Sayfa 4153/7020 İlkİlk ... 315336534053410341434151415241534154415541634203425346535153 ... SonSon
Arama sonucu : 56156 madde; 33,217 - 33,224 arası.

Konu: Sanat Mozaik

  1. Amerikali romantik sair William Cullen Bryant’in olum yildonumu (12 Haziran 1878)



    Kisa-omurlu zevkten konusurlar onlar—birakin o kisa olsun—
    Aci da hizlica olur onun kadar: sap gibi, kati yuzlu acinin
    Hukmu gecer, ve yorgun tutsagini birakir gitsin diye.
    En kisadir hukmu en azgin isdiraplarin;
    Ve korkulu dusler bittikten sonra gelir yine
    Hos geldin diyen sabah, isik izleriyle huzurun.
    Unutmak, lekeyi cikarirken yavasca,
    Guclu gizemli sancilarini dindirmeye girisir utancin.

    Vicdan azabi kokudur erdemli olusun; onun dosdogru artisi
    Meyveleridir masumiyetin ve kutsanmisligin:
    Sevinc, boylece, agir basan ve baglanmis, serbest birakir hala
    Onun taze dallarini zincirlerden, onun etrafina baski yapan.
    Dunya degisiyor diye aglama —o devam ettirseydi
    Sarsilmadan degismez bir hal, o aglamaya neden olurdu gercekten.

  2. Italyan ressam Giacomo Favretto’nun olum yildonumu (12 Haziran 1887)

    The Poultry Seller, 1880




    Traveling Musicians, 19th century


  3. Avusturyali Ekspresyonist ressam Egon Schiele'nin (Egon Leon Adolf Schiele) dogum yildonumu (12 Haziran 1890)

    Atto d’amore, studio (Liebesakt - Coitus, 1915)




    Casa su un Fiume (Vecchia Casa I), House on a River (Old House I), 1915


  4. Amerikali modernist yazar Djuna Barnes’in dogum yildonumu (12 Haziran 1892)

    "Yalnizca imkansiz sonsuza kadar surer. Zamanla ona erisebilirsin. Robin'in aski ve benimki bastan beri imkansizdi ve birbirimizi sevmekle artik sevemez olduk. Hayati bir yemek zili gibi calsan da bir tek saat hic cinlamaz-kopus saati. Herkes sonunda o yuregi agzinda olmak denen zehirden oluyor." Geceyi Anlat Bana



    “Only the impossible lasts forever; with time, it is made accessible. Robin's love and mine was always impossible, and loving each other, we no longer love. Yet we love each other like death. Beat life like a dinner bell, yet there is one hour that won't ring--the hour of disentanglement. Oh well, he sighed, every man dies finally of that poison known as heart-in-the-mouth.”



    “Nora herkesin yaninda kendini soyuyor. Kendini ikaz etmeyi beceremedigi icin, donup baktiginda hep azalmis oldugunu goruyordu. Her zaman uygun bir fiyata satilabildigi icin dunyanin her tarafindaki yoldan cikmislar onu cok karli buluyorlardi cunku kendi ihanetinin parasini kendi cebinde tasiyordu.”



    “Nora robbed herself for everyone; incapable of giving herself warning, she was continually turning about to find herself diminished. Wandering people the world over found her profitable in that she could be sold for a price forever, for she carried her betrayal money in her own pocket.”

  5. Italyan sair Sandro Penna'nin dogum yildonumu (12 Haziran 1906)

    Yasam... safak vakti bir trende
    animsamaktir uzunclu bir uyanisi
    disarda olgun isigi gormus olmaktir
    isirgan havanin kizoglankiz ve buruk huznunu
    duymus olmaktir kirik dokuk bedende

    Daha bir tatli animsamak
    apansiz kurtulusu oysa
    yanibasimda genc bir denizci
    ve mavisi ve beyazi giysisinin
    ve disarda bir deniz
    bastan sona renk tazesi



    La vita… è ricordarsi di un risveglio
    triste in un treno all’alba: aver veduto
    fuori la luce incerta: aver sentito
    nel corpo rotto la malinconia
    vergine e aspra dell’aria pungente.


    Ma ricordarsi la liberazione
    improvvisa è più dolce: a me vicino
    un marinaio giovane: l’azzurro
    e il bianco della sua divisa e fuori
    un mare tutto fresco di colore.


    "Askimiza tutkuyla yagmur yagdi butun yaz. O yuzden guzellesti rengi, kirlarin. / Piovve nel nostro amore ardentemente tutta l'estate. Indi mutò colore in bello, la campagna." Erotica



    "Uykuya dalip yasamak isterim, yasamin tatli gurultusu icinde. / Io vivere vorrei addormentato entro il dolce rumore della vita."


  6. Munih Okulu uyesi ve savas eserleriyle taninan Polonyali ressam Józef Brandt’in olum yildonumu (12 Haziran 1915)

    Jan Karol Chodkiewicz during the battle of Khotyn, 1867




    Stefan Czarniecki during the Battle of Kolding, 1870


  7. Japon sair Noriko Ibaragi’nin dogum yildonumu (12 Haziran 1926)

    Kisadir hayat,
    cok ama cok kisadir;
    diyelim, altmis ya da yetmis yildir.

    kac pirinc yetisecek bu kadar surede bir tarlada?
    kac ekmek pisecek tas ocaklarda?
    ogretmenler ayni seyi kac defa tekrarlayacak?

    gramer ve matematikle, baligin ve
    ivir zivirin ekolojisiyle dolusturulacak
    gercek dunyaya hazirlanan cocugun kafasi.

    sonra sira gelecek tum o eleyici secimlere;
    korkunc kurallarla bogusacak
    adaletsizlikle carpisacak
    anlamsiz bir savasin ardindan
    angarya ile ezilecek ruhlar.
    ve sonra okul, is, evlilik gelecek.

    minik bir bebek dogacak ve ardindan
    endise kaplayacak her yani.
    kendine dair her sey bir lukse donusecek.

    dunyadaki sayili gunlerin sonuna geldiginde
    hayatini gozden gecirirken fark edeceksin
    gercekten yasadigin gunlerin ne kadar az oldugunu
    ve hayrete duseceksin.

    birkac taneden fazla olmayan o yasam dolu isigi
    belki sadece kiz arkadasinin
    ilk bakisinda bulacaksin.

    elbette vardir hepimizin sahiden yasadigi gunler.
    hatta bir mucevher pariltisini andirir bazilari:
    hayat dolu kizil bir sabah
    atolyede gecen sessiz bir gece
    bahcenin ortasinda bir oglen vakti
    ya da belki safak oncesi baslayan karmasa...



    Life’s short
    Very, very short
    sixty or seventy years

    How many rice seedlings will the farmer plant?
    How many pies will the baker bake?
    How many times will the teacher repeat the same things?

    Grammar, math, the ecology of fish and whatnot
    are dinned into the child’s head
    in preparation for the real world

    And then along come selective breeding
    strife against vicious rule
    charges against miscarriage of justice
    soul-crushing drudgery
    the picking after of a senseless war,
    then scholarship, progress, marriage

    One little baby’s birth, and then
    worry, the desire for self-renewal
    will all turn into luxuries

    On your last day of this earthly sojourn
    astonishment will strike
    as you review your life
    how few the days were
    that you were truly alive–

    only as many as your fingers can count;
    haply among them is a fierce shaft of light
    of the first glace at your girlfriend

    Sure, we all have our own truly-lived days
    among those days of diamond’s glaring scintillance:
    a red morning of blazing guns
    a night at your atelier
    a mid-day on your orchard
    or perhaps a scrum before day-peep…

  8. Meksikali sair ve siyasetci (Salvador Antonio Edmundo Espiridión y Francisco de Paula Díaz Ibáñez) Salvador Díaz Mirón’un olum yildonumu (12 Haziran 1928)

    Orada, aciklikta, ormanliga yakin,
    golgelik olan incirin altinda,
    bir kulube vardi, artik olmayan
    bir ailenin yasadigi.
    Baba, oldu: anne, oldu;
    olduler dort cocuk da:
    baba, yorgunluktan; anne, kederden;
    cocuklar, soguktan, acliktan, susuzluktan.

    Cok zaman oldu, kulubeye son gideli
    ve oyle geliyor ki bana, dunmus gibi.
    Bahtsizlar! Bur'da cekerlerdi aciyi,
    araliksiz, vahsi iskenceyi.
    Ve bosuna kaldirarak bulanik gozlerini,
    sordular onlar bana, Beyim, ne icin?
    ve yer yoktu siginacak, yuce affindan baska
    dagiticisi tum iyiliklerin.

    Ah Tanrim! Tapiyor siradan insanlar
    ismine senin ve gucune:
    senden iyilik ister yoksullar,
    uzgunler, senden diler merhamet;
    ise yaramadigi anlasilan niyazlar gibi
    düusunuyorum bir gun -bir hayli yakin-
    olmayacak, diz cokturen izdiraplar,
    olmayacak, inandiklari tum o acilar!

    Proleterya dikiyor butun o duvarlari,
    kaziyor tuneli, isletiyor atolyeyi,
    ekip biciyor tarlayi, isitiyor firini,
    oduyor tum vergiyi, sirtlaniyor tufegi;
    ve kanli carpismada ve buyuk,
    savuruyor silahi, vatan ya da kral icin,
    gosteriyor ondere soylu gururlari ile
    nasil borc odenir, vazife ile.

    Ama, ah, ne elde eder kahramanlikla?
    Nedir odulu onun; sani, serefi nedir?
    Isirganlar topluyor bahtsizlar
    ve supuyorlar tabagi, son kirintisina degin.
    Cuzamli, solgun, bicimsiz, sefih,
    katlanir degismez yasaya guclukle
    ve gectiler mi bi', gormeden gogu
    titrer yeryuzu, ayaklari altinda!



    Allá en el claro, cerca del monte
    bajo una higuera como un dosel,
    hubo una choza donde habitaba
    una familia que ya no es.
    El padre, muerto; la madre, muerta;
    los cuatro niños muertos también:
    él, de fatiga; ella de angustia;
    ¡ellos de frío, de hambre y de sed!

    Ha mucho tiempo que fui al bohío
    y me parece que ha sido ayer.
    ¡Desventurados! Allí sufrían
    ansia sin tregua, tortura cruel.
    Y en vano alzando los turbios ojos,
    te preguntaban, Señor, ¿por qué?
    ¡Y recurrían a tu alta gracia
    dispensadora de todo bien!

    ¡Oh Dios! Las gentes sencillas rinden
    culto a tu nombre y a tu poder:
    a ti demandan favores lo pobres,
    a ti los tristes piden merced;
    mas como el ruego resulta inútil
    pienso que un día —pronto tal vez—
    no habrá miserias que se arrodillen,
    ¡no habrá dolores que tengan fe!

    Rota la brida, tenaz la fusta,
    libre el espacio ¿qué hará el corcel?
    La inopia vive sin un halago,
    sin un consuelo, sin un placer.
    ¡Sobre los fangos y los abrojos
    en que revuelca su desnudez,
    cría querubes para el presidio
    y serafines para el burdel!

    El proletario levanta el muro,
    practica el túnel, mueve el taller;
    cultiva el campo, calienta el horno,
    paga el tributo, carga el broquel;
    y en la batalla sangrienta y grande,
    blandiendo el hierro por patria o rey,
    enseña al prócer con noble orgullo
    ¡cómo se cumple con el deber!

    Mas, ¡ay! ¿qué logra con su heroísmo?
    ¿Cuál es el premio, cuál su laurel?
    El desdichado recoge ortigas
    y apura el cáliz hasta la hez.
    Leproso, mustio, deforme, airado
    soporta apenas la dura ley,
    y cuando pasa sin ver al cielo
    ¡la tierra tiembla bajo sus pies!

Sayfa 4153/7020 İlkİlk ... 315336534053410341434151415241534154415541634203425346535153 ... SonSon

Yer İmleri

Yer İmleri

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •