Son yıllarda yaşanan teknolojik atılımlar insanları "bir sonraki trend ne?" düşüncesine yönlendiriyor. Yatırım kararları, ya da çocuğumuzun doğru mesleği seçmesi gibi konularda avantaj yakalamak istiyoruz.
Ekonomi-finans konuşmak kadar tehlikeli bir durum. Çok kısa süre önce, hep bir ağızdan çocuklarınızı anaokulu çağından itibaren kodlama öğrenmeye yönlendirin diyen uzmanlar şimdi hiç utanmadan, boşuna zahmet etmeyin o işi yapay zeka yapacak demekte. Geçen 2 yılda kodlama anaokullarında bile müfredata girmişti. Geleceğin trendleriyle ilgili sizlere sadece çok yüksek ihtimalli olanları, ispatlarıyla birlikte ayrıca detaylandırırım.
Kar marjı konusu belli bir sabit yüzde oranla sınırlanmamalı bence sn. müzikal. Geçerli olan tahvil getiri oranları referans kar marjlarıdır. Faizler yükselmeden önce dünyadaki şirketlerin çoğu %4-5 kar marjıyla çalışmaktaydı. OECD ülkeleri şirketlerinde, 2003-2010 dönemi Vergi sonrası satış kazancı ortalama %6,05, 2003 dibi %3,9 ve 2007 zirvesi %8,1.
Fortune Global 500 şirketlerinin bile 2010-2019 boyunca ortalama net kar marjı sadece %5,65'di. Yıldızlar liginde ise net kar marjları %20-33 ancak bunların piyasa değerleri de trilyon$. Demir-çelik, petrol ve maden sektörlerinde durum biraz daha karmaşık, bunu da daha sonra tartışmak lazım.
Yatırımcılar düşük marjlı şirketlerden imtina ediyor tespitiniz doğru ama ödeyecekleri bedel çok ağır olabilir zira yüksek marjlı şirketlere yatırım yapanlar çok pahalı oyuncaklarla oynuyorlar. Düşük marjlı dediğiniz şirketler ise muhtemelen A sınıfı tahviller gibi fiyatları daha dar bantta dalgalanan ama düzenli temettü politikalarıyla önümüzdeki 10 yıl tatmin edici bileşik getiriler sunan araçlar olacak. Bu hisseler toplumun emeklilik fonlarının yatırıldığı istikrarlı şirketlere ait. Alım satım kazançları yerine öz sermaye ve temettü büyümesiyle kazandıracak seçenekler.
Düşük faiz tekrar geri döner mi bilmiyorum ama 90'ların başında kimse Japonların uzun yıllar sıfır faiz politikası benimseyebileceğini tahmin edemezdi. Gelenekçi ve aşırı milliyetçi eğilimleri bir yana bence kimsenin aklına gelmeyen şey Japonya'nın nüfus artışı yerine azalışına sahne olmasıydı. Nüfusun azaldığı bir ülkede %0 milli gelir artışı bile ekonomik büyümeyi işaret eder ve enflasyon eksi çıkabilir, tüketici eksilmiştir sonuçta...
Şimdi tekrar düşünelim; batı dünyasının nüfusunun azaldığı bir senaryoda %1 faiz ve enflasyon düşük müdür? bir söz vardı; köprüyü kaldıramazsan nehri indir.
Pandemi ve sonrasında, Almanya'da bireylerin tasarruf eğilimi öyle artmıştı ki; faizler kendi kendine sıfırlandı. Tasarruf rekorunun kırıldığı dönemde hükümet insanlara harcasın diye karşılıksız para veriyordu ama bu bile ekonomiyi canlandırıp hafif enflasyon artırıcı bir etki yapmıyordu. Demek ki işin içinde bir de insan faktörü var. Bir önceki yazımda toplumun nasıl finansallaştığını tartışmıştık ve bu da faizler üzerinde beklenmedik etkiler yapabilir.
Düşük marjla çalışan şirketler göremeyeceğimiz konusu da bana biraz tek boyutlu geldi. Marj sadece şirkete mi bağlı, başka etkenler de katmamız gerekir mi? Yüksek faiz ve enflasyon ortamında talep düşüşü marjları baskılamaz mı? Bu noktada da karşımıza birleşmeler ve satın almalar çıkıyor gibi? Mevcut trend marjları yükseltmekten ziyade ölçek üretimi veya birleşmelerle büyüklüğü ve hakimiyeti artan dev firmalar trendi. 20. yüzyılın başında ABD'de 1000'den fazla otomobil şirketi ve 300 civarı havayolu firması varmış, şu anda 3'er tane dev şirket kaldı
Kapitalizm kendi kendini kamulaştırıyor gibi
Çenem düştü, lütfen kimse kusura bakmasın
Yer İmleri