Sayfa 6960/7020 İlkİlk ... 596064606860691069506958695969606961696269707010 ... SonSon
Arama sonucu : 56156 madde; 55,673 - 55,680 arası.

Konu: Sanat Mozaik

  1. Guney Amerika'nin en unlu kadin sairlerinden ( Juanita Fernandez Morales / Juana de América ) Juana de Ibarbourou'nun dogum yildonumu ( 8 Mart 1892 )

    Yagmur yagiyor... Dur, uyuma,
    dinle ruzgarin dediklerini,
    Bak, ne soyluyor sular
    Pencerede ufacik parmaklariyla.

    Yuregim kulak kesilmis simdi
    O buyulu kardesi isitmek icin
    Gokyuzunde uyuyan o kardesi,
    Gunesi yakindan goren,
    Sonra tutunarak ruzgarin eline
    Sevincle yere inen o kardesi,
    Doner gibi essiz bir yolculuktan.

    Basaklar nasil da dalgalanacak!
    Nasil da yeserecek coskuyla otlar!
    Nasil da yapisacak elmaslar artik
    Camlarin derin dallarina.

    Dur, uyuma. Dinleyelim
    Yagmurun guzel ezgisini.
    Sessiz alnini gogsume daya.
    Iki cekic gibi tenimi doven
    Atisini duyayim sakaklarinin,
    O ilik, sevecen atisini.

    Dur, uyuma, Ikimiz
    Bir dunya olduk bu gece,
    Ruzgardan ve yagmurdan arindik
    Bir odanin sicakliginda.

    Dur, uyuma, ikimiz
    Derinlere inen bir kokuz belki,
    Belki yeni bir soy fiskiracak o kokten
    Ve bir filiz yeserecek yarinlara.



    Llueve... Espera, no te duermas,
    Estáte atento a lo que dice el viento
    Y a lo que dice el agua que golpea
    Con sus dedos menudos en los vidrios.

    Todo mi corazón se vuelve oídos
    Para escuchar a la hechizada hermana,
    Que ha dormido en el cielo,
    Que ha visto al sol de cerca,
    Y baja ahora elástica y alegre
    De la mano del viento,
    Igual que una viajera
    Que toma de un país de maravilla.

    ¡Cómo estará de alegre el trigo ondeante!
    ¡Con qué avidez se esponjará la hierba!
    ¡Cuántos diamantes colgarán ahora
    Del ramaje profundo de los pinos!

    Espera, no te duermas. Escuchemos
    El ritmo de la lluvia.
    Apoya entre mis senos
    Tu frente taciturna.
    Yo sentiré el latir de tus dos sienes
    Palpitantes y tibias,
    Como si fueran dos martillos vivos
    Que golpearan mi carne.

    Espera, no te duermas. Esta noche
    Somos los dos un mundo
    Aislados por el viento y por la lluvia
    Entre la cuenca tibia de una alcoba.

    Espera, no te duermas. Esta noche
    Somos acaso la raíz suprema
    De donde debe germinar mañana
    El tronco bello de una raza nueva.

  2. Sahibine duydugu efsanevi baglilik, dostluga ve sadakatin sembolu olan Japon kopek Hachiko, 8 Mart 1934’te hayatini kaybetti. Tum Japonya'da, gazete mansetlerine cikti.


  3. Amerikali roman ve kisa oyku yazari Sherwood Anderson’in olum yildonumu ( 8 Mart 1941 )



    “ Curumeyi ele alalim. Simdi, nedir curume ? Atestir. Ahsabi ve diger seyleri yakar. Bu bir kere bile aklima gelmedi, degil mi ? Tabii ki gelmedi. Bu kaldirim ve bu yem dukkani, sokak boyunca dikili tum agaclar —su an aslinda hepsi yaniyor. Anlayacagin, curume her zaman devam eder. Durmaz. Su ve boya onu durduramaz. Peki ya demirden seyler ? Onlar da paslanir, anlarsin ya. O da yanmak demektir. Butun dunya yaniyor. “ Kasabamiz



