Sayfa 744/935 İlkİlk ... 244644694734742743744745746754794844 ... SonSon
Arama sonucu : 7479 madde; 5,945 - 5,952 arası.

Konu: ISKUR - İş Bankası Kurucu

  1. Benim sorularım veya sorguladığım konular gayet açık, herşeye polyanna gibimi bakalım nolmuş yani

  2. Selamlar.
    Banka yanlı ve yanıltıcı bilgi paylaşımı yapmaktadır. Yargıya intikal etmiş konuda KAP haberi verirken, kendi düşünce ve algısını katmadan olduğu haliyle paylaşması gerekmektedir. Fakat yapmış olduğu paylaşımda öncekine benzer, aynı dava açılmıştır demekle, doğru olmayan ve gerçeği yansıtmayan bir bildirim yapmış sayıldığından bu konuda düzeltme, cevap verme, doğru bilgilendirme ihtiyacı doğmuştur.Şöyleki;
    1.Daha önce açılan davalardan biri 1991 yılında alınan kararın butlan tespitinin yapılması istemlidir.(Alacak davası değildir)
    2.İkinci açılan dava 1991 yılında alınan kararın yokluk tespitinin yapılması istemlidir.(Alacak davası değildir)
    3.Yeni açılan davanın bu davalarla ilgisi yoktur. Yeni açılan dava 2022 yılı eksik ödenen kar payının kalan bakiyesinin tahsili ve 1991 ve 2022 yılında alınan kar payı ödemeleri ve kısıt kararının kurucu sahibini bağlayıcılığının olmadığının tespitinin yapılması istemlidir ve şimdilik 10.000TL talepli belirsiz ALACAK davasıdır.
    4.Bir dava Yargıtay da kesinleşene kadar kazanılmış yada kaybedilmiş sayılmaz. Şu anda dava reddedilmiştir, kaybedilmemiştir. Kabul edilseydide kazanılmış sayılmayacaktı. Çünkü İstinaf ve Yargıtayda hukuka uygunluk denetlemelerinde değişebilir. İlk derece mahkemelerinin kararı kesin değildir ve itiraz edilebilir. Önceki açılan davalar, dava konusu olayda esasa girilmeden reddedilen davalardır ve istinafa başvurulmuştur.Süreç devam etmektedir. İstinafta inceleme için sırasını beklemektedirler. Sonrasında ise Yargıtay aşaması olacaktır. Nihai en son karar orada verilecektir. Ancak ondan sonra davanın kazanıldığından yada kaybedildiğinden bahsedilebilir.
    5.Kurucu intifa senetleri ile Yargıtay kararlarındaki içtihatleri okumanızı tavsiye ederim. Onları detaylıca incelendiğinizde kendi analizinizi yaptığınızda sonuca ulaşabilirsiniz. Tanıdığınız hukukçulara danışabilirsiniz onlar size yorumlayacaklardır.
    Yatırım tavsiyesi değildir. Bu açıklamalarla beklentiye girmeyiniz. Yargıtay kararları ile kurucu intifa senetlerine konulan kısıt kararını kıyaslayınız, analizini yapınız.
    İyi akşamlar.

  3. Yargıtay 11. HD., E. 2001/3163 K. 2001/4878 T. 31.05.2001
    T.C. Yargıtay Başkanlığı - 11. Hukuk Dairesi
    Esas No.: 2001/3163
    Karar No.: 2001/4878
    Karar tarihi: 31.05.2001
    DAVACI : Ü. P. Vekili:Av. Ç. Ö.
    DAVALI : D. R. A.Ş Vekili:Av. Ç. F.
    Taraflar arasında görülen davada Adana Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 22.12.2000 tarih ve
    1998/2350-2000/1045 sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi duruşmalı olarak davalı vekili tarafından
    istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 29.5.2001 günde davacı asil Ü. P. ile davalı avukatı Ç. F. gelip,
    temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan davacı asil ve taraf
    avukat dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara
    bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi E. Ü. tarafından düzenlenen rapor
    dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup
    incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
    Davacı vekili, müvekkilinin kurucu pay senedi sahibi bulunduğu davalı şirket anasözleşmesinin 13 ve
    36.maddelerinde şirket payının %10’unun kurucu pay sahiplerine dağıtılmasının öngörüldüğünü, 20.11.1998
    tarihli genel kurul toplantısında şirketin 1992 yılındaki esas sermayesi olan (300.000.000.000) TL üzerinden
    kurucu pay senedi sahiplerine kâr payı dağıtılmasının kararlaştırıldığını, oysa en son sermayeye göre
    dağıtılması gerektiğini ileri sürerek anılan kararın iptalini talep ve dava etmiştir.
    Davalı vekili, davacının aynı konuda açtığı alacak davasının birleştirilmesi gerektiğini, kurucu pay senedi
    sahiplerine ödenecek kâr paylarının sınırlandırılmasına yasaya uygun olduğunu, aksi yönde bir akdi ilişkinin
    oluşmadığını, daha önceki kâr payı dağıtımının da bu şekilde olageldiğini savunmuştur.
    Mahkemece, şirket kayıtlarına, genel kurul tutanaklarına ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davacının
    önceki dönemlerde oluşan alacağını davalıdan talep etmemesinin ileriye dönük haklarını talep etmeye engel
    oluşturmadığı, kurucu pay senedi sahiplerinin haklarında sonradan sınırlandırmaya gidilemeyeceği
    gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
    Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
    1-Dava, anonim şirkette kurucu intifa pay sahiplerinin kâr payı alacaklarının 1992 yılı sermayesi esas
    alınarak sınırlandırılmasına ilişkin şirket genel kurul kararının iptali istemine ilişkindir. Davacı kurucu pay
    sahibi sıfatıyla dava açmıştır.
    Uygulama ve doktrinde de benimsendiği gibi, kurucular ve bunların halefleri ile anonim şirket arasındaki
    ilişki ortaklık bağı olmaksızın bir sözleşme ilişkisidir. Borçlar Kanunun’daki sözleşme tiplerinden hiçbirine
    uymayan bu kendine özgü sözleşme ile kurucular, TTK.nun 403. maddesi hükmü uyarınca ortaklığa karşı,
    hesap dönemi kârı veya tasfiye sonucuna katılma yahut da yeni çıkarılacak hisse senedi alabilme konusunda
    bir talep hakkı elde ederler. Kurucu intifa hakkı sahiplerinin ortaklığa karşı bir sözleşme tarafı bulunmaları
    nedeniyle anasözleşemede aksine bir hüküm veya kurucu intifa hakkı sahiplerinden her birinin rızaları
    bulunmadıkça ortaklık (genel kurul) anasözleşmeyi tek taraflı olarak değiştirerek, kurucu intifa senedi
    sahiplerinin haklarını onların aleyhine değiştiremez.
    Somut olayda, davalı ortaklık genel kurulu, anasözleşme değişikliği niteliğinde olmamak koşuluyla kurucu
    intifa payı sahiplerinin kâr payına esas olacak sermaye miktarını 1992 yılı şirket sermayesi ile sınırlandırma
    kararı vermiştir.Bu kararın, şirketle arasında sözleşme ilişkisi bulunan davacı bakımından herhangi bir hukuki
    sonuç doğurması mümkün değildir. Sözleşmenin taraflarından birinin sözleşmenin akidi sıfatıyla kendi iç
    yapısı içinde aldığı bir kararla diğer tarafın haklarını etkileyebileceği düşünülemeyeceğinden, davacı söz
    konusu genel kurul kararının iptalini istemeden, varolan sözleşme gereğince kâr payı alacağının tahsilini her
    zaman talep edilebilir.Aksini düşünmek, kurucu intifa senedi sahiplerine gereksiz olarak, ve ortak sıfatı ile
    katılma hakkı bulunmayan genel kurul kararlarının iptali külfetini yükleyebileceği gibi, bu iptal davasında hak
    düşürücü sürenin dolması gibi diğer birtakım hukuki engellerinin doğmasına da yol açabilir. Açıklanan bu
    nedenlerle sözleşmeden doğan alacağını her zaman bir eda davası ile isteyebilecek olan kurucu intifa payı
    senedi sahibi davacının, taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinin tek yanlı değiştirilmesine yönelik davalı şirket
    genel kurulu kararının yerindeliği, açılacak eda davasında sözleşme tarafının aldığı bir irade açıklaması
    kararı şeklinde ele alınarak, o davada tartışılabileceğinden, davacının iş bu davayı açmakta hukuki bir yararı
    da bulunmamaktadır.Nitekim, dava dosyası içindeki bilgi ve belgelerden davacı kurucu pay sahibinin bu
    sıfatla anonim şirket aleyhine kâr payı alacağı konusunda eda davasını açtığı da anlaşılmaktadır. O halde,
    mahkemece, iptal davasının reddi yerine, kabulüne karar verilmesi yerinde bulunmadığından davalı vekilinin
    temyiz isteminin bu gerekçeyle kabulüyle hükmün bozulması gerekmiştir.
    2-Bozma sebep ve gerekçeleri karşısında davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik
    gerek görülmemiştir.
    SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklandığı üzere davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün
    açıklanan gerekçelerle BOZULMASINA, bozma nedeni karşısında davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının
    incelenmesine şimdilik yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine,
    31.5.2001 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

  4. Yargıtay 11. HD., E. 2008/4682 K. 2010/1316 T. 05.02.2010
    T.C. Yargıtay Başkanlığı - 11. Hukuk Dairesi
    Esas No.: 2008/4682
    Karar No.: 2010/1316
    Karar tarihi: 05.02.2010
    Taraflar arasında görülen davada Adana Asliye 1.Ticaret Mahkemesi’nce verilen 13.02.2002 tarih ve
    1998/1552-2002/43 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi duruşmalı olarak davacı vekili tarafından istenmiş
    olmakla, duruşma için belirlenen 26.01.2010 gününde davacı avukatı K4 ile davalı avukatı K6 gelip, temyiz
    dilekçesinin süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraf avukatları dinlenildikten sonra,
    duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı.
    Dava dosyası için Tetkik Hakimi K5 tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki
    dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp,
    düşünüldü:
    Davacı, davalı şirketin anasözleşmesinin 12. ve 36. maddelerine istinaden kuruluşunda kurucu
    ortaklarına dağıtılabilir karlardan %10’nu vermek üzere 2000 adet kurucu hissesi çıkardığını, kendisinin de 10
    adet kurucu hisse sahibi olduğunu, davalının 1996 yılı faaliyet karı olan 3.316.080.005.544.TL.den şirket
    anasözleşmesinin 36.maddesinin 2. bendinin b. fıkrası uyarınca kurucu hisse senetlerine verilmesi gereken
    kar payını ayırmadan karın bir kısmını sermayeye ilave etmek suretiyle ayrı bir hesaba aldığını, bir kısmını da
    ileride sermaye sahibi ortaklarına dağıtmak veya sermayeye ilave etmek üzere kar yedekleri adı altında ayrı
    bir hesaba aldığını, oysa kârdan önce kurucu hisse payını ayırıp, kalanını sermaye sahibi ortaklara dağıtması
    veya fevkalede ihtiyatlara alması gerektiğini, davalı şirketin 1991 yılı sonuna kadar kurucu hisseler payının
    dağıtıldığını, 1991 yılından 1997 yılına kadar 7 yıl süre ile kârını ihtiyatlara aldığını sonra ihtiyatlarını
    sermayesine ilave suretiyle dolaylı olarak ortaklara dağıtıldığını, kuruculara hiç kârdan pay verilmediğini,
    kurucu pay sahiplerinin alacaklı üçüncü kişi olduklarından genel kurul kararına da ihtiyaç bulunmadığını ileri
    sürerek,davalı şirketin 1997 yılında şirket bilançosu aktifinde bulunan iştirak ettiği şirketlerin hissesini
    satışından ve diğer kârından sahibi bulunduğu 10 adet kurucu hisse senedine ödenmesi gereken
    1.280.284.000 TL.sı kar payı ve 342.345.000 TL. faizi ile toplam 1.622.629.000 TL.sının faizi ile tahsiline
    karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    Davalı vekili, davacının müvekkili şirketin dava konusu dönemde görevli ve sorumlu murakıbı ve mali
    konularda baş danışmanı olduğunu, şirketin 1997 yılı genel kuruluna katılıp olumlu oy verdiğini, genel kurul
    kararının iptali için dava açmadığını, kesinleşen genel kurul kararı nedeniyle artık kâr dağıtımını talep
    edemeyeceğini, ayrıca kâr dağıtımına genel kurulun karar vermesi gerektiğini, esasen şirketin 1972 yılında
    kurulmuş olup aradan 26 yıl geçtiğini, kurucu paylara süresiz kâr payı verilmesinin hukuka aykırı olduğunu
    savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
    Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlar, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davacının
    davalı şirketin kârın dağıtılmamasına dair 24.3.1998 tarihli genel
    kurul kararının iptalini talep etmediği, davalı şirketin emisyon priminin TTK.nun 466. maddesi gereği
    kanuni yedeklere ayrılacağı, iç kaynaklardan sermaye artırımına yol açan iştirak hisselerinin satışından elde
    edilen kazancın ticari kâr anlamında kabul edilemeyeceği ve TTK.nun 298. maddesinde öngörülen kazanç
    Sayfa 1/2
    kavramına dahil olmadığı, davalı şirketin 1997 yılı itibariyle fevkalade ihtiyatlara ayrıldığı kısım içinde genel
    kurulun kârın dağıtılmaması kararının iptali söz konusu edilmediği ve genel kurul kararının kesinleşmiş
    olması sebebiyle davacının sahibi bulunduğu kurucu senetlerin kâr payını talep edemeyeceği gerekçesiyle
    davanın reddine karar verilmiştir.
    Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
    1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin
    tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve davalı şirketin sahibi olduğu
    iştirak hisseleri satışından elde edilen tutarın şirketin ticari etkinliği sonucu elde edilen "safi kâr" olarak kabul
    edilmesinin mümkün bulunmamasına göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair
    temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
    2-Ancak, davacı taraf davada ticari etkinlik sonucu elde edilen 1997 yılı kârının da dağıtılmayarak
    fevkalede ihtiyatlara ayrılmasına karar verildiğini belirterek, bu tutara yönelik de tahsili talebinde bulunmuştur.
    Dairemizin emsal nitelikteki kararları (2001/3163 E, 2001/4878 K) ve doktirinde de benimsendiği üzere
    (Bkz.Poroy/Tekinalp/Çamoğlu, Ortaklıklar ve Kooperatif Hukuku, Güncelleştirilmiş 10 ncu Tıpkı Basım, s.676
    vd.) kurucular ve bunların halefleri ile ortaklık arasındaki ilişki ortaklık bağı içermeyen bir sözleşme ilişkisi
    olduğundan genel kurul kararı veya tek taraflı anasözleşme değişikliği ile kurucu veya haleflerinin haklarının
    ortadan kaldırılması mümkün olmadığından genel kurulca kârın dağıtılmaması yönünde karar alınması ve bu
    genel kurul kararının iptali hususunda dava açılmaması bu açıdan neticeye müessir değildir. Zira,
    sözleşmenin taraflarından birinin alacağı tek taraflı bir kararla diğer tarafın haklarını ortadan kaldırması
    mümkün değildir.
    Ancak, kurucu pay sahiplerini de ilgilendiren bir husus daha vardır ki o da şirketin varlığı, gelişmesi ve
    dolayısıyla ileride istikrarlı kâr dağıtılmasını temindir. Bu itibarla, şayet kârın yedek akçeye ayrılmaması
    halinde anılan hususlar tehlikeye düşer ise bundan kurucular da etkileneceğinden şirketin, kârın yedek akçe
    olarak ayrılmasının ortaklığın devamlı gelişimi için gerekli olduğunu kanıtlaması şartıyla kurucular da şirketten
    bir talepte bulunamayacaktır.
    Bu itibarla, mahkemece davalı şirketin 24.03.1998 tarihli genel kurul toplantısında aldığı kararın şirketin
    devamlı gelişimi için uygun ve yararlı olup olmadığı, aralarında bu hususta uzman kişilerin de bulunduğu bir
    bilirkişi kurulu aracılığı ile incelettirilerek, davacının 1997 yılı kârına yönelik talebi buna göre değerlendirilmek
    gerekirken, yazılı gerekçelerle bu husustaki istemin de reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
    SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının
    REDDİNE, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle kararın davacı yararına BOZULMASINA, takdir edilen 750,00
    TL duruşma vekillik ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği
    halinde temyiz edene iadesine, 05.02.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

  5. Yargıtay HGK., E. 2013/1048 K. 2014/430 T. 2.4.2014
    ''...Yokluk ve butlan hallerinin re’sen göz önünde bulundurulacağı ve herkesin bu geçersizliği, 6762 Sayılı TTK’nun 381. maddesinde düzenlenen koşullara tabi olmaksızın ileri sürebileceği Hukuk Genel Kurulu’nun
    12.3.2008 gün ve 2008/11-246 E., 2008/239 K. sayılı ilamında da benimsenmiştir...'', vd.
    ''...Taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinin, anonim şirketlerin genel kurul kararlarının iptali istemine etkisine
    gelince; sözleşmeden kaynaklanan bir hakkın, ilgili tarafın rızası alınmaksızın genel kurul kararıyla tek taraflı
    olarak ortadan kaldırılamayacağı açıktır. Örneğin; Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 31.05.2001 gün ve
    2001/3163 E., 4878 K. Sayılı ilamında kabul edilen görüş aynen “…kurucular ve bunların halefleri ile anonim
    şirket arasındaki ilişki, ortaklık bağı olmaksızın bir sözleşme ilişkisidir. Borçlar Kanunun’daki sözleşme
    tiplerinden hiçbirine uymayan bu kendine özgü sözleşme ile kurucular, TTK.nun 403. maddesi hükmü
    uyarınca ortaklığa karşı, hesap dönemi kârı veya tasfiye sonucuna katılma yahut da yeni çıkarılacak hisse
    senedi alabilme konusunda bir talep hakkı elde ederler. Kurucu intifa hakkı sahiplerinin ortaklığa karşı bir
    sözleşme tarafı bulunmaları nedeniyle anasözleşemede aksine bir hüküm veya kurucu intifa hakkı
    sahiplerinden her birinin rızaları bulunmadıkça ortaklık (genel kurul) anasözleşmeyi tek taraflı olarak
    değiştirerek, kurucu intifa senedi sahiplerinin haklarını onların aleyhine değiştiremez†şeklindedir.
    Konuya ilişkin bir başka karar ise; “TTK.nun 389. maddesi hükmüne göre, anonim şirket genel kurulunca
    imtiyazlı pay sahiplerinin haklarını sınırlayıcı nitelikteki anasözleşme değişikliğine ilişkin alınan karar imtiyazlı
    pay sahiplerinin yapacakları özel bir toplantıda verecekleri bir kararla onaylanmadıkça infaz edilemez. Anılan
    madde ve aynı Yasa’nın 391. maddesi hükmüne aykırı olarak imtiyazlı pay sahiplerinin kararı ile
    onaylanmadığı nedenine dayalı genel kurul kararlarının anılan kategori ortaklarca iptal istemiyle açacakları
    davalar, 6762 Sayılı TTK’nun 381. maddesi anlamında genel kurul kararının iptali niteliği taşımadığından bu
    maddede yazılı üç aylık hak düşürücü süreye tabi değildir (Yargıtay 11. HD, 28.10.2004 gün ve 2003/13857
    E., 2004/10455 K)†şeklindedir.

  6. Teşekkürler serhat bey çabalarınız vede açıklamalarınız için

  7. Çabalarınız için teşekkürler Serhat Bey.Benim için 750-800 bin kira getirisi olan bir mülkün değeri nekadarsa İşkur un değeride en az o kadardır.

  8. Emeklerinizden dolayı teşekkürler, Serhat Bey

Sayfa 744/935 İlkİlk ... 244644694734742743744745746754794844 ... SonSon

Yer İmleri

Yer İmleri

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •