Sayfa 117/178 İlkİlk ... 1767107115116117118119127167 ... SonSon
Arama sonucu : 1419 madde; 929 - 936 arası.

Konu: Tarihte Bugün

  1. Kemalyeri Abidesi


    Kemalyeri, 25 Nisan ile 17 Mayıs tarihleri arasında Yarbay M. Kemal’in (Atatürk) karargahını kurduğu yerdir. 17 Mayıs’ta ise burayı karargâh yeri olarak 3. Kolordu Komutanı Esat Paşa devralacaktır. Kemalyeri’nin isminin belirlenmesini, 3. Kolordu Kurmay Başkanı Yarbay Fahrettin (Altay) şöyle anlatır:

    “...Ertesi sabah emir subayı Fahri ile 19’uncu Tümene hareket ettim. Yolda makineli tüfek ateşine tutulduk. Anlaşılıyordu ki, düşmana çok fazla sokulmuştuk. Canımızı zor kurtardık. Her taraf sık fundalık kesik dereciklerle dolu, bir ere rastladık. Bize yolu gösterdi. Tümen karargâhını böyle bulabildik. Mustafa Kemal ile Kurmay Başkanı İzzettin (Çalışlar) bir sel yarıntısında ayaklı dürbünle düşmanı gözetliyorlardı. Beni görünce sevindiler. Kucaklayıp öpüştük. Gazalarını tebrik edip ihtiyaçlarını sordum. Artık ayrılıyorduk ki:

    - Karargâhınız hep burada mı kalacaktır? Burasının ismi nedir?

    Mustafa Kemal biraz düşündü.
    - Evet, burada kalacağız. Ama sel yarıntılarının ismi mi olur? (Onları söylerken gülümsüyordu.)
    - Olur... olur... Mesela Kemalyeri olur...
    Hoşlandı. Karargâha dönüşte Kolordu Komutanının oluru alınarak bu isim konuldu.

    Bu yukarıda belirtilen öneme binaen yapılan bu anıt da bugün burada bulunmamaktadır. Hakkında az miktarda bilgi bulunan ve tarihin sayfalarında kısa bir dönemde yaşayıp yok olan bu anıt muhtemelen 1960 yılında Abide’nin tamamlanmasının ardından yapılmıştır.

    Nitekim Şehitlikleri İmar Vakfı Cemiyeti’nin Abide, Nuri Yamut Anıtı ve Mehmet Çavuş Anıtı’nın tamamlanmasıyla (restorasyon) 1960-1961 yılları sırasında inşaatı başlayacak bir Kemalyeri Abidesi yaptırma planı bulunmaktaydı.

    Bugün burada Mustafa Kemal’in (ATATÜRK) 3 Mayıs 1915 günü saat 19.00’da birliklerine verdiği emrin 5. Maddesinin yazılı olduğu bir yazıt bulunuyor. Bu yazıt ve diğer yazıtlar 1970 yılında yapılan bir yarışmayı kazanan Mimar Ahmet ÜLGÖNEN tarafından tasarlanmıştı.

    Bu yazıtlar 1985 yılına kadar da bugünkü yerlerinde tamamlanmıştır. Bu sebeple anıtın, bugünkü yazıtın yapılacak olması nedeniyle yıkılmış olma ihtimali oldukça yüksektir.

  2. 4. Bölük Komutanı Yahya Hayati Efendinin Şehitliği

    Hüseyin Nihal ATSIZ’ın 1933 yılında Yarımadayı yürüyerek ziyareti sırasında karşılaştığı şehitliklerden biri olan bu şehitlik, bugün yine yok olup gitmiş olan şehitliklerden biridir.

    Zira Hüseyin Nihal ATSIZ bu şehitlik hakkında bilgi verirken neredeyse yıkılmak üzere olduğunu ve çok uzun süre dayanamayacağını düşündüğünü belirtiyor.

    Kurtgediği civarında olan bu şehitlikte hangi Alay’a bağlı olduğu belli olmayan bir 27 Temmuz 1331 tarihinde (10 Ağustos süngü taarruzu olsa gerek) şehit olan 4. Bölük Komutanı’nın yattığını belirtiyor. Fakat MSB Arşivine baktığımızda Birinci Dünya Savaşı’nda şehit olanlar arasında adı Yahya Hayati olan bir asker olduğunu görüyoruz. Bulduğumuz Yahya Hayati adlı askerin rütbesinin Üsteğmen olması bir bölük komutanı olması nedeniyle bilgilerin doğruluğuna bizi yaklaştırıyor. Fakat Selanik doğumlu olduğu, Baba adının Şeyho olduğu bilgileri varken, hangi cephede şehit olduğu, hangi tarihte şehit olduğu bilgileri bulunmuyor. Bu nedenle bu da araştırılması gereken ayrı bir konu.

    Hüseyin Nihal ATSIZ, Conkbayırı’ndan, Kurtgediği’ne doğru ilerlerken bu şehitlikle nasıl karşılaştıklarını şu şekilde anlatıyor:

    “Conk Bayırında 2 saatten fazla kaldık ve bu düşman abidesinin kenarına onların sağır kulaklarına bir daha duyurmaya çalışarak Çanakkale savaşını okuduk. Yeniden yola çıktığımız vakit gök bulutluydu ve güneş yoktu. Conk Bayırı ile Anafarta arasını birleştiren yol tepeler ve vadilerle dolu... Her tümseği döndükçe sırıtan anzak abidesini bundan sonra ta vapurla Nara Burnunu dönünceye kadar kaybetmedik. Bayırdan yarım saat kadar uzaklaşmıştık ki Kurt Geçidi göründü. Buraya bilmiyoruz niçin Kurt Geçidi demişler... Otuz metre kadar uzanan ancak yan yana iki kişinin geçebileceği bu geçit de batıdan Anafarta ovasına hakim... Doğudan da Kanlı Sırtı oldukça iyi görebiliyor. Geçidin manzarası çok korkunç... Havanın kapalı olması da solda uzanan ovayı daha esrarlı gösteriyor. Kurt Geçidini dolanınca uzaktan büyük Anafarta köyünün eski değirmenleri göründü. Bu tepeyle köyün arasında ince bir yol uzanıyor, hepimiz susuyoruz, yalnız Mengüç elindeki muzıka ile mırıldanıyor:
    Açıldı kale yolu,
    Göründü Gelibolu.
    Bırak deniz gideyim,
    Orası yasla dolu.
    Birden yolun bir meydana açıldığı göründü. Sellerin büyük oyukla kazdığı bu meydanın solunda daha ancak bir yılın yıprantısına dayanabilecek bir eski mezar vardı. İri taşlarla tutturulmuş olan bu mezarın altını su tamamen oymuş... Dikkatle okuyoruz. Bu da kanını yurdu yaşatmak için seve seve dökmüş bir Türk oğlu... Bu da tarihin kaydetmediği, fakat başlı başına bir tarih olan erlerden biri... Hayati Efendi... Mezar taşının üzerinde şunlar okunuyor:

    27 Temmuz 331’de İngilizlerin fâik kuvvetleri karşısında bir avuç bölüğüyle müdafaa ve kahramane şehadetiyle ibka-yi nâm eden kal’e istihkâm taburu bölük 4 kumandanı Yahya Hayati Efendisinin mezarıdır.”

  3. Avusturya Macaristan Topçu Anıtı

    Avusturya-Macaristan Topçuları adına dikilmiş bir anıttır. O dönem müttefikimiz oldukları ve aynı zamanda ortak bir zaferin nişanesi olması açısından önemlidir. Maalesef bu anıtta Gelibolu Yarımadasında kaybolmuş savaş miraslarından birisidir..

    Aslında anıtla ilgili neredeyse hiç bilgi olmasa da resmine ulaşmak bir mucize oldu.
    Avusturya-Macaristan İmparatorluğunda yayınlanan Österreichische Illustrierte Zeitung adlı haftalık resimli derginin 7 Mayıs 1916 tarihli sayısında anıta ait fotoğrafı görüyoruz.

    Bulgaristan yolunun açılmasından sonra Kasım1915'te cepheye gelen K.U.K. 24 cm Mörserbatterie Nr. 9 (Avusturya-Macaristan) bataryası adına Matikdere’de yapıldığını düşündüğümüz bu anıt da kaybolanlar arasında.

  4. Düşmanın Seddülbahir’den Firarı Anıtı

    İlk olarak Alman Araştırmacı-Koleksiyoner Gunter Hartnagel’in arşivindeki fotoğrafları 2008’li yıllarda paylaşması ile var olduğunu öğrendiğimiz anıt, bugün bulunmamaktadır.

    Üzerinde 'İngiliz ve Fransızların Seddülbahir’den Firarı 27 Kanunu Evvel 1331' yazan anıtın, dikilme amacının müttefiklerin Ocak 1916’da yarımadayı tahliyesi olduğunu anlıyoruz.

    Bugün yok olmuş olan anıtın, hem üzerindeki yazı, hem de elimizdeki fotoğrafın gösterdiği veriler doğrultusunda Seddülbahir Köyü içinde, Seddülbahir Kalesi yakınlarında bir noktaya dikildiğiniz sanıyoruz.

    Charles Bean ve diğer Avustralya Tarih Komisyonu üyeleri bu anıttan söz etmemişlerdir.
    Daha sonra 1933 yılındaki ziyaretinde bu noktaları yürüyerek çok detaylı biçimde gezen Hüseyin Nihal ATSIZ, Seddülbahir Kalesi içerisinde bulunan Trablusgarp Harbinden kalma Trablusgarp Anıtını dahi görmüş, bu anıt ile karşılaşmamıştır.

    Mantıklı izahı ise muhtemelen bu anıt da işgal döneminde yok olanlardan biridir.
    Düşmanın Seddülbahir’den Firarı Anıtı da yine ne Şevki Paşa Tahkimat haritasında, ne de Şevki Paşa Çanakkale Boğazı Haritasında işaretlenmemiştir.

  5. 56. Alay Topçu Batarya Anıtı

    Düşmana 11.000 Mermi atan 56. Alay Topçu Batarya Anıtı
    Bu anıtı yine Hüseyin Nihal ATSIZ’ın 1933 yılındaki Çanakkale Yürüyüşünü anlattığı eserinden öğreniyoruz. ATSIZ’ın aktardığına göre anıt, 56. Alay’a ait bir topçu bataryasının müttefik birlikleri üzerine başarılı atışlarına ithafen dikilmiş. Anıtla ilgili diğer detaylara geçmeden ATSIZ’ın anıtla karşılaşma hikayesini aktarmak istiyoruz:

    “Kirte’den saat 10’da yola çıktık…Yürüdüğümüz arazi savaştan payını almamıştı. Fakat az bir zaman sonra yolun tümsek bir noktasında acele ile yapılmış ve şimdi çok harap olmuş bir Türk âbidesine rasladık.
    Düşmana 11.000 mermi atan bu kahraman bataryanın âbidesi rasgele taşların yığılmasıyla elde edilmiş. İnsanın kendini avundurmak için tevazua atfetmek, Türk erlerinin gösterişsizliğine yaklaştırmak istediği bu yığınlar çok acı olarak “biz kayıtsızlıktan doğduk” diye haykırıyorlardı.
    Gönlümüzdeki derin sızı büyüyor, kızıl alevleriyle uzaklarda yılan gibi başkaldıran düşman âbidelerini sarmak istiyordu. Ve dumanlı gözlerimizle yıkılmak üzre olan yazısını okuyoruz:

    28 Kanun-ı Evvel 331 [10 Ocak 1916]
    Mukaddes emeller uğrunda fevkalade şecaat ve fekadarlıkla muharebe ederek büyük hizmetler ifa etmiş olan
    müstakil on buçukluk seri ateşli sahra obüs bataryasının hatıra-i zaferidir.
    1330-1331 [1914-1915]
    attığı mermi 11 bin.

    Naci, yıpranmış olan yerleri gücü yettiği kadar taşlarla yamadı. Böylelikle âbidenin ömrü bir iki hafta daha uzatılmış oldu. Sonra hiçbir şey söylemeden acımızı sindire sindire yürüdük.”

    şuana kadar anlattığımız Şehitlik ve Anıtlar tamamen yok olmuştu. Aslında bu anıt da tamamen yok olmuşlardan biri ancak en azından kitabesi halen duruyor. Tarih, sanki bir enerji gibi, fizik kanunlarına göre enerji evrende kaybolmayıp başka bir enerjiye dönüşür ya aslına bakarsanız tarih de böyle. Bu anıtın kendisi kaybolsa da kitabesi bir çeşmede ve farklı bir yerde de olsa duruyor. Bugün anıtın kitabesi Behramlı Köyü’nün girişindeki bir çeşmede. Aslında muhtemelen anıt bakımsızlıktan yıkıldı ve civar yaşayanları bu anıtı bir çeşmede yaşatmaya karar verdi. Aslında anıtların “taşınmaz kültür mirasları” olduğunu hatırlatmak isterim.

    ATSIZ’ın aktardığı bilgiler ışığında Kirte’den Şahindere’ye giden yolu Şevki Paşa Tahkimat Haritasında inceledik. İncelediğimizde, ATSIZ ve arkadaşlarının yol güzergahının geçtiği 35 nolu paftada bölgedeki topçu birliklerinin çoğunlukla yolun sol güzergahında kalan 143 ve 134 Rakımlı Tepeler arasında ve yine yolun sağ tarafında da bir takım topçu mevzileri olduğunu görmekteyiz.15’inci Tümen’e bağlı olarak hereket eden 56’ıncı Alayın topçularının da yine bu bölgede mevzilendirilmiş olması kuvvetle muhtemeldir. Nitekim ATSIZ ve arkadaşlarının Kirte’den ayrılıp kısa bir süre bu anıtı görmüş oldukları da görülmektedir. Daha ileri noktalarda bu yoğunlukta topçu mevzii bulunmaması ve anıtın da ancak buraya yakın bir noktaya dikilmiş olma ihtimalinin güçlü olması nedeniyle bu anıtın bu bölgede yapılmış olduğunu düşünmekteyiz.

    Bu değerli çalışmaları ve Çanakkale savaşının unutulmaya yüz tutmuş değerlerini bir kez daha bize hatırlattığı için Mustafa Onur Yurdal beye teşekkürlerimizi iletiyoruz.

  6. Taksim'de Avusturya-Macaristan topçu bataryaları

    KUK (Avusturya-Macaristan) Bataryası Taksim'de 1915

    Hazır konu sıcakken arşivimde bulunan bu fotoğrafıda paylaşayım dedim.
    Çünkü Çanakkale savaşlarında, o dönem müttefikimiz olan Avusturya-Macaristan birliklerinin katkısından tıpkı Alman denizaltılarının deniz savaşına olan katkısı gibi pek bahsedilmemektedir.
    Son düzenleme : metin; 22-12-2017 saat: 21:10.

  7. Çanakkale Savaşında Alman Denizaltısı


    Almanların Çanakkale savaşı sırasındaki en büyük yardımları bazı denizaltılarını bölgeye göndermeleriydi. Yüzbaşı Otto Hersing yönetimindeki U-21 denizaltısının 25 Mayıs 1915’te HMS Triumph ve 27 Mayıs 1915’te HMS Majestic’i torpilleyerek batırması savaşın dönüm noktalarından birisidir.
    Lafı fazla eğip bükmeden hakkını teslim etmenin gerekli olduğunu düşünüyorum.

    Yüzbaşı Otto Hersing komutasındaki U21 denizaltısı, mayıs başlarında Boğaz önlerine gelir. Boğaz önünde ve civar adalarda birçok İngiliz gemisi kol gezmektedir. U21 bu gemilerden sıyrılmak amacıyla rotasını Gökçeada-Semadirek adalarına doğru çevirir. Bu iki adanın arasından geçer ve yarımadaya yaklaşır. Bundan sonrasını Yüzbaşı Otto Hersing’den dinleyelim:

    “… öğlen 12’ye doğru kıyıya yakın bir düşman savaş gemisinin farkına vardım. Bu İngiliz zırhlısı Triumph idi. Kıyıdaki düşman gözetlemesinin oldukça zayıf olduğunu belirledikten sonra periskopumu ivedilikle içeri çekerek gemiye doğru yöneldim. Yaklaşık 45 dakika sonra saldırıya geçmek için 10 metre derinliğe çıktım. İngiliz zırhlısı sabah Türk siperlerini yandan atışa almış, şu anda öğle molası vermişti. Gemi, torpido koruma ağları ile gerilmiş olarak yaklaşık 5-6 deniz mili bir aşağı bir yukarı gidip geliyordu. Tüm gemi ekibi üst güvertede güneşleniyordu. Yalnızca gözetleme postaları çifte dürbünlerle etraftaki denizaltıyı arıyorlardı. 1000-1200 metre açığında dolaşan destroyer güvenlik altın almıştı.

    Destroyer bir ara üzerime doğru gelmekteydi. Üzerimde pervaneleri dönüyordu fakat farkımıza varmadı.

    …periskoptan baktığımda zırhlı 400 metre ilerideydi, hedefimden sapmıştım. Oldukça keskin bir dönüş yapmam gerekiyordu. Hızla ileri 300metre… 200 metre
    Ve torpidoyu fırlattım! Torpido ağının içeri
    Korkunç bir sarsıntı izliyor bunu..
    Yakın olduğumuz için basınç denizaltıyı top gibi fırlatılıyor. Duvarlara savruluyoruz. Neyse ki kendimize geldiğimizde denizaltımız da her şey yerinde… Akü sağlam.

    … Zırhlı yan yatarak, dokuz dakika içinde mavi sulara gömüldü!


    On iki bin tonluk Triumph zırhlısı battığında Türkler, İngilizler ve Avustralyalılar siper savaşını bırakıp siperlerden çıkarak ayaklarının dibinde batmakta olan zırhlıyı seyretmişler.

    U21 denizaltısı olaydan sonra hemen buradan uzaklaşmıştı. Ve ilginçtir ki tüm aramalara rağmen bulunamamıştır.

    U21 ise 27 Mayıs 1915 sabahı, saat 06.30’da Boğaz önüne, İlyas Burnu’na gelerek buradaki Majestik zırhlısını batırmıştı. On beş bin tonluk koca zırhlı etrafındaki birçok destroyerin korumasına rağmen Hersing’in attığı torpille dört buçuk dakikada batmıştı.

    U21 denizaltısının bu iki büyük zırhlıyı batırması, müttefik donanmasını çeşitli önlemler almaya sevk etmişti. Çıkarmanın yapıldığı günden itibaren yarımada yakınlarında bulunan birçok zırhlı, İmroz (Gökçeada) önlerine alınmış ve yarımadadan uzaklaştırılmıştı. Denizaltılar için güvenlik tedbirleri daha da arttırılmış, birçok noktaya mayın döşenmişti.

    U21’in yapmış olduğu bu etki, Türk tarafına rahat bir nefes aldırmıştır, diye düşünüyorum. Çünkü çıkarma gününden itibaren -müttefik taarruzları öncesinde- birçok defa Türk taraflarını ağır bombardımana tabi tutmuşlardır. Bu yüzden Türk tarafı ağır zayiat vermişti. Bu durum Anzak ve İngilizlerin yararına olmuştu, çünkü ilerleyişleri daha da kolaylaşmıştır.

    Denizaltı önce getirilmiş olsaydı bize sağlayacağı bir diğer yararı ise ilk günlerde donanma ateşine maruz kalan ağır kayıplarımızı azaltması olacaktı. Zırhlılardan açılan şiddetli ateş sonucu ele geçirdiğimiz birçok siperi sırf bu yüzden alamadığımız da çok defa görüldü.

    Savaş başladığında Alman donanması özellikle denizaltı konusunda en üstün gemilere sahipti.
    U21 denizaltısı 18 Mart 1915’ten önce Boğaz’da görev almış olsaydı nasıl bir etki oluşturabilirdi?
    Zamanlam konusundaki hatalar ve gecikmeler neden kaynaklandı.?
    Tarih önünde bu tür soruların ardı kesilmeyecek ve cevapları hep araştırılacaktır.

    NOT: Yüzbaşı Otto Hersing 1924 yılında, otuz dokuz yaşındayken donanmadan ayrılarak çiftçilikle uğraşmaya başladı. Anılarını ise 1932’de yayımladı. Bu anıları Bülent Erdemoğlu Türkçeye çevirerek "Çanakkale Denizaltı Savaşı- Otto Hersing" adıyla İş Bankası Yayınları arasında kitap olarak çıkardı.
    Son düzenleme : metin; 22-12-2017 saat: 22:00.

  8. Sarıkamış harekatı

    Enver Paşa’nın yönettiği Sarıkamış harekatı 103 yıl önce (22 Aralık 1914) başladı.
    Amaç, Rus işgalindeki toprakları geri almak, taarruzu Kafkasya’ya taşımaktı.
    Ağır kış koşulları, donanım/planlama eksikliği yüzünden felakete dönüşen hakekatta 55 bin Türk askeri şehit oldu.

Sayfa 117/178 İlkİlk ... 1767107115116117118119127167 ... SonSon

Yer İmleri

Yer İmleri

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •