Sayfa 116/178 İlkİlk ... 1666106114115116117118126166 ... SonSon
Arama sonucu : 1419 madde; 921 - 928 arası.

Konu: Tarihte Bugün

  1. Rodos adası fethi

    Rodos adası fethi 20 aralık 1522

    Osmanlı kuvvetleri 495 yıl önce bugün (20 Aralık 1522) Rodos’u zaptetti.


    Kanuni Sultan Süleyman, Rodos şövalyelerinin adayı serbestçe terk etmesine izin verdi.
    Buradan ayrılan şövalyeler daha sonra Malta adasına yerleşti..

  2. Çanakkale'de Kaybolan Anıtlarımız

    Gelibolu Yarımadasından müttefiklerin geri çekilmesiyle beraber halkta büyük bir çoşku hasıl olmuş aynı zamanda yarımada da Türk Şehitlik ve Anıtlarının yapımına başlanmıştır.

    Hatta 9 Ocak 1916’da yarımadanın tahliye haberinin Meclis-i Ayan’a ulaşmasıyla 10 Ocak oturumunda bu konu gündeme gelir ve şehitler için bir “ravza-i şuheda tesis edilmesi” (şehitlik yapılması) önerilir.


    Aynı şekilde Meclis-i Mebusan’da da şehitler için büyük ve görkemli anıt yapılması önerilir.


    Tüm bunların dışında savaş sonrası "Avustralya Tarih komisyonu" heyeti olarak bölgeye gelen Charles BEAN ve Fred WAITE’ın anlattıkları ve kitaplarına yazdıklarından tahliye sonrasında Türklerin yeterli ve ilgili sayıda anıt tesis ettiğini anlıyoruz.
    Acıdır ki bunların bir çoğu korunamamış ve kaybolup gitmişlerdir.
    Şimdi sizlere bu kaybolan anıtlarla ilgili bir dizi paylaşım yapmaya çalışacağım.


    NOT: Charles BEAN baştan sona Çanakkale muharebelerinde bulunan Avusturalya'lı bir gazetecidir. Kendisi savaş sonrası 1. Dünya Savaşı Avustralya Resmî Tarihi’nin de yazarıydı.
    Tarih yazımındaki resmî klişeleri kaldıran, siperdeki asker tanıklıklarını öne çıkaran Bean’in 23 bin sayfayı bulan günlük ve notlarına artık internet ortamında, ücretsiz ulaşılabiliyor.

  3. Trablusgarp Anıtı


    İtalyanlar, kuzey Afrika’daki son Osmanlı egemenlik bölgesi olan Trablusgarp’ın ele geçirilmesi amacıyla Osmanlı İmparatorluğu’na 29 Eylül 1911’de savaş açmışlardır. Ancak İtalyan ordusu Trablusgarp’ta karşılaştığı beklenmedik direniş nedeniyle çıkmaza girmiştir.


    Bu sebeple İtalyanlar, üstün donanma güçleri vasıtasıyla çatışma alanını Adalar Denizi’ne yayarak Osmanlı hükümetini barış masasına oturmak zorunda bırakmaya karar vermişler, bu karar doğrultusunda da 18 Nisan 1912’de Çanakkale Boğazı’na saldırmışlardır.


    Bu harekat sırasında boğaz girişinde yoğun topçu ateşi ile karşılanmışlar temel hedefleri boğazı geçmek olmadığından, kendilerini topa tutan Seddülbahir ve Ertuğrul Tabyalarını değil de 24/35’lik toplarla ağır hasar verdirmeye çalışan Orhaniye ve Kumkale Tabyalarını hedef alarak yoğun donanma ateşi başlatmışlardır.

    İtalyan donanmasının bu ilk harekatı başarısızlıkla sonuçlanmış, geri çekilmek zorunda kalmışlardır.
    İtalyanların Çanakkale Boğazı’na yönelik ikinci saldırısı, 18-19 Temmuz 1912 gece yarısından sonra adları “Spica”, “Centauro”, “Climene”, “Perseo” ve “Astore” olan 5 torpidobot tarafından yapılmıştır.

    Rehberliği, Albay Enrice Millo komutasındaki “Spica” isimli torpidobot tarafından üstlenilen bu filotillâ, boğaza girerken Seddülbahir ışıldağı tarafından yakalanmış ve tabyaların top ateşine maruz kalmıştır. Buna rağmen, İtalyan filotillâsı hızını artırarak Kilitbahir’e doğru ilerlemiş, ancak burada, Nara Limanı’nda demirli Osmanlı filosuna 2 mil kadar yaklaşmışken daha şiddetli bir ateşe maruz kalmıştır.

    Kilitbahir önünde rehber torpidobot “Spica” yaralanarak karaya oturmuş (Spica”nın, pervanesinin Kilitbahir önündeki çelik kablolara takıldığı da idda edilmektedir), fakat birkaç dakika sonra kendini kurtarmıştır. Daha fazla ilerleme imkânı bulamayan İtalyan torpidobotları, Kilitbahir önünden geri dönmek zorunda kalmıştır


    İşte bu Trablusgarp anıtının bu yaşanan çatışmalar üzerine hatıra olarak dikildiği ve Anıt’ın kaidesi üzerinde bulunan top mermisinin İtalyan Gemilerinden atılan ama patlamayan bir top mermisi olduğunu düşünmekteyiz.


    Şimdi bu satırları okuyanlar "işgal döneminde yıkılmıştır" diye düşünebilirler. Ama hayır.
    Bu anıt işgal döneminde değil de daha sonrasında kaybolmuştur.

    Çünkü Hüseyin Nihal ATSIZ'ın bölgeye 1933 yılındaki ziyaretinde, anıtın fotoğrafını çekerek bu anıt için aşağıdaki bilgileri not etmiştir.

    “Akşam saat 20 sularında Seddülbahir’e vardık. Burası birkaç evden ibaret bir köy... Köy muhtarı bize camii verdi. Orada sabahladık. Ertesi 5 ağustos cumartesi günü sabahleyin etrafı gezdik. Burada imparatorluk Türkiye’sinin harap tabyaları var. Sahilde Türk-İtalyan savaşına at küçük bir abide yükseliyor. Bir metre murabba taştan bir kaide üzerinde yine taştan ve bir metre yüksekliğinde bir sütun... Daha üzerinde de aşağı yukarı 28’lik veya 30.5’luk bir gülle... Taşın üzerinde şunlar yazılı:
    Doğuya bakan yüzünde : İtalyan bombardımanı hatırası...
    Cenuba bakan yüzünde : 4 Nisan 1328 Perşembe...
    Batıya bakan yüzünde : İtalyan mermisinin nokta-i sukutu...
    Şimale bakan yüzünde : 1 Cemaziyülevveel 1330...
    Fakat bu âbide bakımsızlıktan az çok harap. Hey gidi koca Çanakkale hey! İtalyanlar da kancıkça Trablusgarba saldırdıkları zaman yine seni zorlamışlardı.fakat senden zorla geçmenin imkanı var mı?... işte onların daha kabadayıları da sana saldırdılar ve onlar da aynı dersi aldılar... Yarın da belki daha kabadayıları gelecek... Onlara da biz aynı dersi vereceğiz... Çanakkale, sen yabancılara tarihin ebedi bir ihtarı halinde kalacaksın... Onlar senin ufuklarında daima Tekin değildir levhasını görecekler…”

    Ve Hüseyin Nihal ATSIZ'ın 1933 yılında çektiği anıt fotoğrafı

    Bu anıt şimdi yerinde yok. Ne zaman niçin kaldırıldığını bilende yok..!

  4. 3’üncü Telgraf Bölüğü Anıtı

    Bugün yok olup gitmiş olan anıtlardan biri olan bu anıt aslında Harp Mecmuasında tescillenmiş bir anıt.

    Aralık 1914’te Harp Mecmuasının 2. Sayısının 31. Sahifesinde karşımıza çıkıyor. Anıtın üzerinde yazan “Maydos civarında Maltepe’de düşmanın tayyare bombasıyla iş başında şehid olan üçüncü telgraf bölüğü efrâdından dört nefer nâmına yapılan âbide” sözlerinden anıtın 3’ün Kolordu’ya bağlı 3’üncü Telgraf Bölüğünden şehit olan askerler için yaptığı bilgisini elde ediyoruz.

    Harp Mecmuasında resmini gördüğümüz kadarıyla anıt oldukça muntazam yapılmış. Bu da bize erken dönemde yapılmış olabileceğine dair ipuçları veriyor. Bu anıttan bugün geriye neredeyse bir şey kalmamış olup, ona ait olduğuna inanılan birkaç temel taşından başka bir şey bulunmamaktadır.

  5. Madenciler Anıtı

    Kanlısırt'taki 16. Tümen yada diğer adıyla Madenciler Anıtı hakkında en çok bilgi sahibi olunan anıtlardan biridir. Anıt’ın bulunduğu yer tam olarak bugün Kanlısırt'ta bulunan Lone Pine anıtının karşı köşesinde, Cemaldere’ye inen yamacın hemen başında bulunuyordu

    Lone Pine Mezarlığı aslında 7 Ağustos ve öncesindeki dönemde 16. Tümen’in 47. Alayının birinci siperlerinin olduğu nokta idi. 6 Ağustos günü yaşanan obüs bombardımanları sonrası Alay bir tabura yakın askerini kaybetmişti. Akşamüzeri 17.30’da bombardımanın bitmesinden sonra Anzak kuvvetleri ilerlemiş, Alayın geri kalan kuvvetlerini Cemaldere içine atmıştı. Bu sırada 15. Alay Komutanı Yarbay İbrahim Şükrü de birliğiyle desteğe gelmişlerdi. Binbaşı Ahmet Tevfik ve Yarbay İbrahim Şükrü şehit olmuştu. Bu iki gün devam eden Kanlısırt’taki muharebelerde Türkler 1520 şehit vermiş ve 4750 Türk askeri de yaralanmıştı.

    Binbaşı Zeki bey ve Avustralya Tarih Komisyonu Üyeleri Kanlısırt’ta (Şubat-Mart 1919) Zeki Bey’in solunda, fotoğrafın en sağındaki komisyon üyesi ile arasında 16. Tümen anıtı görülebiliyor.

    Yine Avustralya Tarih Komisyonu’nun gezisi sırasında alınmış, anıtın uzaktan görülen bir fotoğrafı

    Mondros Mütarekesinden sonra Gelibolu’ya gelen Avustralya Tarih Komisyonu ve Charles Bean’e Binbaşı Zeki Bey mihmandarlık etmişti. Yarımadada bu noktaya gelindiğinde Charles Bean Binbaşı Zeki Bey’den aldığı bilgiler ışığında anıtla ilgili olarak; anıtın tahliyeden sonra dikildiğini ve anıtın 7 Ağustos günü Anzak ilerleyişinin durdurulduğu noktaya dikildiğini söylüyor. Yine Gallipoli Mission adlı eserinde obelisk benzeri bu anıtı gördüğünde bir şok yaşadığını söylüyor Charles Bean ve bu anıtın ve diğerlerinin Türklerin haklı bir gururu olarak dikildiğini düşünüyor. Fakat yine de bu anıtı kitabının içindekiler kısmına “Kanlısırt’taki Geçici Türk Anıtı” olarak yazmıştır.
    Bu yazı şekli anıtın yıkıldığını veya yıkılacağını biliyor anlamına gelir..!

    Bu anıta ait ilk fotoğrafların 1919 yılında, Avustralya Tarih Komisyonu tarafından çekildiği sanılsa da, aslında daha öncesinde alınmış bir fotoğrafı bulunmaktadır. Sermet Atacanlı Koleksiyonunda bulunan bu fotoğraf, şehitleri ziyaret eden bir askere ait bir fotoğraf. Bunun dışında İşgal Döneminde anıtın alınmış birçok fotoğrafı bulunmakta. Avustralya Tarih Komisyonu üyeleri ve binbaşı Zeki Bey ve burayı ziyaret eden birliklerin burada fotoğrafları bulunmaktadır. Bu sebeple, aslında kaybolduğu halde en çok fotoğrafı olan anıt diyebiliriz.

    Benim Notum: 2005-2007 yılları arasında Zonguldak'ta görev yaptım.
    O dönem içinde takip ettiğim forumların bazılarında konuyla ilgili paylaşımlar vardır. Özetle:

    Türklerin eski bir savaş geleneği olan lağımcılık, Osmanlı Devleti'nde, dönemine göre modern bir yapıya ulaştırılarak, çeşitli savaşlarda kullanılmıştır. Eski devirlerde, hazırlanan tüneller aracılığı ile kale surlarının altına kadar ilerleyerek, burada bulunan sur duvarlarım tutan kalasların yakılması ile surların çökertilmesi sistemi varken, sonraları surların altına yerleştirilen barutun patlatılması ile sur yıkımı sağlanmıştır.

    Bu işlerle ilgili olan Lağımcı Ocağı, özellikle kale kuşatmalarında önemli bir işleve sahiptir. İstanbul'un Fethi (1453), Rodos'un Fethi (1522), I.Viyana Kuşatması (1529), Lefkoşe ve Magosa Kuşatmaları (1571), II. Viyana Kuşatması (1683) esnasında Türkler tarafından şiddetli lağım patlatmaları olduğu bilinmektedir.

    Çanakkale Kara Savaşları'nda her iki tarafında lağım yöntemine başvurduğu görülür. Bu, yukarıda bahsedilen örnekler ile yöntem olarak aynı olsa da uygulamada farklılıklar gösterir. Çünkü birinde söz konusu olan kale kuşatmaları iken, Çanakkale Savaşları'nda siperler arası mücadele örneğini teşkil eder. Birinde kaleyi ele geçirmek için açılan gedikten hücum edilir, diğerinde havaya uçurulan siper ele geçirilmek için taarruz yapılır. Bu tür uygulamaların özellikle Gelibolu Yarımadası kuzey bölgesinde yoğunlaştığını söylemek yanlış olmaz; çünkü burası diğer muharebe yerlerine göre daha sarp bir araziye sahiptir. Yine de, özellikle muharebelerin son aylarında Seddülbahr bölgesinde de her iki tarafın lağımlar patlattığı görülmüştür.

    En somut bilgi ise Esat Paşanın hatıratında karşımıza çıkıyor. Esat Paşa, cephedeki ilk lağım faaliyeti hakkında şunları söyler:
    "Beş-altı gün evvel toprak altından işitilen kazıma seslerinden, düşmanın lağım kazmakta olduğu kanısına varılmıştı. Harbiye Nazırı kadar yetkisi olduğunu bildiğim Levazım Dairesi Başkanı İsmail Hakkı Paşaya doğrudan doğruya başvurarak Zonguldak'tan lağım kazmakta olan dört-beş lağımcının acele gönderilmesini rica ettim. Üç-dört gün içinde bana dört uzman lağımcı gönderdi. Cesur ve çalışkan alay kumandanı, hemen işe başladı. Lağımcıların tahminine göre kazdıkları lağımın ucu, düşman siperlerinin altına varmıştı. Bunun üzerine gerekli tertibat alındı. O gün topçu birliklerinden sabah namazına başlamadan önce güzel bir sesle ezan okunurken, 14.Piyade Alayı tarafından düzenlenmiş olan lağım ateşlenerek düşmanın burada bulunan siperleri havaya uçurulduktan sonra piyade savaşları bütün şiddetiyle sürmeye başladı. Topçularımız, gündüzden hedef ve nişan noktalarını ayarlamışlardı. Biz de yeni lağımlar kazıp düşman lağımlarını dinlemek üzere tertipler alıyorduk. "

    Çanakkale'de Ereğlili Madencilerin Kampı (TSK Arşivi)

    Araştırmacılar için bakir olan bu konuda birkaç kaynakta da şu bilgilere rastlıyoruz: “Türk güçleri, istihkamcıların (lağımcı) yanı sıra, Zonguldak'ta kömür ocaklarında çalışmış gençleri de toplayarak lağım çarpışmalarının yaşandığı siperlere sevk etti. Seddülbahir cephesinde bu tür çarpışmalara Alman istihkamcıları da katıldılar... Türkler lağımları kazma-kürekle açarken, düşman hayli modern kazı gereçleri kullanıyordu

  6. Arıburnu Zafer Anıtı

    İşgal sırasında müttefikler tarafından yıkıldığına dair kesin bilgi olan tek anıttır

    Fred Waite 1921 baskısı kitabında bu anıtın kendileri tarafından yıkıldığını açıkça yazmıştır.

    Fred Waite’in The New Zealenders at Gallipoli adlı eserinin “Return to Anzac” bölümünde sayfa 300’de Türklerin diktiği Arıburnu Zafer Anıtı’nın resmini görüyoruz. Resim alt yazısında şöyle diyor:

    “No. 1 Post’un Arkasındaki Bir Türk Zafer Anıtı: Top mermisi kovanlarının bir araya getirilmesiyle tasarlanmış. Bu anıtın kendisi kendi askerlerimiz tarafından yıkıldı.”[8]

    Yine Charles Bean Gallipoli Mission adlı eserinde bu anıtı da “Geçici Türk Anıtı” olarak belirtmiştir.

  7. Çataldere Şehitliği ve Anıtı


    Bu anıt aslında o zaman Cup dediğimiz Cemaldere ve Çataldere’nin birleştiği noktaya yakın bir noktada yapılmış bir anıttır.

    Şevki Paşa Tahkimat Haritası’nın 17. Paftasında Çataldere içerisinde işaretli anıtın bir şehitliğin içerisinde (bugünkü Çataldere Şehitliği) işaretli olduğu görülmektedir.

    Burası ile ilgili olarak Charles Bean şehitlik ve anıt olarak bahsetse de muhtemelen bu anıt da işgal döneminde yitip gidenlerden olmuştur.
    Çünkü 1933’te bölgeyi gezen Hüseyin Nihal ATSIZ ve sonraki ziyaretçiler de bahsetmemektedir

  8. Mehmet Çavuş Şehitliği

    Mehmet Çavuş Anıtı aslında 19. Tümen Anıtı olarak dikildiği bilinmektedir.

    Bu nokta 57. Alay 3. Taburunun kontrolü altında önemli çarpışmalara sahne oldu. Charles Bean Gallipoli Mission adlı eserinde 1919’da buraya geldiklerinde buranın 7 Ağustos’taki Nek taarruzunun 57. Alay 3’ün Tabur Komutanı Ali Hayri Bey’in idare ve cesaretiyle taarruzu durdurdukları nokta olarak işaretlendiğini ifade ediyor.
    Ayrıca yine bu nokta için şunları söylüyor:
    “Bu anıtın üzerinde bir Türk Çavuşu için bir yazı vardı. Buna göre Nek’teki şiddetli çarpışmaların sürdüğü günlerde o bizim hatlarımızın neredeyse içerisinde arkadaşları onun son sözlerini duyana dek çarpıştı. Son sözlerinde –Ben ülkem ve sizler için öldüğümden dolayı mutlu ölüyorum, sizler ve komutanlarım intikamımı alacaklardır.- demişti"

    Hüseyin Nihal ATSIZ 10 arkadaşı ile birlikte Anafartalar Zaferi’nin 18. Yıldönümünde (4-11 Ağustos 1933) yarımadadaki harp sahalarını yürüyerek ziyaret ettiklerinde aldığı bu fotoğrafta bildiğimiz Mehmet Çavuş Anıtı’nın yanında bir mezar da bulunmaktadır. Hatta Hüseyin Nihal ATSIZ bu mezar için “Mehmet Çavuş’un Türbesi” ifadesini kullanmıştır.
    Bu anıt, civardaki kemikler toplanarak yapılan bir şehitlik olma ihtimali de bulunmaktadır. Binbaşı Fred Waite de bu anıt ve mezarla karşılaştığında şunları söylüyor:
    “Komisyonlar (Avustralya Savaş Komisyonu) eski tarihi araştırırken muzaffer Türkler Yarımadada büyük anıtlar yaptırdılar - Kâfirlerin yenilgisini anmak için yapılan anıtlar-.”


    Bu şehitlikte bahsedilen Mehmet Çavuş ara ara basında haberi çıkan Kırşehir'li Mehmet Çavuş değil. Çünkü o savaş sonrası memleketine döndü. Mesela bu resimde Avrupa basınında sık kullanılan Mehmet Çavuş fotoğrafı.
    Kısacası tarihimizde Mehmet'ler çok. Askerimize Mehmetçik denmeside bundan sanırım.

Sayfa 116/178 İlkİlk ... 1666106114115116117118126166 ... SonSon

Yer İmleri

Yer İmleri

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •