Sayfa 2456/7020 İlkİlk ... 145619562356240624462454245524562457245824662506255629563456 ... SonSon
Arama sonucu : 56156 madde; 19,641 - 19,648 arası.

Konu: Sanat Mozaik

  1. Isvicreli Filozof ve yazar Jean-Jacques Rousseau'nun olum yildonumu (2 Temmuz 1778)

    "Her zaman kalbimde olan hayali, orada baska hicbir hayale yer birakmiyordu; o benim icin dunyada var olan tek kadindi ve bana esinledigi duygularin sonsuz tatliligi, cinsiyet duygularima baskalari icin uyanma zamani birakmayarak, beni ondan ve butun onun cinsinden koruyordu. Kisacasi, usluydum, cunlu onu seviyordum." Itiraflar



    "Son image, toujours présente à mon cœur, n'y laissait place à nulle autre ; elle était pour moi la seule femme qui fût au monde ; et l'extrême douceur des sentiments qu'elle m'inspirait, ne laissant pas à mes sens le temps de s'éveiller pour d'autres, me garantissait d'elle et de tout son sexe. En un mot, j'étais sage parce que je l'aimais."




    "Genclik, bilgeligi ogrenme; yaslilik da uygulama donemidir. Itiraf ederim ki, deneyim her zaman bir seyler ogretir; ama daha yasayacagimiz sure, zamanla olculudur. Olme zamani gelince nasil yasamak gerektigini anlamanin ne degeri var? Yazgim ve o yazgiyi yazan baskalarinin tutkulari hesabina, hem boylesine gec, hem de aci icinde edinilmis gercekler ne ise yarar?" Yalniz Geznin Dusleri



    "La jeunesse est le temps d'étudier la sagesse ; la vieillesse est le temps de la pratiquer. L'expérience instruit toujours, je l'avoue ; mais elle ne profite que pour l'espace qu'on a devant soi. Est-il temps au moment qu'il faut mourir d'apprendre comment on aurait dû vivre? Eh que me servent des lumieres si tard & si douloureusement acquises sur ma destinée & sur les passions dʼautrui dont elle est lʼoeuvre!"

  2. Ingiliz fizikci, kimyager, matematikci ve sporcu William Henry Bragg’in dogum yildonumu (2 Temmuz 1862)



    “Bilimin asil amacı yeni kanitlar bulmak degil, bunlarla ilgili yeni dusunce bicimleri kesfetmektir.”

  3. 1946 yilinda Nobel Edebiyat Odulunu kazanan, Almanya dogumlu Isvicreli roman yazari, sair ve ressam Hermann Hesse'nin dogum yildonumu (2 Temmuz 1877)



    "Bazen yureginin derinliklerinden can cekisen hafif bir ses geliyordu kulagina; ses oyle hafiften yankilaniyordu ki, o zor isitebiliyordu. Her defasinda garip bir omur surdurdugunu, tumu de yalnizca oyun olan pek çok sey yaptigini, nese ve bazen haz icinde vakit gecirmesine karsin gercek hayatin ona hic dokunmaksizin yani basindan akip gittigini dusunuyor, bir saat kadar bunun bilinci icinde yasiyordu. Bir top oyuncusu nasil toplarla oynarsa, o da isleriyle ve cevresindeki insanlarla oynuyor, bu insanlari seyrediyor, onlarla egleniyordu; gelgelelim, butun yuregiyle ve varliginin derinliklerinden kaynayan pinarla isin icinde degildi. Soz konusu pinar adeta kendisinden uzak bir yerlerde akip gidiyor, goze gorunmeden boyuna surduruyordu akisini, onun yasamiyla hicbir alip verecegi kalmamisti. Boyle dusunceler karsisinda birkac kez irkildi, gunluk yasamin butun o cocuksu ugraslarina ben de kendimi vererek butun kalbimle katilsam, ben de gercekten yasasam, gercekten bir seyler yapsam, gercekten yasayip hayattan keyif alsam, boyle bir seyirci gibi hayatin yani basinda durup dikilmesem, diye gecirdi icinden."



    "Zuzeiten spürte er, tief in der Brust, eine sterbende, leise Stimme, die mahnte leise, klagte leise, kaum daß er sie vernahm. Alsdann kam ihm für eine Stunde zum Bewußtsein, daß er ein seltsames Leben führe, daß er da lauter Dinge tue, die bloß ein Spiel waren, daß er wohl heiter sei und zuweilen Freude fühle, daß aber das eigentliche Leben dennoch an ihm vorbeifließe und ihn nicht berühre. Wie ein Ballspieler mit seinen Bällen spielt, so spielte er mit seinen Geschäften, mit den Menschen seiner Umgebung, sah ihnen zu, fand seinen Spaß an ihnen; mit dem Herzen, mit der Quelle seines Wesens war er nicht dabei. Die Quelle lief irgendwo, wie fern von ihm, lief und lief unsichtbar, hatte nichts mehr mit seinem Leben zu tun. Und einigemal erschrak er ob solchen Gedanken und wünschte sich, es möge doch auch ihm gegeben sein, bei all dem kindlichen Tun des Tages mit Leidenschaft und mit dem Herzen beteiligt zu sein, wirklich zu leben, wirklich zu tun, wirklich zu genießen und zu leben, statt nur so als ein Zuschauer daneben zu stehen."




    "Insanlarin buyuk cogunlugu yuzmeyi ogrenmeden yuzmek istemez. Ne anlamli bir soz, degil mi? Yuzmek istememeleri dogal, cunku karada yasamak icin yaratilmislar, yuzmek icin degil. Ve dusunmek istememeleri dogal, cunku yasamak icin yaratilmislar, dusunmek icin degil! Evet, kim dusunurse, kim dusunmeyi kendisi icin temel ugras yaparsa, bunda ileri bir noktaya ulasabilir; ne var ki, karayla suyu degis tokus etmistir boyle biri ve bir gun gelir suda bogulur." Bozkirkurdu



    "La maggior parte degli uomini non vuol nuotare prima di saper nuotare. Spiritoso, vero? Certo che non vogliono nuotare, sono nati per la terra, non per l'acqua. E naturalmente non vogliono pensare: infatti sono nati per la vita, non per il pensiero. Già, e chi pensa, chi concentra la vita nel pensiero può andare molto avanti, è vero. Ma ha scambiato la terra con l'acqua e a un certo momento affogherà."

  4. GoruntuyE kadrajladigi acilar, duygu yuklu kareleri, fotograflarindaki kusursuz grafik ve golge kullanimi bakimindan essiz Macar fotografci André Kertész’in dogum yildonumu (2 Temmuz 1894)








  5. 1996 yilinda Nobel Edebiyat Odulunu kazanan, (Mozart of poetry - Mozart della poesia) Siirin Mozart’i Polonyali sair Wislawa Szymborska'nin dogum yildonumu (2 Temmuz 1923)





    Gercek ask. Normal midir?
    Onemli midir, pratik midir?
    Ne alir dunya iki insandan
    sadece kendilerine ait bir dunyada yasayan?

    Ayni tabana konulmus iyi sebep olmadan,
    milyonlardan gelisi guzel cekilmis fakat ikna edilmis
    boyle olmus olmasi gerektigine- neyin karsiliginda odul?
    Hicbir seyin.
    Isik olmadik yerden asagiya iner.
    Ne diye bu ikisinin uzerine de baskalarinin degil?
    Bu uyandirmaz mi nefretini adaletin? Evet.
    Bu bozmaz mi bizim ozenle dikilmis prensiplerimizi,
    ve atmaz mi ahlaki bir kenara zirveden? Ikisini de gozonunde tutarak, evet.

    Bakiniz mutlu cifte.
    En azindan saklayamazlar miydi onu,
    Yapamazlar miydi azicik bir bunalim taklidi arkadaslarinin hatiri icin?
    Dinleyin guluslerini bir hakarettir.
    Kulandiklari lisan yaniltici aciklikta.
    Ve kucuk kutlamalari, torenleri,
    ayrintili karsilikli alisalagelmis seyleri
    hic suphesiz bir komplodur insan irkinin arkasindan!

    Cok guctur hatta tahmin etmek her seyin ne kadar ileri gidebilecegini
    Insanlar pesinden gitselerdi eger onlarin verdigi ornegin.
    Din ve siir neyi hesaba katabilirdi?
    Neler hatirlanacakti, nelerden vazgecilecekti?
    Kim isteyecekti kalmak icinde sinirlarin?

    Gercek ask. Gerekli midir gercekten?
    Ince davranis ve sag duyu bize onun ustunden sessizce gecmemizi soyler,
    Hayatin en yuksek cemberlerinde bir skandal gibi.
    Kusursuz iyi cocuklar dogar onun yardimi olmaksizin.
    Nufuslandiramazdi gezegeni bir milyon senede,
    o kadar guc bela gelir ki.

    Birakin gercek aski asla bulmayan insanlar
    deyip dursunlar oyle bir sey yoktur.

    Inanclari daha kolaylastiracaktir yasamayi ve olmeyi onlar icin.

  6. Yunan politikaci, Albaylar Cuntasi karsiti ve sair Alexandros Panagoulis'in dogum yildonumu (2 Temmuz 1939)

    "...Yillar sonra disariya ilk cikisim hic olaganustu degildi. Kor oluyor gibi oldum. O beton mezardan disari cikmayali yillar olmustu. Gunesin ne oldugunu unutmustum ve disarida kizgin bir gunes vardi. Gunesi duyumsayinca gozlerimi kapamak zorunda kaldim. Sonra yeniden biraz actim, yalnizca biraz ve yari kapali gozlerle ilerledim. Biraz ilerleyince cevremdeki acik alani fark ettim. acikligin ne oldugunu artik unutmustum. Hucrem bir bucuga uctu ; ve icinde yalnizca iki bucuk adim atabiliyordum ; en fazla uc. Yeniden acikliga cikmak basimi dondurdu. Icimde firil firil donen bir atlikarinca var gibiydi; sendeledim ve az daha dusuyordum. Simdi bile yuz metreden fazla yurursem yoruluyorum, dengem bozuluyor. Dedigim gibi hayir olaganustu olmadi. O guneste o boslukta ilerlemek icin korkunc çaba harcadim. Ve birden bire o guneste, o boslukta bir leke gordum. Sonra bu leke bir insan topluluguna donustu. O gruptan bir kararti ayrildi.Ve bana dogru geldi ve yavas yavas o kararti annem oluverdi. Anneme simsiki sarildim..." Oriana Fallaci, Tarihle Soylesiler



    "Non è stato nemmeno bello. È stato come accecare. Erano tanti anni che non uscivo da quella tomba di cemento, erano tanti anni che non vedevo lo spazio e il sole. M’ero dimenticato com’è fatto il sole, e fuori c’era un sole fortissimo. Quando me lo son trovato addosso, ho dovuto chiudere gli occhi. Poi li ho riaperti un poco, ma un poco soltanto, e con gli occhi semichiusi sono andato avanti. E andando avanti ho scoperto lo spazio. Non mi ricordavo più com’è fatto lo spazio. La mia cella era lunga un metro e mezzo per tre, camminando potevo fare solo due passi e mezzo. Al massimo tre. Riscoprire lo spazio mi ha dato le vertigini. Me lo sono sentito ruotare intorno come una giostra, e ho barcollato, e sono stato per cadere. Anche ora, del resto, se cammino per più di cento metri, divento stanco e disorientato. No, non è stato bello.Facevo uno sforzo terribile per andare avanti in tutto quel sole tutto, quello spazio. Poi d’un tratto, in tutto quel sole, tutto quello spazio, ho visto una macchia. E la macchia era un gruppo di gente. E da quel gruppo di gente s’è staccata una figura nera. E m’è venuta incontro, e un po’ per volta è diventata mia madre. E dietro mia madre s’è staccata un’altra figura. E anche questa m’è venuta incontro. E io ho abbracciato mia madre."

  7. Kral, 2 Temmuz 1956'da Hound Dog ve Don't Be Cruel'in kayitlarini Nashville, Tennessee'deki RCA Victor Studios'da tamamladi.


  8. Nobel Edebiyat Odulu ve Pulitzer Odulu sahibi Amerikali efsane roman, hikaye yazari ve gazeteci Ernest Miller Hemingway'in olum yildonumu (2 Temmuz 1961)



    "Olmek hicbir seydi, El sordo'nun olumle ilgili bir korkusu yoktu, ne de olumle ilgili bir goruntu vardi kafasinda. Ama yasamak , gokyuzunde dolanan bir atmacaydi. Tahilin savurdugu, samanlarin ucustugu harman yerinde, tozlar içinde duran toprak bir testideki suydu yasamak. Bacaklarinin arasindaki bir atti yasamak; bir bacagin altindaki karabinaydi, bir tepeydi, bir koyakti, bir dereydi, vadinin uzak kiyisinda, tepelerin ustundeki agaclardi , yasamak..." Canlar Kimin Icin Caliyor



    "El Sordo was not at all afraid of dying but he was angry at being on this hill which was only utilizable as a place to die.Dying was nothing and he had no picture of it or fear of it in his mind.Living was a hawk in the sky. Living was an earthen jar of water in the dust of the threshing with the grain flailed out and the chaff blowing. Living was a horse between your legs and a carbine under one leg and a hill and a valley and a stream with trees along it and the far side of the valley and the hills beyond..."



    "Yasli adam okyanusa la mar diyordu; bu, okyanusu seven insanlarin ona Ispanyolca verdikleri addi. Bazı kotu sozler de soylenir okyanus icin ama bir kadindan soz eder gibi hep disi olarak anilir okyanus. Aglari icin samandira kullanan ve kopek baligi yaginin pahaliya satildigi donemlerde motorlu tekne almis olan bazi genc balikcilar okyanusu erkek yerine koyarak ona el mar derler. Onu bir hasim, bir yer, bir dusman yerine koyarlar. Yasli adam icinse okyanus hep la mardi; buyuk sevgiler dagitan ya da geri ceviren bir sey. Bazen la mar bir cilgin kadin gibi deliriyorsa ya da bir cadaloz gibi davraniyorsa bu baska turlu yapamadigi icindir. Ay, nasil bir kadini degistirip etkiliyorsa onu da etkiler." Yasli Adam ve Deniz



    "He always thought of the sea as 'la mar' which is what people call her in Spanish when they love her. Sometimes those who love her say bad things of her but they are always said as though she were a woman. Some of the younger fishermen, those who used buoys as floats for their lines and had motorboats, bought when the shark livers had brought much money, spoke of her as 'el mar' which is masculine.They spoke of her as a contestant or a place or even an enemy. But the old man always thought of her as feminine and as something that gave or withheld great favours, and if she did wild or wicked things it was because she could not help them. The moon affects her as it does a woman, he thought."

Sayfa 2456/7020 İlkİlk ... 145619562356240624462454245524562457245824662506255629563456 ... SonSon

Yer İmleri

Yer İmleri

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •