Anket Sonuçlarını Gör: şu anda ev almak ne kadar doğru bir yatırım mı.?

Oylayan
145. Bu anket için oy kullanamazsınız
  • Balon patladı, nakitte fırsat beklenmelidir

    85 58.62%
  • dolar/euro bozdurup, yatırım yapmak mantıklı

    18 12.41%
  • Faizler inerse, şimdi almak mantıklı değil

    12 8.28%
  • Faizler inişe geçince alacağım, şimdi kiracılık daha karlı

    20 13.79%
  • ev alacak, para da yok, kredi çekip ödeyecek iş'de yok

    18 12.41%
  • Dünya malı dünyada kalsın, ben ahirete yatırım yapıyorum kardeşim, ne evi.

    4 2.76%
Multiple Choice Poll.
Sayfa 262/1002 İlkİlk ... 162212252260261262263264272312362762 ... SonSon
Arama sonucu : 8012 madde; 2,089 - 2,096 arası.

Konu: şu anda ev almak ne kadar doğru bir yatırım

  1.  Alıntı Originally Posted by Byccx Yazıyı Oku
    aklınca selçuk gezer üzerinden laf çaktığını zannetmişin.anlaşılan seni keklemiş

    okuduğunu anlamayacaksan niye okuyorsun ki

    "Paralı olan kesim Dolar mı alacak, Hisse mi alacak, Emlak mı alacak."

    sen bu sözümden dolar 10 tl olacak lafını nereden çıkardın.

    Cin ali serisi vardı hala yayınlanıyorsa tavsiye ederim tam senlik.oku biraz ufkun artsın




    Bana okudugunu anlamıyorsun yazmışsın fakat sen okudugunu anlamıyorsun .

    Sen dolar 10 tl olacak demedinki, . Ben "ustadınız 10 liracı selcuk dedim" sadece.

    hemen gocunmuşsun.

    Bir daha tekrarlayım . Sen dolar 10 tl olacak demedin . Ben 10 liracı selcuk dedim . ama senin beyin orda elektirklendi hemen ustune alındın ..

    Sana demedigim seyi cımbızla zorla cekip , sana diyormuşum gibi ustune aldın.

    Neden acaba ? Zayıf yerinemi dokundum .

    aslında belli de ..Nyse

  2.  Alıntı Originally Posted by Ahmetg Yazıyı Oku
    Kozyatagindaki 32 yillik apartman dairesini satisa cikardim 750 bin TL istedik baslangicta

    Ilk basta hic arayan olmadi son 1-2 haftada 20 kisi aramis emlakciyi

    Ilkonce anlamadim bir anda gelen bu talebi hos en yuksek 690 veren cikmis

    sonra emlakciyi arayinca anlatti

    ------------------
    Abi dolar artti ondan millet ariyor

    Anlamadim ne alaka?

    Yani millet dolardan cikacak ev alacak

    Haaa ee o zaman dolar ne kadar artarsa ev fiyatlari o kadarmi artacak?

    Evet
    ------------------
    Bununla o kadar çok karşılaştım ki, hasbelkader dolar krizi öncesi tüm parası dolarda, altında olanların parası 2 katına çıktı, 1 senedir de dolar zirveden değer kaybetti ve şu an getirisi yok.

    100 bin doları olan kişi ev alamazken ev alabilir duruma geldi, madem dolar da sabit ev fiyatları artmadan alalım diye düşünüyorlar.

    Ancak normalde ev talebi oluşturamayacak Kişiler ev talebi oluşturacak konuma gelirse ev fiyatları İstanbul gibi ev arzı sınırlı olacak yerlerde ev fiyatlarının artışına sebep olur matematik aslında bu kadar basit.


    Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi

  3. şu anda ev almak ne kadar doğru bir yatırım

     Alıntı Originally Posted by Byccx Yazıyı Oku
    ne kadar uğraşsan boş zubizaretta
    KREDİ ile alınacak ev alacak sayısı belli.bu fiyat Artışlarının/satışların Bir iki aya saman alevi gibi söner.
    Konut talebini/fiyatını artıran parası olanların yatırım amaçlı Bir İki Üç Yetmez Dört Beş Altı Olsun diye ev alanlardı.
    Paralı olan kesim Dolar mı alacak, Hisse mi alacak, Emlak mı alacak.
    her yıl ev fiyatlarına yüzde 20 koyduğunuz günleri daha çok beklersin
    Bu ülkenin büyümesi de, dolayısıyla borsası da inşaata bağlı.

    Eğer konut fiyatları büyüme ile (dolayısıyla taleple) artmayacaksa, borsada olan da, reel iş kuracak olan da kimsenin yatırım yapmaması lazım.

    Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi

  4. #2092
     Alıntı Originally Posted by zubizaretta Yazıyı Oku
    Ana yanılgı nerde biliyormusunuz ? illa ev değil bir seyin fiyatı duserken hep duscekmiş gibi dusunuluyor , cıkarkende hep cıkacakmış gibi .... bu hisse senetlerindede boyle,konut piyasında ise yıllara yayılan cok daha yavaş versiyonu ama yavaş olmasının dezavantajıda uyuşturur ,piyasanın yukarı veya aşagıya döndüğünü anlayamazsın

    Ben taban taban geri gelen hisse senedinde , eger son tabanı oldugunu dusunuyorsam tabanın bir kac kademe ustune alıs goderirim ve gercekleşir genelde ve ordan tepki yaparak yukarı gider . tabanda ise hissenin fiyatına gore bir kac 10 bin lot veya milyon lot alışta bekler. Ne demek istedigimi anlatabildimmi. ? yani hesapta doalr artacak faziler artacak . onlar artınca doları vs bozup dahada ucuzlayan konuta girilecekti. işte bunlar tabanda emirleri gerçekleşmeden bekleyen milyonlar. tabanın biraz ustunden alanlar ise fazilerin dusecegini , doların cıkmayacagını dusunup henuz kıpırdanma başlamamışken ugyun fiyata alanlar.
    Bu dediğiniz halkbnk da yıllardır olmadı hep dibin dibine indi

    ASUS_X008D cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi

  5.  Alıntı Originally Posted by genotropin Yazıyı Oku
    Bu ülkenin büyümesi de, dolayısıyla borsası da inşaata bağlı.

    Eğer konut fiyatları büyüme ile (dolayısıyla taleple) artmayacaksa, borsada olan da, reel iş kuracak olan da kimsenin yatırım yapmaması lazım.
    Kimse yatırım yapmıyor zaten, yatırım yapacak olanın önünde %20 banka takozu var.

    Ekmek büyümüyor, nüfus artıyor.

  6. Bu ülkede markette % 30-50 enflasyon, elektriğe ve doğalgaza % 50 zam yapılıyorsa ve devletin yeniden değerleme oranı % 22.58 açıklanıp, insanlara maaş zammı olarak ta % 10 zam verirsen, hiçbir şekilde beton talebinden bahsedemezsin...İnsanlar karnını zor doyuruyor bu devirde...Makarna ile karnını doyuruyor...Aldıklarının hep gramajını düşürüp yada alternatif ne olduğu belli olmayan marka ve mallardan almaya çalışıyor...Eskilerle idare ediyor...

  7.  Alıntı Originally Posted by EREGLTUPRS Yazıyı Oku
    Bu ülkede markette % 30-50 enflasyon, elektriğe ve doğalgaza % 50 zam yapılıyorsa ve devletin yeniden değerleme oranı % 22.58 açıklanıp, insanlara maaş zammı olarak ta % 10 zam verirsen, hiçbir şekilde beton talebinden bahsedemezsin...İnsanlar karnını zor doyuruyor bu devirde...Makarna ile karnını doyuruyor...Aldıklarının hep gramajını düşürüp yada alternatif ne olduğu belli olmayan marka ve mallardan almaya çalışıyor...Eskilerle idare ediyor...
    Size katılmıyorum ,

    Tasarruf yapmayan ulkeler arasında , yani cok harcayan ulkeler arasında kaçıncı oldugumuza bir bakın .

    Pazar sabahları butun kahvaltıcılar tıklım yıklım , gelirine gore kimi luk yerde serpme kahvaltı kimi kofteci yusufta ucuz kahvaltı ama yer bulamazsın ..

    Gidin Avrupaya , bırakın kahvaltıyı , dısarda yemek yemek lukstur, onemli gun vs değilse dışarda yemek yemezler.
    Asında cok harcayan bir toplumuz , şikayetimiz istedigimiz kadar cok harcayıp, en son cıkan telefonları alıp , giyim kuşam vs.. aynı anda ev vs alamamak .

    Bir ornek . sıfır highline 1,6 dizel golf burda 240 bin tl .. 240 bin birim para diyelim . . Avarupada 20 bin birim para yani avrupalıların 1 senelik maası .. burada ise 10 senelik asgari ucret.

    Bir avrupalı icin 10 senelik asgari ucret 240 bin euro.. golf avrupada orda yasayanların 10 senelik asgari ucret karsılıgı satılsaydı en zenginide olsa kimse o arabanın 1 km yanıkına yaklaşmazdı.

    Burda ise durum belli ,Bayiye itsen bulamazsın, showroom aracı almak istemiyrsan sıraya girip 2-3 ay sonra golf sahibi olursun. uygulanan yanlıs politikalar vs konusuna girmeyecegim. ben buna ragmen satılıyormu ona bakıyorum .

    golfe 10 senelik asgari ucreti veren bir alım iştahına sahibiz toplum olarak .Yani bu araba 10 senelik asgari ucret ben bunu almam arkadas, param olsada almam diyemiyorz. bırakın param olsada almamı, olmasada krediyle 5-10 sene borçlanıp alıyoruz.

    şu yazıyı okumanızı tavsiye ederim .

    https://seyler.eksisozluk.com/isvec-...lkelerden-biri
    Son düzenleme : zubizaretta; 15-12-2019 saat: 15:07.

  8. BİRAZ UZUN BİR YAZI AMA OKUMANIZI TAVSİYE EDRİM

    LINKTEN OKUMA İSTERSENİZ BURADA
    http://www.aljazeera.com.tr/al-jazee...ruf-edemiyoruz


    EKONOMİ
    Neden tasarruf edemiyoruz?
    Kişi başı milli geliri Türkiye'den daha düşük birçok ülkenin tasarruf oranı bizden yüksek. Nedenini, davranışsal ekonomi alanında çalışan Gökhan Karabulut'a sorduk. Ona göre, tasarruf gelirle alâkalı ama Türkiye'ye özgü bir durum da var. 3 Eki 2016 Güncelleme 09:24 +03

    Konular: EKONOMİ, TÜRKİYE
    Ayşe Karabat

    Gökhan Karabulut'la, Türkiye'de neden yeterince tasarruf edilemediğini konuştuk. [FOTOĞRAF: AL JAZEERA]
    Kişi başı milli geliri Türkiyeâ€â•den daha düşük olan bir çok ülke bizden daha fazla tasarruf ediyor. Hükümet, tasarrufu artıracak yapısal reformlar yapmayı planlıyor. Son yıllarda, tasarruf oranları yüzde 10â€â•lardan yüzde 15â€â•lere çıksa da, yine de tasarruf konusunda iyi değiliz.

    Peki neden? Bu soruyu davranışsal ekonomi alanında çalışan Doç. Dr. Gökhan Karabulutâ€â•a sorduk. Tasarrufun, â€ËÅ“gelirin bir fonksiyonu olduğunuâ€╠söyledi ama ekledi: Türkiyeâ€â•ye özel bir durum da var.

    Karabulutâ€â•a göre, o â€ËÅ“özel durumunâ€╠çeşitli nedenleri var: Tasarruf etmiyoruz çünkü tüketime doymadık; deneysel çalışmaların da gösterdiği gibi, tüketimle ortaya koyduğumuz toplumsal statümüzü önemsiyoruz. Kapitalizmi çok yanlış anladık. Gelecek korkumuz çok yüksek değil çünkü bütün aksaklıklarına rağmen, iyi kötü işleyen eğitim, sağlık, emeklilik sistemimiz var. "Çocuklar bize bakar" diye düşünüyoruz. Tasarruf etsek bile, nereye yatıracağımızı da çok iyi bilmiyoruz, banker faciası yaşamış bir ülke olarak, aracı kurumlara pek güvenimiz yok. Ama yine de bir noktada, tasarruf etmeye başlayacağız.


    “Hâlâ tüketim çılgınlığımız varâ€
    Kişi başı geliri Türkiyeâ€â•den düşük olmasına rağmen, bir çok ülkenin bireysel tasarruf oranı bizden fazla. Neden?

    Zorunlu bir takım önlemler alınmıyorsa gelişmekte olan ülkelerde, gelişmiş ülkelere göre tasarruf daha düşük. Çünkü normalde teoriye göre, tasarruf gelirin bir fonksiyonu. Geliriniz arttıkça mutlak tasarruf da artıyor. Bu gelir belli bir eşiğin üstüne çıktıktan sonra, daha hızlıca artmaya başlar tasarruflarınız. Buna istisna oluşturan ülkelerde, yani kişi başı milli gelirleri düşük olduğu halde tasarrufları yüksek olan ülkelerde ciddi zorunlu tasarruf uygulamaları görüyoruz.

    Ülkelerin kalkınma aşamalarının belli safhalarında tüketim patlamaları, tüketime doymama durumları gerçekleşiyor. Tüketime bir miktar doyduğumuzu temel ihtiyaçlarımızın karşılandığını düşünelim. Televizyonumuz var. Cep telefonumuz, arabamız evimiz var. Hâlâ yüksek gelir elde etmeye devam ediyorsak, tasarruf oranımızı er ya da geç doygunluğumuz nedeniyle arttırıyor. Ama Türkiye için baktığımızda o gelir düzeylerine gelmiş değiliz. Dolayısıyla ne kadar tasarrufu teşvik ederseniz edin, temelde insanların hâlâ tüketim çılgınlığı var. Tüketmeye doymuş değiller. Bir yerde olgunlaşıp büyük bir yatırım yapayım, uzun vadeli bir arsa yatırımı yapayım veya emekliliğim için bankaya atayım gibi dertlerden öte, televizyonun modelini değiştireyim gibi şeyler daha fazla.

    “Kapitalizmi yanlış anladıkâ€

    Bildiğimiz kadarıyla cep telefonu modelini en sık değiştiren toplumlardan biriyiz. Biz neden o tüketime doymuşluk noktasına gelmiyoruz? Bizden daha fakir olan ülkeler daha çok tasarruf yapıyor. Biz neyi yanlış yapıyoruz?

    Türkiyeâ€â•nin özel bir durumu var. Mesela sosyal medyayı da dünyada en çok kullanan ülkelerden biriyiz. Teknolojiye olan merakımız tabii ki dış açığımızda bir rol oynuyor ama bu merakımız iyi midir, kötü müdür, bir yargıya varamayız. Fakat Türkiyeâ€â•de bir yarış oluşmuş durumda gerçekten. Kendi kendini besleyen bir süreç, bir dalga. Dışarıdan müdahale edilen pompalanan, cep telefonu taksitlerini arttıralım da daha çok satılısın diye değil, sistemin toplumun kendi içinden ürettiği bir durum bu. Burada tükettirme teknikleri ABDâ€â•den daha fazla falan değil.

    Biz bir deney yaptık. Yaklaşık bir yıl önce, 600 kişiye şu soruyu sorduk: İki toplum düşünün. A toplumunda kişi başı düşen milli gelir 2500 dolar. Diğer bütün şartlar ve fiyatlar aynı olmak koşuluyla sizin geliriniz 2300 dolar olacak. İkinci toplumda kişi başı milli gelir 1800 ve sizin geliriniz 2000 dolar olacak. 2300'ü mü 2000â€â•i mi tercih edersiniz? Dünya ortalaması yüzde 40 civarında 2000â€â•i tercih ediyor. Yani 1800â€â•lük bir ortalamada daha iyi olayım, daha az para alayım ama yeter ki diğerlerine göre daha iyi olayım. Türkiyeâ€â•de bu oran yüzde 65â€â•e çıkıyor. Yani Türkler, ben önde olayım hırsı içindeler. Bizler kapitalizmi yanlış algılamış, en vahşisinden algılamış durumdayız. Özel sektördeki kırıcılığı, rekabeti Dallas filmlerindeki gibi algılamış durumdayız. Amerikaâ€â•da da rekabet çok yüksek ama onlar iş saatlerinden, insanların birbirine olan nezaketine kadar, hukuki sınırlar, insani sınırları ne olmalı konusunda yol almış durumdalar. Bizde öyle değil.



    Niye bu kadar yanlış anladık kapitalizmi?

    Başlangıçta böyle olur zaten. Anormal değil kapitalizmin başlangıcında böyle algılanması. Liberal düşüncenin en yakın, en önemli düşünürlerinin biri olan Milton Friedman kapitalizmin ruhunun burada olduğunu iddia ediyor. Kuralsızlığın ve acımasızlığın olduğu yapıya, 1900â€â•lü yılların tam başlarındaki New Yorkâ€â•u ve 1960â€â•lardaki Hong Kongâ€â•u örnek veriyor. Ne kadar çok kural, ne kadar çok etik değer yüklersen ekonomik ilerlemesi yönünde engel. Ama sonuçta bu doğrudur diye söylemiyoruz. Bir şekilde daha insanca bir yere evriliyor hepsinde. Kapitalizmin geldiği yer, kendi içinde hukuku, etiği olan bir yer. Bizde henüz öyle değil. Aynı şey toplumsal pozisyonumuz için de geçerli. "Ben insanlardan üstün olmalıyım" diye düşünüyoruz, "Ben başarılı olmalıyım." Olgunlaşmış ülkelerde aileler çocukları için “O başarının yanı sıra ahlâki değerleri de olsun, mutluluğu da olsun†diye düşünürken bizde “Başarılı olsun†daha ön planda. Gerçi o başarı pompasının yavaş yavaş değiştiğini de görüyoruz.

    “Yavaş yavaş olacakâ€

    Yani, trafikte niye birbirimize saygısızsak o yüzden de tasarruf yapamıyoruz, doğru mu anlıyorum?

    Evet, o iki konu arasında bir bağlantı var. Diğerlerinden üstün olma, başarılı olma, kendini ezdirmeme, özgüveninin düşük olmaması gibi değerler rasyonalitenin ve kapitalizmin aynı anda gelmesi ve zirveye çıkmasıyla had safhaya çıktı. Rekabetin yüksek, insanların birbirine karşı anlayışsız ve etik değerlerin sorunlu olduğu bir yapı oluştu. Ama bu yapı bir geçiş dönemi. Sonuçta “Türkiyeâ€â•ye kötüye gidiyor yozlaşıyor†gibi bir sonuç çıkartamayız buradan. Bir yerde, bir şekilde yavaş yavaş o mücadelelerle hukuki ve etik yönünden bir nokta olacak. O noktada tasarrufun daha yüksek olacağı ev gibi, iş gibi yatırımlara belli bir gelir düzeyine çıktığı zaman yönelecek. Şimdi işin kolay tarafı televizyon gibi araba gibi ve cep telefonu gibi daha kısa süreli tüketim maddeleri üzerinden dönse de.

    Eskiden beri böyle miydi? Bizim anneannelerimiz tasarruflu kadınlardı. Kendilerine verilen mutfak harçlığından bir yere bir şeyler atarlardı?

    Evet ama o zaman da gelir yoktu. Eski tasarruf oranları kayıtları ne kadar sağlıklı tartışmalı ama baktığımızda düşüktü çünkü o zaman da gelir yoktu. Ucu ucuna geçinen bir ülke, kişi başı milli gelir bin dolar, tasarruf mümkün olmuyordu.

    “Tasarruf oranları arttı aslındaâ€

    Şimdi gelir arttı ama tasarruf artmadı?

    Tasarruf eğiliminde oran olarak hafif birartış var. Son yirmi yılda yüzde 10â€â•lardan yüzde 15â€â•lere çıkış var, gelir artışının etkisi olarak. Ama bu tasarruf edememe durumu genel olarak geçici bir durum. Tasarruf ne işe yarar? Kimisinin üç aylık, kimisinin altı yıllık birikmiş parası vardır. Kimisi uzun vadeli yatırımlara yönlendirir, emekliliği için biriktirmeye, bireysel emeklik fonlarına yönlendirir. Kimisi de bir şekilde biriktirir. Bazıları da kısa vadelidir. Kısa vadelileri bankalar aracı olarak alır paketleyerek uzun vadeli bir krediye dönüştürür. Böylece dış kaynağa ihtiyacınız olmadan büyük yatırımlar, büyük fabrikalar, köprüler alt yapınızı tamamlama gibi olanaklara sahip olursunuz. Bu açıdan bakıldığında eğer ki o fonları dışarıdan bulabiliyorsanız bu geçici olarak sorununuzu çözer. Tabii ki dışarıya bir faiz kaybı yaşama pahasına. İki seçeneğiniz var; ya uzun vadeli yatırımlar yapmakta zorlanacaksınız ya da fonları dışarıdan bulacaksınız ve yatırımlardan elde ettiğiniz gelirlerin bir kısmını dışarıya transfer olarak aktaracaksınız. Bir çeşit haraç ödeyeceksiniz. Türkiye uzun süredir bunu yapıyor çünkü tasarrufları düşük. Bu da ona iç piyasada bir esneklik kazandırıyor. Dış dengeyle bir sorunu, bir krizi, fon bulamam durumu olduğu zaman dönüp içerideki piyasaya hazır talebe malını satabiliyor üreticiler. Meselâ televizyon üreticisisiniz, Avrupaâ€â•ya satıyorsunuz. Bir kriz yaşanıyor ve elinizde mal kalıyor dönüp bunu iç tüketiciye hazır talebi var, satabiliyorsunuz. Dolayısıyla sisteminizde batmalar, aksamalar daha az oluyor. Ama dediğim gibi ciddi bir kaynak aktarımı bedeliyle.

    [[Fotoğraf: Al Jazeera]]
    “Gelecek endişesi o kadar yoğun değilâ€
    Bizim gelecek korkumuz mu yok, emekli olunca da bir şekilde yaşarız, gibi bir fikrimiz var, o yüzden mi kenara para koymuyoruz?

    Şunu söyleyebilirim; Türkiyeâ€â•nin kısmen aksak da olsa, sağlık, eğitim ve emeklilik sistemi bir şekilde işliyor. ABDâ€â•den daha iyi işliyor meselâ. Net olarak biliyoruz ki Amerikaâ€â•da emekli olduktan sonra bir işte çalışmazsınız sağlık sigortanız muhtemelen hayatınızın en çok ihtiyacınız olduğu dönemde hastalıklarınızın ve ilaçlarınızın önemli bir kısmını karşılayamıyor. Emeklilik sistemleri o kadar karmaşık ki, bir şekilde devlet minimum sürünme standartını verir gibi bir durum yok. Dolayısıyla orada gazeteler baktığınızda 55 yaşında emekli olmak için gelirinizi nasıl biriktirirsiniz, nereye yönlendirirsiniz haberleri her zaman vardır. Gerçekten dediğiniz gibi burada daha o kadar zor değil gelecek endişesi.

    Çok vahşi ama bize gelecek endişesi yaşatmıyor kapitalizmimiz yani? Bir de sanırım “Çocuklar bakar bana†yaşlanınca gibi bir fikrimiz var...

    Evet öyle. "Çocuklar bakar bana" kısmı Akdenizâ€â•den Ortadoğululuktan kaynaklanıyor. Çok güzel bir kısım. Kapitalizmin yaşandığı ülkeler içinde en yaşanabilir olanları bu ülkeler zaten. O dengeyi iyi korumak gerekiyor. Her an değişebilir ama.

    “Toplumun iç dinamikleri önemliâ€

    Tasarruf öğretilebilir bir şey mi?

    İşsizlik fonu ya da zorunlu bireysel emeklilik sistemi gibi zorunlu tasarruf sistemlerin ötesindeki teşvikler maalesef sonuç vermiyor. Bu bir çeşit toplumsal olgunlukla ilgili bir şey. Tasarruf etmek iyidir, şudur, budur gibi mesajlar sonuç vermiyor. Toplumsal yapının kendi iç dinamikleri ile ilgili. O tarz şeyler genel yapıyı değiştirmiyor. Bireysel emeklilik sistemi bir miktar artırdı yüzde 10 dan 15â€â•e. Ama gelişmiş ülkelerde yüzde 30-40 civarı. O noktanın çok uzağındayız.

    Sabahtan akşama kamu spotu yayınlasa konuyla ilgili?

    Ters bile teper bence. Kamu spotlarının çok net olanları var kötü bir eylemi gösteriyor ona kimse bir şey diyemez ama bu şekilde öğretilmesi de insanların hoşlarına gitmiyor. Yerli malı haftalarının ne yaratıyorsa bu da onu yaratıyor. Bizim zamanımızdaki yerli malı haftaları bir sonuç yaratmadı. Bakın meselâ bir ayakkabı markası, adını vermeyeyim, çok fazla çeşidi var ve bilenen markaların yarı fiyatına. Dayanıklılık da aynı. Fakat bir miktar daha ucuz. Geçenlerde biriyle konuşuyordum bunu, yanıt “Abi o da çok fakir işi.†Bu mantığın kırılacağı yer neresi göreceğiz ama şu anda kırılmış değil.

    Çocuklara tasarruf öğretmenin yolu?

    Tek yolu var, kendinizin yapması. Onun dışında sözle bir şey öğretemezsiniz. Artık kumbaralar da yok, banka amblemli kumbara da görmedim çok uzun süredir.

    Tasarrufu artırmak için, tasarruf oranı daha yüksek olan ülkeler ne gibi politikalar izliyor?

    Oralarda bir eşik aşma durumu var. Bir kaç istisna ülke hariç. Gelirler yükselince tasarruflar yükseliyor ama o istenilen noktada durmuyor, bir süre sonra da belli bir eşiğin üstünde yükselmeye başlıyor. O zaman da tasarrufları değil tüketimi artırmaya yönelik oluyor politikalar. Zengin ülkeler de tüketimi teşvik etmeye çalışıyor. Bu bir hayat biçimi. Kapitalizmin gidişatı içinde belli bir nokta var. Bizim örneğimizde daha vahşi bir biçimde yaşanıyor tüketim çılgınlığı. Ama doğası gereği gelir yükseldikçe tasarruf da artacak. Sistemin böyle özel bir zorlayıcı tekniği yok. Sistemin kendi iç dizaynı istikrarı, faiz oranlarının düşüklüğü, gelirin belli bir eşiğin üzerinde olması tasarruf yaratıyor.

    “Tasarrufu ne yapacağımızı bilmiyoruzâ€

    Tasarruf yaptığımızda nasıl değerlendireceğimizi bilmemiz de tasarruftan kaçınmamız için bir neden olabilir mi?

    1980â€â•lere kadar bankacılık sistemi üzerinde ciddi bir regülasyonlar var. Faiz oranlarına tavanlar uygulanıyor, bu nedenle faizler negatife düşüyor. Bankerler ortaya çıkıyor. Faciası ortada bankerlerin. Borsa? Her ülkede spekülasyon serbest bir şeydir, bir miktar manipülasyon da olur ama bunu yeni yeni anlayıp kontrol etmeye başladı Türkiye. Uzun süre oyuncak gibiydi. Aynı şey hayat sigortaları için geçerli oldu. O kuralsızlık şirketlerin insanları aldatmasına neden oldu. Hayat sigortası yapıyorsunuz ondan sonra sonuçta size bir şey olduğunuzda çocuğunuz hayatı garanti olsun diye, hepimiz gördük ki boşa gitmiş bir şekilde öyle maddeler konulmuş ki o para size verilmiyor. Bu tip güvensizlikler oldu. 1980â€â•lerde, 1990â€â•larda da faizle geçinen, hatta geçinme değil, iyi hayat yaşayan insanlar vardı. Sonra o yok oldu.

    Diyelim ki, paranız var. Nereye yatırım yaparsınız? Tabii ki bir iş kurmak en sağlıklısı. Tasarruf bazı insanlar için o anlama gelir. Ama bu değilse? Altın, oynak bir piyasa. Borsa? Bireysel yatırımcının kazanması neredeyse imkânsız. Dolar? İstikrar kazanmış durumda. O tarz finansal araçlardan yatırım yapabileceğiniz bir şey yok. Uzun vadeli emlâk yatırımı yapacaksınız. Kısa vadeli emlâk yatırımından da hâlâ kazanç var Türkiyeâ€â•de. Bir süre daha bu devam edecek. Her ne kadar çok pahalı görünse de genel olarak emlâk fiyatları Avrupa ortalamasına göre düşük, bu da bir miktar daha yolu var, demek.

    Dolayısıyla nereye yatırım yapacağımızı bilmediğimiz için tasarruf da yapmıyoruz?

    Tabii, en büyük sebeplerden biri de bu. Avrupaâ€â•da şirket hisseleri alanlar var ama burada aracı şirketlere güven az. Dünyada her zaman güçlüler kazanır. Zaman zaman finans piyasası dolandırır. En iyi örneği ABDâ€â•deki mortgage krizi.

    “Tüketim geçici olarak iyi hissettiriyorâ€

    Bir de tüketim amacıyla satın almak kendimizi daha mı iyi hissettiriyor?

    Tabii ki. Daha fazla tüketmek insanı geçici olarak mutlu ediyor. İnsanlara lotodan para çıktığında ne kadar süre mutlu oluyorlar diye bakıldı. Üç yıl kadar mutlulukta bir patlama var. Bir de tüketimlerde hedonik adaptasyon diye bir şey var. Sezgisel olarak biliyorduk, bilimsel olarak da ispatlandı bu, aldıkça beklentiler de artıyor. Yat alacak paranız varsa, yan tarafa daha büyük bir yat gelince, "Ne kadar kötü yatım var" diye düşünmeye başlıyorsunuz.

Sayfa 262/1002 İlkİlk ... 162212252260261262263264272312362762 ... SonSon

Yer İmleri

Yer İmleri

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •