Yatay değil yukarıya dikleşti,Trampet sağa sola sataşırken olacağı budur,neyse kar kar deyip ufaktan elimdekileri boşaltmaya başladım :yes:
Printable View
Ons 3600 sınırında 3590 üstünde.
Yeni emlak vergisi değeri nasıl nereden sorgulanıyor , 2026 değeri internet üzerinden mümkün mü?
Kadın doktora gider, kocasından şikayetçi.
Sabahları kalktığında çok aksi oluyor, sinirlendikçe sinirleniyor.
Ne yapabilirim.
Elinize bir bardak su alın, için ama yutmayın, ağzınızda uzun süre çalkalayın.
Ertesi hafta kadın yine gelir ve Doktora teşekkür eder, inanamadım bir bardak su, suyun bu kadar etkili olduğunu bilmiyordum.
Keramet su da değil Hanımefendi.
Sadece konuşmanızı engelliyor..:)
Değerli Sugosu82;
Avrupa ve Türkiye’de Belediyecilik:
Tarihsel Gelişim, Mali Yapılar ve Şeffaflık
1. Tarihsel Gelişim ve Kurumsal Yapılar
Avrupa’da Belediyeciliğin Doğuşu ve Evrimi
Orta Çağ’da Avrupa kentlerinde belediyecilik yerel loncalar ve esnaf teşkilatları etrafında şekillenmiş, kentlerin yönetimi daha çok zanaatkâr ve tüccar sınıflarına verilmişti.
1789 Fransız Devrimi, belediyecilikte bir dönüm noktasıdır. Paris’te Jean Sylvain Bailly, 1789’da halk tarafından seçilen ilk belediye başkanıdır. Bu, demokratik yerel yönetimin simgesi oldu.
1834’te New York, Amerikan’da doğrudan seçilen ilk belediye başkanını (Cornelius Lawrence) göreve getirdi.
19. ve 20. yüzyıllarda Avrupa genelinde belediyeler sosyal hizmetlerin, altyapının ve eğitim projelerinin yürütücüsü haline geldi.
2000 yılında Londra, Greater London Authority ile doğrudan seçilen ilk belediye başkanını (Ken Livingstone) seçti. Bu, yerel yönetimlerde modern şeffaflık ve katılımcılık anlayışını güçlendirdi.
Türkiye’de Belediyeciliğin Gelişimi
Osmanlı’da belediyecilik, şehr-eminleri ve kadılar aracılığıyla merkezi otoritenin temsilcisi olarak yürütüldü. Şehremini atamaları genellikle padişah veya sadrazam tarafından yapılırdı. Halkın belediye başkanı seçimi söz konusu değildi.
1854'te İstanbul’da ilk belediye teşkilatı kuruldu; şehreminleri resmi atamayla görev yapıyordu.
* Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte belediyecilik reformları başladı. Ancak halkın belediye başkanını seçmesi ilk defa 1963 yılında gerçekleşti (İstanbul’da Haşim İşcan).
1984’de büyükşehir belediyeleri kurulması, yerel yönetimlerin yetkilerinin artırılması yolunda önemli bir adım oldu. İmar yapma, değişiklik yetkileri belediyelere verildi.
2. Vergi, Bütçe ve Harcama Yapıları
Avrupa Belediyelerinin Mali Yapısı
Paris Belediyesi (2023): Yaklaşık 10 milyar Euro bütçesinin;
* Sosyal hizmetler ve sağlık: %25
* Ulaşım ve altyapı: %18
* Çevre ve sürdürülebilirlik: %12
* Eğitim ve kültür: %10
* Ekonomi ve ticaret destekleri: %9
* Diğer (güvenlik, konut, vb.): %6
harcamaktadır.
Gelir kaynakları:
* Emlak vergisi ve yerel vergiler: %40
* Devlet transferleri: %30
* Hizmet gelirleri: %20
* Borçlanma ve diğer kaynaklar: %10
* Avrupa belediyelerinde vergi tahsilât oranları %90’ın üzerindedir, yani neredeyse tüm vergi yükümlüleri ödemelerini yapar.
* Bütçe şeffaflığı ve denetimi yüksek seviyededir; Avrupa Birliği fonları ile yürütülen projelerde özellikle sıkı mali denetim yapılır.
Türkiye Belediyelerinin Mali Yapısı
* **İstanbul Büyükşehir Belediyesi (2024): Yaklaşık 516 milyar TL bütçesinin (\~15 milyar Euro).
* Ulaşım, altyapı ve çevre projeleri: %35
* Sosyal projeler ve kültür: %20
* Eğitim ve gençlik hizmetleri: %10
* Güvenlik ve acil durum: %8
* Diğer harcamalar: %27
harcamaktadır.
* Vergi gelirleri belediye bütçesinin yaklaşık %30-40’ını oluşturur; emlak vergisi ve çevre temizlik vergisi başlıca gelir kalemidir.
* Türkiye’de vergi tahsilât oranları %50-60 civarındadır; vergi kaçakları ve tahsilât zorlukları bulunmaktadır.
* Devlet transferleri belediyeler bütçesinde önemli bir paya sahiptir (%30 civarı).
3. Denetim Mekanizmaları ve Şeffaflık
Avrupa
* Belediyeler, bağımsız denetim kurumları tarafından yıllık denetime tabi tutulur.
* İç denetim birimleri profesyonel, bağımsız ve güçlüdür.
* Şeffaflık ve katılımcılık ön plandadır:
* Katılımcı bütçe uygulamaları (ör. Paris’te katılımcı bütçe projesi) yaygındır.
* Bütçe raporları, harcama detayları kamuya açık olarak paylaşılır.
* Dijital platformlar ile bilgiye kolay erişim sağlanır.
Türkiye
* Belediyeler, Sayıştay denetimine tabi olmakla birlikte uygulamada denetim kalitesi ve kapsamı değişkenlik gösterir.
* İç denetim birimleri kurulmuş ancak bağımsızlık ve kapasite sorunları vardır.
* Merkezi hükümetin denetim ve müdahale yetkisi yüksektir, yerel özerklik sınırlı kalabilmektedir.
* Şeffaflık konusunda iyileşme çabaları devam etmekle birlikte, özellikle küçük belediyelerde bilgiye erişim ve hesap verebilirlik zayıftır.
* Bazı büyükşehir belediyeleri dijital şeffaflık uygulamaları başlatmıştır ancak bunlar yaygın değildir.
Avrupa ve Türkiye belediyeciliği arasında, tarihsel süreçten günümüze önemli farklar bulunmaktadır. Avrupa’da belediyecilik, demokratik katılım ve mali özerklik çerçevesinde 18. yüzyıldan beri gelişirken; Türkiye’de bu süreçler ancak 20. yüzyılın ortalarından itibaren başlamıştır. Vergi toplamada, bütçe şeffaflığında ve denetimde Avrupa örnekleri çok daha gelişmiştir.
Türkiye’nin yerel yönetimlerde daha etkin, hesap verebilir ve katılımcı bir yapıya kavuşması için;
* Vergi tahsilâtını artıracak reformlar,
* İç denetim ve Sayıştay denetiminin güçlendirilmesi,
* Dijitalleşme ve şeffaflık uygulamalarının yaygınlaştırılması,
* Vatandaşların karar alma süreçlerine katılımının teşvik edilmesi gibi adımlar kritik önemdedir.
1.Tarihsel Geri Kalış: Elektrik Örneği
Elektrik 1870'te İngiltere'de evleri aydınlatırken, Osmanlı'da 1888'de sadece sarayda kullanılabilmişti.
Bu örnek, teknolojik farkındalığın elit sınıfa hapsolduğunu, kamuya yayılmadığını gösteriyor.
İngiltere'de elektrik üretimi ve dağıtımı hızla kitlesel hale gelirken, Osmanlı’da bu ancak yıllar sonra ve sınırlı biçimde gerçekleşmiştir.
Bu sadece teknik bir geri kalmışlık değil, aynı zamanda kurumsal, siyasal ve zihinsel bir farktır
2. Coğrafi Keşifler ve Sanayi Devrimi
1498’de Coğrafi Keşifler, 1800’lerde Sanayi Devrimi... Biz sadece izledik.
Avrupa, keşiflerle zenginlik biriktirip sanayileşmenin temelini atarken, Osmanlı ise statükoyu korumaya odaklandı.
Üretim yerine fetihle genişleme stratejisi sürdürülünce, Avrupa kapitalizmi büyürken Osmanlı geride kaldı.
Bu durum, bugünkü ekonomik yapının temellerini atan tarihsel bir kopuştur.
3. Yapay Zeka ve Eğitim
İngiltere'de 2000'lerde ilkokulda yapay zeka eğitimi başlarken, biz hâlâ ilkokullarda bu dersi veremiyoruz.
Bu, geleceği yakalayamamanın en güncel örneklerinden biri.
Gelişmiş ülkeler çocuklarına algoritma, problem çözme ve sistem düşüncesi öğretirken, biz hâlâ müfredat tartışmalarıyla boğuşuyoruz.
Yapay zeka gibi yıkıcı teknolojilerde geri kalmak, ileride daha büyük ekonomik ve kültürel bağımlılıklar doğuracak.
4. Geri Kalmışlık: Bir Sonuç Değil, Bir Süreçtir
Her alandaki geri kalmışlık tesadüf değil, aymazlık, yobazlık ve reform eksikliğidir.
Avrupa Aydınlanması'nın itici gücü dini reformlardı. Kilisenin mutlak otoritesinin kırılması, bilimin, özgür düşüncenin ve bireyin önünü açtı.
Osmanlı ve devamındaki Türkiye'de ise din-devlet-toplum ilişkisi hiçbir zaman bu kadar radikal biçimde sorgulanmadı.
Medrese geleneği, eleştirel düşünceden uzak, ezberci bir sistemdi. Tanzimat ve Cumhuriyet’le değişiklikler yapılsa da, bugün de hala ezberci bir sistem devam ediyor. Hiç bir zaman ezbercilik kaldırılmadı, zihinsel dönüşüm halkın geneline yeterince yansımadı.
Bilim, ancak özgürlükle gelişir. Düşüncenin baskılandığı toplumlarda, ne teknoloji ne sanat ne de siyaset gelişebilir.
Değerli Sugosu82;
“Böylesine büyük bir bütçeyi ne idüğü belirsiz yerel yöneticilere bırakamayız” gibi bir yaklaşım, ilk bakışta “sorumluluk” duygusundan doğmuş gibi görünse de, aslında demokratik yerel yönetim anlayışına ters düşen, merkeziyetçiliği kutsayan ve hesap verebilirlik sorunlarını büyüten bir öneridir.
1. Emlak vergisi neden yerel yönetimlerin hakkıdır?
Emlak vergisi, yerel altyapı ve hizmetlerden doğrudan etkilenen bir vergi türüdür. Yani bu verginin karşılığı, vatandaşın yaşadığı mahalledeki yol, park, temizlik, güvenlik, çevre, ulaşım gibi hizmetlerdir.
Bu yüzden, vergi-hizmet ilişkisi açısından bu gelirin yerel yönetimlerde kalması hem adil hem de etkilidir.
2. Uluslararası uygulamalar ne diyor?
Avrupa ülkelerinin neredeyse tamamında (Fransa, Almanya, İngiltere, Hollanda, İsveç vs.) emlak vergisi yerel belediyelerce tahsil edilir.
ABD’de yerel yönetimler yalnızca emlak vergisiyle değil, aynı zamanda okul vergisi, araç vergisi, hatta yerel satış vergisi gibi kalemlerle ciddi bütçeler oluşturur.
Bu ülkelerde kimse “belediye partili mi” diye sorgulamaz, çünkü denetim sistemleri işler, şeffaflık zorunludur ve vatandaş belediyesini denetleyebilir.
3. Merkeziyetçilik çözüm değil, daha büyük sorunların kaynağıdır
Eğer vergi toplama yetkisi tamamen devlete geçerse:
Belediyeler merkezin “izin verdiği kadar” hizmet sunabilir.
Yerel halkın talepleri, Ankara’nın öncelikleriyle çatıştığında göz ardı edilir.
Belediyeler zamanla halkla değil, bürokrasiyle iletişim kuran “memur belediyelere” dönüşür.
Bu da, katılımcı demokrasiye değil, idari vesayete yol açar.
4. “Bütçeyi kim kullanırsa, denetimi de ona göre yapılmalı”
Eğer bir belediyede kötü yönetim, yolsuzluk ya da israf varsa, bu sorun vergiyi merkeze çekerek değil;
Bağımsız denetim mekanizmalarını güçlendirerek,
İç denetim birimlerini profesyonelleştirerek,
Şeffaflık uygulamalarını yaygınlaştırarak,
Halkın belediye bütçelerine doğrudan katılımını sağlayarak (katılımcı bütçe),
çözülür.
Bir belediyeyi yöneten kişinin “kimliği”, “partisi” ya da “hoşa gidip gitmediği” üzerinden sistem tasarlanmaz. Demokrasi, kurallara ve denetime bağlı bir yönetim biçimidir, beğeniye göre şekillenmez.
5. “Ne idüğü belirsiz adamlar” ifadesi neden tehlikeli?
“Ne idüğü belirsiz” gibi ifadeler, demokratik seçimle göreve gelmiş yerel yöneticilere karşı anti-demokratik bir dil içerir.
Bu kişiler, hangi partiden olursa olsun, halkın oyuyla seçilmişlerdir. Beğenmeyen vatandaş, bir sonraki seçimde değiştirir.
Eğer bir yönetici “belirsiz” ya da “şeffaf değilse”, çözüm yetkisini elinden almak değil, onu daha şeffaf olmaya zorlamaktır.
6. Eğer bu mantık benimsense…
Bu bakış açısı, sadece belediyeler için değil, tüm seçilmiş kurumlar için geçerli olur:
“Bazı milletvekilleri yozlaşmış, o halde Meclis yetkileri Cumhurbaşkanlığı’na devredilsin.”
“Bazı rektörler yetersiz, o halde tüm üniversiteleri YÖK yönetsin.”
“Bazı medya organları taraflı, o zaman basın özgürlüğü kaldırılsın.”
Bu mantık, güçlü demokrasi değil, otoriter yönetim üretir.
Emlak vergisini devletin toplaması, ilk bakışta “daha kontrollü” gibi görünebilir. Ancak uzun vadede bu, belediyeleri bağımlı ve işlevsiz hale getirir, hizmet kalitesini düşürür, ve en önemlisi vatandaşın yerel yönetime olan güvenini ve katılımını bitirir.
Bu ülkenin ihtiyacı, kimin yönettiğine göre sistem değişikliği değil; şeffaf, hesap verebilir, katılımcı ve demokratik yönetim anlayışının güçlenmesidir.