https://scontent.fbtz1-4.fna.fbcdn.n...1f&oe=5C63EAAB
Printable View
Ya bu sapik arablar önce kendilerine baksın diyecemde onlarda ne bakacak göz var nede beyin.
Redmi Note 4 cihazımdan hisse.net mobile app kullanarak gönderildi.
Hiç inandırıcı gelmedi.Yalaninda bu kadarîna.
SM-N9000Q cihazımdan hisse.net mobile app kullanarak gönderildi.
İnternet elinin altında.
Bir inceleyip öyle yazsaydın...Beyinsel tembellik en kötüsü...
http://www.gazetevatan.com/escinsel-...-889344-dunya/
https://www.posta.com.tr/suudi-arabi...-edildi-314267
https://www.facebook.com/ScncRlgn.Ka...0268664326738/
Müslümanlarda böbrek hastalıklarının nedeni nedir?
Bu sorunun bilimsel yanıtını biliyor musunuz?
https://www.facebook.com/turgayyildi...0419510989102/
Sayıştay'a göre Konya'da kaybolan üstgeçidin hikayesi...:)
Türkiye, insani özgürlük endeksinde 162 ülke arasında 107’nci sırada yer aldı.
Fraser Institute’ün yaptığı araştırma, insanın özgürlüğünü kapsayan her türlü parametreyi içeriyor. Bunlardan bazıları şöyle: Siyasi rejimler, ekonomik gelişmişlik, kişisel ve toplumsal refah düzeyi. Araştırma en son 2016 yılında yapıldı.
Araştırmaya göre Türkiye 11 sıra gerilemiş durumda. 2016’da Türkiye 96’ncı, 2011 yılında ise Türkiye 60’ncı sırada yer alıyordu.
Türkiye’nin kişisel özgürlük endeks puanı 6.09, ekonomik özgürlük endeks puanı 6.84, insani özgürlük endeks puanı ise 6.47.
http://www.diken.com.tr/serbest-dusu...JSc486TknYrPns
İyimser bakış: Daha gidecek epey yol var...
https://scontent.fbtz1-3.fna.fbcdn.n...57&oe=5C8BBD3A
MIT mezunu bir bilim insanı, yarı bilinçli Cyborg bitkiler üretmeyi başardı.
Cyborg denince insanın aklına hep insansı robot geliyor. İşte Terminatör olur, Robocop olur, Dedektif Gadget olur, Darth Vader bile olur ama hiç kimsenin aklına cyborg petunya diye bir fikir gelmezdi. MIT Media Lab çalışanı bilim insanı Harpreet Sareen dışında...
Elowan bir petunya değil ama bir bitki. Yani sibernetik bir bitki. Sareen ve ekibinin geliştirdiği bu bitki, birkaç kablo ve gümüş elektrotlara bağlı. Bu sayede de bitki, güneş ışığına duyduğu ihtiyacı karşılamak üzere hareket edebiliyor. Bitkinin yapraklarına güneş ışığı geldiğinde, yapraklardan gelen biyoelektrokimyasal sinyaller motoru harekete geçiriyor. Tekerlekli robot da ışığa dönerek harekete başlıyor.
Elowan’ı tekerlekli saksıda duran bir bitki olarak görmek yanlış olur. Sareen ve ekibi bu projenin, gelecekte çok sık karşımıza çıkacak olan yarı-organik yarı-yapay yaşam formlarının bir örneği olduğunu savunuyor. Sahip olduğumuz pek çok teknolojinin doğadan esinlenilerek oluşturulduğunu ve doğal versiyonlarının daha dayanıklı olduğunu da biliyoruz. Araştırmacıların amacı da bitkilerin yapılarını tamamen çözümlemeyi başarıp onları ortamdaki teknolojik cihazları gözlemlemek, çalıştırmak ya da kullanmak üzere yönlendirebilmenin yolunu bulmak.
Daha önce de bir robot, ortamı gözlemeleyerek bir sukulent çiçeğinin hayatta kalmasını sağlamak üzere görevlendirilmiş idi. Elowan bu ilişkiyi bir adım ileri götürmüş durumda.
https://www.facebook.com/ScncRlgn.Ka...type=3&theater
Hava Türbülansı, Düşündüğünüz Kadar Korkutucu Değil
Emniyet kemerinizi bağlayın.
Eğer hiç bir uçakta bulunduysanız, o halde büyük ihtimalle türbülansa yakalanmışsınızdır. Türbülans, uçağın bir dizi hava boşluğunda yukarı ve aşağı zıpladıkça ani bir şekilde sarsılmasıdır.
Türbülans yaşadığınız zaman, sanki uçağı her an düşürecekmiş gibi hissettirebilir; fakat aslında hiç de o kadar tehlikeli değildir ve eğer havadaki bu sallantıların ardındaki bilimi bilirseniz, sonraki seyahatiniz esnasında biraz rahatlamanıza yardımcı olabilir.
Pursuit’ten Alana Schetzer’in açıkladığı üzere türbülans, pek çok sebepten dolayı gerçekleşebilir; atmosfer basıncındaki değişimler; jet akımları; dağların etrafındaki hava girdabı; soğuk ve sıcak hava cepheleri; gök gürültülü fırtınalar. Fırtına bulutlarının orta yerinde, veya gökyüzü açık göründüğü zaman gerçekleşebilir.
Fakat açık olalım: rahatsız edici de olabilir. Türbülans ayrıca, özellikle emniyet kemeri işaretine uymuyorsanız, yaralanmalara sebep olabilir. Fakat türbülansın günümüzdeki bir yolcu uçağını havadan çekip çıkarma ihtimali neredeyse sıfırdır.
İlk olarak, türbülans, kabinde görüyor olabileceklerinize rağmen, uçak üzerinde düşünebileceğiniz kadar büyük bir etkiye sahip olmaz.
Pilot ve yazar Patrick Smith, Ask The Pilot havacılık internet sitesinde şöyle yazıyor: “İrtifa, uçağın yana yatması ve yalpalama, türbülans esnasında sadece hafif şekilde değişecektir; biz kokpitte, sadece yükseklik ölçerde bir seğirme olduğunu görürüz. Koşullar can sıkıcı ve rahatsız edici olabilir, fakat uçak düşmeyecektir.”
İkinci olarak, uçaklar en şiddetli türbülansa bile direnecek şekilde özel olarak üretilmiştir ve pilotlar bununla başa çıkmak için eğitilmiştir.
Bir yolcu olarak fark etmezsiniz ama pilotlar türbülanstan kaçınmak için uçağı sık sık hafifçe yavaşlatırlar ve irtifayı ayarlarlar. Çoğu kez, onu kazasız belasız atlatırlar.
Bu arada, ticarî uçaklar, havada karşılaşacakları herhangi bir şeyin çok ötesindeki sınırlarda test edilirler (yaklaşık 1.5 kat gerilim). İçinde uçtuğunuz uçağın yanına bağlı kanatlar, büyük ihtimalle 90 dereceye kadar eğilme yeteneğine sahiptir.
Sert türbülansta, içeceğiniz üzerinize dökülebilir, fakat uçağın güvenliği konusunda paniğe gerek yoktur.
ABD Federal Havacılık Yönetimi (FAA), son beş yıl boyunca, her yıl ortalama olarak 50 yaralanmadan daha azının türbülans yüzünden meydana geldiğini ve bunların çoğunun, oturma ve kemer takma fırsatı olmamış kabin ekibi olduğunu bildiriyor. ABD’de her yıl yaklaşık 800 milyon insanın uçtuğu düşünülürse fena değil.
Avustralya’daki Melbourne Üniversitesi’nden atmosfer bilimci Todd Lane, Schetzer’a şöyle söylüyor: “Türbülansın sebep olduğu yaralanmalar çok nadirdir ve bu gerçekleştiği zaman, normalde insanların emniyet kemerlerini takmaması veya kabinde yürüyor olmaları yüzündendir.”
“Bu gibi şeyler, uçmanın güvenli olmadığı algısını meydana getirir, fakat çok güvenlidir. Arabanızla havaalanına gitmek, uçmaktan aslında daha tehlikelidir.”
İyi haber, uçak sistemlerinin hava basıncındaki değişimleri tespit etmede sürekli daha iyi hale geliyor oldukları. Bundan daha az cesaret verici olan haber ise, havadaki artan karbon dioksit seviyelerinin, daha fazla türbülans olayına yol açtığının düşünülmesi.
Temel olarak, kafanızda türbülanstan kaynaklanan bir kesikten kaçınmak istiyorsanız, oturduğunuzda her zaman kemeriniz takılı olsun. Ayrıca, eğer yapabiliyorsanız, kanatların yanına oturun. Orada uçağın kaldırma ve ağırlık merkezine en yakın konumda olursunuz ve böylece türbülans deneyiminiz mümkün olduğu kadar en aza iner.
Mutlu uçuşlar...
https://twitter.com/i/status/1044225566797385729
Hangi kan gruplarındaki insanlar, hangi kan gruplarına kan verebilir?
Önce sen bir incele...Beyinsel tembellik etmeyip iki kaynak vermişsin ... Ancak......İkisi de aynı kaynaktan haberi kopyalamış...
Kaynağı da -ben beyinsel tembellik yaptım- bir zahmet yazsaydın... Sen yazmazsan ben yazacağım bu defa beyinsel tembellik yapmadan...
Lenovo K53a48 cihazımdan hisse.net mobile app kullanarak gönderildi.
LED ampul ile klasik ampul arasındaki sarfiyat farkı çarpıcı bir şekilde gösteriliyor...
https://www.facebook.com/ScncRlgn/vi...3302143112056/
https://pbs.twimg.com/media/DvloQdSW0AIc4ML.jpg
Masadaki o küçücük şey çanta değil bir saat kabıymış...
İçinde de 3 tane saat varmış.
Çantanın Louis Vuitton'un resmi sitesindeki fiyatı:
500 pound yani 3.350 TL
Saatlerin fiyatını tahmin edebiliyor musunuz?
(Twitter alıntı)
https://scontent.fsaw1-6.fna.fbcdn.n...48&oe=5C8BF2B9
Bu küçük cihaz, sadece 20 dakikada kirli suyu içilebilir hale getiriyor
Biliminsanları, sadece 20 dakikada sudaki bakterilerin yüzde 99.99’unu öldürebilen posta pulu büyüklüğünde küçük bir cihaz geliştirdiler.
Kirlenmiş suyu güneş ışığına maruz bırakmak, suyu doğal olarak temizleyebilir (çünkü UV ışınları, mikroplara hava saldırısı yapıyor) fakat bu damıtma işleminin tamamlanması genelde 48 saat sürüyor. Bu yeni cihaz bunun yerine, herşeyi hızlandırmak için Güneş ışınlarının daha geniş bir tayfını topluyor.
Stanford Üniversitesi’nden baş araştırmacı Chong Liu şöyle açıklıyor: “Cihazımız biraz dikdörtgen bir siyah cama benziyor. Onu sadece suya atıyoruz ve herşeyi Güneş’in altına koyuyoruz, ardından bütün işi Güneş yapıyor.”
Güneş’in enerjisinin çoğunu içeren şey, UV ışınlarından ziyade, güneş ışığı tayfının görülebilir kısmıdır ve UV ışınları için olan yüzde 4 ile karşılaştırıldığında, yaklaşık yüzde 50 görülebilir güneş ışığı içerir.
Bu görülebilir güneş ışığı, cihazın molibden disülfür kaplamasında bulunan elektronları harekete geçiriyor ve bu elektronlar, sudaki kimyasal tepkimeleri ateşliyor.
Hidrojen peroksit ve diğer mikrop öldürücü maddeler, mikropları sudan temizlemeye koyulan bu tepkimelerden elde ediliyor.
Malzemeye bir mikroskop altında bakıldığı zaman, cam bir dikdörtgenin üzerinde bulunan bir labirent gibi birbirine yakın şekilde kümelenmiş küçük molibden disülfür duvarlarından meydana geldiği görülüyor. Daha uzaktan bakıldığında bir parmakizini andırıyor.
Mor renkte molibden disülfürü ve sarı renkte bakırı gösteren yakın çekim.
Liu şöyle aktarıyor: “Sadece bir malzeme tasarlayarak iyi bir verim elde edebildiğinizi görmek çok heyecan verici. Bu gerçekten işe yarıyor. Hedefimiz, insanların daha iyi şekilde yaşaması için çevresel kirlilik sorunlarını çözmek.”
Teknolojiyi pazar için uygulanabilir hale getirebilecek olan önemli etmenlerden birisi de, molibden disülfürü üretmenin ucuz olması. Üstelik, diğer arıtma yöntemlerinde kullanılan yakıttan da para tasarrufu yapılıyor, çünkü yeni cihaz suyun ilk önce kaynatılmasını gerektirmiyor.
Yöntem, ihtiyacı olanlar için suyu ucuz şekilde arıtma yöntemi arayan birkaç diğer araştırma girişimine katılıyor. Bu yılın başlarında, su üzerine serilen ince grafen yaprakların temizleme özelliklerini ve havadan buğu çeken bir biyomalzemeyi görmüştük.
Stanford takımının bu cihazı halk kullanımı için hazır hale getirmesinden önce yapılacak daha fazla çalışma bulunuyor; şimdiye kadar sadece üç bakteri türü test edildi ve kaplama şu an kimyasal kirleticilere karşı etkili değil.
Fakat çoğumuz tatlı ve temiz suyu doğal karşılarken, dünya genelindeki yaklaşık 650 milyon insan için durum böyle değil; ve bu, değişmesi gereken bir şey.
(Science and Religion)
Ülkemizde en çok cami bulunan iller ve cami sayısı şöyle:
1. İstanbul 4478 cami...
2. Konya 2180.
3. Ankara 3.033
4. Samsun 2.698
5. Kastamonu 2.621
6. Antalya 2207
7. Ordu 2.083
8. Trabzon 2.023
9. Dıyarbakır 2.011
10. Şanlı Urfa 1.955
11.İzmir 1.885
12. Manisa 1.724
13. Bursa 1.723
14. Balıkesir 1.670
15. Erzurum 1.592
O illerde cami başına 2018 sayımı sonuçlarına göre belirlenen nüfus sayısı ise şöyle...
1. Kastamonu (141)
2. Ordu (356)
3.Trabzon (388)
4.Erzurum (477)
5.Samsun (486)
6.Balıkesir (720)
7.Manisa (819)
8.Dıyarbakır (844)
9.ŞanlıUrfa (1015)
10.Antalya (1071)
11.Konya (1.450)
12.Bursa (1.704)
13 Ankara (1795)
14.İzmir (2.270)
15. İstanbul (4.478)...
Bir de bu var!!!
https://i.hizliresim.com/16MbWp.png
An itibariyle yıllar:
Kuzey Kore 107
Bahai 175
İran 1397
Bengal 1425
Hicri 1440
Ermeni 1467
Hindu 1941
Etiyopya 2011
Miladi 2018
Tibet 2145
Budist 2562
Berberi 2968
İbrani 5779
Süryani 6768
Holosen 12018
...............................
Kaynağı yazmadigina göre ben yazayım.
Her iki gazete de gzone denen bir sitedeki "haber"i haber yapmış. o sitenin ismindeki g harfi googgle' ı anlatmıyor bilginize...
Şu an bu sitedeki haberlerden bazı haberleri paylaşayım o zaman anlaşılır g harfinin neyi ifade ettiği.
Castin biber yeniden soyundu.
Van direksiyon üyesi Liyam karın kaslarını sosyal medyaya saldı.
Galeri:seksi kızıl erkekler geri döndü..
HDP nin LGBT hakları savunucusu "bilmem kim " gzone'a konuştu.
Bu haberler bugünkü siteden. Yani 2015 yılından değil..
Lenovo K53a48 cihazımdan hisse.net mobile app kullanarak gönderildi.
https://scontent.fsaw1-6.fna.fbcdn.n...3d&oe=5C8DF82E
Yaşam olan tek gezegen terra gezegeni...
–Terra, yaşama ev sahipliği yapan ve uydusu olan bir gezegendir.
-Yeryüzünde 1 gün içerisinde yüzlerce deprem ve volkanik hareketlenmeler görülmektedir.
-Hava koşulları kısmen çok sert ve yaşama pek elverişli değildir.
-Aynı şekilde hava koşulları bazen suyun kaynamasına el vermektedir.
-Gezegen birkaç milyar yaşındadır, ve hergün binlerce meteorlara maruz kalmaktadır.
-İşin garip kısmı ise yeryüzünde kısmen sert hava koşulları olmasına rağmen o koşullarda yaşayabilen canlılar varolmaktadır.
-Bu gezegende tahminen şuan 8,7 Milyon canlı türü olduğu düşünülmektedir.
-Bu gezegende 100’den fazla elementin olduğu düşünülmektedir.
-Bu gezegenin çekirdeğindeki sıcaklık ise kendi yıldızının yüzey sıcaklığını aşmaktadır!
Bu gezegen devrim niteliğindedir ve milyar üstü milyar kadar gezegen ve uydu içerisinde yaşamın olduğunu bildiğimiz tek gezegendir.
Evet Bu Gezegen Yuvamız Dünya, Diğer Adıyla Terra…
#Asitane
Terra Latince yer dimek
Terra del Fuego. Dumanlı yer yanan yer
Latincem iyidir ehem kem kum
İkinci reklam beklemiyordum ama Teşekkürler
Fazlasının sakıncası yok
Bu arada bellissimo güzelim demek
Ne alaka
Düşünün bulun bakem
Oluşum benim bilmeme değil öğrenmeme ayıp
Ben hep dimedim mi
Prof olursun
Amma adam olurmusun ? Önce soru işareti sonra bi çizgi düz kalın
Onu fıtrat belirler fitrat
:-)
Nevertheless , latincem eccuk körelmiş
Sorry
Topik bu vesile eyi oldu yav
Hristiyanlık ve Müslümanlıktaki Cehennem kelimesinin (kavramının) aramicedeki gehinnom kelimesinden geldiğini biliyor muydunuz. ?
Gehinnom gözyaşı vadisi anlamına gelmektedir.
Gözyaşı vadisi Kudüs'ün hemen yanındaki bir mini vadidir.
Daha fazla bilgi için internette arama yapabilirsiniz..
https://scontent.fsaw1-7.fna.fbcdn.n...01&oe=5CCA344B
Dinozorların sonunu getiren olayları başlatan göktaşı 65 milyon yıl önce gezegenimize çarptığında ortaya çıkan tsunaminin, dünyadaki kıyıların şeklini değiştirdiği ortaya çıktı.
Bundan 65 milyon yıl kadar önce Dünya’ya çarpan bir göktaşının yarattığı yıkım ve şok dalgası, pek çok türün ortadan kaybolmasıyla sonuçlanmıştı. Bu türler arasında bulunan dinozorların da yok olmasıyla beraber memeliler baskın tür haline gelmişti. Yeni bir araştırmaya göre göktaşı çarptığında, okyanuslar ve kıyılarda yaşanan tek felaket şok dalgası ve sarsıntı olmamış. Çarpışmanın ardından ortaya çıkan tsunami de bu bölgelerde büyük yıkıma sebep olmuş. İnsanlık olarak tsunamilerle düzenli olarak boğuşmaya alışkınız, bugün binlerce tsunami videosuna erişim mümkün. Son yapılan araştırmaya o zaman yaşanan tsunami oldukça büyük olmuş ve dalgaların boyu da bir buçuk kilometreyi geçmiş. Live Science’de yer alan makaleye göre bilim insanlarının tsunaminin etkisini tam olarak belirleyebilmek için yeni matematiksel modeller geliştirmesi gerekiyordu. Bu iş için iki model bir arada kullanıldı. İlk model çarpışma ve çarpışma sonrası dalgaların dağılımını belirlerken ikinci model ise dalgaların ortaya çıktıktan sonraki hareketlerini hesaplamakta kullanıldı.
Buna göre Meksika Körfezi’nde saatteki hızı 150 kilometreyi bulan dev dalgalar oldukça büyük bir yıkım yaratmış. Üstelik tsunamiden etkilenen tek bölge de orası değil. Modele göre dalgalar, Dünya’nın bütün okyanuslarında hissedilmiş. En güvenli noktalarda bile dalga boyları 4-5 metreyi bulurken genelde dalgalar onlarca metre yüksekliğe ulaşmış.
(Facebook alıntı)
https://scontent.fsaw1-4.fna.fbcdn.n...75&oe=5CBE0C3E
Son yirmi senede katettiğimiz mesafe...
Naylon torbaya bile razı değiliz...
https://scontent.fsaw1-9.fna.fbcdn.n...64&oe=5CC69FD3
Jeolojik zaman cetveli, jeolog, paleontolog ve diğer yer bilimciler tarafından Dünya gezegeninin tarihi boyunca meydana gelen olaylar arasındaki ilişkiyi ve zamanlamayı tanımlamak için kullanılan ve stratigrafiyi zaman ilişkilendiren bir kronolojik ölçüm sistemidir...
https://www.facebook.com/ScncRlgn/vi...6087147541986/
İnsanların egemen olduğu yeni bir jeolojik çağ mı başladı?
Öldükten sonra vücudumuza neler olacak?
İnsan öldükten sonra vücudu ne gibi aşamalardan geçiyor? İşte biraz ürkütücü biraz da ‘rahatsız edici’ o bilgiler…
Öldükten yaklaşık 30 dakika içerisinde, vücutta refleks diye bir şey kalmıyor. Gevşeyen kaslar dolayısıyla ağız ve göz kapakları açık kalıyor. Boşaltım sistemi tamamen gevşiyor, idrar ve sperm akıntısı oluşuyor.
VÜCUT YAPISI SERTLEŞİYOR
Ölümden itibaren ortalama 10 saat içerisinde vücut kaskatı oluyor. Adrenalin salgılanılan bir anda; yani heyecanlı veya mücadele verildiği sırada ölüm gerçekleşmişse, vücut aynı anda katılaşmaya başlıyor.. Savaşta ölen insanların vuruldukları şekilde katılaşmaları da bu yüzden oluyor.
VÜCUT ISISI BİR GÜNDE 24 DERECE DÜŞÜYOR
VÜCUDUN ÇÜRÜMESİ
Ölümün gerçekleşmesinden 24 saat sonra vücut çürümeye başlıyor. Solunumun durması bakteriler için işaret oluyor ve çalışmaya başlıyorlar. İlk çürüyen organlar ise göz, beyin, mide ve bağırsaklar. Ceset şişman ise daha çabuk çürürken, bebekler ve tuzlu suda boğulanlar daha geç çürüyor. En geç çürüyen kısımlar ise kalp, mesane, böbrek ve rahim. Rahmin çürümesi aylarca sürüyor.
VÜCUT NEDEN ŞİŞİYOR?
İlk çürüyen yer olan mide ve bağırsaklarda bakteriler yoğun çalıştıkları için hızla gaz ortaya çıkıyor. Bu gaz, karın bölgesinin şişmesine sebep oluyor. Derinin üstü yanık gibi su toplarken, vücutta biriken sülfür yüzünden renk siyaha dönmeye başlıyor.
SAÇ VE TIRNAKLAR UZAMAYA DEVAM EDİYOR MU?
Derinin çekilmesi ve çürüme yüzünden tırnaklar ortaya çıktığı için uzadı sanılıyor. Vücudun ölmesiyle birlikte tüm eylemler bittiği için tırnak ve saç uzaması söz konusu değil.
“RAHMETLİNİN MEZARINDAN SESLER GELİYOR”UN AÇIKLAMASI
Mezardan gelen sesler çürüme sürecinin bir sonucu. Günden güne şişen karın patlıyor ve göğüs çöküyor. Bu olay mezar üstünden duyulabilecek kadar sesli olabiliyor.
KIRKI ÇIKMAK NE DEMEK?
Kasların kemiklerden sıyrılıp dökülmeye başlama zamanı kırkıncı güne rastladığı için, halk arasında ızdırabın azalması inancıyla hayır amaçlı yemek veriliyor.
TOPRAK ALTINDAKİ TAKIM ÇALIŞMASI
Vücut çürürken tam bir takım çalışması yapılıyor. Bakteriler içten yok ederken, dışarıdan da et sineği göze ve burna larva bırakıyor. Bu sinekler yiyecekleri bitene kadar burda kalıyor ve ölüyor. Daha sonra ölen bu sinekleri yemek için başka böcekler geliyor. Geriye kemikler kalana kadar bu istila devam ediyor.
ORTALAMA 4 YIL SONRA BÖYLESİNİZ
https://i.postimg.cc/C1gzNJDf/513217...56195840-n.png
(Science and Religion- Facebook)
https://i.postimg.cc/bJNkVxV6/511353...00203008-n.jpg
Yapılan bir araştırmaya göre, kısa boylu erkeklerin uzun boylu olanlara oranla daha sinirli oldukları meydana çıktı. Araştırma aynı zamanda bu kişilerin, şiddete ve suça daha meyilli olduklarını da söylüyor.
ABD'de yapılan bir araştırmada, kısa boylu erkekler ve uzun boylular arasında, öfkelenme ve olaylara bakış açısı gibi konularda farklılıklar olduğu tespit edildi. Yaşları 18 ile 50 arasında değişen 600 erkek katılımcının üzerinde yapılan deneyler sonucunda, kısa boylu erkeklerin çok daha kolay sinirlendikleri, suç işlemeye daha meyilli oldukları ve şiddete yatkın oldukları ortaya çıktı.
Boy uzunluğunun, kişilerin davranış biçimlerini nasıl etkilediğine dair yapılan başka bir çalışmada da kısa boylu kişilerin daha öfkeli olmaya yatkın olmalarının yanı sıra, güvensizlik, korku ve paranoya gibi duyguları daha çok deneyimledikleri görüldü. Oxford Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmada ise paranoyak davranışlar sergilediklerini kabul eden 60 kadın katılımcı, sanal gerçeklik ekipmanlarına bağlanarak test edildi. Londra'nın meşhur kalabalık metrosunda, CGI modellemesi ile yapılmış insanlardan dolu olan kalabalık içerisinde bir yolculuk yaptırılan denekler, daha sonra bir ankete tabii tutuldu. Anket sonuçlarına göre, daha kısa boylu olan kadınlar, olaylara daha farklı bir perspektiften bakıyorlar.
Araştırmacılar, normal şartlarda kişilerin yere daha yakın pozisyonda bulunmalarının, psikolojik olarak daha farklı hissettirdiğini söylüyorlar. Sanal gerçeklik oyunları gibi oyunlarda da kameranın bakış açısı gibi özellikler değiştirildiğinde, kullanıcılar kendilerini daha tehdit altında hissediyorlar. Bu durum bazı platformlarda, bazen bilinçli olarak yapılıyor çünkü kişileri daha tehdit altında hissettirerek şiddete meyilli hale getiriyor.
Kaynak: https://www.unilad.co.uk/life/short-men-are-a