Sayfa 7008/7020 İlkİlk ... 60086508690869586998700670077008700970107018 ... SonSon
Arama sonucu : 56156 madde; 56,057 - 56,064 arası.

Konu: Sanat Mozaik

  1. Amerikali roman, kisa oyku ve makale yazari Flannery O'Connor’in dogum yildonumu ( 25 Mart 1925 )



    “ ‘ Buraya evin kole atmosferinden kacmak icin geldim,’ diye yazmisti, ‘ ozgurlugu bulmaya, hayal gucumu ozgur kilmaya, onu kafesindeki bir atmaca gibi alıp ‘genisleyen girdabin icine firlatmaya’ - ama ne gordum ? Hayal gucumun ucma becerisinden yoksun oldugunu. Senin evcillestirdigin bir kustu o, hapishanesinde kuskun oturan, disariya cikmayi reddeden! ” Her Cikisin Bir Inisi Vardir



    “ I came here to escape the slave’s atmosphere of home,’ he had written, 'to find freedom, to liberate my imagination, to take it like a hawk from its cage and set it ‘whirling off into the widening gyre’ and what did I find ? It was incapable of flight. It was some bird you had domesticated, sitting huffy in its pen, refusing to come out!’ ”



    “ Geldigin yer gitmistir, gidecegini sandigin yer asla orada degildir ve bulundugun yer, ondan uzaklasmadikca hicbir ise yaramaz. Senin olman gereken bir yer nerede ? Yer yok. Senin disinda hicbir sey sana yer veremez. Sahip oldugun tek yer su anda kendinde. ”



    “ Where you come from is gone, where you thought you were going to never was there, and where you are is no good unless you can get away from it. Where is there a place for you to be? No place. Nothing outside you can give you any place. ”



    " ' Bir gun ben de para kazanacagim, ' dedi Julian sikintiyla -asla kazanamayacagini biliyordu- 'O zaman canin cekti mi bu ziriltilardan bol bol alirsin.' Yalniz once bu mahalleden tasinacaklardi. Iki yanlarindaki en yakin komsularin en az dort-bes kilometre otede oldugu bir mahalle getirdi gozlerinin onune. 'Bence hic basarisiz sayilmazsin,' dedi annesi eldivenlerini giyerken. 'Okulunu bitireli daha bir yil oldu. Roma bir gunde insa edilmedi. " Her Cikisin Bir Inisi Vardir



    “ Some day I'll start making money,” Julian said gloomily- he knew he never would - “and you can have one of those jokes whenever you take the fit.” But first they would move. He visualized a place where the nearest neighbors would be three miles away on either side. “I think you're doing fine,” she said, drawing on her gloves. “You've only been out of school a year. Rome wasn't built in a day. "



    “ Cehennem olmasaydi, hayvan gibi yasardik. Cehennem yoksa sayginlik da yoktur. / Se non ci fosse l'inferno, saremmo come animali. Niente inferno, niente dignità. ”

  2. Amerikali yazar, belgesel film yapimcisi, sosyal aktivist ve Universite profesoru Toni Cade Bambara’nin doğum yildonumu ( 25 Mart 1939 )



    “ ‘ Su adamla ilgilen,’ dedi Lafayette, Konusmaci’ya. Cenesiyle dama desenli ceket giyen ve kucaginda bir cocuk tasimakta olan adama isaret etti. Cocugun kafasinin bir kismi havaya ucmustu. Kurtarma gorevlileri cocugun nabzini yoklarken ve daha sonra cocugu adamin kollarindan almaya calisirken adam, Kahrolasi polis nerde ? sorusunu tekrarliyordu. Cocugu vermemek icin direnirken hala bu soruyu soruyordu. Doktorlardan ikisi cocukla ilgilendi.

    ‘ Izin ver, yardim edeyim, ’ dedi Konusmaci nazikce.

    ‘ Kahrolasi polis nerde ? ‘

    Ogretmenler siniflarin pencerelerine kosup tank saldirilarina dair isaretler aradi. Kadinin biri, iki beyaz adami sabahin erken saatlerinde binanin yakinlarinda gordugunu, aliskin olmadigi bir manzarayla karsilastigindan polisi aradigini soyledi. Polis gelmedi. Karakterlerden biri digerine, artik onlari teker teker oldurmekten zevk almıyorlar – hepsini bir anda patlatmanin daha iyi bir karar oldugunu dusunuyorlar, dedi.” Bu Kemikler Benim Cocugum Degil



    “ ‘ See about that guy,’ Lafayette said quietly to Speaker, motioning his chin in the direction of the man in the tattersall vest carrying a child in his outstretched arms. Part of the boy’s head had been blown away. ‘ Wh-where the fuck the police ?’ the man kept saying as one of the rescue medics tried to get a pulse, then tried to take the child from the man. He resisted, still stammering the question. Two medics worked on the child.

    ‘ Let me have him, brother,’ Speaker said gently.

    ‘ Wh-where the fuck the police ? ‘

    Teachers run to classroom windows, searching ‘ for signs of cannons or tanks attacking.’ A woman says she saw two white men on top of a building near the nursery earlier that morning, a foreign sight in that neighborhood, and called the cops. They didn’t show. One character says to another, ‘ Ain’t satisfied killing them one by one—now they feel they gotta blow ’em all up at once. ’ ”

  3. Italyan aktor, oyun yazari, senarist, yazar ve sair Eduardo De Filippo'nun 3 perdelik komedisi Milyoner Napoli ( Napoli milionaria - Millionaire Naples ) ilk kez 25 Mart 1945'te Napoli, Teatro San Carlo'da sahnelendi.



    " 1942 yilinin sonu… Duvarda gomme dolap. Pencerede jaluzi. Yaninda camli cikis kapisi. Solda bir kapi daha. Sagda, uzerinde 'Bahceye gider' yazisi olan bir daha basit ve ozemnsiz yapilmis kapi vardir. Arkada odayi ikiye ayiran bir bolme. Onun arkasinda tahta bir yatak, yorgan v. s. den olusan fakir bir adamin yatak odasi. Solda guzel, antika gorunumlu pasli bir karyola ve ona benzer buyuk, kirik bir bufe. Derme catma bir yemek masasi. Bufenin ustunde kutsal kisilerin kucuk heykelleri. Masanin yaninda hasir sandalyeler. Gizli calisan bir kahvehanenin arac gerecleri olabilir. Masanin ustunde aksamdan kalan tepside kirli kahve fincanlari… sabahin erken saatleri… Maria Rosaria kirli gece elbisesiyle kahve fincanlarini yikamaktadir. Disarida giderek artan kavga sesleri yavas yavas on plana cikar. Maria Rosaria ilgisiz gorunuyor. Sol kapidan Amadeo girer. Yataktan yeni kalkmistir ve uyusuktur. Eski, yirtilmis bir kazak giymistir. Elinde eski bir havlu vardir..."

    Amedeo: Bana bir kahve yapar misin ?

    Maria Rosaria: Pisirmedim daha!... Ezmem lazim.

    Amedeo: Nasil yani?... Kahve yok mu ?

    Maria Rosaria: Yok!... Aksamdan kalan kahveden isit…

    Amedeo: Hih!... Bu evde yataktan kalmamak en iyisi!... Kalkar kalkmaz sorunlar basliyor!... Bu ne bicim hayat?!... Annem nerede ?

    Maria Rosaria: Cikti.

    Amedeo: Babam?

    Maria Rosaria: Henuz kalkmadi.



    " Siamo alla fine del secondo anno di guerra (1942)...Enorme stanzone lercio e affumicato. In fondo ampio vano arcuato, con telaio a vetri e battenti di legno, che dà sul vicolo. Porta in prima quinta a sinistra. In prima a destra altra porta in legno grezzo, dipinta ad olio color verde mortella, da mano inesperta: ‘a porta d’ ‘a vinella'. Nell’interno di essa vi sarà, oltre a uno strapuntino per una sola persona, tutto quanto serve al conforto di una minuscola e ridicola camera da letto. Un letto matrimoniale di ottone tubolare ormai ossidato, un comò, una cifoniera con sopra santi e campane di vetro, un tavolo grezzo e sedie di paglia. Sul tavolo si troveranno diverse tazzine da caffè... nelle prime ore del mattino... Maria Rosaria, nei poverissimi panni di figlia del popolo, lava le tazze sporche e le risciacqua nella tiana, disponendole, in ordine, sul tavolo. Dal vicolo, molto in lontananza, si ode il vocio confuso di persone che litigano. A poco a poco il litigio diventa sempre più distinto e violento, fino a che se ne distinguono le voci e le parole più accese. Maria Rosaria continua indifferente il suo daffare. Dalla prima a sinistra entra Amedeo; si è svegliato da poco. Nella mano destra reca un asciugamano che è quasi uno straccio."

    Amedeo: Se po’ ave’ nu poco ‘e cafe ?

    Maria Rosaria: Ancora s’ha da fa’.Ha da vóllere ‘a posa.

    Amedeo: Eh! E che ne parlammo a ffa’! ...Ma è mai possibile ca uno ‘a matina, s’ha da scetà’ comme a n’animale?

    Maria Rosaria: non gli risponde.

    Amedeo: Mammà addo’ sta ?

    Maria Rosaria: Sta fore.

    Amedeo: E papà?

    Maria Rosaria: Nun s’è scetato ancora.

  4. Fransiz filozof, sivil atvist ve dusunur Daniel Bensaïd'in dogum yildonumu ( 25 Mart 1946 )



    " Gucluler guclu bir sekilde cezalandirilmalidir, zira yonetenlerin gunahlari iki misli ve kabul edilemez turdendir: sen ki baskalarina calmamayi emrediyorsun, calacak misin ? Sen ki baskalarina calismayi emrediyorsun, atil mi kalacaksin ? Sen ki baskalarina alcak gonullugu ogretiyorsun, gururlu mu olacaksin ? Fakat para keselerini ele gecirmek icin yollarin kiyisinda is tutmayan, pencerelerden de sizmayan bu zengin ve usta hirsizlar, kendilerini guvende saniyor. Kanun ve cellat onlarin hizmetinde oldugundan ve kimse onlari asmaya cesaret edemediginden, hirsizliklari Parlamento Yasasi'na gore yapiyorlar, bu yuzden de hirsiz olmuyorlar. Nitekim, masaldaki aslanin hukukuyla, caldiklari ve soyduklari her sey onlara ait oluyor ve ihtiyac olmasi halinde, size filanca ya da falanca ulkenin, sehrin veya koyun, filanca arazilerin, evlerin falanca malin, vesairenin, her seyin kendilerine ait oldugunun yazili oldugu parsomenler gosterebiliyorlar. "



    " Les puissants doivent être puissamment punis, car les péchés des gouvernants sont doubles et inacceptables : voleras-tu, toi qui commandes aux autres de ne pas voler ? Seras-tu oisif, toi qui commandes aux autres de travailler ? Seras-tu fier, toi qui enseignes aux autres l’humilité ? Mais ces riches et astucieux voleurs qui n’opèrent pas au bord des chemins pour s’emparer des bourses, ni ne se faufilent par les fenêtres - ayant trouvé une façon plus rusée, plus impie de voler, que celle des pauvres ignorants - ils se croient en sécurité. Puisque la loi et le bourreau leur sont asservis et que l’on n’ose pas les pendre, ils se font donc voleurs par Loi du Parlement, donc n’étant pas des voleurs ! En effet, tout ce qu’ils volent et dérobent leur appartient, du droit du lion de la fable, et, si besoin est, ils peuvent vous présenter des parchemins où il est écrit que tel ou tel pays, cité, ville ou village, que telles terres, maisons, que tel bien, etc que tout cela est à eux. "



    " Montesguieu, ' iki tur yozlasma vardir ' der, ' biri halk zerre kadar kanun gormediginde, digeri kanunlar halki bozdugunda: Ilacin kendi icinde oldugu icin iyilestirilemez bir hastaliktir bu. ' "



    " ' Il y a deux genres de corruption ', dit Montesquieu, ' l’un lorsque le peuple n’observe point les lois ; l’autre lorsqu’il est corrompu par les lois : mal incurable parce qu’il est dans le remède même. ' "

  5. Amerikali sair James Arlington Wright’in olum yildonumu ( 25 Mart 1980 )





    Tam da Minnesota’daki Rochester karayolu ilerisinde,
    Kusatir alacakaranlik uysalca oteleri cimenlerde.
    Ve o iki Kizilderili midillinin gozleri
    Kararir sefkatle.
    Arkadasimi ve beni karsilamak icin
    Cikip gelmislerdi sogutlerden seve seve.
    Dikenli teli asarak girdik
    Butun gun yapyalniz otladiklari meraya.
    Gergince kipirdanirlar, geldigimiz icin mutlu olmalarini
    Neredeyse barindiramazlar.
    Urkekce egilirler islak kugular misali. Severler birbirlerini.
    Onlarinki gibi yalnizlik bulunmaz.
    Bir kez daha evdeler, baslarlar karanlikta
    Baharin taze saclarini kitir kitir yemeye.
    Tutmak isterdim kollarimda daha ince olanini,
    Degil mi ki yanima yaklasmisti
    Ve sol elime surtmustu burnunu.
    Siyah ve beyazdir,
    Serkesce alnina duser yelesi,
    Ve bir kizin bilek derisi gibi hassas
    O uzun kulagini oksamaya tasir beni hafif bir esinti.
    Ansizin fark ederim
    Bedenimden disari ciksaydim
    Cicekte duyulabilecegimi.

  6. Amerikali aktris Uma Thurman'in ilk filmi Johnny Be Good'un 35. yili ( 25 Mart 1988 )


  7. Ispanyol yonetmen Pedro Almodóvar’in yonettigi, Carmen Maura, Antonio Banderas ve Julieta Serrano’nun basrollerini paylastigi komedi-drama Sinir Krizinin Esigindeki Kadinlar ( Mujeres al borde de un ataque de nervios - Women on the Verge of a Nervous Breakdown ) 25 Mart 1988’de tum Ispanya’da vizyona girdi.



    " Es mucho más fácil aprender mecánica que psicología masculina. A una moto puedes llegar a conocerla a fondo; a un hombre, jamás. ¡Jamás! / Mekanik ogrenmek erkek psikolojisini ogrenmekten daha kolay, motorsikletin ne yapacagini bilirsin ama bir erkegin asla, asla! "


  8. Italyan oyun yazari, cevirmen ve Portekiz dili ve edebiyati ogretim uyesi Antonio Tabucchi'nin olum yil donumu ( 25 Mart 2012 )



    ( Portekizceye ve bu dilin edebiyatina yonelmesindeki en buyuk etken, Fernando Pessoa'nin yapitlarina olan hayranligi ve onu ana dilinden okuma arzusu oldu. )


    " Ya sonra ? diye sordu Pessoa.

    Sonra gercegi cozme hevesine kapildim. Sanki gercek cozulebilirmis gibi.Ardindan cesaretimi yitirdim.Cesaretimi yitirince de nihilizm geldi.Daha sonra hicbir seye inanmaz oldum, kendime bile.Bugun gereksiz bir pacavra gibi senin basucundayim.Hicbir yere gitmemek uzere topladim bavullarimi ve yuregim artik bos bir saksidan ibaret. " Fernando Pessoa'nin Son Uc Gunu



    " E poi ?, chiese Pessoa.

    E poi ho cominciato a voler decifrare la realtà, come se la realtà fosse decifrabile, ed è venuto lo sconforto. E con lo sconforto, il nichilismo, poi non ho più creduto a niente, neppure a me stesso. E oggi sono qui al tuo capezzale, come uno straccio inutile, ho fatto le valigie per nessun luogo, e il mio cuore è un secchio svuotato. "



    " Sen kimsin kendine gore ? Gunun birinde, buna yanit aramaya niyet edersen, sorular sorman, kimligini yeniden kurman, eski cekmecelerini karistirman, baskalarinin tanikligini toparlaman, oraya buraya dagilmis imleri bir araya getirmen gerektigini biliyorsun. Her sey kapkaranliktir, el yordamiyla ilerlemek gerekir. ” Ufuk Cizgisi



    “ Tu chi sei per te ? Lo sai che se un giorno tu volessi saperlo dovresti cercarti in giro, ricostruirti, frugare in vecchi cassetti, recuperare testimonianze di altri, impronte disseminate qua e là e perdute? È tutto buio, bisogna andare a tentoni. ”


    “ Mesele su ki yorunge ayni anda hem ayni hem farkli, ben senin hayatini goruyor ve istedigim zaman icine girebiliyorum, ama sen benim hayatima ayni seyi yapamiyorsun. Sen benimle olmak gereksinimini duymadigin, hatta durumu bilmedigin halde ben varim, cunku senin yorungen tek ve yinelenmesi olanaksiz, kendi kendisiyle es zamanli, donuyor donuyor, sonsuza degin. ” Gittikce Gec Olmakta



    “ E’ che l’orbita è allo stesso tempo la stessa e un’altra, io vedo la tua e vi entro quando voglio, senza che tu possa fare lo stesso con la mia. Io ci sono senza che tu abbia bisogno di essere con me, né di saperlo, perché la tua orbita è unica e irripetibile, e invece la mia è sincronica con se stessa, e gira e gira all’infinito. ”

Sayfa 7008/7020 İlkİlk ... 60086508690869586998700670077008700970107018 ... SonSon

Yer İmleri

Yer İmleri

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •