Bir cok odullu Cikolata romaninin Ingiliz yazari Joanne Michèle Sylvie Harris'in dogum gunu (3 Temmuz 1964)
"Karnaval ruzgariyla birlikte geldik. Subat ayina gore ilik bir ruzgar, kizartilan kreplerle sosislerin ve hemen oracikta, yolun kiyisinda bir elektrikli ocakta pisirilen, agizda dagilir turden, tatli kurabiyelerin sicak, yaglimtirak kokusuyla yuklu bir ruzgar; savurdugu konfetiler, yakalardan ve kol yenlerinden iceri doluyor, zehir zemberek kisa aptal bir panzehir gibi, yol kenarlarindan akan sulara karisiyordu. Daracik ana cadde boyunca dizili kalabaligi bir heyecandir almis, pesinden surukledigi kurdeleleri ve kagit suslemeleriyle, karnaval arabasini gorebilmek icin, boyunlar uzatiliyor. Anouk da, gozleri faltasi gibi acilmis, bir elinde sari bir balon, otekinde bir oyuncak borazan, bir alisveris sepeti ve dertli, kahverengi bir kopegin arasindan seyrediyor. Daha once de karnaval gormustuk biz, onunla ben; gecen yil Paris’te, tam iki yuz elli tane suslenmis arabanin gecisni, New York’ta yuz seksen arabalik bir toren alayini, Viyana’da iki duzine bandonun yuruyusunu, uzun ayakliklarinin ustunde palyacolari, kocaman, kagit basliklarini sallayarak yuruyen ‘Koca Kafalari’, piril piril bastonlari evirip ceviren havaya atip tutan bando sefi kizi. Ne var ki, alti yasindayken, dunyanin kendine ozgu bir pariltisi vardir. Yaldizli ipek kumasla ve peri masallarindan sahnelerle ustunkoru suslenmis tahtadan bir araba. Bir kalkanin ustunde bir ejderha kafasi, yunden peruk takmis bir Rapunzel. ince kagittan kuyruguyla bir denizkizi, yaldizli parlak kartondan bir pasta ev, kapisinda sessiz bir cocuklar topluluguna, inanilmaz yesil tirnakli parmaklarini sallayan bir cadi. Alti yasindayken, bir yil sonra ulasilmaz oluverecek incelikleri algilamak olasidir. O kartonun, suslerin, plastigin ardindaki o gercek cadiyi, o gercek buyuyu henuz gorebilir. Anouk basini kaldirip bakiyor, cok, cok yukseklerden bakildiginda dunyanin alacagi o maviyesil renkli gozleri piril piril." Cikolata
"We came on the wind of the carnival. A warm wind for February, laden with the hot greasy scents of frying pancakes and sausages and powdery-sweet waffles cooked on the hotplate right there by the roadside, with the confetti sleeting down collars and cuffs and rolling in the gutters like an idiot antidote to winter. There is a febrile excitement in the crowds which line the narrow street, necks craning to catch sight of the crepe-covered char with its trailing ribbons and paper rosettes. Anouk watches, eyes wide, a yellow balloon in one hand and a toy trumpet in the other, from between a shopping-basket and a sad brown dog. We have seen. carnivals before, she and I; a procession of two hundred and fifty of the decorated chars in Paris last Mardi Gras, a hundred and eighty in New York, two dozen marching bands in Vienna, clowns on 'stilts, the Grosses Têtes with their lolling papier-mache heads, drum majorettes with batons spinning and sparkling. But at six the world retains a special lustre. A wooden cart, hastily decorated with gilt and crepe and scenes from fairy tales. A dragon's head on a shield, Rapunzel in a woollen wig, a mermaid with a Cellophane tail, a gingerbread house all icing and gilded cardboard, a witch in the doorway, waggling extravagant green fingernails at a group of silent children ... At six it is possible to perceive subtleties which a year later are already out of reach. Behind the papier-mâché, the icing, the plastic, she can still see the real witch, the real magic. She looks up at me, her eyes, which are the blue-green of the Earth seen from a great height, shining."
“Tuhaf bir sevgiliydi. Mesafeli, dikkatli, dalgin ve en tutkulu aninda bir karabasan kadar sessizdi. Kadinlar onu son derece cekici bulurlardi. Ne varki onlarin yakinlasma cabalarina karsin ilgisiz kalirdi. Ama bunun nedeni bana karsi duydugu sadakat degildi. O yalnizca bir paltosu varken ikincisini satin alma zahmetine katlanmayacak erkeklerdendi o kadar.” Kutsal Yalanlar
“He was a strange lover. Aloof, cautious, abstracted, as silent in passion as an incubus. Women found him attractive, but he seemed mostly indifferent to their advances. This was not from any loyalty to me. He was simply a man who, already having one coat, sees no reason to go to the trouble of buying another.”
Yer İmleri