Sayfa 3/16 İlkİlk 1234513 ... SonSon
Arama sonucu : 123 madde; 17 - 24 arası.

Konu: 2. Abdulhamid ve serveti

  1. #17
    Duhul
    Aug 2017
    İkamet
    Düzce
    Yaş
    71
    Gönderi
    2,749
    Abdülhamid’in şehzadeliği döneminde o kadar parası vardı ki cülus bahşişi olarak dağıtılan 60 bin altını kendi cebinden verdi. Servetinin kaynağı 1864 yılında Havyar Han’da faaliyete başlayan kambiyo ve menkul kıymetler borsasında Banker Zarifi aracılığıyla esham (hisse-borç senedi) alıp satmasıydı.




    Borsacı ve tefeciymiş.

    Bunlar tarihi arşiv belgeleridir.

  2. #18
    Duhul
    Aug 2017
    İkamet
    Düzce
    Yaş
    71
    Gönderi
    2,749
    Özelleştirme taraftarı

    Liberal II. Abdülhamid döneminde kamu yatırımları çok sınırlı düzeyde kaldı. Padişah "özelleştirme" taraftarıydı:

    İlginçtir, 1843’te açılan ve ipekli dokuma üretimi yapan -halı desenleriyle bizzat ilgilendiği- Hereke Fabrikası’nı "özelleştirdi" ve kendi satın aldı!

    Keza, Musul’daki petrol yataklarını da "özelleştirdi" ve servetine kattı.

  3. #19
    Duhul
    Aug 2017
    İkamet
    Düzce
    Yaş
    71
    Gönderi
    2,749
    Yukarıda sadece bir bölümü zikredilen servetin çalışmakla kazanıldığını herhalde hiç kimse söyleyemez. İçlerinde miras yoluyla elde edilenler elbette vardır. Ancak tamamının bu yolla elde edildiği de herhalde iddia edilemez. Zaten edilmiyor da. Soner Yalçın’ın belirttiğine göre; bu konuda incelemeleri ve “Osmanoğullarının Varlıkları ve II. Abdülhamid’in Emlaki†adında bir kitabı bulunan Vasfi Şenözen, II. Abdülhamid’in servetinin haksız ve gayrimeşru yollardan elde edildiğini söylüyor(4)

  4. #20
    Duhul
    Aug 2017
    İkamet
    Düzce
    Yaş
    71
    Gönderi
    2,749
    Yukarıdaki listeden de görüleceği üzere; II. Abdülhamidâ€â•in serveti içinde, han, hamam, köşk, saray, arsa, arazi, çiftlik ve orman gibi hanedana uygun ve miras yoluyla gelmesi muhtemel büyük ölçekli emlakin yanı sıra, birkaç dönümlük küçük arsa ve araziler, fırın, dükkân, kahvehane gibi sıradan insanların sahip olacağı sabit varlıklar da mevcut. Öte yandan, sahip olduğu malvarlığı içinde, Mihalıç, Ağlasun, İzmir, Tire, Akhisar, Nazilli, Keşan, Babaeski, Havza gibi, taşra diyebileceğimiz yerlerde ve İstanbulâ€â•un bazı köylerinde de çiftlik, arazi ve arsaları mevcuttur. Peki, koskoca Osmanlı Padişahı, Payitahtı İstanbulâ€â•u bırakıp da İstanbulâ€â•a bir hayli uzak yurt köşelerinde ne arıyor? Haydi, oralarda mülk edindi diyelim, acaba oralara hiç gidip de arazi ve arsalarını görmüş müdür? Bu arsa ve arazileri eski sahipleriyle pazarlık yaparak mı satın almıştır? Buna elbette ihtimal vermiyoruz. O zaman geriye kalıyor bir tek sebep; o da İrade-i Seniyye ve Emr-i Şahâne! Yani İradem odur ki; buraları benim ve ailemindir anlamına gelen bir ferman!

  5. #21
    Duhul
    Aug 2017
    İkamet
    Düzce
    Yaş
    71
    Gönderi
    2,749
    Sultan 2. Abdülhamid kendi adına mülk sahibi olan ilk Osmanlı padişahı idi. Musul, Kerkük, Filistin, Doğu Anadolu, Çukurova ve Balkanlar da kimi Çiftlikat-ı Humayun olarak adlandırılan çok sayıda araziyi yayımladığımız 1892 tarihli tapuda da görüldüğü gibi erkek ve kız evlatlarına eşit olarak miras kalmak koşuluyla kendi üzerine geçiriyordu. Nitekim 1930 larda Musul ve Kerkük’teki arazileri için hukuk mücadelesi veren Osmanlı hanedan üyelerinin elinde bazı kaynaklara göre 50.000 adet tapu bulunuyordu. 2. Abdülhamid dönemi, Osmanlı nın sınırlarının daralmaya başladığı, Filistin de bir Yahudi devletinin kurulmaya çalışıldığı, Irak petrollerine İngilizlerin göz diktiği bir dönemdi. Pek çok tarihçiye göre 2. Abdülhamidin tapuları, aslında ülke topraklarını güvence altına alma çabasını göstermektedir.(7).

  6. #22
    Duhul
    Aug 2017
    İkamet
    Düzce
    Yaş
    71
    Gönderi
    2,749
    Yine öğreniyoruz ki; II. Abdülhamit, siyasi İslamcılarımızın dedikleri gibi sadece bir Halife-Padişah ve iyi bir marangoz değil, aynı zamanda bir iş adamıdır. Belki de bugünkü anlamda paradan para kazanan bir tefeci, bir emlak spekülatörü ve borsa simsarıdır. Evet, karşımızda hem de bir sürü uzman ve danışmanla iş ilişkisi bulunan bir emlak spekülatörü, tefeci ve borsa oyuncusu bulunuyor. Hem de bu oyuncu, bugünkü George Soros örneğinde olduğu gibi uluslar arası çapta iş yapan bir oyuncu ve spekülatör. Üstelik bu spekülatörün elinde, bir dünya imparatorluğunu yönetmenin vermiş olduğu bir siyasi güç ve yüzlerce milyon Müslümanın halifesi olmaktan kaynaklanan dini bir güç bulunmaktadır. Öyle ki; bu spekülatör, isteyince Musul ve Kerkük petrollerini hiçbir bedel ödemeden şahsi servetine katıverecek kadar güçlü ve büyük! Varın gerisini siz düşünün¦

  7. #23
    40 Yıl Evvel Prof. Dr. Osman TURAN'dan Mühim Tesbitler:
    Türkiye'de Siyâsî Buhranın Kaynakları
    Sultan Abdülhamîd Düşmanlığı

    "Abdülhamîd Han'ın devleti nasıl buhranlı bir devirde teslim aldığı ve kendisinden sonra devletin dokuz senede ne derece dağıldığı ve hattâ anavatan Anadolu'nun bile istilâ edildiği göz önüne getirilirse târih ilminin bu pâdişâh hakkında vereceği şaşmaz hüküm onun lehinde olacak ve tenkitler teferruata inhisar edecektir."

    "Sultan Abdülhamîd ve devri Türk târihinin çok mühim ve karışık bir safhasını teşkil eder. Bu devirde emperyalizm doymaz ihtiraslarla Osmanlı Devleti'ne karşı şahlanmış ve içeride de milliyetler kaynaşmış veya kışkırtılmıştır. Bu duruma rağmen devlet Adriyatik Denizi'nden Basra Körfezi'ne kadar muhafaza edilmiştir ki, bunda başlıca âmil/etken, saltanatı 33 yıl süren bu pâdişâhın siyâsî kudreti olmuştur.

    Bununla beraber, yine tarihçi, büyük devlet adamlarını kendi eserleri ve bunların devamı ile kıymetlendirirken ve nihâî hükmünü buna göre ta'dil veya te'yid ederken devirlerin şartları ve başlıca âmilleri ile de kayıtlı kalacaktır.


    Sultan Abdülhamîd ve Osmanlı Devleti târihe karıştığı ve büyük ihtiraslar sona ermiş gözüktüğü halde onun tesirleri henüz devam etmektedir. Bu sebeple Sultan Abdülhamîd ve İttihatçılar devri bugün tarihçi kadar Türk siyâset ve mefkûre adamlarını alâkalandırır. Hattâ bu devir üzerinde rol oynamış görünmez, âmilleri kavrayamayan siyâsîlerin bugünkü Türkiye'yi anlamaları ve ona, doğru bir istikamet vermeleri de zorlaşır.

    Sultan Abdülhamîd devri târihimizin ne kadar girift bir safhasını teşkil ederse onun şahsiyeti etrafında ileri sürülen görüşler de o derece birbirine aykırı, hissî ve maksatlı olmuştur. Bunun bir sebebi devlet üzerinde çarpışan milletlerarası menfaat ve ihtirasların meydana getirdiği dehşetli propaganda ile diğeri de Tanzimat'tan sonraki Türk târihinin henüz ilmî ve tarafsız bir şekilde yazılmamış olmasıdır. Hattâ bu tesirler dolayısıyla da, hâdiseler, çok defa tersine gösterilmiştir. Buna bu devre müessir, görünmez âmilleri kavrayan ve dış manzaraya aldanmayan kalem sahiplerinin azlığını da eklemek yerinde olur. Sultan Abdülhamîd ve devrine âit mühim vesikalarının henüz arşivlerde yattığını unutmamak lazımdır. Neşredilen hâtıralar ve basılan kitaplar da değişen devrin havasından ve eksilmeyen propagandaların tesirinden kurtulamamıştır. İnkılâpların kendilerinden önceki devirleri kötülemeleri ve geri memleketlerde ilmin zayıflığı da hakikatlerin meydana çıkmasını zorlaştırmıştır.

    Osmanlı Devleti'ne göz diken emperyalist devletlerin emelleri, onu içten kemiren çeşitli kavimlerin yıkıcı faaliyetleri, Türk-İslâm düşmanlığı ve nihayet Siyonistlerin Filistin'de yurt kurma gayeleri bütün menfî kuvvetleri birleştirmiş ve Sultan Abdülhamîd'i de müthiş bir propagandanın hedef ve mihrakı yapmıştır. Bu müşterek cephe, devletin içinde de gizli teşkilatını kurmuş; gaflet, macera ve ücretle elde ettiği bir avuç Türk aydınını da kendi hizmetine almaya muvaffak olmuştu. Bazen Abdülhamîd Han'dan ziyâde, Türk milletinin haysiyetini kıran propagandaların mektep kitaplarına kadar girmesi ve devamı da yeni nesillerin zehirlenerek terbiye edilmesine sebep olmuştur.

    Bu umûmî hava ve şartlar Sultan Abdülhamîd aleyhinde teşekkül eden, menşei yabancı, yalan ve iftira efsânelerinin ana kaynaklarını ve devamı sebeplerini göstermeye kâfidir. Osmanlı Devleti ile birlikte bu pâdişâh aleyhinde girişilen mücâdele ve yapılan suikastlerin muvaffakiyetsizliğe uğraması da kampanyanın şiddetlenmesine yardım ediyordu. Sultan Abdülhamîd'e karşı yöneltilen yalan ve iftiralar bazen o derece gülünç ve mütenâkız idi ki küçük bir mantıkî muhâkeme veya kalem darbesi ile bunları iflasa mahkûm etmek mümkün idi. Nitekim son yıllarda, hamiyetli Türk ilim ve fikir adamları, çıkarttıkları yeni eser ve vesîkalar ile kesifleşen ve an'aneleşen propaganda havasını dağıtmaya, kitleleri uyandırmaya ve küllenen hakikatleri meydana çıkarmaya muvaffak olmuşlardır. Avrupa'da neşredilmiş bazı tarafsız eserler de bu inkişafa yardım etti.

    Türkiye'de süregelen felâketlerin hep yabancı kaynak istikâmetini göstermesi de artık aydınlar ve halk kitleleri arasında millî şuurun uyanmasını kolaylaştırdı. Gerçekten ilmî araştırmaların henüz kifayetsizliğine rağmen bugün hakikatler öyle anlaşılmış ve durum o derece berraklaşmıştır ki artık eski yalan ve iftiralara hâlâ itibar edenler kalmışsa bunların akıllarından, gafletlerinden, niyet ve ideolojilerinden şüphe etmemek imkânsızdır. Esasen Sultan Abdülhamîd Han'a karşı mücadele cereyanına katılmış birçok meşhur ve vatansever ittihatçıların, felâketler karşısında, hatalarını itiraf etmeleri, hatta ondan af dilemeleri veya maneviyatından istimdâdda bulunmaları bu hususta en manalı ve uyarıcı hâdiseyi teşkil eder. Fakat en mühim bir mesele de Sultan Abdülhamîd ve Türk düşmanlığının karışması veya birleştirilmesidir."


    Osman Turan, "Sultan Abdülhamîd Düşmanlığı" Sönmez Dergisi, Ekim-Kasım, 1969, S. 52-53, s. 4-5)

  8. DEVLETİN MALI

    Bugün yaşananlar ve yaşanacak olanlar,
    Osmanlı’nın son 50 senesinde yaşandı.
    Çünkü ortam aynı.
    ++
    Bugünkü yazının konusu,
    Devlet Hazinesini soyan diktatörden,
    Paranın geri alınması.
    Güç elinde iken kimsenin gıkı çıkmaz.
    Güç elden gidince.
    Adamı kusturuyorlar.
    Fitil fitil.
    ++
    Sultan II. Abdülhamit 33 yıl tahtta kaldı.
    Döneminde yolsuzluklar yapmıştı.
    Şimdi biri sorar adam padişah değil mi?
    İstediğini yapar.
    Yol öyle şeftali.
    Ülkenin kuralları var.
    Hünkâr iki çeşit yolsuzluk yapmış.
    ++
    Önümüzdeki günlerde bir kitabım çıkacak.
    ‘’SÜRGÜN’’
    Orada Osmanlı Arşivi belgeleriyle
    Detaylı anlattım.
    Burada özet yapayım.
    ++
    Konu 1
    Padişahın maaşı var.
    Ayda 12.500 altın.
    Buna Hassa Hazinesi denir.
    Bu saray harcamaları için,
    Mutfak, ramazan, köşkler, bahşişler, vs.
    Padişah bu parayı kendi hesabına,
    Yurt dışı bankalara kaçırmış.
    Niye Türk bankaları değil?
    Demek ki MİLLİ değilmiş.
    Saray masraflarını da devlet hazinesine ödetmiş.
    Yani aylık 12.500 altını iç etmiş.
    ++
    Konu 2
    Devlet, ceza gören yöneticilerin,
    Malına mülküne el koyuyor.
    Bu mallar Milli Emlak denilen
    Kamu envanterine gidiyor.
    Yani kamulaşıyor.
    Padişah bu mallara devlet el koyarken,
    Beğendiklerinin tapusunu kendi üstüne alıyor.
    Aradan malı ceplemiş.
    Ortalıkta dolaşan bir torun var.
    O bu malları dedesinin malı sanıyor.
    Suada onlardan biri.
    ++
    27 Nisan 1909 günü padişah tahttan indiriliyor.
    Doğruca Selanik’e sürgün gönderiliyor.
    Sultan V. Mehmet Reşat tahta çıkıyor.
    O ana kadar sessiz kalan maliyeciler,
    Faturayı yeni padişahın önüne koyuyorlar.
    İlk hafta karar çıkıyor.
    Tüm gayrimenkuller Milli Emlak’a devrediliyor.
    Gücü kaybettin mi, malda gider.
    ++
    Selanik’te padişaha kamu hazinesi hesabı çıkarıyor.
    1 milyon Osmanlı Lirası.
    Padişah hık mık diyor.
    Sonra kabulleniyor.
    Tüm parayı devlete geri veriyor.
    Tabii yabancı bankalar çakal.
    Parayı ödemiyorlar.
    Otuz tane film.
    Onlarca dava seneler sürüyor.
    Alman Yargıtay’ı para ödeyin kararı çıkıyor.
    Para yurda geliyor.
    ++
    Borç fazla bankalardaki para yetmiyor.
    Padişahın saraydaki kasasından çıkan
    300 küsur mücevher,
    Paris’te haraç mezat satılıyor.
    Bunun detayları kitapta var.
    SONUÇ:
    Gücü kaybedince
    Çaldıklarını kustura kustura alıyorlar.
    Devlet malı kutsaldır.

    T.A. dan alıntıdır
    Türkiye, kazığın her türlüsünü ayrı ayrı deneyimleyebilmek için mükemmel bir yer. Burada yetişen biri dünyanın başka bir yanında sıkıntı yaşamaz.
    Re-twittlediklerim katıldığım anlamına gelmez!

Sayfa 3/16 İlkİlk 1234513 ... SonSon

Yer İmleri

Yer İmleri

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •