S400 konusunda hamle sirasi ABD de bakalım neler olacak herkes fikirlerini söylesin
bir SARKY tutturmuşum
duyuyorsun değil mi?
Printable View
S400 konusunda hamle sirasi ABD de bakalım neler olacak herkes fikirlerini söylesin
bir SARKY tutturmuşum
duyuyorsun değil mi?
Arkadaslar merhaba son zamanın bence çok az önemsenen ama aslında en önemli konusu s400 konusunda ABD nin (CAATSA) yaptırımları konusu..
Bu konuda düşünceleriniz nedir? Biden in başkanlığı ile ülkemizi neler bekliyor?
bir SARKY tutturmuşum
duyuyorsun değil mi?
2021 ABD Savunma Bakanlığı bütçeşi Temsilciler Meclisi ve Senato yetkilileri arasında anlaşıldı. 2021 bütçe taslağı Senato'dan geçti. Temsilciler Meclisi'nden haftaya geçmesi bekleniyor. Yeni bütçede CAATSA yaptırımlarını uygulaması için ABD başkanını zorlayıcı karar da içeriyor.
bir SARKY tutturmuşum
duyuyorsun değil mi?
Bu kapsamda Türkiye S400 aldığı için ABD başkanı 12 CAATSA yaptırımından en az 5'ini seçmek durumunda. Bu yasa uygulamaya girdiği günden itibaren en fazla 30 gün içinde ABD başkanı yaptırımları seçecek. Şu an için Trump yasa içindeki sosyal medya düzenlemesi nedeniyle yasayi veto edeceğini açıkladı. Daha önce hiçbir zaman veto edilmeyen yasa tasarısı, Trump tarafından veto edilirse tekrar Temsilciler Meclisi ve Senatoya gönderilip 60'tan fazla oy ile geçerse doğrudan yasalaşıyor. Onun için Trump'ın kabul etmesi daha büyük ihtimal.
bir SARKY tutturmuşum
duyuyorsun değil mi?
Biden yönetiminin ilk yapacağı kararlardan biri Türkiye'ye yaptırım uygulamak olacak. Bu yasadaki CAATSA değişikliği başkanın Trump dönemindeki gibi uygulanmamasını engellemek için düzenlendi. Başkanın yaptırımı uygulamaması çok zor gözüküyor.
bir SARKY tutturmuşum
duyuyorsun değil mi?
Düşükte olsa tek ihtimal başkanın benim 'yönetici yetkim' var, yasama organı bana karışamaz ve ben bu yaptırımı uygulamıyorum demesi. Acil bütçe gibi konularda ABD başkanı bu gücü kullanıyor. Trump bunu dese bile Biden'in böyle bir adım atması çok zor.
Kısacası Türkiye ABD ilişkilerini kısa dönemde 2021'de yeni bir kriz bekliyor gibi. Ocak ya da en geç şubat ayında yaptırımlar. Mart ayında da Halkbank davası görüşülecek. Biden yönetimi zor bir Türkiye dosyası devralıyor.
bir SARKY tutturmuşum
duyuyorsun değil mi?
2 nci Körfez Krizi/Irak'ın İşgali dönemindeki tezkerenin meclisten geçmemesinden bu yana, ilişkilerdeki kırılma süreci devam ediyor. ABD kırılıma neden olduğunu düşündüğü bütün eski güç odaklarına örtülü operasyonlarını gerçekleştirdi, kısmen amacına da ulaştı. BOP projesi ağır aksak ama aynı çizgide ilerliyor. Biden ekolü bizim açımızdan en arzu edilmeyecek çizgide.
Şöyle; o tezkere meclisten geçmediğinde kendilerini satılmış/arkadan vurulmuş hisseden bölgede görevli orta sınıf asker ve bürokratların tamamı şu an bir üst sınıfta ve hala bölge ile ilgili görevlerde. Bu ekolün başı da şu an Biden. Yani olabilecek en kötü durum.
Öte yandan, gidişat, ilk emareler, sırada İran olduğu yönünde.
Muhtemelen, aynı anda hem İran'ı hem de bizi aynı safta buluşturacak adımları kısa vadede atmayacaklar.
Ama bunun ekonomik baskıyla kontrollü yapacaklar. Yani kararlar alınacak, yetki Başkana verilecek ama uygulama pratiği tamamen İran sürecine uyumlu hale getirilecek..
S-400 konusunun birçok boyutu var. Sadece siyasi bir argüman olarak ele alınırsa, muhtemelen Yunanistan'ın zamanında S-300 alımına karşı çıktığımızda yaptığı gibi, S-400' ler geçici depolamaya alınabilir, geri adımlar hamleleri karşılamaya yönelik, atılabilir.
Zaten alınan S-400'ler çok az sayıda/ölçekte. Daha çok sembolik bir alım/hamle. Israrla bize hava savunma sistemleri satmayan Atlantik Paktına bir mesaj. Bu bağlı bulunulan paktı eksen değişikliği ile tehdit etme, bak bizi kaybedersen ne olur gibi, sonuçtan haberdar etme/beni gerçekten kaybetmek istiyor musun gibi bir mesaj. Yoksa o kadarlık ve sadece alınan S-400 ler kimseye tehdit falan da değil aslında. Daha çok fazla sayıda alınırsa, ve o S-400'lerin de yakın hava savunmasını sağlayacak daha küçük ölçekli hava savunma sistemleri alınırsa, bir veri ağı üzerine entegre edilirlerse, bu veri bütün kara ve hava unsurlarıyla paylaşılırsa bir anlam ifade eder. Kabaca komple bu iş en az 20-30 milyar dolarlık bir iş. Ve komple bu hava savunmasını kurduğunuzda iş bitmiyor, sadece o lige terfi ediyorsunuz. Tabi Rus sistemlerinin özelliği, bunlar müstakil de kullanılabiliyor, radarları çok güçlü. Her ne kadar ülke ölçeğinde bir hava savunma sistemi açısından oldukça yetersiz olsalar da, konumlandırıldıkları yer itibarıyla, geniş çaplı bir muharebeye evrilmeyen küçük ölçekli operasyonlarda, hibrit harekatta, geçici hava üstünlüğü sağlama ihtiyacı gereken durumlarda oldukça karşı taraf için can sıkıcı olabilir. Örneğin mevzuyu anlatabilmek adına en bariz haliyle, Ege'ye konumlandırılırlarsa, hiçbir kontrol görevinde karasularımızı ihlal eden Yunan F-16 uçağı ile it dalaşına gerek kalmaz, açarsın radarı atarsın kilidi, uçağın bütün alarm çanları çalmaya başlayınca kurtulma manevrası yaparak bölgeden çıkar. Ya da D.Akdeniz'i kapsayacak şekilde radarları konumlandırılırsa, orada uçan bütün uçaklara baskı sağlanabilir. Yani ölçek değiştiğinde, onlar açısından oldukça mide bulandırıcı durumlar yaratılabilir. Ha ne olur onlar da her defasında EH uçağı kaldırıp radarlarımızı baskılamak zorunda kalırlar. Bunun adı da bize durup dururken elektronik taarruz yaptılar olur, karmaşık diplomatik ya da angajman mevzuları açılır, ama istedikleri gibi at koşturma hürriyetini kaybetmiş olurlar.
Çok ta bu teknik boyutuna girmeden, hissiyatım, İran'a başlayacaklar, bu süreçte doğru adımlar atılırsa, zaman kazanılabilir.
İç siyasete girmeyi hiç sevmiyorum ama, yine iç siyaseti dizayn çabaları devam ediyorlar denebilir, bu konuda, 'ne düşünüyor bunlar' ı anlayabilmek için Rand Raporu (-ları) okunabilir. Yazmış adamlar açık açık. Kısaca; AKP nin ilk kuruluşunda takip ettiği çizgide, yeni bir AKP (aynı çizgide, aynı aktörler, eski yollarını ayırmışlar ...) istiyorlar. Ve ilginç bir anahtara işaret ediyorlar. Bunu da, eskiyi koruyacak/eskinin kendini güvende hissederek çekilmesine imkan sağlayacak, aynı zamanda yeniye de liderlik edebilecek bir isim diye okumak lazım. Toplamından da bu yaklaşımlarının, ipleri koparmak bizi tamamen karşı cenaha kaptırmak da istemiyorlar şeklinde bir anlam çıkarılabilir. Son dönemde bizde yapılan; bizim yönümüz Avrupa/Avrupa'nın bir parçasıyız açıklamaları da, onların da mesajları aldığının göstergesi olabilir, yani ben de eski çizgiye dönebilirim şeklinde bir sinyal. Dediğim gibi, ülke içi halka yönelik çizilen imaj, kullanılan söylemler yanıltıcı olabilir, onları okumak lazım. Bir geri çekilme ve tekrar masaya oturma, İran süreci ile eş zamanlı zaman kazanma gibi bir gelişmeler zinciri yaşanabilir diyorum özetle. Biden koltuğa otursun ilk icraatlerine başlasın, nereye ne birlik kaydırılıyor oradan çözülür mevzu. En son aşağıya ağır bombardıman uçakları kaydırdılar mesela, galiba İran'ın önce Isfahan' daki hava savunma sistemlerini bitirecekler sonra da nükleer tesislerini vuracaklar bir anda. Son bir anlaşma çabası öncesi gözdağı şeklinde yorumlanabilir bu kuvvet kaydırmaları. İsrail'in Demir Kubbesi var gerçi ama, bölgeye ilave büyük çaplı hava savunma sistemlerinin konumlandırılması da bu teoriyi güçlendirecek en önemli emare olacaktır.
Sayın achiles bizimkilere dis gösterilmeden s400 u rafa kaldırmayacaklar gibi bu konuda nasıl bir yol izleyecekler gerçekten merak konusu belki öyle bir sürece giriyoruz ki şu an hadi canım bu kadar da olmaz gibisinden bir süreç yaşayacağız. Ülkemiz için hayırlısı olsun bakalım nasıl bir politik manevralar izleyeceğiz önümüzdeki günlerde.
TUM O SANa ait olanlar aslında bana da ait
ABD 2021 savunma bütçesi Kongre’den geçti.Türkiye’ye yaptırım bölümü şöyle;
•S400’lerden dolayı TR’ye 30 gün içinde CAATSA’nın en az 5 maddesini uygulayın
Trump imzalarsa yasalaşır, daha önce veto edeceğini söylemişti
Son tahlilde onaylar ama uygulamayı Biden’a bırakabilir.
TUM O SANa ait olanlar aslında bana da ait
Sadece politik manevralar yeterli olur mu, ya da sahada reel gerçekliği olmayan politik manevralar yapılabilir mi, o da tartışılır.
Örneğin, ABD Türkiye ile Doğu Akdeniz meselesinde Suriye meselesinde ters düşünce, mevcut anlaşmalara dayanarak/bahane ederek Ege'de varlığını arttırması gerektiğini hissederek Yunanistan'a 6 (veya 7) yeni askeri üs kurdu.
Aşağıdaki linkte mesela, bu üslerden birisine yapılan kuvvet aktarımı görülüyor. Bir gemi dolusu Apache Taarruz Helikopteri. Asli görevi düşmanın tank ve zırhlı araçlarını yok etmek olan bu tanksavar helikopterlerinden neden bolca Yunanistan'a sevk ediyor, bunların menzili ne kadar, burada hangi tankları imha edecekler, Ege'de deniz kontrolü için Apache yığınaklandırmış olamazlar herhalde.
https://www.aksam.com.tr/guncel/abd-.../haber-1017660
Yani, ABD, yeni gelişen durumlarda bölgesel durum değerlendirmesi yaptıktan sonra, olası tüm sonuçlara/gelişmelere karşı sistematik olarak tedbir alıyor/ön alıyor. Bu onun sistematiğinde yaklaşımında var. Aynı zamanda bu kuvvet yığınaklandırmasının denizciler buna Gunboat da diyor biraz farklı anlamı ama kabaca aynı mantık, reel politiğe taban olma durumu var.
Yani, reel gerçekle desteklenmeyen politik adımları pek kaale almıyorlar. Kendi açılımlarının reel tabanını mutlaka oluşturuyorlar. Dolayısıyla deniz stratejisinde geçen kavramlar var, hakimiyet, kontrol, vazgeçirme şeklinde. Bu seviyelerden hangisini amaçlamışlarsa masaya oturmadan konuşmadan önce, o gerçekliği yaratacak kuvvet aktarımlarını yapıyorlar. Bu hamlelerine karşı bir adım atmadık mesela, atılmalıydı. Ha keza adaların silahlandırılamayacağı noktasında da zamanında atılması gereken adımları atmadık. Yani demem o ki, fiiliyatta, süreç sonuçlanmasa da belirsiz şekilde ortada da kalsa, adamlar zaten Ege'de Akdeniz'de hakimiyet veya kontrol için gereken yığınaklandırmayı yaptıktan sonra amaçlarına ulaşmış oluyorlar. Buna karşı adımlar hamleler atılmalıydı. Anlaşma olur olmaz ayrı mesele. Mesele sadece S-400 meselesi değil.
Eş zamanlı GKRY'ye üs kurdu Fransa. Gerçi kurmadım oradaki bir limandan faydalanma anlaşması yaptım, karşılığında da limana yatırım sözü verdim dese de. GKRY deki İngiliz üslerindeki uçakları da F35 lerle değiştirdiler. Hadi NATO bünyesinde bir de ortak tatbikat yapalım dediler, kitabına uydurarak tatbikatlarını da yaptılar.
GKRY-Mısır-İsrail-Yunanistan-Fransa ortak ticari anlaşmaları da şekillendi paralelinde.
Uzatmadan..bu sadece S-400 meselesi değil. Bu sadece İran'a yapılan ambargoyu deldiniz meselesi de değil. Bu uluslararası strateji, çıkarlar savaşı. Doğu Akdeniz ölçeğinde yeni keşfedilen hidro karbon yataklarına çökme hadisesi, ortadoğu ölçeğinde, artık atadığımız diktatörlerle/krallarla bölgeyi yönetemiyoruz, müteakip dönemlerde etnik olarak parçalanmış daha küçük güdülebilir demokrasilerle idare edilen devletçiklerle yönetelim (BOP) ki zırt pırt ortadoğuya müdahale etmeye gerek kalmasın hikayesi.
Normalde şöyle olması lazım. Ya başarabilirsek, denizci tabiriyle, denizde vazgeçirme dayatacağız, -ki onlar da, bunlar başımıza bela olacak bari pay verelim diyecekler, ya da komple eksen değişikliği ile çok daha büyük bir denklem ortaya koyup ya hep ya hiç Rus ruletini oynayacağız. Öyle bir matematiksel tablo ortaya çıkacak/çıkmalı ki, oturup simülasyonlarda yaptıkları gibi karar verecekler, pastaya ortak olacağız/pastadan büyük parçayı alacağız. İşte bu oyunu henüz oynayacak durumda değiliz biz, gerçekçi bakılırsa. Hep aynı yere çıkıyor mevzu, zamanı değil, zaman kazanmamız lazım, eski çizgide ilerlememiz lazım, fırsatları kollamamız lazım, orduyu toparlayıp bu minvalde güncellememiz lazım, ekonomiyi toparlamamız lazım, mümkün olduğunca her şeyi kitabına uydurarak onların oyununda onların kuralları ile ilerlememiz lazım. Bu dediğim arzulanıyorsa 20-30 yıllık planlar yapmak lazım. Yoksa bir kaşık suda boğarlar bizi, özetle, adamlar dehşet güçlüler. Önce bunu bir anlamak lazım.
Mesele S-400 meselesi değil, depoya da koysak, iade de etsek mevzu çözülmez, o sadece bu çıkar savaşının bir argümanı. Mesele;
-Eskisi gibi onlara ortadoğu ve Rusya meselelerinde sorgusuz sualsiz biat edilmesini istiyorlar,
-Bölgesel olarak İsrail ile işbirliği yapmamızı istiyorlar,
-Doğu Akdeniz-Suriye-Irak-Libya nerede hidro karbon varsa aslan payını almak sana küçük bir hisse bırakmak istiyorlar,
-Kara ordumuzu görece büyük buluyorlar küçültülmesini istiyorlar,
-Bu kara ordusunun NATO' nun hizmetinde olmasına bayılıyorlar, (Müşterek harekatlarda biri uçak verecek, öbürü gemi verecek, biri hava savunması için Patriot konuşlandıracak, diğeri EH desteğini sağlayacak, ama karaya ayak basan önde yürüyen piyade bizden olacak)
-Güneydoğumuzu da kapsayan bir Kürdistan kurulmasını ve İsrail ile kanka olmasını istiyorlar,
-Olursa, bölgede, bir ballı lokma tatlısı kıvamında bitmeyecek uzun süreli şii-sunni savaşı istiyorlar,
-Bu tam bağımsız Atatürk İlkelerine dayanan milli çıkarları savunan Cumhuriyet modeline gıcık oluyorlar, yerine başka bir şey kurulsun getirilsin istiyorlar,
-En sonunda da ısıtılmış su istiyorlar, banyo yapmak için..
Haklı olmak yetmiyor dediğim gibi, dönüp geçmişimizi sorgulamamız lazım, son 50 yılda ne yaptık diye. Müteakip 50 yılı tasarlamak lazım. Bilime, sanayiye, üretime bunların ön koşulu da eğitime odaklanmak lazım. Eğitimin ahlakı getirmesi lazım. Aydınlanmadan aydın üremiyor memlekette. O özelleştirme gelirleri muazzam bir fırsattı. Birkaç yüz milyar dolar bu ülkede birşeylerin temelini atmak için yeterdi de artardı. Çin geçenlerde bir teknoloji yatırımı yapıyor, bir tür anakarta monte ekran kartı entegresi gibi birşey, 6 milyar dolar. Rakamlar ortada, bir otomobil fabrikası, bir motor fabrikası, bir tank fabrikası, yani 200-300 milyar dolar çok büyük para idi. Paraların nereye gittiği herkesin malumu. Sermayenin el değişimine araç edildi, iktidarın devamı adına pay edildi, en sonunda hazıra dağ dayanmadı.
Hedefleri üçe bölmek lazım, İlk Hedefler, Ulaşılabilir Hedefler, Hayal Edilebilir Hedefler. Yoksa İslam Aleminin liderliği, ezilenlerin hamiliği, sessizlerin sesi olmak elbette güzel şeyler de sen Osmanlı gibi imparatorluk kurdun da dünyanın mı bundan haberi yok. Kapatın mikrofonu derler Mansur'un yaptığı gibi, sesin kesilir. Biz direk 3 ncü aşamayı hedefliyoruz, hayal alemindeyiz.
Gerçekçi olmak lazım, iç siyaset elbet yapılacak, herkes fikrini hatta ideolojisini savunacak, dayatacak, herkes herkesi suçlayacak, ama kimse günahsız değil, kimse pir-u pak değil. Uluslararası meselelerde iç siyasetin kafayı bulandırmasına izin vermemek lazım.
Devlet başka şey, birey başka şey. Önce Bekaa. Devlet bireysel yaklaşımlarla menfaatlerinden vazgeçemez. Misal İsrail ile başlayan muaazzam bir teknoloji transferi hikayemiz vardı. Bugün Suriye'de en önde kullandığımız tankları onlar modernize etti, o esnada milli tank projesinde asıl büyük kazanımları elde ettik, aynı zamanda Türk-İsrail denklemi hem ortadoğuda büyük açılımlar sağlarken hem de karşı cenahta açmazlara yol açmıştı. Ne oldu, bir gecede tası tarağı topladılar gittiler, şu an Suudilerle, BAE ile, Mısır ile Yunanistan GKRY ile ittifaklar arefesinde yakınlaşıyorlar. Suriye tarumar, Irak tarumar, Mısır ABD güdümünde bir diktatörde, Libya ortada, Lübnan pıstı oturdu aşağıya, İran hedef tahtasında. Belki biz İsrail ile çok güçlü ilişkiler kurabilseydik, belki Filistin meselesine bu çerçevede katkıda bulunabilirdik, belki bu çerçevede kimse kendini tehdit altında hissetmeyeceğinden, bir tür arabuluculuk rolü ile Filistinliler'e daha büyük kazanımlar sağlayabilirdik. Ne oldu şu an Filistinliler daha mı iyi oldu? Olsun, zaten asıl mesele, biz tarafımızı belli edelim meselesi idi, iç siyasete oynayalım mesele idi, lafı nasıl soktu meselesi idi, yoksa Filistin sorunu çözülse ne çözülmese ne miydi mesele?
Ama biz haklıyız pehh. Tarihi haklılar değil güçlüler yazar.
Dellendim galiba biraz kusura bakmayın. Bence bizimkiler mevzuyu anladı, cari durumu gördü. Geri adım atacaklar. Yaptırımlar ense kökü üzerinde havada asılı duran bir balta gibi tutulmaya devam edilecek, eş zamanlı devam eden Doğu Akdeniz sürecindeki, İran sürecindeki hamlelerimize ayar verecekler bu şekilde. İç siyasete de yumuşak bir geçiş dayatacaklar. Son dönemdeki, 'eski aynı çizgiye ben de dönerim' mesajına ne derler bunu bilmek pek de mümkün değil.
Saygılar
Bu muhteşem bilgileri bizimle paylaştığıniz icin teşekkür ederim sayin Achiles kesinlikle size katılıyorum.
TUM O SANa ait olanlar aslında bana da ait
S-400 Füzelerinin ülkemizin jeopolitik stratejileri açısından alımı gecikmiş bir karar olsa da yaptırımlar konusuna 1974 den bu güne alışık bir ülkeyiz. Yaptırım elbette sözel de kalacak dır Çünkü Türkiye Avrupa'nın ve Abd nin stratejesine göre orta doğuya açılan kapısıdır...Ne Avrupa ne de Abd, Türkiye olmadan Rusya'nın, İran'ın hakim kılacağı bir orta doğu istemez.Ve en kısa zamanda NÜKLER Silahlanma çalışmalarına başlamak zorunda dır...Bugün Nato müteffik'i olsak da yarın ne olur kimse bilemez.
S400 'ler konusunda olağanüstü değişimler,gelişmeler olmaz ise! Önce ambara çekilir sonra da Azerbaycan'a doğalgaz karşılığı satılır.
Konu teknik, teknik altyapı gerekli, neresini anlatmalı o kadar derin ki. Kısaca, bizim bir hava savunma sistemimiz yok, balistik füze teknolojimiz yok, radar teknolojimiz yok, motor teknolojimiz yok. Bunlar olmadan zaten nükleer silah filan, gülerler, -ki malum o da yok. 90 larda İsrail'den Arrow alalım demişiz engel olmuş, onlardan Patriot alalım demişiz vermemiş, en son açıklamada da bize; 'sizi bizimkine entegre ederiz merak etmeyin' diyorlar. Ne almamızı ne de yapmamızı, kısaca bu teknolojilere kavuşmamızı istemiyorlar. Bir dönem arka arkaya kaç mühendis intihar etti, niyeyse. (S-400 alımına devam etseydik 'kapsamı bilinmeyen' bir teknoloji transferi başlayacaktı.) Asıl sıkıntı radarlarda. Daha çok bir matematik bacağı var mevzuunun.
2 nci Dünya Savaşı sonrası denge çatılırken öyle öngörülmüş ve hala da geçerliliğini koruyor. Bu konulara meraklı iseniz, 'bazı görüşlerine', 'bazen' katılmasam da;
Arda Mevlütoğlu,
Hakan Kılıç,
Turan Oğuz gibi savunma sanayinden sağlam kalemleri okuyabilirsiniz. Hem twitter'dan, hem savunma sanayi dergilerinden, www.siyahgribeyaz.com dan
Öğrenmek için önce radarların tarihinden başlamalı, 2 nci Dünya Savaşı ve esas Vietnam Savaşı, aktif, pasif radarlar, aydınlatma radarları, radar güdümü, radar teknolojisi, frekans teknolojileri (zaman bölmeli, frekans bölmeli, modülasyon teknolojileri, frekans atlama, faz dizini), menziller, radar kesit oranı,
Sonra, roket füze teknolojisi, sıvı katı yakıt, güdüm sistemleri, tarihçesi...
Sonra ağ destekli yetenek (veri paylaşımı, sinerji, üst üste bindirme, dost düşman sorgulama)
Bu gibi meselenin teknik düzlemi bilgi seviyesinde anlaşılırsa, neden ABD Irak'taki üslerini İran balistik füzelerinden koruyamadı, neden Suudiler Yemen'in attığı füzelerden kendilerini koruyamıyor (o kadar hava savunma sistemi olduğu halde), neden sadece olay S-400 den ibaret değil, neden İsrail bu işe sürekli yatırım yapıyor sürekli modernize ediyor, neden ABD siber savaşa angaje olduğu için Rusya'dan açık ara geri kaldığını fark etti, neden ABD F-35 lerin Almanya'da basit bir dizi pasif radar teknolojisi ile tespit edilebildiğini gölgelemek istiyor, neden AB F-35 lerin lojistik bilgi sistemine itiraz etti ve değiştirtti....bunlar anlaşılabilir.
Ya da herkes her şeyi bilemez, bazı konularda bir bilene yaslanmak gerekir demek lazım, yukarıda saydığım kalemleri takip edebilirsiniz. Bizim bir hava savunma sistemine ihtiyacımız var, ha Rusya, ha ABD, ha İsrail, ha Çin menşeli. Bunun teknoloji transferine ihtiyacımız var, çünkü milli değilse sakatlık doğasında var bu sistemlerin.
Cari durumda da geri vites yapmamız gerekiyor, yoksa çökecekler tepemize. Zamana bırakmalı, alternatif orta yollar üzerinde çalışmalı. Örneğin sadece tek başına radar+EH teknolojisine yoğunlaşmak gibi başlangıçta. Daha insani yönleri vardır, cart curt argüman geliştirmek zordur..gibi..Japonya mesela, denizaltı geliştirme üretme konularında kısıtlara tabiyken (hala var mı emin değilim), derin deniz araştırması, bilimsel araştırma, enerji, fay hatları oradan yürüyüp denizaltı yapıyordu, etrafından dolanıyordu. Radarı üreten gerisini istediği zaman parçaları birleştirerek üretir. Saygılar
Radar eski teknoloji Uydu uretmen lazim once
Uydu uydu peyk yani
Uydu üretebiliyoruz zaten, bir tanesini üretim aşamasında görmüştüm hatta. Anlamak için vurguluyorum, amatör olarak öğrenciler dahi üretti, uzaya fırlatıldı, çalışıyor. Napıyor, bir dalga boyundan sinyal gönderiyor, alıcıyı ayarla, dinle. Mesele uyduların üzerindeki sistemler, bunların yerliliği, sayısı, fırlatma kaabiliyeti..v.s.
Olay dönüp dolaşıp, elektromanyetik dalgalara, frekans modülasyonuna, frekans teknolojisine çıkar, nasıl, anlatayım;
Üstteki gönderide, ağ destekli yeteneğin içinde bir alt başlık da aslında uydu...veri ağına onlar da dahil oluyor, görüntü teknoloji ile katkı da sağlanıyor.
Uydu dediniz madem, kısaca;
Şimdiye kadar şöyleydi, haberleşme uyduları dünyaya paralel neredeyse dairevi yörüngede, dünya dönüş hızına uyumlu dönerlerdi, yani sabit kalırdı. Ama bu uyduyu bir bölge üzerinde tutabilmek için, yörünge hızını dünya dönüş hızına uydurma ihtiyacı, mesafenin çok fazla olması sonucunu getiriyordu. Bu kadar uzak olunca da kullanılacak frekans aralığı düşük kalıyordu, yüksek dalga boyu gerektiriyordu mesafe. Yükse dalga boyu, düşük frekans, az sayıda işlenebilir frekans sayısı, veri aktarım kapasitesinde kısıt demek.
Askeri gözlem uyduları ise, kuzey güney ekseninde, daha çok eliptik yörüngede ve çok alçakta dönerlerdi, sürekli istenen yerin üzerinden geçecek şekilde gazla yönlendirme gerektiriyordu, bir ömrü oluyordu, savrulma hızını alarak, elipsin en basık yerini gözlenecek yerin üzerine denk getirme prensibine dayanıyordu, ama hız, istenen bölgenin üzerinde bulunma faydalı süresini kısaltıyordu, bunu aşmak için aşmak için ikili, üçlü uydu kullanılarak, bindirme yapılıyordu. Çok alçaldığında gözle bile görülebiliyorlar.(geceleyin)
Elon Musk bir gün, 'iyi de aga kafama birşey takıldı', dedi.
-Haberleşme teknolojisinde, daha çok veri aktarmak için yüksek frekans, düşük dalga boyu gerekiyor, bu haberleşme uyduları çok yüksekte olduğundan mümkün değil. E o zaman ben haberleşme uydularını alçaltayım dedi. O zaman da, iyi de alçaltırsan dünya dönüş hızına uyduramazsın, bir bölgede tutamazsın, geçer gider temel sorunu var dediler. O da dedi ki, o zaman çok sayıda zincir yaparım birbirine entegre. O kadar uyduyu nasıl yapacan, nasıl atacan, maliyet çok dediler. O da, 'tabi önce yatırımcıları ikna ederek işi finanse ederek, bir model geliştirerek', gidip geri dönebilen füzeleri geliştirdi, valiz büyüklüğünde uçan modem gibi düşük maliyetli uydular yaptı. Onlarca, yüzlerce attı, binlerce daha atacak. Alçak yörünge, kısmen daha düşük dalga boyu, daha çok frekans, veeee internet veri aktarımı. Bütün dünyayı yakın gelecekte, bedava internetle tanıştıracağım diyor.
O yüzden, radar, sadece radardan ibaret değildir. Bütün bu alandaki itici güç radar ve elektronik harp teknolojilerindeki gelişmelerle entegredir. Elektromanyetik dalga ilminin nirvanası radar teknolojisidir. Hali hazırda bir uyduya aktif radar monte etmek mümkün değil, o mesafelerden üretilip yöneltilecek elektromanyetik dalganın enerji ihtiyacı çok büyük, zaten uydularda enerji ihtiyacı temel sorunlardan ve kısıtlardan birisi. Ama pasif radar enerji ihtiyacı duymaz, 'muhtemelen' uydularda uzun zamandır bulunuyorlar. Ama uydular daha çok 'yine pasif teknolojiler olduğundan', gözlemden yürürler. Elektromanyetik spektrumu oluşturan bütün dalga boylarının izlenmesi, görüntü üretimi. Bir nükleer silahı uydudan görmek mümkün, ya da bu sene Türkiye'de buğday rekoltesi ne olacak, bakıp yüksek olasılıkla tahmin etmek mümkün. Bunu da gördüm, 'bizim uydulardan' gelen görüntülerden, kabak gibi görünüyor. Ama tabi bu bizim Tarım Bakanlığına ulaştığında ortada bir tarım politikası, organizasyon, hatta analiz edecek kadrolar olmadığından, işe yarar hale getirmek, bir tarım üretiminde optimizasyon yapılacağını beklemek hayal.
Radarlar...radarı yapan, olayı çözmüştür, her şeyi yapabilecek seviyeye gelmiştir yani. Aynısı tank motorlarında da geçerli, tank motoru yapan, bütün motorları yapar. O yüzden o işler öyle göründüğü/zannedildiği gibi değil.
Saygılar