Sayfa 1/34 12311 ... SonSon
Arama sonucu : 269 madde; 1 - 8 arası.

Konu: Fıkralar

  1. #1

    Fıkralar

    4 yönetim ilkesi...

    Hikaye 1

    Adamın biri tam duşa girmek üzeredir ve karısı da duşunu almış olarak kabinden çıkmaktadır ki, kapının zili çalar.

    Kapıya kimin bakacağı konusunda ufak bir tartışma sonrasında kadın pes eder. Üzerine bir havlu alarak merdivenleri aşağı iner ve kapıyı açar. Gelen eşinin arkadaşı x'tir.

    Kadın daha selam veremeden x "havlunuzu üzerinizden yere düşürürseniz size anında 300 Euro veririm" der. Kadın bir müddet tereddüt eder, ancak havlunun düğümünü açarak havlunun düşmesini sağlar.

    X ona bakar ve 300 Euro verir ve söze devam eder:

    "Antrede doğabilecek ufak bir tensel yakınlık için size 500 Euro daha verebilirim, hem de derhal" der.

    Önce şaşkın, fakat daha sonra adrenalinin verdiği heyecan ve alacağıpara ile yapabileceklerinin anlık hayaliyle kısa bir duraksamadan sonra kabul eder.

    Yaşamış olduğu olayın ve kısacık bir süre içerisinde edinmiş olduğu ufak servetin heyecanıyla merdivenleri yukarı çıkarak banyoya geri döner.

    Hala duşta olan eşi ona kimin geldiğini sorar. "Arkadaşın x" diye cevap verir kadın.

    "Çok iyi, ona borç verdiğim 800 Euro'yu getireceğini söylemişti, onu getirdi o zaman."

    1. Hikayeden çıkartılacak ders :

    Eğer bir ekipte çalışıyorsanız bilgiyi saklamayın, paylaşın. Karar mekanizmasında belirleyici olabilir.

    Böylece yanlış anlaşılmaların ve dışarıya karşı kötü duruma düşmenin önüne geçebilirsiniz.
    Benim yaradılışımda bir fevkalâdelik varsa, o da Türk olarak dünyaya gelmemdir. - Mustafa Kemal ATATÜRK

  2. #2
    Hikaye 2

    Aracının direksiyonuna geçip kiliseye gitmek üzere yola koyulan rahip yolda yürümekte olan bir rahibeye rastlar.

    Aracını durdurur ve kiliseye kadar onunla gelmek isteyip istemediğini sorar. Kadın arabaya biner ve bacak bacak üstüne attığında bacaklarının güzelliği ortaya çıkar.

    Rahibin gözü kayar ve bakayım derken kısa bir süre için aracın kontrolünü kaybeder. Aracı tekrar kontrol altına aldıktan sonra sağelini rahibenin bacağı üstüne koyar.

    Rahibe ona bakar ve şöyle der : "Rahip, 129. ayeti hatırlıyor musunuz ?"

    Utançtan kıpkırmızı olan rahip derhal elini çekerek rahibeye özürlerini sıralar.

    Bir müddet sonra aklı tekrar karışır ve rahibenin bacağına tekrar dokunur vites değiştirme bahanesiyle ve rahibe aynı soru ile karşılık verir :

    "Rahip, 129. ayeti hatırlıyor musunuz ?"

    Utancından yine kızaran rahip elini çeker ve "af edersin kardeşim insanoğlu zayıf düşebiliyor" der.

    Kiliseye vardıklarında rahibe arabadan iner ve tek kelimesöylemeksizin, ancak çok manalı bir bakış fırlatarak kaybolur.

    Rahip aceleyle içeriye koşturur ve bir İncil alarak 129. ayeti açar okumak için.

    129. ayet şöyle demektedir :

    İleriye gidiniz, daha yukarlarda arayınız.

    Orada güzellikler bulacaksınız.

    2. Hikayeden çıkartılacak ders :

    Görev alanınızla ilgili her zaman bilgili olun, aksi taktirde fırsatları kaçırabilirsiniz.
    Benim yaradılışımda bir fevkalâdelik varsa, o da Türk olarak dünyaya gelmemdir. - Mustafa Kemal ATATÜRK

  3. #3
    Hikaye 3

    Pazarlamacı, şef sekreter ve şirket müdürü bir öğlen paydosunda lokantaya doğru yürümektedirler.

    Parktaki banklardan birinin üzerinde sihirli bir lamba bulurlar. Lambayı ovarlar ve gerçekten de lambadan cin çıkar.

    Aslında kişiye 3 dilek hakkı veriyorum ama sizler üç kişi olduğunuz için hepinizin birer dileğini gerçek yapacağım" der cin.

    Şef sekreter arsızca atılarak "önce ben" diyerek sıranın önüne yerleşir. "Bahamalarda, muhteşem bir sahilde tatil yapmak istiyorum.

    Tatilim hiç bitmesin ve hiçbir dert hayatıma girmesin" diye dileğini ifade eder.
    Ve hoop, ortadan kaybolur.

    Şimdi de pazarlamacı atılır ve "şimdi sıra bende" der.

