-
DALGA İLE KIYININ AŞKI
Dalga ile kıyının aşkını bilir misin?
Öncesinden başlayıp, sonsuza giden dalga,
Hep aşka kavuşma özlemiyle atılır kıyıya.
Dalga seven, kıyı sevilendir.
Dokunur parmaklarının ucuyla sevdiğine dalga.
Ve döner hep geriye,
Bilir kavuşamayacağını ama hep koşar kıyıya,
Her bir dokunuşunda aşkına verir bedenini hesapsızca,
İşte, ben de seni böyle severim yar.
Yar, bilir misin dağ başında açan uçurum çiçeklerini?
Bilirler görünmeyeceklerini…
Sevilmeyeceklerini…
Koklanmayacaklarını…
Okşanmayacaklarını…
Ama inatla açarlar; aşkla, sevgiyle, özlemle.
Hep beklerler gelmeyecek sevgilinin onu kucaklamasını,
İşte, ben de seni böyle beklerim yar.
Yar, ipek böceğini bilir misin?
Onun kozasının içinde ördüğü o ipliğe olan aşkını,
Bilir o ördüğü ipliğin kendisinin ölümü olacağını,
Ama aşkına feda eder kendini.
Öyle verir kendini yarenine korkusuzca,
İşte, ben de kendimi böyle veririm sana yar.
Yar, ağaç ile meyvesinin aşkını bilir misin ?
Meyvesini vermelidir ağaç yeniden doğmak için,
Öyle zorludur ki ayrılmaları,
Verir meyvesini ağaç,
Meyve tohum olur, tohum kök olur,
Ve yeniden doğar ağaç kendi meyvesinden.
İşte ben de böyle yar;
YOK OLMAYI GÖZE ALDIM TEKRAR SENDE DOĞMAK İÇİN…
-
ŞAH
Önce piyadeler vuruştular
Her biri halk gibiydi
Şahlar çevrelerinin kalesinde
Güvenlik içinde tutsak gibiydi
Vezirler atlar filler
Şahlar uğruna seferber
Her biri şahından özgürdü
Ne var ki özgür olan
Savaşta erken ölürdü
Şah denildi sonunda şahlardan birine
Dikili kaldı kazanan şah
Daracık dörtgenine
Mat olan şah ise sürüldü dışarı
Son verildi tutsaklığına
Bırakıp ardında aklarla karaları
Yürüdü gitti özgür
Yürüdü gitti tek başına.
Bülent Ecevit
-
Şiir ötesi ...
Alıntı:
Originally Posted by
Koray
-
Böyle gelmiş böyle, böyle geçer dünya
Günlerimiz bitecek bir gün saya saya
Seneler koşuyor, gülüp ağlatıyor
Bir yol bak aynaya ömrümüz geçiyor
Neşe, keder hepsi geçer
Bize kâr kalan nedir bu dünyadan
Daha dün çocuktun sokaklarda koştun
Yarın belki göç var bu dünya olmaz yar
Böyle gelmiş böyle, böyle geçer dünya
Günlerimiz bitecek bir gün saya saya
Neşe, keder hepsi geçer
Bize kâr kalan nedir bu dünyadan
http://www.hisse.net/topluluk/showth...251#post314251
-
İçkievinden çıkınca
Camdan
demin oturduğum yere
baktım.
Sigara paketimi
masada unutmuşum.
Sandalyede
Tıpkı benim gibi
Oturuyor boşluğum.
Bir eli alnında
benim gibi.
Ama
biraz daha mı hüzünlü?
Otururken de
Biraz daha mı çıkarıyor
kamburunu?
Biraz daha mı benziyor
babama?
Bir yaş büyüğüm babamdan
ve rüzgar
bir törendeki gibi
çekiştirir durur
yağmurluğumu.
Camdan/C.S.
-
Ne oldu bana bu akşam
Ne garip seni sanki ilk defa görüyorum
Sana nasıl anlatsam bilmem ki
Okumaya doyamadığım bir aşk öyküsü gibisin
Dünüm bugün
Geleceğim tek gerçeğimsin
Sen bana aşk şarkıları çalan
Gül kokuları getiren ılık rüzgarlar gibi
Bir dakika seni anlamıyorum
İnan bana noolur
Dinle beni
Yalvarırım
Yemin ederim
İşte kaderim
Sanki seninle ilk defa konuşuyor gibiyim
Duyguların en güzeli ümidim
Ne olur dinle beni
Yasak rüyalarımın kadını
Istırabım ümitsizliğim
Yıldızları yer yüzüne indiren şarkım
Sen olmasaydın kimbilir belki ben de olmazdım
Yüreğim bu söylüyor sözleri inan
Dinle beni
Noolur
Yemin ederim
Güzelsin
Ne güzelsin
Çok güzelsin
>..............:)
-
ANADOLU
Beşikler vermişim Nuh'a
Salıncaklar, hamaklar,
Havva Ana'n dünkü çocuk sayılır,
Anadoluyum ben,
Tanıyor musun ?
Utanırım,
Utanırım fıkaralıktan,
Ele, güne karşı çıplak...
Üşür fidelerim,
Harmanım kesat.
Kardeşliğin, çalışmanın,
Beraberliğin,
Atom güllerinin katmer açtığı,
Şairlerin, bilginlerin dünyalarında,
Kalmışım bir başıma,
Bir başıma ve uzak.
Biliyor musun ?
Binlerce yıl sağılmışım,
Korkunç atlılarıyla parçalamışlar
Nazlı, seher-sabah uykularımı
Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar,
Haraç salmışlar üstüme.
Ne İskender takmışım,
Ne şah ne sultan
Göçüp gitmişler, gölgesiz!
Selam etmişim dostuma
Ve dayatmışım...
Görüyor musun ?
Nasıl severim bir bilsen.
Köroğlu'yu,
Karayılanı,
Meçhul Askeri...
Sonra Pir Sultanı ve Bedrettini.
Sonra kalem yazmaz,
Bir nice sevda...
Bir bilsen,
Onlar beni nasıl severdi.
Bir bilsen, Urfa'da kurşun atanı
Minareden, barikattan,
Selvi dalından,
Ölüme nasıl gülerdi.
Bilmeni mutlak isterim,
Duyuyor musun ?
Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip...
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne - üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının...
Dayan kitap ile
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile
Dayan rüsva etme beni.
Gör, nasıl yeniden yaratılırım,
Namuslu, genç ellerinle.
Kızlarım,
Oğullarım var gelecekte,
Herbiri vazgeçilmez cihan parçası.
Kaç bin yıllık hasretimin koncası,
Gözlerinden,
Gözlerinden öperim,
Bir umudum sende,
Anlıyor musun ?
Ahmed ARİF
-
3 Haziran 1963
BİR HAZİN HÜRRİYET
Satarsın gözlerinin dikkatini, ellerinin nurunu, bir lokma bile tatmadan
yoğurursun
bütün nimetlerin hamurunu.
Büyük hürriyetinle çalışırsın el kapısında, ***** ağlatanı
Karun etmek hürriyetiyle hürsün!
Sen doğar doğmaz dikilirler tepene,
işler ömrün boyunca durup dinlenmeden yalan
değirmenleri,
büyük hürriyetinle parmağın şakağında düşünürsün vicdan
hürriyetiyle hürsün!
Başın ensenden kesik gibi düşük,
kolların iki yanında upuzun,
büyük hürriyetinle dolaşıp durursun,
işsiz kalmak hürriyetiyle hürsün!
En yakın insanınmış gibi verirsin memleketini, günün birinde, mesela,
Amerika'ya ciro ederler onu seni de büyük hürriyetinle beraber,
hava üssü olmak hürriyetiyle hürsün!
Yapışır yakana kopası elleri Valstrit'in, günün birinde, diyelim ki,
Kore'ye gönderilebilirsin, büyük hürriyetinle bir çukura
doldurulabilirsin, meçhul asker olmak hürriyetiyle hürsün!
Bir alet, bir sayı, bir vesile gibi değil insan gibi yaşamalıyız dersin,
büyük hürriyetinle basarlar kelepçeyi,
yakalanmak, hapse girmek, hatta asılmak hürriyetinle
hürsün
Ne demir, ne tahta, ne tül perde var hayatında, hürriyeti seçmene lüzum yok
hürsün.
Bu hürriyet hazin şey yıldızların altında.
Nazim Hikmet - 1951