    “ Let's take decay. Now what is decay ? It's fire. It burns up wood and other things. You never thought of that? Of course not. This sidewalk here and this feed store, the trees down the street there--they're all on fire. They're burning up. Decay you see is always going on. It doesn't stop. Water and paint can't stop it. If a thing is iron, then what? It rusts, you see. That's fire, too. The world is on fire. “



    “ Adam ‘ Ask kara bir gecede bir agacin altindaki cimenleri canlandiran bir ruzgardir,’ demisti. ‘ Aski mutlak kilmamaya calismalisin. Hayatin ilahi kazalarindan. Eger onu mutlak kilmaya ve ondan emin olmaya ve agacin altinda, yumusak gece ruzgarinin estigi yerde yasamaya calisirsan, sicak ve uzun gunun hayal kirikligi suratle tepene coker ve opucuklerden zaten kizarip hassaslasmis dudaklarin gecen arabalarin kaldirdigi tozla kaplanir. ”



    “ Love is like a wind stirring the grass beneath trees on a black night…You must not try to make love definite. It is the divine accident of life. If you try to be definite and sure about it and live beneath the trees, where soft night winds blow, the long hot day of disappointment comes swiftly and the gritty dust from passing wagons gathers upon lips inflamed and make tender by kisses. ”

  4. Italyan yazar ve tarihci Valerio Massimo Manfredi’nin dogum gunu ( 8 Mart 1942 )



    “ Ansizin eseginin kufelerine gubre yuklenmis bir adamla karsilastilar. Bahcivani her bir bitkinin altina teker teker gubre dokerken seyrettiler; adamin isini muthis bir sevgi ve ozenle yaptigi gozden kacmiyordu.

    Cevirmen sozlerini surdurerek, ‘Pers valisine karsi ayaklanma oldugu zaman isyancilar bu bahceyi atese vermeye karar verdiler, ‘ dedi. ‘Ama bu adam kendini parmaklikli kapinin onune atip boyle bir suc islemek istiyorlarsa, ellerini once onun kaniyla kirletmelerini gerektigini soyledi.’

    —Kral o olacak, dedi Ephestione.

    —Bir bahcivan mi ? diye sordu saskinlikla cevirmen.

    —Evet. Kendisinin bile olmayan bir bahcenin bitkilerini kurtarmak icin olmeye hazir olan bir adam, halkini korumak ve kentini onurla, gelistirmek icin kimbilir neler yapar ? "



    “A un tratto apparve un uomo con un somarello che trascinava un carretto pieno di letame. Iniziò a concimare le piante una per una e lo faceva con tanto amore e tanta cura da lasciare stupefatti.

    Quando ci fu la sollevazione contro il governatore persiano, i rivoltosi decisero di incendiare questo giardino — raccontò l'interprete — ma quell'uomo si mise davanti al cancello e disse che se volevano commettere un simile delitto avrebbero prima dovuto macchiarsi le mani del suo sangue.

    —È lui il re—affermò Efistione

    —Un giardiniere ? chiese stupido l’interprete.

    — Sì. Un uomo disposto a morire per salvare le piante di un giardino che non era nemmeno suo, cosa non farà per proteggere la sua gente e per far crescere rigogliosa la sua città ? ”

  5. Amerikali roman ve kisa oyku yazari Jeffrey ( Kent ) Eugenides'in dogum gunu ( 8 Mart 1960 )



    " Kiyiya yaklastikca sanki kendi isiklarini sacan ve eski bir Yunanliya benzeyen Ozgurluk Aniti belirginlesti.

    Kaptan Kontoulis, ' Nasil buldunuz ? ' diye sordu.

    Lefty, ' Sanirim hayatim boyunca yetecek sayida mesale gordum ben. ' dedi

    Ama Desdemona sasirtici bir bicimde ve ilk defa ondan daha iyimserdi, 'En azindan bir kadin. Belki de burada insanlar her gun birbirlerini oldurmuyorlardir. ' "



    "Closer, crowned with her own sunrays and dressed like a classical Greek, the Statue of Liberty welcomed them.

    'How do you like that?' Captain Kontoulis asked.

    “'I’ve seen enough torches to last the rest of my life,' said Lefty.

    But Desdemona, for once, was more optimistic. ' At least it’s a woman,' she said. 'Maybe here people won’t be killing each other every single day. ' ”



    " Kiz olmanin bir anlamda tutsaklik oldugunu ama bu tutsakligin insanin aklini calistirip hayal dunyasini genislettigini hissediyorduk; hangi rengin hangisiyle uyumlu olacagini ancak bir kiz kendiliginden secebilirdi. Aslinda kizlar bizim ikizlerimizdi, hepimiz ayni posta sahip hayvanlar gibiydik su evrende ve bizimle ilgili hemen her seyi bilmelerine karsin onlar bizim icin birer soru isaretiydi. Sonunda sunu acik olarak kavramistik: Kizlar kilik degistirmis kadinlardi, aski da olumu de anliyorlardi; bizim gorevimizse, onlari buyuluyormus gibi gorunen sesler cikarmakti. "



    " We felt the imprisonment of being a girl, the way it made your mind active and dreamy, and how you ended up knowing which colors went together. We knew that the girls were our twins, that we allexisted in space like animals with identical skins, and that they knew everything about us though we couldn'y fathom them at all. We knew finally that the girls were really woman in diquise, that they understood love even death, and that our job was merely to create the noise that seemed to fascinate them. ”

  6. Avrupa Nukleer Arastirma Merkezi'nde gorev yapan ilk Turk fizikcilerden ve Turk edebiyatinin yeni kusak kadin yazarlarindan Asli Erdogan'in dogum gunu ( 8 Mart 1967 )



    " Hayat, diye yaziyorum, bir solukta derin bir ic cekmeyle, onu koparip alabilenlerin. Dalindan bir meyveyi, topraktan bir koku koparircasina... Sana kalansa, bos bir kabuga kulagini dayadiginda duydugun ugultu. Hayat: Iligine kemigine dek emilmis bir sozcuk, ic sizisini andiran bir ugultu, okyanuslar dolusu ugultu. ”



    "J'écris la vie pour ceux qui peuvent la cueillir dans un souffle, dans un soupir. Comme on cueille un fruit sur une branche, comme on arrache une racine... Il te reste le murmure que tu perçois en plaçant ton oreille contre un coquillage vide. La vie : mot qui s'insinue dans ta moelle et dans tes os, murmure évoquant la douleur, son qu'emplissent les océans."



    " Sonunda, cevresini kusatan bosluga anlam katabilecek tek kisinin kendisi oldugunu anladi. Baska hic kimse onun adina yasamin sifrelerini cozemez, asma kilitlerini acamazdi. Kentin gozu kor siddetine karsi mevzilerini belirlemeye karar verdigi gun yazmaya basladi. "



    " Finalement, elle comprit que la seule personne capable de donner un sens au vide qui l'entourait, c'était elle. Personne d'autre ne pouvait à sa place déchiffrer les énigmes de la vie, ouvrir les cadenas. Elle avait commencé à écrire le jour où elle avait déterminé sa position de défense contre la violence aveugle de la ville. "


    " Gercek hayat kurmaca oykulere benzemez, biraz buruk, biraz huzunlu degildir; delilik gibi, dusler gibi sacmalikla, tuzaklarla, karmasayla doludur. "



    " La vie ne ressemble pas aux contes, elle n'est pas comme eux, un peu amère et un peu triste, elle est comme la folie, comme les rêves, un fatras plein d'absurdités et de pièges. "

  7. Italyan sair, yazar, edebiyat elestirmeni, sanat elestirmeni, ressam ve docent Alfonso Gatto'nun olum yildonumu ( 8 Mart 1976 )

    Sozu yoktur gozlere soruyorsa
    insan sorusunu, ve bakista
    gozleri, sevdanin kanitini bulur.
    Zamanda gec ermek mi, devrilmek mi
    umudun aciginda, hangisidir kusku ?
    Sarsilmam
    yasadigima isaret: canli ve kirilgan, hayat
    benim ama, sungu sen,
    ben: sunguyu cagiran nefes.
    Yalniz gozleri vardir
    kendisiyle konusursa insan. Yanit,
    solugu kesik, sununun saskisini
    yasadigi o ilk gunlerdedir. Yerde gokte, her seye
    bakista sahip olmanin urkusu vardi,
    ona dogan her yeni gunde
    gunes vardi, zamanin imgesini dindirecek.
    Dinle yanit vermeden once.
    Susku mudur sesi ses yapan, soz mu,
    binlerce yildir bilinmeyen havayi dinle;
    dinle ki ask olume -ayriliga-
    ayarlasin kavusma anini.



    Non ha parole chi rivolge agli occhi
    la sua domanda e trova nello sguardo
    gli occhi a conferma d'essere l'amore.
    Quale il dubbio, di giungere in ritardo
    sul tempo, di cadere nell'aperto
    della speranza? Basta il mio tremore
    a dirmi vivo e fragile, ma sono
    la vita, il soffio che ti chiama in dono.
    Ha solo gli occhi chi si parla solo,
    attende la risposta dai suoi primi
    giorni che visse a trattenere il fiato,
    la meraviglia dell'offerta. C'era,
    nella terra e nel cielo, il suo sgomento
    d'aver tutto allo sguardo, c'era il sole
    a lenirgli l'immagine del tempo
    per ogni giorno che gli nasce nuovo.
    Prima che tu risponda, ascolta l'aria
    che dai millenni ignora se la voce
    è fatta di silenzio o di parole:
    perché l'amore s'abbia nella morte
    -nel suo congedo- l'ora dell'incontro.

  8. Arjantinli kurgu yazari, gazeteci ve cevirmen Adolfo Bioy Casares'in olum yildonumu ( 8 Mart 1999 )



    " Ve bir gun, daha eksiksiz bir alet bulunacak. Yasam boyunca -ya da kaydedilen anlar suresince- dusundugumuz ya da hissettigimiz seyler sayesinde goruntunun her seyi anlamayi surdurecegi (tipki bizim bir alfabenin harfleriyle anlayabildigimiz ve butun sozcukleri olusturdugumuz gibi) bir alfabe gibi olacak. O zaman yasam olumun bir deposu olacak. Ama o anda bile goruntu yasamayacak; ozunde yeni nesneleri tanimayacak. Ancak hissettigi ve dusundugu seyleri, ya da hissettigi ve dusundugu seylerin daha sonraki duzenlenisni taniyacak. Zamanin ve uzayin disinda hicbir seyi anlayamayisimiz, belki de yasamimizin, bu alet yoluyla elde edilecek yasamdan daha degisik olmadigini dusunmemizi saglayacakti. " Morel'in Bulusu



    " Y algún día habrá un aparato más completo. Lo pensado y lo sentido en la vida - o en los ratos de exposición - será como un alfabeto, con el cual la imagen seguirá comprendiendo todo (como nosotros, con las letras de un alfabeto podemos entender y componer todas las palabras). La vida será, pues, un depósito de la muerte. Pero aun entonces la imagen no estará viva; objetos esencialmente nuevos no existirán para ella. Conocerá todo lo que ha sentido o pensado, o las combinaciones ulteriores de lo que ha sentido o pensado. El hecho de que no podamos comprender nada fuera del tiempo y del espacio, tal vez esté sugiriendo que nuestra vida no sea apreciablemente distinta de la sobrevivencia a obtenerse con este aparato."



    " Yasam; ayni sahnelerin sonsuz tekrarindan ibarettir.Tiyatrodaki gibi, yasamda da sahneler yineleniyor. / Como en el teatro, las escenas se repiten. / Scenes are repeated in life, just as they are in the theatre. "



    " Butun bu insanlardan ve bitmez tukenmez faaliyetlerinden tiksinti duyuyordum, igreniyordum neredeyse. / Sentí repudio, casi asco, por esa gente y su incansable actividad repetida. / I experienced a feeling of scorn, almost disgust, for these people and their indefatigable, repetitious activity. “

Sayfa 6960/7020 İlkİlk ... 596064606860691069506958695969606961696269707010 ... SonSon

Yer İmleri

Yer İmleri

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •