Büyük Hint İsyanı 1857
Hindistan’daki İngiliz sömürgeciliği, İngiltere’nin askeri üstünlüğünün yanı sıra yerli askerleri üç ayrı ordu şeklinde organize etmesi sayesinde ayakta durmaktaydı: Bombay Başkanlık Ordusu, Madras Başkanlık Ordusu ve Bengal Başkanlık Ordusu.
Bu birlikler içinde en önemlisi olan Bengal ordusunun subayları, “Brahmin” ve “Rajput” gibi yerel kast sisteminin üst seviyesinden seçilmişti. Bu subayların hem çok iyi askerler oldukları hem de kırsalda İngiliz egemenliğini pekiştirecekleri düşünülmüştü. İngilizler, sosyal grupların sahip olduğu ekonomik ve dini konumları kendi çıkarları doğrultusunda ustalıkla kullanmayı bilmişlerdi.
Hintli tarihçilerin “Birinci Hindistan Bağımsızlık Savaşı”, adını verdikleri bu isyan 10 Mayıs 1857’de Meerut kentinde başladı ve kısa zamanda Delhi, Agra, Cawnpore ve Lucknow gibi kentlere sıçradı.
İki şey daha en başından itibaren isyanı sekteye uğratmaktaydı. Bunlardan ilki, isyanın sadece Bengal ordusundaki birliklerle sınırlı olmasıydı. İngilizler Bombay ve Madras ordularını isyanı bastırmak için kullanamasa da, bu iki ordu isyana katılmamıştı. İkincisi, isyancıların hiçbir stratejisi yoktu ve tüm Hindistan’ı ayağa kaldırmayı başaramamışlardı. General Wilson bu durumu şöyle özetlemişti: “Şansımıza, düşmanda ne kafa ne de metot var.”
İngilizler, başlarda isyanı tüm Hindistan’a ve Bombay ve Madras ordularına yayması mümkün olan bu hareketlere engel olabilecek güçte değillerdi. Fakat asiler, Babür İmparatorluğu ve Awadh devletinin başkentleri olan Delhi ve Lucknow’a yürümüş ve isyanı yaymakla uğraşacaklarına, isyanın merkezinde toplanmaya başlamışlardı.
Kimi bölgeler gelişmeleri uzaktan takip ederken, kimilerinde bu ortamı fırsat bilen yerel gruplar birbirleriyle savaşmaya başlamıştı. Gidişatı lehlerine çevirebilecek güçte olan bağımsız Hint prenslerin büyük orduları aylarca hiçbir şey yapmadan oldukları yerde beklediler ve İngilizlere ancak sepoylar bozguna uğradıktan sonra saldırdılar.
İngilizler ele geçirdikleri asilerin büyük bir kısmını Bibighar’a götürmüş, onlara zorla yerdeki kanları yalatmış ve ardından da hepsini asmışlardı; kimilerini ise topların önüne bağlayıp paramparça etmişlerdi.
Hintli tarihçi Amereş Misra’ya göre, 10 yıl içinde yaklaşık 10 milyon Hintli İngiliz güçleri tarafından katledildi.
Büyük Hint Ayaklanması, Osmanlı İmparatorluğu’na Kırım Savaşı nedeniyle borçlu kaldığı İngiltere’ye vefa borcunu ödemesini de sağladı. Sultan Abdülmecid’e başvuran İngilizler önce ayaklanmayı bastıracak İngiliz takviye güçleri taşıyan gemilerin Mısır ve Kızıldeniz’den geçmesi için izin aldı, ardından Abdülmecid’den aldıkları ve Müslümanların İngilizlerle savaşmamasını isteyen iradesini Hindistan’daki bütün camilerde okuttu.
Bildiri öylesine etkili oldu ki, o dönem Haydarabad Başbakanı olan Salar Cang’ın ifadesiyle, “Halife’nin isteği üzerine birçok Müslüman, İngiliz askerleriyle birlikte omuz omuza savaştı. Aksi durumda İngilizlerin ayaklanmayı bastırması olanaksızdı.” Bu ayaklanmadaki halifenin tutumu Hindistan’daki İslam uygarlığının son kırıntılarını da süpürdü gitti. Hintlilerle Müslümanların arasında kapanması zor bir uçurum oluşturdu.
Yer İmleri