Originally Posted by
hellistheothers
Yani şunu belirtmek istiyorum. Fon rating'i ve bir takım başka değişken rasyolar, genelde yurtdışı kaynaklı olduğu için ve aslen yurtdışı etf değerlendirmesi amaçlı çıktığı için, yol gösterici olmaktan çok uzak. Yani bazı fon siteleri ıpb ile eib'i aynı risk kategorisinde görebiliyor.
Bir kere fon betası hesaplamadan, standart sapması bilinmeden, risk değerlendirmesi yapmak bile çok zor. Ayrıca beta hesaplarken, o marketin normalini bulmak gerek. O normalin içine tüm fonları atıyorlar. Dolayısıyla beta da gerçekçi çıkmıyor. Ya da %63 getirmiş altın fonuna 5 rating verip , o yıl %62 getirmiş altın fonuna iki rating veriyorlar. Bist100'ün %25 düştüğü ay, %10 düşmüş hisse fonun ratingini 1'e indirmiş.
Ya da nasd**'a yatırım yapan bir fonun, getirisi aylar arasında çok farklı diye volatilite ratingini yükseltiyor, oysa ki volatil olan fon değil nasd**. Fon volatilitesi o şekilde ölçülmez. Çünkü fon yatırımcısı, zaten dayanak volatiltesini satın almış, fonun yaratacağı ekstra volatiliteyi sorgular.
Tefaşta bile hisse yoğun fon, endeks fonları ve dar sektör fonları aynı çuvalın içine doldurulmuş. Oysa ki tüm yapılanmaları birbirinden tamamen farklı. tte ile tkf'yi ya da aft'yi aynı kategoride değerlendirmek gerçekten akıl işi değil.
Biz burada defansif değişken, agresif değişken vs. gibi ayırımlar yapabiliyoruz ama gerçekten yeni yatırımcının işi çok zor. Çünkü o sadece tefaşı açıp getiriye göre sıralıyor. Tefaşın üst sıradan başlıyor almaya.
Aktivite ölçümü ise çok zor iş. Ama tabi aktivite sadece ön şart. Sonuçta yıpratıcı dağıtıcı santraforlar var bayağı aktifler, ama gol atamıyorlar.
Hatta endeks fonları için aktivite iyi değil, aktif olmamak zorunda. Hatta çok aktivite, son zamanlarda bazı agresif değişkenlerdeki gibi olumsuz işaret de olabilir. Aslında aranması gereken optimum aktivite.
İyi fon için aktivite şart. Ama her aktif fon da iyi değil.
Çok kabaca bizim fon piyasasını değerlendirirsek yerli hisse fonların yaklaşık dörtte üçü mutual /yani endekse bagımlı değil. ( dörtte biri endeks fonu )
Bunların da yarısı aktif yönetiliyor. Yani tüm yerli fonların üçte biri aktif yönetiliyor yaklaşık. Aktif ve başarılı olanlar toplam içinde %10 civarında
Yabancı hisse ya da yabancı fon sepeti fonlar içinde bir tane aktif olan var, bir tane de kısmen yarı aktif var. Hatta bu kategoride endeks fonu olmamasına ragmen tembel ve hiç bir şey yapmayan ama yüksek getirili tonlarca fon var. Ancak bunların nasıl kötü fon oldukları ileride orta /uzun vadede dayanaklar gerileyince anlaşılacak.
Dar sektör ( teknoloji vs.) fonlarının çoğu endeks fonu olduğu için aktif olamazlar mevzuatları gereği, amaçları sadece endekslerini yansıtmak.
Kıymetli maden fonları ve eurobond fonları ise içerik düzenlemeleri gereği çok aktif olamıyor. Belki orada hiç yok neredeyse aktif fon. ( Bu kategoride hem al-sat zor, hem yatırımcının aktif benchmark yarışmacı fon talebi yok , altın fonu alan yatırımcı altın getirisini istiyor, bunu riske etmiyor )
Değişken ve ppf'lerin hemen tümü mevzuatın izin verdiği ölçüde aktif.
Ben burada 'aktivite'yi, daha fazla getiri amaçlı olan aktivite anlamında kullanıyorum tabi. Bir index fonu , tabii olduğu indexteki hissenin yerine bir başkası geçince, bu değişimi kendi portföyünde de yapar/yapmak zorundadır. Bu da bir aktivite ama bahsettiğim bu aktivite değil.
Yatırımcıların en az yarısı , getiriye değil, tüm dünyadaki gibi benchmarka göre getiriye bakmaya başladığı zaman bambaşka bir fon piyasamız olacak.