Special Days Image
Sayfa 4297/7020 İlkİlk ... 329737974197424742874295429642974298429943074347439747975297 ... SonSon
Arama sonucu : 56156 madde; 34,369 - 34,376 arası.

Konu: Sanat Mozaik

  1. "Nasil mi ogrendim? Ona yalan soyluyordum.

    Kasim. Ders calisma iznindeydim. Son sinif ogrencilerine sinavlardan iki hafta once evde kalip sinava hazirlanma izni verilirdi. Bir arkadasin evinde ders calisacagimizi soyleyip sinemaya tuyuyordum. Bizleri ancak bir yildan bu yana sinemalara almaya baslamislardi; boylece cifte ozgurlugun tadini cikariyordum: dersi asmak ve Beyazlarin oturdugu bir banliyonun sinemasindaki kahverengi suni kadife koltukta oturabilmek. Babam pek varlikli degildi ama annemle babam, kiz kardesimle benim gencligimizi kendilerininki gibi parasizlik yuzunden heder etmek istemiyorlardi; bana verdikleri harclik, o gunlerdeki SIKISIKLIKLARININ elverdiginden cok fazlaydi. Yeni acilan kultur merkezindeki sinemalardan birinin bes matinesine girmek icin fuayede bekliyordum.

    Tam o sirada, bir baska sinemanin bir onceki matinesinden babam ve bir kadin cikti. Babam karsimdaydi; birbirimizi gordugumuz anda, o beni degil, ben onu yakalamis oldum. Insanlar aramizdan gelip gecerken biz oylece durduk. Sonra babam, yanindaki kadinla birlikte, sinemanin karanligindan isigina cikanlarin goz kamasikligi icinde yanıma geldi.

    Hannah’i hatırladin, degil mi, dedi. Kadin da, bakislarimi babamdan kendisine cevirmem icin ister istemez gulumsedi –cunku yanaklarimi kasan, ensemden yukariya soguk su yuruyormus duygusu veren sorular, yanitlar, kavrayislar, safdillik ve dus kirikligiyla yuklu bakislarimi babamdan ayiramiyordum– tabii tanisiyoruz, ben Hannah Plowman, dedi..." Nadine Gordime, Oglumun Oykusu



    How did I find out? I was deceiving him.

    November. I was on study leave — for two weeks before the exams pupils in the senior classes were allowed to stay home to prepare themselves. I would say I was going to work with a friend at a friend's house, and then I'd slip off to a cinema. Cinemas had been open to us only a year or so; it was a double freedom I took: to bunk study and to sit in the maroon nylon velvet seat of a cinema in a suburb where whites live. My father was not well off but my parents wanted my sister and me to have a youth less stunted by the limits of an empty pocket than they had had, and my pocket-money was more generous than their precarious position, at the time, warranted. So I was in the foyer waiting to get into a five o'clock performance at one of the cinemas in a new complex and my father and a woman came out of the earlier performance in another.

    There was my father; the moment we saw one another it was I who had discovered him, not he me. We stood there while other people crossed our line of vision. Then he came towards me with her in the dazed way people emerge from the dark of a cinema to daylight.

    He said, You remember Hannah, don't you — And she prompted with a twitching smile to draw my gaze from him — for I was concentrating on him the great rush of questions, answers, realizations, credulity and dismay which stiffened my cheeks and gave the sensation of cold water rising up my neck — she prompted, Hannah Plowman, of course we know each other..."

  2. “Gece, insanlarin icinde uyuklayan korkulari uyandirdi; onlari uyanik tuttu. Onlari, yani hem insanlari, hem korkularini. Bunu acikca soylemek gerek.

    Insanin yalniz aydinlik gun yaratigi oldugu da masal. Korkularini bastirip –ister uykuya dalarak, ister goz kirpamayarak- sabahi beklemenin, sabaha gene de ulasacagini kavusacagini ummanin hazzini, oteden beri, duya duya yasadigini kim cikip yadsiyabilir?

    Ancak, gece, ine donustur; ilik sularda yuzus, yalanlardan pek cogunun gerisine oncesine donustur. Kendisi de bir yalana dayansa bile.”



    “La nuit a réveillé les peurs qui sommeillaient dans les hommes ; les a tenus en éveil. Et les hommes et leurs peurs. Il faut le dire ouvertement.

    Et c'est une fable que l'homme soit seulement une créature de la clarté, du jour. Qui peut nier qu'il vit depuis toujours en réprimant ses peurs dans la jouissance d'attendre le matin — soit en s'abandonnant au sommeil, soit sans pouvoir fermer l'oeil —, d'espérer atteindre, retrouver encore le matin ?

    Or, la nuit c'est le retour à la tanière, le flottement dans les eaux tièdes ; c'est le retour en arrière, au temps d'avant la plupart des mensonges. Même si elle-même se fonde sur un mensonge.”

  3. “Celik, cinar, dag, tas… Ozledigimiz saglamlik ornekleri madenler, bitkiler dunyasinda, doganin dayanip suregelmis bicimleriyle insanin bicimledigi dogada aradik, bulduk. Insanin dunyada bulduklariyla yapabildiklerinde. Ama insanin kendi hep zayif, gucsuz, ciliz bir yaratik gibi gorundu gozumuze. Oyle olmasa, ne diye su gibi, bu gibi saglam, dayanikli, sert olmasi gerektigini soyleyelim; ne diye buna inanalim, inandiralim? Insan kendinden cok yaptiklarina, hazir bulduklari yardimiyla yarattiklarina guvenmis olsa gerek. Perdenin onunu tek dunya sanir cogu insan. Oysa perdenin ardinda, ipleri ellerinde tutanlarin dunyasini bilenler, yalniz, ipleri ellerinde tutanlardir.” Bilge Karasu, Gece



    “L'acier, le chêne, le roc, la pierre... Nous avons cherché et trouvé les exemples de solidité auxquels nous aspirons dans le monde des minéraux, des végétaux, dans les formes de la nature qui ont résisté et persisté et dans la nature mise en forme par l'homme. En ce que l'homme a trouvé et a pu faire dans le monde. Mais l'homme lui-même a toujours paru à nos yeux comme une créature faible, sans force, chétive. S'il n'en était pas ainsi, pourquoi dirions-nous qu'il faut qu'il soit solide, résistant, dur comme ceci, ou comme cela ; pourquoi le croirions-nous, le ferions-nous croire ? L'homme a dû se fier plus qu'à lui-même à ce qu'il a fait, à ce qu'il a crée avec l'aide de ce qu'il a trouvé prêt.”

  4. sabah viop topiğine şunu yazdım ; resim ve heykel yapmayan toplum bilim üretemez ...

    anlamadılar...

    derince düşünme yetileri neden dürtüsel yanıtlara baskın gelemiyor , bizim toplumda... antik yunan olmasaydı medeniyet nereye ?
    samurayların pirinç tarlalarındaki çay seremonilerinde, çay kaselerinin içine dalıp, suikast için vakit kollayan hain ninjalardık.
    hamza sütbıyık; rasyonel akla atılan imza.

  5. Italyan yazar, Humanist ve Medici ailesinin cocuklarinin ozel ogretmeni (Agnolo Angelo Ambrogini / Mons Politianus (Montepulciano) Angelo Poliziano'nun dogum yildonumu (14 Temmuz 1454)

    Kopuk gercek, deniz gercek dersin,
    Ve kabuk gercek, ruzgarin esmesi gercek:
    Tanrica'nin gozlerinin parladigini gorursun,
    cevresinde guldugunu gogun ve ogelerin:
    Ilk saatler kum beyaz giysiler icinde;
    Havanin onlari dalgalandirdigini,
    ve duzgun cozulmus saclari.
    Bir olmadigini, farkli olmadigini yuzlerinin,
    kiz kardeslerine cok
    uygun duser gibi gorundugunu.
    Yemin edebilirsin dalgalardan ciktigina
    Tanrica'nin sag eliyle sacini
    tuttugunu,
    otekiyle tatli elmasini orttugunu;
    Ve, kutsal ve tanrisal ayakla damgalanmis oldugu icin,
    kumun ot ve ciceklerle donandigini;
    Sonra hos ve gergin gorunusle,
    Uc Nympha tarafindan kucaga alindigini,
    Ve yildizli giysiye sarindigini



    Vera la schiuma e vero il mar direste,
    Il nicchio ver, vero il soffiar de' venti.
    La Dea negli occhi folgorar vedreste ;
    E 'l ciel riderle attorno e gli elementi:
    L' Ore premer l'arena in bianche veste;
    L' aura increspar li crin distesi e lenti:
    Non una, non diversa esser lor faccia,
    Come par che a sorelle ben confaccia.
    Ci.
    Giurar potresti che dell' onde uscisse
    La Dea premendo colla destra il crino,
    Coli' altra il dolce pomo ricoprisse;
    E stampata dal pie sacro e divino,
    D' erba e di fior la rena si vestisse:
    Poi con sembiante lieto e pellegrino
    Dalle tre Ninfe in grembo fosse accolta,
    E di stellato vestimento involta.


  6. Italyan ressam Gregorio Pagani'nin dogum yildonumu (14 Temmuz 1559)

    Piramo e Tisbe, XVI secolo (Galleria degli Uffizi, Firenze)




    Madonna in trono e santi, 1596


  7. Italyan ressam (Antonio Franchi) Il Lucchese'nin dogum yildonumu (14 Temmuz 1638)

    La Maddalena Che Rinucia Alle Vanità, XVII secolo




    Giardino di Venere, XVII secolo


  8. Flaman ressam Pieter Faes'in dogum yildonumu (14 Temmuz 1750)

    Still life of flowers in an urn on a stone ledge, with peaches and grapes, 1780s




    Medallion with Apollo surrounded by fruits and flowers, circa 1782


Sayfa 4297/7020 İlkİlk ... 329737974197424742874295429642974298429943074347439747975297 ... SonSon

Yer İmleri

Yer İmleri

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •