Sayfa 128/178 İlkİlk ... 2878118126127128129130138 ... SonSon
Arama sonucu : 1419 madde; 1,017 - 1,024 arası.

Konu: Tarihte Bugün

  1. Adolf Hitler'in Nepal kralına hediyesi

    Adolf Hitler'in Nepal'in Kral Truibhuvanına sunduğu Mercedes Benz'i yol olmadığı için pravanda taşıyan Nepal'li erkekler. 1940


  2. Atom bombalarının boyutları

    ABD tarafından Hiroşimaya atılan Little Boy ve Nagazakiye atılan Fat Man isimli atom bombalarının boyutları.


  3. veba doktoru

    16. yüzyıl veba doktoru maskesi.



    Vebalı hastalar ile çok fazla temas etmek zorunda kalan doktorlar, hastalardaki sivilce ve şişliklerdeki akıntının kötü kokusuna maruz kalmamak için sirkeli sünger ve baharat koydukları gaga biçimindeki maskeleri takıyorlardı.



    İlk olarak M.Ö. 14.yüzyılda Hitit halkında görülen veba, 1300’lü yıllarda Çin’de yeniden ortaya çıkarak önce Kırım’a, ardından liman kentleriyle yapılan ticaret sonucunda hızla Avrupa’ya yayıldı. Özellikle gemilerde asalak olarak yaşayan pireler, hastalığın şehirlere kolayca giriş yapmasını sağladılar. Farelerin de taşıyıcı olması nedeniyle onlara temas eden ve pire ısırığına maruz kalan bütün insanlar maalesef vebanın kurbanı olmaktan kurtulamadılar. 1348’de bir Ceneviz gemisi Venedik’e, başka bir Ceneviz gemisi ise Marsilya’ya taşıdı bu mikrobu. Devamında salgın; İspanya, Portekiz, İngiltere, Almanya, İskandinav ülkeleri ve Rusya’ya kadar sıçradı. Zaten halihazırda kıtlıkla savaşan halk oldukça güçsüzdü.

    Kimine göre hastalığı bilerek yayanlar Moğollar idi. Kırım civarındaki Cenevizlilere ait olan kenti kuşatarak, mancınıkla beraber vebalı askerlerin cesetlerini içeri atmışlardı. Kuşatmadan kaçan Cenevizliler de salgını İstanbul, Sicilya Adası ve Avrupa’ya yaymıştı. Bir başka teori ise bunun Tanrı’nın bir gazabı olduğu yönündeydi. Hatta olayı daha da ileri götürüp hastalığın sebebini gezegenlerin dizilişine bağlayanlar bile oldu. Ayrıca halk arasında birtakım önlemler alınarak, banyo yapılmazsa derideki gözeneklerin açılmayacağına ve böylece vebaya neden olan kötü havanın vücuda giremeyeceğine inanılmaya başlandı. Sırf bu yüzden Avrupalılar uzun yıllar boyunca yıkanamadılar.

    Alınan diğer önlemler arasında ise şunlar yer alıyor; tüm seksüel ilişkilerden kaçınılacak, yeme ve içmede aşırılığa gidilmeyecek, meyve çok az veya hiç yenilmeyecek, balla yapılmış her şeyden uzak durulacak, her sabah güzel kokular solunacak, zenginler misk ve amber; fakirler zerdeçal ve karanfil koklayacak, yatağa girince pencereler kapatılacak. Hastalığın ilerleme sebebi olarak en çok kötü hava dikkate alındığından, bu havanın etkilerini yok etmek adına güzel kokulu çiçekler taşımak ilk korunma yöntemi olarak benimsenmişti. Yöntemin duyulmasının ardından yollarda çiçek satıcıları ortaya çıktı. Vebanın en çok zarar verdiği ülke olan İtalya, karantina uygulamasını başlattıktan sonra bir nebze olsun durdurabildi ölümleri.

    Salgından ölen insanların çokluğu yetmezmiş gibi bir de hastalığa neden olarak Yahudileri gösteren fanatik dindarlar, acımasız katliamlar yapmaya girişeceklerdi. Yahudilerin su kuyularını zehirlediğini iddia ettiler ve akabinde binlerce Yahudi’yi canlı canlı yaktılar. Bu şekilde Tanrı’nın öfkesinin dineceğine inanıyorlardı. Fakat yine sonuç umdukları gibi tezahür etmeyince, hastalıktan kurtarabilecek bir çözüm üretmeleri için rahiplere yalvarmaya başladılar. Hiçbir şekilde çare bulunamayınca da kilise ve Papa’ya duyulan güvenleri azaldı. Bu durumun devamında ise hızla Reform hareketleri başlayacaktı.

    Salgının Avrupa’da bu kadar çabuk yayılma sebeplerinden bir tanesi de sokakların fazlasıyla pis olması idi. Şehirlerdeki pislik arttıkça fareler çoğalıyor ve zaten yeterli beslenemediği için direnci düşük olan halk, kolayca hastalığa yakalanıyordu. Nüfus git gide azalmaya başladı. 1348-1351 yılları arasında Papa IV. Clement’in ölü sayıcılarının tuttuğu kayıtlara göre, kıtada 23 milyon 840 bin insan hayatını kaybetmişti. Çoğu bacaklarındaki ve koltuk altlarındaki çıbanlar, apseler ve kabarcıklar yüzünden öldü. Bazıları başlarının ağrısından çılgına dönüyor, bazıları da kan tükürüyordu. Bunların arasında İngiltere Kralı III. Edward’ın kızı Prenses Joan ve Kastilya Kralı XI.Alfonso da bulunuyor.

    Nüfusun büyük bir bölümünün erimesi ve hatta bazı köylerin tamamen yok olması nedeniyle tarlalarda çalıştırılacak insan sayısı azaldı. Bu sebeple işçi sınıfı normalde aldığından çok daha yüksek bir rakam ve daha az mesai saati talep etti. İşverenler mecburen kabullendiler bu yeni durumu. Ayrıca ölen kişilerden kalan arazilerin satış fiyatları, alacak çok fazla insan bulunmadığı için fazlasıyla düştü. Böylece köylülerin ucuza arazi sahibi olma yolu da açıldı.

    Yaklaşık 100 yıl boyunca devam eden veba salgını zamanla geriledi. O kadar fazla insan ölmüştü ki, hayatta kalanlar için yeterince arazi ve yiyecek vardı artık. Avrupalılar düzenli beslenerek daha dirençli hale geldiler ve bir daha ancak 16. yüzyılda erişebildiler eski nüfuslarına.

    Yersinia pestis isimli bir bakteriden türeyen veba, günümüzde bir enfeksiyon hastalığı olarak adlandırılıyor ve antibiyotik tedavisi ile yok ediliyor. Hala Asya ve Afrika ülkelerinde az da olsa görülmesine rağmen gelişmiş ülkelerde tamamen ortadan kalkmış durumda.

  4. Anadolu Parsı

    Anadolu Parsı olarak bilinen ve soyu tükendi olarak kayıtlara geçen bu canlı, 1974 yılında İç Anadolu’da tekrar görülmüş ve avcılar tarafından vurularak öldürülmüş. 1974 Ankara-Beypazarı



    Pantera Pardus Tulliana’nın (Anadolu parsı- Panteri), Anadolu Platoları’nda bir tarihte bolca bulunduğunun en önemli delillerinden sayılan Osmanlı Minyatürleri adeta geçmişe ışık tutmaktadır.


    Burada Kanuni Sultan Süleyman (Muhteşem Süleyman M.S. 1520/1560), bir Anadolu Yaban Koyunu’nu (Ovis Amon Anatolica) kılıçla avlarken betimlenmiştir. Bu minyatür ayrıca Pantera Pardus Tulliana’nın, Yaban Eşeği, Yaban Koyunu, Yaban Keçisi (Bezoar), Anadolu Arslanı ve Karaca’yla birlikte aynı habitatı paylaştığının da güzel bir kanıtıdır.


    Burada 1. Yıldırım Bayezid (M.S. 1389/1402) ok ve yayla bir geyiği (Cervus Dama) avlarken betimlenmiştir. Aynı minyatür tepelere doğru kaçan Pantera Pardus Tulliana’nın varlığını kanıtlayan iyi bir örnektir. Diğer yaban hayvanları ise tilki ve tavşandır.

  5. İsmail Akçay

    İsmail Akçay, 1942 yılında Balıkesir’e bağlı Kesirven köyünde doğmuştur. Köyünde ilk ve orta okulu bitirdikten sonra Şehir merkezindeki Endüstri meslek lisesine girdi. Liseyi bitirince girdiği askeri okul sınavlarını kazanarak Jandarma Astsubay Sınıf Okuluna girdi.


    İsmail Akçay okuluna girdiği sırada Jandarma Gücü toplam 17 dalda spor müsabakalarına katılmakta, tüm milli takımlara sporcu vermektedir. Gülle ve disk atma dalında Türkiye rekorları bulunan Nuri Turan o sırada binbaşı rütbesi ile Jandarma okullarında öğretim kurul başkanıdır ve her öğrenciyi bir spor dalına teşvik etmektedir. Bu destek ve teşvikler ile İsmail Akçay’da askeri öğrenci iken atletizme başladı. 1961 yılında Jandarma astsubay olarak mezun oldu ve Jandarma Gücü bünyesinde 5.000-10.000mt mesafe koşuları yaptıktan sonra çalışmalarını maraton dalında yoğunlaştırdı..

    Milli takımda iken gönül verdiği atletizmdeki yeteneklerini kısa sürede geliştirdi. Ordu Milli Takımı'nda yıllarca başarıdan başarıya koşan İsmail Akçay, Türkiye'yi olimpiyatlarda ve dünya şampiyonalarında da temsil etti.

    1968 yılında Las Vegas Dünya Maratonu Şampiyonası'nı, "42 kilometreyi koştuktan sonra 7 kilo verdi. Amerika’nın Las Vegas şehrinde yapılan maraton yarışı boyunca önde götüren İsmail AKÇAY bitiş yerinin yanlış gösterilmesi ile kesin birinci geleceği yarışı ikinci olarak bitirdi.



    İsmail Akçay, 1968 yılında Milliyet Spor Ödülleri atletizm dalında “Yılın Sporcusu” ödülünü aldı.
    Bu büyük başarıların ardından Jandarma Genel Komutanlığınca tüm Jandarma personelinin katıldığı bir kampanya ile Balıkesir’de halihazırda oturduğu müstakil ev alınarak kendisine hediye edildi.

    Tam 181 defa Milli formayı giymiş olan İsmail Akçay, 1975 yılında aktif sporculuğu bıraktıktan sonra Atletizm Federasyonu bünyesinde antrenörlük yaptı. Veli Ballı, Mehmet Yurdadön ve Mehmet Terzi gibi başarılı atletleri yetiştirdi.

    İsmail Akçay, 1966–1975 arası, dokuz yıl maraton koşarak toplam 8 Türkiye Maraton şampiyonluğu, 2 kez Dünya Ordulararası Maraton ikinciliği, 2 kez Akdeniz Oyunları ikinciliği, 7 kez Uluslararası yerel çaplı maratonlarda birincilik ve bir kez olimpiyat dördüncülüğü elde etti. 9 yıl boyunca toplam 160.000 km koşan İsmail Akçay, 2000 yılında Milli Olimpiyat Komitesi tarafından “ Yüz Yılın Atleti “ olarak onurlandırıldı ve ülkemizin de en başarılı Maratoncusu olarak Türk Spor Tarihine geçti. En iyi derecesi Olimpiyatlarda 4. olduğu yarışta elde ettiği 2.13.40’dır.


    Balıkesir’de atletizm tartan pistine ve oturmakta olduğu Plevne mahallesindeki parka adı verilen İsmail Akçay, adı verilen parka Eylül 2015 de heykeli dikilerek Balıkesir'de yaptıkları ile ölümsüzleştirilmiştir. Aynı şekilde Balıkesir’de 2008 yılından itibaren “Uluslararası İsmail Akçay Yol Koşusu” adıyla 12km.lik yarışlar yapılmaya başlanmıştır.
    Halihazırda Balıkesir’de ikamet eden İsmail Akçay, evli ve 3 çocuk babasıdır..

    Atletizmde Başarıları :
    1966 - Saraybosna'da yapılan Balkan Oyunları'nda maraton birincisi oldu.
    1967 - Tunus’da Akdeniz Oyunları'nda ikinci oldu
    1967 - İstanbul’da Balkan Şampiyonası’nda maratonda birinci oldu
    1968 - Las Vegas'ta, Las Vegas Maratonu’nda ikinci oldu
    1968 - Meksika'daki 1968 Yaz Olimpiyatlarında Maratonda dördüncü oldu.
    1968 - Japonya’da Fukuoka Maratonu'nda dördüncü oldu.
    1969 - Las Vegas'ta, Las Vegas Maratonu’nda ikinci oldu
    1969 - Balkan Oyunları Sofya maratonu üçüncüsü
    1971 - Balkan Oyunları Zagreb maratonu birincisi
    1971 - Akdeniz Oyunları İzmir maratonu ikincisi
    1972 - Balkan Oyunları İzmir maratonu üçüncüsü
    1973 - Balkan Oyunları Atina maratonu birincisi.

  6. Esir düşen Osmanlı askerleri

    1 ve 2. Gazze muharebelerinde esir düşen Osmanlı askerleri. 1916



    I ve II Gazze muharebelerini Osmanlı ordusu kazanmıştır.
    Fakat her 2 ordunun özellikle suvari birlikleri ile uyguladığı çevirme ve ani baskınlarda her 2 ordudan karşılıklı esir düşenler olmuştur.

  7. Mark I tankı

    1.Dünya Savaşında, 1916 yılında İngilizlerin ürettiği Mark I tankı. 8 kişilik mürettebata sahip olup makinalı tüfek montelilere dişi, top montelilere erkek denilmiştir.

  8. A7V sturmpanzerwagen ana muharebe tankı

    1.Dünya Savaşında, 1918 yılında 20 adet üretilen Alman A7V sturmpanzerwagen ana muharebe tankı. 18 kişi taşıma kapasitesi vardı.

Sayfa 128/178 İlkİlk ... 2878118126127128129130138 ... SonSon

Yer İmleri

Yer İmleri

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •