Sayfa 4431/7020 İlkİlk ... 343139314331438144214429443044314432443344414481453149315431 ... SonSon
Arama sonucu : 56156 madde; 35,441 - 35,448 arası.

Konu: Sanat Mozaik

  1. Meksikali sair ve ressam Marco Antonio Montes de Oca’nin dogum yildonumu (3 Agustos 1932)

    Diz cokup anamin karninda
    dua etmekti isim gucum,
    arasira durup seyrederdim
    aydinligini disarinin:
    gercekle yoktu ilgim
    ama gulunce anam
    bir Akdeniz atesi yayilirdi
    kirilgan iskeletine kemiklerimin.

    Gorunmeyen seherimdi bu
    ve bayramim ve sefaletin oncesinde
    duyuyordum seslerin hafif yankisini
    etin sinirli penceresi ardinda;
    aylar gecirdim boyle diz cokmus
    organlarin oturumunda, sayarak
    saniyeleri ve beni kutup gecesinden
    ayiran duzenli soluklari.

    Sonra dokundum yasama
    guvercin yumurtalarinin zor sigdigi
    o ufacik ellerle;
    butun duyulari karistiriyordum
    altin iplik gibi
    icimdeki simsekler itiyordu baska yasama.

    Saclarin ve ayaklarin sessiz gurltusunde
    selamladilar yanip tutusan semaforu.
    Dudaklarima kadar kavruldum o zaman
    bir buhar tulunden kurtuldum
    ve uyudum derin bir mutluluk icinde
    cekerek havayi cigerlerime.



    De hinojos en el vientre de mi madre
    Yo no hacía otra cosa que rezar,
    Por la grieta de su boca perfumada
    Alguna vez el resplandor externo sorprendí;
    No estaba yo al corriente de la realidad
    Pero cuando ella sonreía
    Un mediterráneo fuego se posaba
    En el quebradizo travesaño de mis huesos.

    Era el impredecible amanecer de mí mismo
    Y en **uellas vísperas de gala y de miseria
    Puede oír el eco del granizo
    Tras la nerviosa ventana carnal;
    Arrodillado estuve muchos meses,
    Velando mis armas,
    Contando los instantes, los rítmicos suspiros
    Que me separaban de la noche polar.

    Pronto empuñe la vida,
    Con manos tan pequeñas
    Que apenas rodeaban un huevo de paloma;
    Jugué a torcer en mil sentidos,
    Como un alambre de oro,
    El rayo absorto que a otra existencia me lanzaba.

    Cabellos y piernas con delicado estrépito
    Saludaron el semáforo canicular
    Entonces halé hasta mis labios
    La cobija de vapor que yo mismo despedía
    Y me dormí en la profunda felicidad
    Que uno siente cuando conoce el aire.

  2. Amerikali sair Diane Wakoski'nin dogum gunu (3 Agustos 1937)

    Kendilerini kimildatan bu kimildanmalar
    esasimidir benim cazibemin?
    Benim vucudumu orten bu incecik yesil ipek nereden gelir?
    Hic suphesiz bu turlu kumaslari hangi kadin giyerse giysin
    oynatacaktir vucudunu sadece onun her tarafina deydigini hissetmek icin.

    Buna ragmen bircok kadin kas catar, ya da uzaga bakar, ya da guler guclukle.
    Korkarlar bu malzemelerden ve bu kimiltilardan
    bir sekilde.
    Psikolojistler onlarin kendilerinden korktuklarini soyleyeceklerdir, herhangibir sekilde
    cok fazla arzu uyandirarak belki de--
    Boylece onlar kendilerini bagli ve dugmeli tutarlar yeterince sertlikle
    Umit ederek cercevenin butun kaydettiklerini
    onlara hissettirmeyecegini.
    Umit ederek ritim ve dokunus icin olan o bastirilmaz arzuyu
    deneyimlemek zorunda kalmayacaklarini.

    Bir yilan kaysaydi bu yerde boydan boya
    bircoklari bayilirdi ya da kacardi uzaga.
    Fakat o hareket kendilerinin olabilirdi.
    O purussuz harekettir korkutan onlari--
    kollarinin ve ayak parmaklarinin uclarina kadar uyandirarak atalari ve akrabalari.

    Benim ciplak ayaklarim
    ve benim incecik yesil ipeklerim
    benim cingirdaklarim ve parmak zillerim
    bu yuzden gucendirir onlari--- korkutur onlarin yasli-genc bedenlerini.
    Erkekler siritirlar ve pis pis bakarlarken--
    memnun bu baskasinin yerine yapilan deneyime ve eksersize.
    Haberi yok onlarin benim onlari ne kadar hor gordugumden;
    ya da nasil dansettigimden
    onlarin urkmus, uykudan uyandirilmamis, tatli
    kadinlari icin.



    Can these movements which move themselves
    be the substance of my attraction?
    Where does this thin green silk come from that covers my body?
    Surely any woman wearing such fabrics
    would move her body just to feel them touching every part of her.

    Yet most of the women frown, or look away, or laugh stiffly.
    They are afraid of these materials and these movements
    in some way.
    The psychologists would say they are afraid of themselves, somehow.
    Perhaps awakening too much desire—
    that their men could never satisfy?
    So they keep themselves laced and buttoned and made up
    in hopes that the framework will keep them stiff enough not to feel
    the whole register.
    In hopes that they will not have to experience that unquenchable
    desire for rhythm and contact.

    If a snake glided across this floor
    most of them would faint or shrink away.
    Yet that movement could be their own.
    That smooth movement frightens them—
    awakening ancestors and relatives to the tips of the arms and toes.

    So my bare feet
    and my thin green silks
    my bells and finger cymbals
    offend them—frighten their old-young bodies.
    While the men simper and leer—
    glad for the vicarious experience and exercise.
    They do not realize how I scorn them;
    or how I dance for their frightened,
    unawakened, sweet
    women.

  3. Emmy ve Golden Globe odulu sahibi Ispanyol ve Irlanda kokenli Amerikali aktor (Ramón Gerard Antonio Estévez) Martin Sheen'in dogum gunu (3 Agustos 1940)






  4. Pulitzer Odullu Amerikali roman ve kisa oyku yazari Steven Millhauser’in dogum gunu (3 Agustos 1943)

    “Yazin, Cumartesi ogleden sonralarinda babam beni sinemaya gotururdu. Butun sabah calisma odasindan agzinda piposuyla kaslarini catarak ve mokasen terliklerini merdivenlerde takirdatarak gelmesini beklerdim. Sanki parlak koyu piposu, terlikleri, bizzat bekleyisim karanliklar diyarina cok uzun suren yolculugumun gerekli bir parcasi gibiydi.”



    “On Saturday afternoons in summer my father took me to the movies. All morning long I waited for him to come down from his study, frowning at the bowl of his pipe and slapping the stairs with his slipper-moccasins, as though the glossy dark bowl, the slippers, the waiting itself were a necessary part of my longdrawn out passage into the realm of dark.”

  5. En cok satan romatik – gerilim romanlarin Amerikali yazari (Linda S. Howington) Linda Howard’in dogum gunu (3 Agustos 1950)

    " ‘Oyle dememeliydim. Asagilik herifin tekiyim ve gercekten cok uzgunum. ‘

    ‘Ben de asagilik bir herif oldugun icin uzgunum,’ diye mirildandi Faith telefona dogru.

    ‘Yarin bana tekme veya tokat atabilirsin, hangisini istersen,’ diye devam etti Gray sozlerine. ‘Ama benden sonsuza dek uzak kalabilecegini sanma, cunku buna izin vermeyecegim.’ " O Gecenin Ardindan



    “ ‘I shouldn’t have said what I did. I was an asshole, and I’m sorry.’

    ‘I’m sorry you’re an asshole, too,’ Faith muttered at the phone.

    ‘You can kick my ass or slap my face tomorrow, whichever you want,’ he continued. ‘But don’t think you’re going to avoid me forever, because I’m not about to let it happen.’ ”





    '' ‘Sana gore oyle olmayabilir cunku neticede sen bir planktonsun , bense daha yuksek bir yasam formuyum. Detaylar benim icin onemli.'

    'Belki de alg.'

    'Oldu olacak amip deseydin.'

    'Amipler ciftlesmez , bolunerek cogalirlar. ‘ “ Zamansiz Firtina



    “ ‘Maybe not to you, but let’s face it, you’re plankton, and I’m a higher life form. Details matter to me.’

    ‘Maybe algac.’

    ‘How about a fucking amoeba?’

    ‘Amoebas don’t fuck, they just divide.’ “

  6. Avusturya dogumlu Slovak ressam Gustáv Mallý’nin olum yildonumu (3 Agustos 1952)

    In village, 1908




    Plough-boy, circa 1935


  7. Fransiz roman ve oyun yazari Sidonie-Gabrielle Colette’in olum yildonumu (3 Agustos 1954)

    “Orada, yesil kiremitli damin ustunde, hicbir isigin piriltisi oynasmiyor artik. Gun batiyor; az once hic kimildamayan iki bulut parcasi arasinda masmavi gorunen bir gokyuzu golu, tatli tatli soluyor, firuzeden limon yesiline geciyor. Koltuga dayali kollarim, bukuk dizlerim uyusmus. Verimsiz bir gun bitmek uzere, bense hala ne karar verebildim, ne de bir sey yazabildim, bir zamanlar icimi tutusturan -neredeyse 'Tanrisal' diyecegim- o atesin, dusunmeden boyun egdigim alevlerinden bir tekini bile kalbimde canlandiramadim.”



    “Aucun reflet ne danse plus, là-bas, sur le toit aux tuiles vertes. Le soleil a tourné ; un lac de ciel, tout à l'heure d'azur entre deux fuseaux de nuages immobiles, pâlit suavement, passe de la turquoise au citron vert. Mes bras accoudés, mes genoux plies se sont engourdis. L'infructueuse journée va finir, et je n'ai rien décidé, rien écrit, je n'ai pas arraché à mon cœur un de ces mouvements irrépressibles dont j'acceptais autrefois sans contrôle — et prête à la nommer ‘divine’ — l'orageuse impulsion. Pour aujourd'hui, écrire, brièvement, car l'heure presse, et mentir.”



    “Aptalca seyler yapacaksan da, onlari coskuyla yap! / Faites des bêtises, mais faites-les avec enthousiasme.”

  8. Frank Sinatra, Dean Martin, Sammy Davis Jr, Peter Lawford ve Angie Dickinson’in basrollerini paylastigi Soyguncular (Ocean's Eleven) 3 Agustos 1960 tarihinde Las Vegas, Nevada’da gosterime girdi.


Sayfa 4431/7020 İlkİlk ... 343139314331438144214429443044314432443344414481453149315431 ... SonSon

Yer İmleri

Yer İmleri

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •