Originally Posted by
seref9
Değerli Sugosu82;
“Böylesine büyük bir bütçeyi ne idüğü belirsiz yerel yöneticilere bırakamayız” gibi bir yaklaşım, ilk bakışta “sorumluluk” duygusundan doğmuş gibi görünse de, aslında demokratik yerel yönetim anlayışına ters düşen, merkeziyetçiliği kutsayan ve hesap verebilirlik sorunlarını büyüten bir öneridir.
1. Emlak vergisi neden yerel yönetimlerin hakkıdır?
Emlak vergisi, yerel altyapı ve hizmetlerden doğrudan etkilenen bir vergi türüdür. Yani bu verginin karşılığı, vatandaşın yaşadığı mahalledeki yol, park, temizlik, güvenlik, çevre, ulaşım gibi hizmetlerdir.
Bu yüzden, vergi-hizmet ilişkisi açısından bu gelirin yerel yönetimlerde kalması hem adil hem de etkilidir.
2. Uluslararası uygulamalar ne diyor?
Avrupa ülkelerinin neredeyse tamamında (Fransa, Almanya, İngiltere, Hollanda, İsveç vs.) emlak vergisi yerel belediyelerce tahsil edilir.
ABD’de yerel yönetimler yalnızca emlak vergisiyle değil, aynı zamanda okul vergisi, araç vergisi, hatta yerel satış vergisi gibi kalemlerle ciddi bütçeler oluşturur.
Bu ülkelerde kimse “belediye partili mi” diye sorgulamaz, çünkü denetim sistemleri işler, şeffaflık zorunludur ve vatandaş belediyesini denetleyebilir.
3. Merkeziyetçilik çözüm değil, daha büyük sorunların kaynağıdır
Eğer vergi toplama yetkisi tamamen devlete geçerse:
Belediyeler merkezin “izin verdiği kadar” hizmet sunabilir.
Yerel halkın talepleri, Ankara’nın öncelikleriyle çatıştığında göz ardı edilir.
Belediyeler zamanla halkla değil, bürokrasiyle iletişim kuran “memur belediyelere” dönüşür.
Bu da, katılımcı demokrasiye değil, idari vesayete yol açar.
4. “Bütçeyi kim kullanırsa, denetimi de ona göre yapılmalı”
Eğer bir belediyede kötü yönetim, yolsuzluk ya da israf varsa, bu sorun vergiyi merkeze çekerek değil;
Bağımsız denetim mekanizmalarını güçlendirerek,
İç denetim birimlerini profesyonelleştirerek,
Şeffaflık uygulamalarını yaygınlaştırarak,
Halkın belediye bütçelerine doğrudan katılımını sağlayarak (katılımcı bütçe),
çözülür.
Bir belediyeyi yöneten kişinin “kimliği”, “partisi” ya da “hoşa gidip gitmediği” üzerinden sistem tasarlanmaz. Demokrasi, kurallara ve denetime bağlı bir yönetim biçimidir, beğeniye göre şekillenmez.
5. “Ne idüğü belirsiz adamlar” ifadesi neden tehlikeli?
“Ne idüğü belirsiz” gibi ifadeler, demokratik seçimle göreve gelmiş yerel yöneticilere karşı anti-demokratik bir dil içerir.
Bu kişiler, hangi partiden olursa olsun, halkın oyuyla seçilmişlerdir. Beğenmeyen vatandaş, bir sonraki seçimde değiştirir.
Eğer bir yönetici “belirsiz” ya da “şeffaf değilse”, çözüm yetkisini elinden almak değil, onu daha şeffaf olmaya zorlamaktır.
6. Eğer bu mantık benimsense…
Bu bakış açısı, sadece belediyeler için değil, tüm seçilmiş kurumlar için geçerli olur:
“Bazı milletvekilleri yozlaşmış, o halde Meclis yetkileri Cumhurbaşkanlığı’na devredilsin.”
“Bazı rektörler yetersiz, o halde tüm üniversiteleri YÖK yönetsin.”
“Bazı medya organları taraflı, o zaman basın özgürlüğü kaldırılsın.”
Bu mantık, güçlü demokrasi değil, otoriter yönetim üretir.
Emlak vergisini devletin toplaması, ilk bakışta “daha kontrollü” gibi görünebilir. Ancak uzun vadede bu, belediyeleri bağımlı ve işlevsiz hale getirir, hizmet kalitesini düşürür, ve en önemlisi vatandaşın yerel yönetime olan güvenini ve katılımını bitirir.
Bu ülkenin ihtiyacı, kimin yönettiğine göre sistem değişikliği değil; şeffaf, hesap verebilir, katılımcı ve demokratik yönetim anlayışının güçlenmesidir.