    "Hayallerimdeki kadınla Tahiti sahillerinde Pina Colada içmek istiyorum" der ve hoop, o da ortadan kaybolur.

    "Şimdi sıra sende" der cin şirket Müdürüne.

    "bu iki salağı öğleden sonra işlerinin başında görmek istiyorum" der müdür.

    3. Hikayeden çıkartılacak ders :

    Üstünüz olan birinin her zaman için önce konuşmasına izin verin.
    Benim yaradılışımda bir fevkalâdelik varsa, o da Türk olarak dünyaya gelmemdir. - Mustafa Kemal ATATÜRK

  4. #4
    Hikaye 4

    Bir mafya babası evli bir kadınla ilişki kurmuş. Bir gece kocası yok diye kadının evine gitmeye karar vermiş ve adamlarına "Ben içeri girdikten sonra hemen büyük bir branda ayarlayın ve pencerenin hemen altına dört ucundan gerin" demiş.

    Sonra da ne yapacaklarının talimatını vermiş:

    "Kadının kocası gelirse kapıyı bir kere çaldırın, ben aşağıya atlayacağım, yakalanıp karizmayı çizdirmeyelim... Tamam mı?"

    Adamları, "Başüstüne patron" demişler. Mafya babası kadının evine girmiş, tam yatağa uzandığı anda evin kapısı çalınca bizimki kendini tereddütsüz pencereden donla 4. kattan aşağı fırlatmış.

    Kadın üzerine alelacele bir şey alıp kapıyı açmış ki karşısında patronun adamlarından biri...

    "Yenge" demiş adam mahcup bir şekilde önüne bakarak,

    "Patrona söyle branda bulamadık!"

    4. Hikayeden çıkartılacak ders :

    Ekibini becerikli ve de çözüm üretebilen bilgili insanlardan kuracaksın...
    Benim yaradılışımda bir fevkalâdelik varsa, o da Türk olarak dünyaya gelmemdir. - Mustafa Kemal ATATÜRK

  5. #5

  6. #6
    Adamin biri iş ariyormus. Çalismak istedigi firma ile görüşmeye gitmişş.

    Sorular/sınavlar,
    Adam berbat, hiç bir işte çalışması mümkün değil.
    Ama firma yetkililerinin adamınn torpili yüzünden bir öneri getirmeleri'de şart ...

    - Marketing düşünür müsünüz ?

    * Nee? !! Daha iyi birşey yok mu ?

    - Peki, satıs sorumlusu olur musunuz ?

    * Olmaz ! Daha nitelikli birsey isterim.

    - Finans işleriyle ilgilenseniz ?

    * Yok daha neler, hayatta yapmam ; daha iyi birşey, daha iyi birsey yokmu !?

    - Peki o zaman size içinde hem seyahat hem seks olan bir sey önerelim !

    * Hah ! Aynen böyle birsey arıyorum. Nedir o ?


  7. #7


    USTA - ÇIRAK



    Usta ve çırak ilişkileri çoklukla zanaatkârlar için kullanılır. Özellikle bir mesleğin öğrenim kurumları yok iken, sadece pratikle öğrenildiği meslek sınıflarında usta olmak ve çırak yetiştirmek becerisine sahip olabilmek önemli bir haslettir.

    TDK Sözlüğü, usta sözcüğünü şöyle tanımlar; “bir zanaatı ve mesleği gereği gibi öğrenmiş olan ve kendi başına çalışabilen kimse. Usta niyetine de ‘eli uz, işinin eri ve mahir’ gibi ek tanımlamalar yer alabilir.

    Çırak ise, bir mesleği öğrenmek üzere ustanın nezaretinde çalışan kişidir.

    Tıp mesleğinde de usta ve çırak ilişkisinden sıklıkla söz edilir. Büyük olasılıkla tıp öğreniminin medrese tedrisatı günlerinden kalma bir yaklaşım olmakla birlikte, günümüzde de tıp öğreniminin ustalık hasletleri ve sabırla izlenecek çıraklık evreleri söz konusudur.

    Genç doktorlar, günümüzde büyük olasılıkla modern tıp eğitimi kurumlarının yadsınamaz katkısı ile teorik olarak çok şeyler bilerek hayata atılırlar. Ancak deneyimlerimle iyi biliyorum ki, kalın kitapların bile içeriğinde olmayan bazı gündelik yöntemleri ve usulleri onlara usta doktorlar, yani kıdemlileri öğretirler.

    Burada işin püf noktası, usta konumundaki doktorun yılların deneyimleri ile elde ettikleri pratik becerilerini kıskanmadan ve yüksünmeden genç meslektaşları ile paylaşabilmek hasletleridir. Çırak konumunu içine sindirmeyi bilebilen genç doktorlarında, yılların imbikten süzülmüş deneyimlerini kolayca sahiplenebilmek olanağını elden kaçırmamaları için ustalarına karşı saygılı davranabilmeyi unutmamaları gerektiğidir.

    Size, tıp mesleğindeki usta ve çırak ilişkisine ilişki bir küçük fıkra sunacağım. Sanırım böylece konuyu daha iyi değerlendireceksiniz.

    Uzun yıllar küçük bir kasabanın tek ve yaşlı hekimi olan tıp insanının emeklilik günü gelmiş çatmış. Yerine de okuldan henüz mezun bir genç doktor atanmış.

    Yaşlı doktor, genç meslektaşını karşısına alarak kısaca kasabayı kısmen tanıtmaya çalışmış. Sonra da, o gün için evlerinde muayene olmak talepleri olan birkaç hastayı birlikte gezerek muayene etmek kararını almışlar.

    İlk gittikleri evde nispeten yaşlı bir kadın yatağında yatıyormuş. Şikâyeti sorulan kadın hasta, sindirim sistemi ile ilgili yakınmalarını anlatmış. Her ikisi de hastayı kısaca muayene etmişler. Muayene sonrası yaşlı doktor hasta kadına hitaben konuşmuş;

    “Senin sorunun bolca çiğ meyve tüketmenden kaynaklanıyor. Bu nedenle çiğ meyveleri azaltmalı ve kısmen komposto halinde tüketerek sindirimlerini kolaylaştırıcı önlemi almalısın!â€

    Yaşlı kadın bu tavsiyeden memnun olmuş ve teşekkür ederek önerildiği gibi davranacağını ifade etmiş.

    Bu evden çıkar çıkmaz, genç doktor kıdemli doktora nasıl kolayca bu tanıya varabildiğini sormuş.

    Yaşlı doktor; “Dikkat etti isen elimdeki stetoskobu bilerek yere düşürdüm ve yatağın altına göz attım. Yatak altında bolca taze soyulmuş meyve kabukları vardıâ€, demiş.

    İki doktor, birlikte ikinci adrese gitmişler. Burada da hasta olan genç bir kadın varmış ve yatakta yatıyormuş. Kadının şikâyeti ise; şiddetli halsizlik ve yorgunluk hissi ve nerede ise yataktan hiç çıkmamak arzusu imiş.

    İki doktor ayrı ayrı kısaca muayene etmişler. Yaşlı doktor teşhisini bildirmek üzere genç doktora öncelik tanımış ve ‘buyurun’ diyerek geri çekilmiş.

    Genç doktor, yatakta yatan genç kadın hastaya yönelerek; “Anladığım kadarı ile kendinizi ruhani dünyaya terk etmiş ve yaşamınızı nerede ise kiliseye koşut kılmışsınız. Yataktan kalkarak biraz da dünyevi meşgalelerle oyalanınâ€, demiş.

    Her iki doktor dışarı çıktıklarında, yaşlı doktor genç arkadaşına dönerek tebrik etmiş ve kendisinin de bu hasta kadını nerede ise her gün kiliseye giderken gördüğünü anlatmış. Ve eklemiş; “Merak ediyorum, bir defada nasıl bu tespite varabildiniz?†.

    Genç doktor; “ Siz kadını muayene dereken ben de geçen defa sizden öğrendiğim gibi stetoskobumu kasten yere düşürdüm ve çaktırmadan yatağın altına baktım. Orada, rahibi gördüm, yatağın altında büzülmüş yatıyorduâ€.

    Sanırım kolayca anlamış oldunuz tıp mesleğinde de usta ve çırak ilişkilerinin önemini!..
    Benim yaradılışımda bir fevkalâdelik varsa, o da Türk olarak dünyaya gelmemdir. - Mustafa Kemal ATATÜRK

  8. Ali 3. sınıfa giden zeki bir çocuktur.
    Bir gün öğretmeni Ali'ye 'Siyaset' nedir diye sorar.
    Ali düşünür ama o çocuk aklıyla cevap veremez.
    Eve gider kitaplara bakar ama hiçbir şey anlayamaz.
    O da babasına sormaya karar verir.
    Baba, Siyaset nedir?
    Baba düşünür.Ali'ye uygun bir yolla anlatmak ister.
    Bu evde parayı getiren kim oğlum?
    Sen...
    Ben kapitalist rejimim.
    Peki, parayı alıp bizim yiyecek içecek ve giyecek gibi ihtiyaçlarımızı karşılayan kim?
    -Annem...
    O da hükümet.
    Peki, küçük kardeşinle kim ilgileniyor?
    Dadım...
    Dadın işçi, kardeşin gelecek, sen de halksın o zaman.
    Ali her şeyi not alır ve uyur.
    Gece garip seslerle uyanır.
    Bir de bakar ki kardeşi ağlıyor.
    Yanına gidince altına pislediğini anlar.
    Hemen annesini kaldırmaya gider.
    Ama ne yaparsa yapsın anne kalkmaz.
    Bu arada salondan gelen sesleri merak eder ve salona gider.
    Babasıyla dadısını uygunsuz yakalayan Ali'nin ağzından aynen şu kelimeler dökülür: Kapitalist rejim işçiyi sömürüyor, hükümet uyuyor, gelecek bok içinde, halk ne yapsın...
    İnsan sahili gözden kaybetmeye cesaret etmedikçe, yeni okyanuslar keşfedemez...

Sayfa 1/34 12311 ... SonSon

Yer İmleri

Yer İmleri

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •