 8.7 euobond satıldı...
Neden bu çırpınma....
TL papaz kaçtıya dönüştü.
Çiller elinde dolar olan eli yanar diyordu.
Şimdi elinde TL si olan her ay eli yanıyor...
Elinde tutan daha o ay (enflasyon ve dolar karşısında) zarar ediyor...
Yatırımlık TL si olan hemen mal, emlak almaya çalışıyor.
Peki malı, emlağı satan ne alıyor.
Muhtemelen o da yine ya dolar, KKM, altın vs. ye yatırıyor.
O halde neden TL sıkışıklığı olmuyor.
MB para mı basıyor?
Mahfi Eğilmez’in kendine ait internet sitesinde yer alan yazısının ilgili bölümü şöyle:
“Türkiye, uzunca bir süredir ekonomi politikası uygulamasının temel taşı olarak faizi, enflasyonun altında tutarak tasarruf sahiplerinin varlıklarını borç alanlara ucuza kullandırma politikası izliyor. Enflasyonun yüzde 54,4 olduğu bir ortamda bankalar, Merkez Bankası’ndan yüzde 14 faizle kullandıkları fonları ve vatandaştan yüzde 16 faizle topladıkları mevduatı yüzde 32 faizle kredi olarak kullandırıyor. Bu yolla tasarruf sahiplerinin varlıklarının bir bölümü tüketicilere aktarılarak talep yaratılmış ve ekonomi canlı tutulmuş oluyor. Faizlerin düşük olması gayrimenkul fiyatlarının sürekli artmasını ve insanların enflasyonun altındaki oranlarla kredi kullanarak gayrimenkul satın almasını özendiriyor. Talep bu şekilde artınca da gayrimenkul fiyatları yükseliyor. Bir tek apartman dairesinde ortalama 150 dolayında sanayi ürünü kullanıldığını dikkate alırsak bu modelin sanayi ve finans kesiminde ortaya çıkan rekor kârlara yol açmasını da anlamış oluruz.
Bu politika, insanların bir bölümünün dövize yönelmesine yol açması nedeniyle karşımıza Dolarizasyon denilen olguyu çıkarıyor. Bu durumda dövize talep arttığı için döviz kuru yükselmeye başlıyor (TL değer kaybediyor.) Döviz kuru arttıkça, üretimde kullanılan ithal girdilerin maliyeti yükseliyor. Bu artış ister istemez satış fiyatlarına yansıyor ve enflasyonu besliyor. Bu kez kurların ve enflasyonun daha fazla yükselmemesi için başka araçlar devreye sokuluyor: (1) Sürekli döviz satışı yapılarak döviz kuru sabit tutulmaya çalışılıyor. Bu uygulama Merkez Bankası rezervlerinin erimesine ve eksiye geçmesine neden oluyor. (2) Döviz talebini düşürmek için bankalara alış ve satış kurları arasında açık fark olması yolunda telkinler yapılıyor. (3) Döviz satışlarında komisyon uygulaması yoluyla dövize talep baskı altına alınıyor. (4) Mevduat korumalı kur hesapları devreye sokularak faize ek olarak (adına faiz denmeyen ama aslında faiz olan) kur farkı ödemesi yapılıyor. Bu uygulama yalnız döviz hesaplarına değil Türk Lirası hesaplara da yayılıyor ve böylece aslında Türk Lirası olarak duran hesaplara da bir çeşit dövize endeksleme sağlanmış oluyor. Böylece bankaların ödeyip tasarruf sahibine yansıtmaları gereken faizin bir bölümü Hazine’ce üstleniliyor. Hazine’ce üstlenme demek tasarrufu olmayanların da ödediği vergilerle tasarruflarını dövize endekslemiş olanlara ek ödeme yapılması demek.
Faizi yanlış belirleyince kur yükseliyor, kur yükselince ithal girdi maliyetleri artıyor, maliyet artışı fiyatlara yansıyor ve enflasyon yükseliyor. O aşamada faizi artırmayınca bu kez başka yanlış adımlar atılıyor ve her yanlış halka birbirine eklenerek bir yanlışlar zincirine dönüşüyor.”
Kendime masallar.!!
Masallar dünyası.!!